Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Aşk Sadece Sende Mecnûn Eyledi Beni ! (1 Kullanıcı)

VaVeyla

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
11,102
Tepki puanı
22
Puanları
38
Konum
Mevlana diyarı
Aşka adanan mevsimleri kalbinde sûr eyleyen zemheri bir çığlıktı senin adın.
Yağmurlar taşırdın gök mavisi umutların terkettiği şehirlere. Her şehir adına adanan bir destanın ayak sesiydi. Geceleri bu yüzden sen kokardı her şehir. Ve ben tüm şehirlere inat şehirsizliği seçtim seni sevmenin şehrinde.

Ey menekşe kurusu hayallerini suya vuran aksinde yitiren sevdam!
Ey aşk iklimini kalbindeki hüzün mevsimine kurban eyleyen kavgam!

Gökyüzü bilmişken ben seni. Toprağa düşen ne kadar yağmur tanesi varsa hepsini sana râm eylemenin niyazıdır bu ağıt.

Her ağıt kendi sesleminde taşır sürûrunu. Ve ben sükûnete muteber kıldım sana mecz eylediğim ne kadar harfim saklıysa gecenin rahlesinde. Bu ağıt, ellerimde büyüttüğüm yıldızlarla ismine şerhettiğim bir parantez ol diyedir sevda şerhime. Bir sözdür bu sana, ilelebet göğsümde muskalanan. Söz ki Nûn'a değer Elif olmaya meylederken kalbim. Anlasana sevdegâhım. Sende cüzlensin istiyorum yüzünün ayetlerinde huzur sûrelerine mâtuf olan aşk.

Veyl ve aşk adına
Zeyl ve kan adına
Gece ve düş adına
Ateş ve kül adına

Huruf makamının esrârına mahkum kalıyor işte dil-i efgânım. Oysa sana seslenmek isterdim zemheri aylarında. Sen ol diye haykırmak isterdim; güneşin ellerime değen parıltısının üstündeki hülya.

Sen ki; mesrûr gecelerin mahremiyetine musâddık eylediğim rüyaların menekşelerce yorumlanan nağmesisin içimde.

Bir kelebek kanadında sakladığım hayatın; yusufçuk kuşlarının rehberliği eşliğinde kalbime vehmettiğim tercümesisin.

Ayaz ve kar adına
Duman ve is adına
Hazan ve yas adına
Allah ve ins adına

Kör gecelerin esaretiydi beni sana kalbeyleyen. Yusuf'un düştüğü kuyuydu belki de lâmekan gönlümün sende bulduğu. Her Züleyha yırttığı gömlekte taşır aşkının değerini bilirim. Ben bu yüzden yağmurdan bir libas giyindim üzerime. Ki gözyaşlarınla yırtasın diye haya perdemi.

Ferhat ve Şirin adına
Kerem ve Aslı adına
Leyla ve Mecnun adına
Muhammed ve Hatice adına

Ey çöl yalımı saçlarında hüznün şarkısını mırıldanan kulbe-i âhzân'ım!
Ey karanfil yanığı gözlerinde aşkın cilbâbını kuşanan sûret-i efkârım!

Aşk Sadece Sende Mecnûn Eyledi Beni !

İbrahim Saki
 

Hatice-tül Kübra

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Eyl 2006
Mesajlar
7,329
Tepki puanı
9
Puanları
0
Yaş
34
Konum
.........
Rabbim, kusurlarımızı âşıklar hatrına affet!
Bizi de onlara kat ki, yakamızdan düşsün gaflet!

&

-Gülümse, dedi Mâşuk. Gözlüğün kötüyse, gördüğün de kötü olur da, yüzün asılır. Yüzün asılınca özün bunalır. Özün bunalınca şeytan, damarlarında yol alıp, seni îmandan çıkarır. Ve imânı olmayana, ne ömür güler, ne ölüm. Mutluluk, Yâr'dan gelene râzı olmayan herkese gecikir. Mutluluk isteyenlerin, öncelikle her sözü ve sükûtu hayra, her bakışı ve bakmayışı aşka yorması lâzım.

Âşık tebessüm etti.

