BULENT TUNALI
Kayıtlı Kullanıcı
- Katılım
- 30 Ağu 2007
- Mesajlar
- 2,307
- Tepki puanı
- 2
- Puanları
- 0
- Yaş
- 53
- Konum
- BURSA-m.k.paşa
- Web Sitesi
- www.bilsankimya.com
HHer şey gibi çok kullanılır ve çabuk tüketilir oldu aşk kelimesi. Özellikle gençler bir anda aşık olup bir anda düşman olabiliyorlar. Halbuki aşk hormonal bir duygulanım süreci değildir, kesinlikle olamaz. “Halbuki aşk başka ne olsun hayatın mazereti” diyor ya İsmet Özel, aynen öyle aşk hayatın tatlı bir mazeretidir.
Ancak bütün zorluklara, sıkıntılara, dertlere, tasalara rağmen yaşamanın mazereti olabilen aşk adına uygun yaşanır ve hissedilirse aşk olur. Malum aşk, sarmaşık ile akraba bir kelimedir ve maşukunun sevgisi kişiyi bütün varlığıyla sarıp sarmalamadan, kişi her baktığı yerde maşukunu görmeden, her adımında aklına maşukunu getirmeden, her sözünde maşukunu konuşmadan aşık olamaz.
Bunun için aşık “şarkılar seni söyler, dillerde nağme adın” demiş ve aşkını her şarkıda duyup her dile nağme etmiştir. Bunun için zordur aşk, çetindir, çetrefillidir. Bunun için Ferhat dağları delmiş, Mecnun çölleri aşmıştır. Bunun için aşıklar ‘Mecnun olup çöle düşmeyeceksen/Ne Leylâyı çağır ne çölü incit’ demişler, yolun başında çölü ve çileyi gösterip aşıklık iddiasında olanları uyarmışlardır. Tabi aşk deyince tek boyutlu bir kavramdan söz edilmez. Yani maşuk sadece Leyla olamaz, bilakis maşuk aşıka göre değişir, enginleşir.
Kimi için maşuk Rabbi’dir ve o kişi Yunus Emre gibi:
“Ne varlığa sevinirim
Ne yokluğa yerinirim
Aşkın ile avunurum
Bana seni gerek seni”
der ve yalnız maşukunu ister veya İbrahim Hakkı Hazretleri gibi:
“Hoştur bana senden gelen
Ya gonca gül yahut diken
Ya hayattır yahut kefen
Narın da hoş, nurun da hoş
Kahrın da hoş lütfün da hoş”
deyip O’ndan geldiği müddetçe neyin geldiğine bakmaksızın mutlu olur.
Kimi aşk yolculuğuna Peygamber Efendimiz’den çıkar ve Nurullah Genç gibi:
“Yağmur, seni bekleyen bir taş da ben olsaydım
Çölde seni özleyen bir kuş da ben olsaydım
Dokunduğun küçük bir nakış da ben olsaydım
Sana sırılsıklam bir bakış da ben olsaydım”
deyip O’nunla aynı zamanda yaşayabilmek için her şekle girmeye razı olur.
Kimi inandığı davasına aşık olur ve Mehmet Akif gibi:
“Cehennem olsa gelen göğsümüzde söndürürüz
Bu yol ki Hak yoludur dönme bilmeyiz yürürüz”
deyip hiçbir tehlikeyi gözü görmez, hiçbir şeyden korkmaz hale gelir.
Kimi örnek aldığı, idealize ettiği insanlara aşık olur ve Necip Fazıl gibi:
“Sonsuzluk Kervanı, “peşinizde ben
Üç ayakla seken topal köpeğim!”
Bastığınız yeri taş taş öpeyim
Bir kırıntı yeter, kereminizden!
Sonsuzluk Kervanı, peşinizde ben”
deyip gerçek hürriyeti maşukunun köleliğinde bulur.
Kimi Mecnun gibi Leyla’ya aşık olur ve Karacaoğlan gibi:
“Mezarımı yol üstüne kazsınlar
Yar geçer de belki bana can gelir”
deyip öldükten sonra bile maşukundan ümidini kesmez.
