Hasıl ı Kelam
Kayıtlı Kullanıcı
- Katılım
- 20 Ağu 2008
- Mesajlar
- 2,034
- Tepki puanı
- 0
- Puanları
- 0
- Yaş
- 37
Aşk ve Suçluluk 1
Uykuya dalmadan, zihninde kalan son düşünce kırıntısı o oluyor. Uyanınca zihnine ilk düşen de. Hatırlayamadığı rüyalarına en sık o giriyor, gündüz düşlerine de.
"Şimdi nerede ve ne yapıyor? O da benim gibi ders mi çalışıyor, yoksa arkadaşıyla sohbet mi ediyor? Tam şu anda ne düşünüyor? Amfide bir an bakışını üzerimde hissettim, acaba o da bana ilgi duyuyor mu? Girmediği dersin notlarını başka birinden de alabilecekken gelip benden istemesini nasıl yorumlamalıyım?"
İnsan aşka düşer, sorular da zihnine.
Hayatını çeşit çeşit renklerle dolu bir kaba batırılıp çıkarılmış gibi hissediyor iki aydır. Sabahları sevinçle kalkıyor, onu görmek için eskiden zoraki gittiği fakültesine şimdi uçarak gidiyor. Sadece o değil, her şey kalbine doluşmuş. Aşk adeta kâinatı yüreğine taşımış. Kalbi sarmaşıklar gibi her varlığa dolanmış, her varlığa dokunmuş.
Hayat çok daha güzel, yaşamaya değer ve anlamlı eskiye göre. Dertlerin, sıkıntılarının çözümü o kadar basit ki artık gözünde. Hatta bazı dertler, dermanı olmuş. Eskiden dert ettiği şeyleri neden sorun ettiğine anlam veremiyor şimdi.
İnsan aşka düşer, yüreği ise kaygı dolu bir çukura. Amfiye girer girmez gözleri onu arıyor. O yoksa içi kaygıyla doluyor. Hayatın renkleri buhar olup uçuyor. "Acaba bir şey mi oldu, başına bir şey mi geldi? Yoksa hastalandı mı? Ah işte geldi! Neden selam vermedi bugün? Ders arasında beni fark edecek mi?" Son zamanlarda dalgın ve unutkan. Derslere odaklanamıyor bu yüzden. Bazen inanılmaz bir enerjiyle dolup çalışıyor. Sonra aklına o düşüyor. Aniden. Bir imge. Gülen bir yüz. Bir tebessüm. Bir bakış. Anlık. Kalbine bir şeyler oluyor. Önce kalbi, sonra zihni dağılıyor. Dersler o an anlamsızlaşıyor. O yakınında değilse, hayat da uzaklaşıyor. Sonra kendine kızıyor. "O kalbimde zaten" diye teselli ediyor kendini.
Gidip geliyor yüreği. Akıyor, duruyor. Aydınlanıyor, kararıyor. Seviniyor, tedirgin oluyor. Özlüyor, acı çekiyor. Düşünüyor, dalıyor. Ve kopuyor. Hayattan. İmgelem dünyasının içinde kayboluyor. Arkadaşları sık sık "Neredesin yine!" diye takılıyorlar. Annesinin de dikkatini çekiyor dalmaları. Kardeşi, imalı bakışlarla 'Kimi düşündüğünü biliyorum!' demeye getiriyor. Hayaller almış başını gidiyor. Evlenmişler, evleri bahçeli. Panjurları pembe. Bahçede güneşte pişmiş domatesler... İki çocukları olmuş. Birinin adı... Duraksıyor. İsimleri söylemekten vazgeçiyor Sarmaşık. "Bari bu bende kalsın." diyor. Biraz bozuluyorum. Israr etsem mi? Vazgeçiyorum.
Aşka düşme halinin tüm belirtilerini gösteriyor. Hayalsiz aşk olmaz. Çünkü hayalle beslenir aşk. Hayallerinde daha öteye gidiyor. O hastalanıyor, genç yaşta ölüyor. Ayrılık olmadan aşk olur mu? Bazen de onun başkasını sevdiğini düşlerken, ağladı ağlayacak halde buluyor kendini.
İyi de bana niye geldi? Ne güzel işte, aşka düşmüş. Karşılıksız olsa da. Düştüğü aşktan çıkmak istiyor. Niye ki? Nedenini henüz söylemedi. Ben duramıyorum. Bildiğim genel geçer nedenleri sıraya diziyorum zihnimde. Şu ana dek anlattıklarıyla bunları birine uyduramıyorum. Terapistlik kibri işte; o daha anlatmadan sorunun ne olduğunu bilme tutkusu. Beni şaşırtıyor Sarmaşık. Daha önce kimseden duymadığım bir gerekçeyle suçluluk hissediyor. Hayır, yanlış birine âşık olmamış. İmkânsız bir aşka da düşmemiş.
On beş gündür ağlamasını durduramıyor. Kendine kızıyor, kalbine kızıyor. Onu kalbinden söküp atmak istiyor. Ona dair zerre kadar sevgi olmamalı içinde. Onu düşünmek istemiyor, hayallerinden söküp atmalı, kurtulmalı bu yanlış sevgiden. Olmuyor. Aşk ferman dinlemiyor. Sarmaşık, kalbiyle tutuştuğu savaşı kaybediyor. Onu aklından çıkarmaya çalışırken kalbi daha çok sarılıyor hayallerine.
"Ona hissettiğim bu yoğun duyguların aynısını Yaratıcı'ya karşı hissedemiyorum. Demek ki Yaratıcı'yı onun kadar sevmiyorum. Bu beni kahrediyor. İçimi acıtıyor."
Kalakalıyorum. On beş gündür ağlamasının, uykusuz gecelerinin nedeni buymuş. Düştüğü aşktan bu nedenle çıkmak istiyormuş.
"Lütfen bana yardım edin!"
Edemem ki. Çünkü nasıl yardım edeceğimi bilmiyorum.
"İlk kez böyle bir sorunla karşılaşıyorum Sarmaşık. Sana ne diyeceğimi, nasıl yardım edeceğimi inan, bilmiyorum. Diğer görüşmemize kadar üzerinde düşüneceğim ama."
"Peki" diyor Sarmaşık.
Not: Bu ve bundan sonra bu köşede zaman zaman yayınlanacak terapi öykülerinin gerçek hayatta birebir karşılığı yoktur. Yazar, hastalarının öykülerini değil, meslekî birikimiyle kurguladığı öyküleri yazmaktadır.
MUSTAFA ULUSOY
MUSTAFA ULUSOY