-Mutluyum, dedi, çünkü sen varsın! Benden ümidini hiç kesmez, beni her hâlimle sever ve hiç bırakmazsın. Sana vefâ bana zevktir! Gerisi boşa kürektir! Tarafımdan sevilmek isteyen, beni sen gibi sevmeli. Yılmadan, vazgeçmeden, öyle sabırlı ve öyle şefkatli…

&

-Hiç gitme, dedi Âşık.

-Seven sevdiğiyle zaten, her hâl - ü kârda birliktedir, dedi Mâşuk. Hasret olmakla ayrı kalmak başka şeyler. Ayrılık hisseden, zamanla itimâdı, ümîdi, hüsn-ü zannı, inancı da kaybeder. Âşık isen hiçbir şeye takılma. Görebilen göz için, olmuşta, olanda ve olacakta, sadece hayır vardır; ama işte, yalancının mumu yatsıya, âşık olmayanın râbıtası, zorluk gelinceye kadardır.

&

Sevgisine nazar değdi, Âşık bir gün:

-Küstüm, dedi.

Bunu öğrenince Mâşuk, bir hikâye anlattı:

-Tavşan dağa küsmüş de, dağın haberi olmamış. O vakit Tavşan, olanca sesiyle bağırarak, niçin küstüğünü dağa duyurmuş. Dağ:

-Ah tavşan ah! Sen nelerle uğraşıyorsun, ben nelerle, demiş. Şu küstüğün, çakıl taşı kadar küçük mesele. Keşke yamacımdaki o çakıllara takılacağına, doruğumdaki şu manzaranın tadını alaydın. Alçaklarda bunalmak yerine, yükseklerde ferahlayaydın. Gerçi, çıkıldıkça şartları ağırlaşan bir havam, doruklarına herkesin varamadığı zorlu bir yapım var. Bu sebeple, nice dağcı günlerini verdi ya, tırmanıp menzîle eren henüz olmadı; fakat bu, bendeki umûdu soldurmadı. İnançla bekliyorum. Çünkü her şeye rağmen, canını dişine takarak tüm zorlukları aşkla aşacak ve burcuma bayrak dikmeyi başaracak olan yiğidin varlığını seziyorum.

-Ya ben!? Demiş Tavşan… Ya ben ne olacağım?

-Sorunun cevâbı sende, demiş Dağ. Sen, ya azmedip o yiğit olacaksın, ya da çakıllarla oyalanan, yüzü asık, küçük bir tavşancık olarak kalacaksın. Cevap sende. Ben sâdece seyrediyorum.

&

Ertesi gün bozulan yemin, dilin ucuyla edilmiştir. Halbuki îman, değişen şartlar sebebiyle sarsılmayacak kadar kavî olması gerekendir.

-Ey Âşık unutma, dedi Mâşuk. Çöpe düşmekle ve hırsız elinde kirlenmekle, altının değeri eksilmez; fakat sen zora tâlip olmaz, kirliymiş deyip bırakır, elinden tutmazsan, elbet o altını tutacak daha hayırlı, vefâlı ve ehil bir gönül, vakti gelince yaklaşıp şöyle der:

-Ey benim kıymetli nasîbim! Ey benim alın yazım! Senin gibi bir güzeli, şu çöplükte benim için saklayana şükürler olsun! Gel seni en nâdîde gül sularıyla yıkayayım. Gel, gel de yaralarını, şefkatimle sarayım.

&

-Ne kadar güzelsin, dedi Âşık.

-Davulun sesi uzaktan, deryânın dalgası kıyıdan hoş gelir, dedi Mâşuk. Devâsâ dalgalarla muhatap bir kayalık olmak, o kayalığın üzerinde durup manzarayı temâşâ eden biri olmakla aynı şey değildir. Sözünü tutamayan bir âcize dönmek istemiyorsan, istîdâdını iyi keşfet de, taşıyamayacağın yüke tâlip olma. Lâkin sen, kendini küçümseyip, mes'ûliyyetten kaçan biri de olma ki, o cânım ömrü, hiçbir işe yaramamış “etkisiz bir eleman” gibi geçirerek zâyi etmek, büyük vebâldir.