Aşkın bütün bu boyutlarını yaşayanlar ve söyledikleri her şeyin tek kullanımlık olduğu bir hayat yaşayan bizlere garip, farklı, komik ve belki saçma gelebilir ama unutmayalım ki aşık; gönlüyle beraber aklını, mantığını, her şeyini maşukuna vermiş kişidir ve dolayısıyla o ne söylerse söylesin aşkını anlatmak ve maşukunu dillendirmek için söylemiştir ve bunun için haklıdır, her halükarda doğruyu söylemiştir. Bize düşen aşksızlıktan taş kesilmiş şehirlerde aşık olamıyorsak bari aşıkların dillerinden anlamaya çalışalım.
Ancak bütün zorluklara, sıkıntılara, dertlere, tasalara rağmen yaşamanın mazereti olabilen aşk adına uygun yaşanır ve hissedilirse aşk olur. Malum aşk, sarmaşık ile akraba bir kelimedir ve maşukunun sevgisi kişiyi bütün varlığıyla sarıp sarmalamadan, kişi her baktığı yerde maşukunu görmeden, her adımında aklına maşukunu getirmeden, her sözünde maşukunu konuşmadan aşık olamaz.
Bunun için aşık “şarkılar seni söyler, dillerde nağme adın” demiş ve aşkını her şarkıda duyup her dile nağme etmiştir. Bunun için zordur aşk, çetindir, çetrefillidir. Bunun için Ferhat dağları delmiş, Mecnun çölleri aşmıştır. Bunun için aşıklar ‘Mecnun olup çöle düşmeyeceksen/Ne Leylâyı çağır ne çölü incit’ demişler, yolun başında çölü ve çileyi gösterip aşıklık iddiasında olanları uyarmışlardır. Tabi aşk deyince tek boyutlu bir kavramdan söz edilmez. Yani maşuk sadece Leyla olamaz, bilakis maşuk aşıka göre değişir, enginleşir.
Kimi için maşuk Rabbi’dir ve o kişi Yunus Emre gibi:
“Ne varlığa sevinirim
Ne yokluğa yerinirim
Aşkın ile avunurum
Bana seni gerek seni”
der ve yalnız maşukunu ister veya İbrahim Hakkı Hazretleri gibi:
“Hoştur bana senden gelen
Ya gonca gül yahut diken
Ya hayattır yahut kefen
Narın da hoş, nurun da hoş
Kahrın da hoş lütfün da hoş”
deyip O’ndan geldiği müddetçe neyin geldiğine bakmaksızın mutlu olur.
Kimi aşk yolculuğuna Peygamber Efendimiz’den çıkar ve Nurullah Genç gibi:
“Yağmur, seni bekleyen bir taş da ben olsaydım
Çölde seni özleyen bir kuş da ben olsaydım
Dokunduğun küçük bir nakış da ben olsaydım
Sana sırılsıklam bir bakış da ben olsaydım”
deyip O’nunla aynı zamanda yaşayabilmek için her şekle girmeye razı olur.
Kimi inandığı davasına aşık olur ve Mehmet Akif gibi:
“Cehennem olsa gelen göğsümüzde söndürürüz
Bu yol ki Hak yoludur dönme bilmeyiz yürürüz”
deyip hiçbir tehlikeyi gözü görmez, hiçbir şeyden korkmaz hale gelir.
Kimi örnek aldığı, idealize ettiği insanlara aşık olur ve Necip Fazıl gibi:
“Sonsuzluk Kervanı, “peşinizde ben
Üç ayakla seken topal köpeğim!”
Bastığınız yeri taş taş öpeyim
Bir kırıntı yeter, kereminizden!
Sonsuzluk Kervanı, peşinizde ben”
deyip gerçek hürriyeti maşukunun köleliğinde bulur.
Kimi Mecnun gibi Leyla’ya aşık olur ve Karacaoğlan gibi:
“Mezarımı yol üstüne kazsınlar
Yar geçer de belki bana can gelir”
deyip öldükten sonra bile maşukundan ümidini kesmez.
Aşkın bütün bu boyutlarını yaşayanlar ve söyledikleri her şeyin tek kullanımlık olduğu bir hayat yaşayan bizlere garip, farklı, komik ve belki saçma gelebilir ama unutmayalım ki aşık; gönlüyle beraber aklını, mantığını, her şeyini maşukuna vermiş kişidir ve dolayısıyla o ne söylerse söylesin aşkını anlatmak ve maşukunu dillendirmek için söylemiştir ve bunun için haklıdır, her halükarda doğruyu söylemiştir. Bize düşen aşksızlıktan taş kesilmiş şehirlerde aşık olamıyorsak bari aşıkların dillerinden anlamaya çalışalım.