&

Bu hikmetli sözleri duydukça coştu da haykırdı Âşık:

-Sana fedâyım!

Bunun üzerine, şöyle bir bakıp, konuştu Mâşuk:

-Şüphesiz bu, müthiş bir iddiâdır, dedi. Her hâl ile ispat ister. İspat tek başına kalamaz, illâ ki istikrâr ister. Aşk, sonu olmayan bir yoldur. Gitmekle bitmez. Bâzı insanlar “öyle aşklar târihte kaldı” diyorlar. Sanırım onlar, târihin tekerrürden ibâret olduğunu unutuyor ve yeni bir târih yazdıklarını farketmiyorlar. Dileyelim de bizim, ecdâdımızda nice misâlini hayranlıkla seyrettiğimiz gibi, gelecek nesiller de aşkı bizde seyretsin.

&

Âşık cezbeye gelip, bir ara haddini aşıverdi. Bunu görünce Mâşuk:

-Artık pişmelisin, deyip, kaşlarını çatıverdi. Ben, dedi, huzûrunda durduğun diğerlerinden, daha mı az lâyığım edebe, söyle!

Âşık hatasını anlayıp, utanıverince, kıyamadı Mâşuk:

-Bir yanlış yaparak, başka bir yanlışı dâvet etmek hatâdır, dedi. Lâkin yarım kiloluk bir hatâya, beş kiloluk başka bir hatâ ile karşılık vermek de iyi bir şey değildir. Susmak yerine konuşmak, problemi insan gibi aşmaya çalışmak gerekir. Aşacağız, üzülme.

&

-Sen benim aynamsın, dedi Âşık!

-Aynansam, orada gördüğün ve seni rahatsız eden şey sendedir, dedi Mâşuk. Aynansam, orada gördüğün, sevdiğin ve vazgeçemediğin de sensin. Aynansam, yalanım olmaz. Aynansam, bende seyrettiğin sana dâir hakikati güzelce hazmet. İstediği cevabı vermedi, "çok güzelsin" demedi diye ayna kırmak, Pamuk Prenses masalındaki kötü kalpli cadının işi, senin değil. Sen engin ol engin! Aynansam, bende gördüğün, asıl hep senin rengin.

&

Âşık cûşa gelip sordu:

-Ayna ayna söyle bana, bu dünyada en güzel kim?

Mâşuktan cevap geldi:

-Allah!

-Ukbâda en güzel kim?

-Allah!

-Ya biz neyiz?

-Biz, O'nun Habîbine tâbî, velîsine evlâd olduğumuz kadar ümmet, ümmet olduğumuz kadar kul, kul olduğumuz kadar güzeliz. O güzelliğin artarak dâim olması için, ilmin kemâlât ile icrâsına, idrâke ve irfâna tâlibiz.

&

-Ben, kul olabilmek için gayret edeceğim, dedi Âşık. Baktım olmuyor, vazgeçeceğim.

-Hayır, dedi Mâşuk. Baktın olmuyor, biraz daha bakacaksın. Baktın yine olmuyor, acep bakışımda bir yanlışlık var da, o sebepten mi olmuyor diye soracaksın. Bakışını düzeltecek, inançla bakmaya devam edeceksin. Hayır! Vazgeçmeyeceksin. Azmedecek, o uğurda can vereceksin!

&

-Âmin, dedi Âşık.

Duâya devam etti Mâşuk:

-Ey Vedûd! Ey yüceler yücesi, ey haslar hası! Ey Âşıkların, Mâşukların ve aşkın yaratıcısı! Eğer kaldıysa eline gözüne nâmahrem değmemiş, aklından fitne fesat geçmemiş, diline dedikodu dokunmamış, kulağına çirkinlik ilişmemiş, boğazından şüpheli ve haram lokma inmemiş, kendisine hiçbir ağır günahın tozu bulaşmamış ve Sen’in muhâfazan ile her türlü pislikten korunup pak kalmış kulların, onlar hürmetine bizi affeyle. Eğer böyle biri kalmamışsa, tevbeyi ve önceki yanlışlarına bir daha düşmemeyi lûtfunla başarmış ve affın ile temizlenmiş olanlar hürmetine bağışla hepimizi.

Rabbim, kusurlarımızı âşıklar hatrına affet! Bizi de onlara kat ki, yakamızdan düşsün gaflet!

aslında bunu öncede paylaşmıştım ama okumayan vardır diye gene paylaşmak istedim kusur yaptıysak af ola:a03:
 

Hatice-tül Kübra

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
4 Eyl 2006
Mesajlar
7,329
Tepki puanı
9
Puanları
0
Yaş
34
Konum
.........
Yüreğini siper et. Güvenlik içerisinde olursun. “Yoruldum” deme sakın.

Göğsüne yüreğinden başka muska takanlar yorulurlar.

Göğüs kafesin acıdan bir mengene gibi yüreğini sıktığında, aşk var mı, ona bak.

Varsa eğer, aldırma, dağlar gibi gelsin. Çünkü aşk, acıyı hayata dönüştüren bir iksirdir.

Acıya aşık olanların “Ey tabib elden gelirse yâremi gel emleme… Yar elinden gelmedir bu yâreyi merhemleme…” diyenlerin sırrı burada yatmaktadır.

Bu sırrı bulanlardan biri, sevdanın başöğretmeni öyle demiyor mu: “Ben hüzünlerin Peygamberiyim.”

Aşk varsa eğer, sen değil dağlar sallansın.

Acıyı aşkla bal eylemeye bak. Sür merhem diye yürek yaralarına, hayalinin ve umudunun kırık yerlerine, içinin Karacaahmed'e dönmüş bölgelerine.

Aldırma hainlere, ihanetlere. Onlar acıyı aşka dönüştürmemiş zavallılardır. Onlar, muhteşem acılara pespaye sevinçleri tercih eden aşk sefilleridir.

Unutma, bin sevincin vermediğini bir acı verir. Acını, aşkın santralinde bitimsiz bir enerjiye dönüştürmeye bak. Hatırla ki yürek yürek nükleer güç merkezidir. Seven ve inanan bir yürekle hiçbir atom santrali boy ölçüşemez.

Bil ki, umuttan söz ettiğin her dem aşktan söz ediyorsunuzdur. Çünkü umut aşkın çocuğudur. Aşksız umut, plastik bebekler gibidir; oynar, eskitir ve atarsın.

“Umudum tükendi” deme, doğrusunu itiraf et, aşkının tükendiğini…

Sahi, aşk tükenir mi? Evet, eğer ölümlüden, ölümlüye ve ölümlü adına ise tükenir.

O, aşk suretinde görünen tutkudur. Tutku tutuklar, aşk azad eder. Bir duygunun aşk mı tutku mu olduğunu anlamak istersen, rengine bak.

Rengine bak, kara sevda mı, ak sevda mı?

Sevdanın karası köleleştirir, akı özgür kılar. Özgür kılan aşka muhabbet denir.

Muhabbet, yüreğe düşmüş bir tohumdur; “her başka yüz dane veren yedi başak” gibi, yediverendir o.

Muhabbet insanın harcadıkça çoğalan tek sermayesidir. Herşey harcadıkça tükenir, muhabbet asla. Muhabbet müebbeddir.

Üzerine üzerine gelen karanlığın kara yüzlü, kara vicdanlı, kara güçlerini, aşkın siperine sığınarak püskürtebilirsiniz. Onlar kaybettiler, onlar nefretin eli kanlı temsilcileri… Sen kazandın, çünkü sen aşkın cephesinde yer aldın, aşkın ve aşkının.

Hesabını yaparken tarihi unutma, coğrafyayı unutma. Acıyı unutma, sancıyı unutma. Melekleri, Sakarya'yı, Nil'i, Tuna'yı, Fırat'ı, Dicle'yi unutma.

İstanbul'un, Kahire'nin, Bağdat'ın, Şam'ın Mekke'nin çocukları olduğunu unutma. Senin kara, sarı beyaz kardeşlerin olduğunu, yüreğinin Asya, Afrika, Afrika, Avrupa, Amerika taraflarının olduğunu unutma.

Fakat, hesabını yaparken kesinlikle şöyle başlamalısın:

“Elde var aşk”

MUSTAFA İSLAMOĞLU
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt