Ashab-ı Uhdud…
Aziz ve Celil olan Allah’ın Kerim ve Hakim olan Kur’an’ında tüm zamanların müminlerine sunduğu önemli bir kıssa… Kulluk sınavının zorlu serüveni bu öyküde resmediliyor… Önce Kur’an olaya kısaca değiniyor, sonra Rasulullah (sav) tafsil ediyor…
“Kahrolası Ashabı Uhdud! Tutuşturucu yakıt dolu o ateş. Hani kendileri ateş hendeğinin etrafında oturmuşlardı ve müminlere yaptıklarını seyrediyorlardı.” (Buruc:4-7)
Muvahhid bir cemaatin Hendekçilerin ateş dolu çukurlarında nasıl bir işkenceye maruz kaldıklarını gözler önüne seriyor… İmanın ateşle testi… Sonuçta akidenin ateşe galebesini görüyoruz…
Şimdi Peygamber (sav) in dilinden bu hakikatin akışını takip ediyoruz:
Hz. Süheyb (ra) den rivayet edildiğine göre Rasulullah (sav) şöyle buyurdu:
"Sizden öncekiler arasında (Rablık iddiasında bulunan) bir kral vardı. Onun bir de sihirbazı vardı. Sihirbaz yaşlanınca Kral'a:
"Ben artık yaşlandım. Bana bir genç gönder de sihir yapmayı öğreteyim!" dedi.
Kral da öğretmesi için ona bir genç gönderdi. Gencin yolu üzerinde (muvahhid) bir râhip bulunmaktaydı. Bir gün giderken rahibe uğrayıp onu dinledi, konuşması hoşuna gitti. Artık sihirbaza gittikçe, râhibe uğruyor, yanında bir müddet oturup onu dinliyordu. Bir gün “Niçin geç kalıyorsun?” diye sihirbaz delikanlıyı dövünce genç durumu râhibe şikayet etti. Rahip ona:
"Eğer sihirbazdan dövecek diye korkarsan: "Ailem beni oyaladı!" de; ailenden korkacak olursan, "Beni sihirbaz oyaladı" de!" diye tembihte bulundu.
Genç bu halde devam eder iken, insanların gelip geçmesine engel olan büyük ve yırtıcı bir hayvana rastladı. Kendi kendine: "Bugün “Sihirbaz mı yoksa rahip mi daha üstün!" bileceğim diye kendi kendine mırıldandı. Bir taş aldı ve: "Allahım! Eğer râhibin işi, sana sihirbazın işinden daha sevimli ise, şu hayvanı öldür de insanlar geçsinler!" deyip, taşı fırlattı ve hayvanı öldürdü. İnsanlar yollarına devam ettiler. Delikanlı râhibe gelip durumu anlattı. Rahib ona:
"Evet! Bugün sen benden daha üstünsün! Görüyorum ki, yüce bir mertebedesin. Sen büyük belalarla sınanacaksın. İmtihana maruz kalınca sakın benim yerimi söyleme!" dedi.
Genç anadan doğma körleri ve alaca hastalığına yakalananları tedavi eder, insanları başkaca hastalıklardan da kurtarırdı. Kralın o sıralarda kör olmuş yakın dostlarından biri bunu duydu, değerli hediyelerle birlikte delikanlıya gitti. Ve:
"Eğer beni tedavi edersen, şunların hepsi senindir" dedi. Delikanlı:
"Ben kimseyi tedavi edemem, tedavi eden Allah'tır. Eğer Allah'a iman edersen, sana şifa vermesi için dua edeceğim. O da şifa verecek!" dedi.
Adam derhal iman etti, Allah da ona şifa verdi. Adam bundan sonra kralın yanına geldi. Eskiden olduğu gibi yine yanına oturdu. Kral:
"Gözünü sana kim iade etti?" diye sordu.
"Rabbim!" dedi. Kral:
"Senin benden başka bir Rabbin mi var?" dedi. Adam:
"Benim de senin de Rabbimiz Allah'tır!" cevabını verdi.
Kral onu yakalatıp işkence ettirdi. O kadar ki, gözünü tedavi eden ve Allah'a iman etmesini sağlayan gencin yerini de gösterdi. Genç te oraya getirildi. Kral ona:
"Delikanlı, senin sihrin körlerin gözünü açacak, alaca hastalığını tedavi edecek bir dereceye ulaşmış, neler neler yapıyormuşsun!" dedi. Delikanlı:
"Ben kimseyi tedavi etmiyorum, şifayı veren Allah'tır!" dedi.
Kral onu da tevkif ettirip işkence etmeye başladı. O kadar ki, o da râhibin yerini haber verdi. Bunun üzerine râhip getirildi. Ona: "Dininden dön!" denildi. O bunda direndi. Hemen bir testere getirildi. Başının ortasına konuldu. Ortadan ikiye bölündü ve iki parçası yere düştü. Sonra delikanlı getirildi. Ona da: "Dininden dön!" denildi. O da direndi. Kral onu da adamlarından bazılarına teslim etti.
"Bunu falan dağa götürün, tepesine kadar çıkarın. Zirveye ulaştığınız zaman tekrar dininden dönmesini talep edin; dönerse ne âla, aksi takdirde dağdan aşağı atın!" dedi.
Gittiler onu dağa çıkardılar. Delikanlı:
"Allahım! Beni bunların elinden nasıl dilersen öylece kurtar!" dedi. Bunun üzerine dağ onları salladı ve hepsi de düştüler. Genç yürüyerek kralın yanına geldi. Kral:
"Yanındakiler ne oldu?" dedi.
"Allah, beni onların elinden kurtardı" cevabını verdi.
Kral, onu adamlarından diğer bazılarına teslim etti ve:
"Bunu bir gemiye götürün. Denizin ortasına kadar gidin. Dininden dönerse ne âla, değilse onu denize atın!" dedi. Söylendiği şekilde adamları onu götürdüler. Delikanlı orada:
"Allahım! Beni bunların elinden nasıl dilersen öylece kurtar!" diye dua etti.
Derhal gemileri alabora olarak boğuldular. Çocuk yine yürüyerek hükümdara geldi. Kral:
"Arkadaşlarıma ne oldu?" diye sordu. Genç:
"Allah, beni onların elinden kurtardı" dedi. Sonra Kral'a:
"Benim sana söyleyeceklerimi yapmadıkça beni öldüremesin!" dedi. Kral:
"Neymiş onlar” dedi. Genç:
"İnsanları geniş bir düzlükte toplarsın, beni de bir kütüğe asarsın, sadağımdan bir ok alırsın. Sonra oku, yayın ortasına yerleştir ve: "Gencin Rabbinin adıyla" dersin. Sonra oku bana atarsın. İşte böyle yaparsan beni öldürürsün!" dedi. Kral, hemen halkı bir düzlükte topladı. Genci bir kütüğe astı. Sadağından bir ok aldı. Oku yayının ortasına yerleştirdi. Sonra: "Gencin Rabbinin adıyla!" dedi ve oku fırlattı. Ok çocuğun şakağına isabet etti. Çocuk elini şakağına okun isabet ettiği yere koydu ve Allah'ın rahmetine kavuşup öldü. Halk:
"Gencin Rabbine iman ettik!" dediler. Sonra krala gelindi ve:
"Ne emredersiniz? Vallahi korktuğunuz başınıza geldi. Halk, gencin Rabbine iman etti!" denildi. Kral; Hemen yolların başlarına hendekler kazılmasını emretti. Derhal hendekler kazıldı. İçlerinde ateşler yakıldı. Kral:
"Kim dininden dönmezse hendeklere atın!" diye emir verdi.
Emri yerine getirdiler. Bir ara, beraberinde çocuğu olan bir kadın getirildi. Kadın oraya düşmekten çekinmişti,
Çocuğu; "Anneciğim sabret. zira sen hak üzeresin!" dedi." (Müslim)
Aziz ve Celil olan Allah’ın Kerim ve Hakim olan Kur’an’ında tüm zamanların müminlerine sunduğu önemli bir kıssa… Kulluk sınavının zorlu serüveni bu öyküde resmediliyor… Önce Kur’an olaya kısaca değiniyor, sonra Rasulullah (sav) tafsil ediyor…
“Kahrolası Ashabı Uhdud! Tutuşturucu yakıt dolu o ateş. Hani kendileri ateş hendeğinin etrafında oturmuşlardı ve müminlere yaptıklarını seyrediyorlardı.” (Buruc:4-7)
Muvahhid bir cemaatin Hendekçilerin ateş dolu çukurlarında nasıl bir işkenceye maruz kaldıklarını gözler önüne seriyor… İmanın ateşle testi… Sonuçta akidenin ateşe galebesini görüyoruz…
Şimdi Peygamber (sav) in dilinden bu hakikatin akışını takip ediyoruz:
Hz. Süheyb (ra) den rivayet edildiğine göre Rasulullah (sav) şöyle buyurdu:
"Sizden öncekiler arasında (Rablık iddiasında bulunan) bir kral vardı. Onun bir de sihirbazı vardı. Sihirbaz yaşlanınca Kral'a:
"Ben artık yaşlandım. Bana bir genç gönder de sihir yapmayı öğreteyim!" dedi.
Kral da öğretmesi için ona bir genç gönderdi. Gencin yolu üzerinde (muvahhid) bir râhip bulunmaktaydı. Bir gün giderken rahibe uğrayıp onu dinledi, konuşması hoşuna gitti. Artık sihirbaza gittikçe, râhibe uğruyor, yanında bir müddet oturup onu dinliyordu. Bir gün “Niçin geç kalıyorsun?” diye sihirbaz delikanlıyı dövünce genç durumu râhibe şikayet etti. Rahip ona:
"Eğer sihirbazdan dövecek diye korkarsan: "Ailem beni oyaladı!" de; ailenden korkacak olursan, "Beni sihirbaz oyaladı" de!" diye tembihte bulundu.
Genç bu halde devam eder iken, insanların gelip geçmesine engel olan büyük ve yırtıcı bir hayvana rastladı. Kendi kendine: "Bugün “Sihirbaz mı yoksa rahip mi daha üstün!" bileceğim diye kendi kendine mırıldandı. Bir taş aldı ve: "Allahım! Eğer râhibin işi, sana sihirbazın işinden daha sevimli ise, şu hayvanı öldür de insanlar geçsinler!" deyip, taşı fırlattı ve hayvanı öldürdü. İnsanlar yollarına devam ettiler. Delikanlı râhibe gelip durumu anlattı. Rahib ona:
"Evet! Bugün sen benden daha üstünsün! Görüyorum ki, yüce bir mertebedesin. Sen büyük belalarla sınanacaksın. İmtihana maruz kalınca sakın benim yerimi söyleme!" dedi.
Genç anadan doğma körleri ve alaca hastalığına yakalananları tedavi eder, insanları başkaca hastalıklardan da kurtarırdı. Kralın o sıralarda kör olmuş yakın dostlarından biri bunu duydu, değerli hediyelerle birlikte delikanlıya gitti. Ve:
"Eğer beni tedavi edersen, şunların hepsi senindir" dedi. Delikanlı:
"Ben kimseyi tedavi edemem, tedavi eden Allah'tır. Eğer Allah'a iman edersen, sana şifa vermesi için dua edeceğim. O da şifa verecek!" dedi.
Adam derhal iman etti, Allah da ona şifa verdi. Adam bundan sonra kralın yanına geldi. Eskiden olduğu gibi yine yanına oturdu. Kral:
"Gözünü sana kim iade etti?" diye sordu.
"Rabbim!" dedi. Kral:
"Senin benden başka bir Rabbin mi var?" dedi. Adam:
"Benim de senin de Rabbimiz Allah'tır!" cevabını verdi.
Kral onu yakalatıp işkence ettirdi. O kadar ki, gözünü tedavi eden ve Allah'a iman etmesini sağlayan gencin yerini de gösterdi. Genç te oraya getirildi. Kral ona:
"Delikanlı, senin sihrin körlerin gözünü açacak, alaca hastalığını tedavi edecek bir dereceye ulaşmış, neler neler yapıyormuşsun!" dedi. Delikanlı:
"Ben kimseyi tedavi etmiyorum, şifayı veren Allah'tır!" dedi.
Kral onu da tevkif ettirip işkence etmeye başladı. O kadar ki, o da râhibin yerini haber verdi. Bunun üzerine râhip getirildi. Ona: "Dininden dön!" denildi. O bunda direndi. Hemen bir testere getirildi. Başının ortasına konuldu. Ortadan ikiye bölündü ve iki parçası yere düştü. Sonra delikanlı getirildi. Ona da: "Dininden dön!" denildi. O da direndi. Kral onu da adamlarından bazılarına teslim etti.
"Bunu falan dağa götürün, tepesine kadar çıkarın. Zirveye ulaştığınız zaman tekrar dininden dönmesini talep edin; dönerse ne âla, aksi takdirde dağdan aşağı atın!" dedi.
Gittiler onu dağa çıkardılar. Delikanlı:
"Allahım! Beni bunların elinden nasıl dilersen öylece kurtar!" dedi. Bunun üzerine dağ onları salladı ve hepsi de düştüler. Genç yürüyerek kralın yanına geldi. Kral:
"Yanındakiler ne oldu?" dedi.
"Allah, beni onların elinden kurtardı" cevabını verdi.
Kral, onu adamlarından diğer bazılarına teslim etti ve:
"Bunu bir gemiye götürün. Denizin ortasına kadar gidin. Dininden dönerse ne âla, değilse onu denize atın!" dedi. Söylendiği şekilde adamları onu götürdüler. Delikanlı orada:
"Allahım! Beni bunların elinden nasıl dilersen öylece kurtar!" diye dua etti.
Derhal gemileri alabora olarak boğuldular. Çocuk yine yürüyerek hükümdara geldi. Kral:
"Arkadaşlarıma ne oldu?" diye sordu. Genç:
"Allah, beni onların elinden kurtardı" dedi. Sonra Kral'a:
"Benim sana söyleyeceklerimi yapmadıkça beni öldüremesin!" dedi. Kral:
"Neymiş onlar” dedi. Genç:
"İnsanları geniş bir düzlükte toplarsın, beni de bir kütüğe asarsın, sadağımdan bir ok alırsın. Sonra oku, yayın ortasına yerleştir ve: "Gencin Rabbinin adıyla" dersin. Sonra oku bana atarsın. İşte böyle yaparsan beni öldürürsün!" dedi. Kral, hemen halkı bir düzlükte topladı. Genci bir kütüğe astı. Sadağından bir ok aldı. Oku yayının ortasına yerleştirdi. Sonra: "Gencin Rabbinin adıyla!" dedi ve oku fırlattı. Ok çocuğun şakağına isabet etti. Çocuk elini şakağına okun isabet ettiği yere koydu ve Allah'ın rahmetine kavuşup öldü. Halk:
"Gencin Rabbine iman ettik!" dediler. Sonra krala gelindi ve:
"Ne emredersiniz? Vallahi korktuğunuz başınıza geldi. Halk, gencin Rabbine iman etti!" denildi. Kral; Hemen yolların başlarına hendekler kazılmasını emretti. Derhal hendekler kazıldı. İçlerinde ateşler yakıldı. Kral:
"Kim dininden dönmezse hendeklere atın!" diye emir verdi.
Emri yerine getirdiler. Bir ara, beraberinde çocuğu olan bir kadın getirildi. Kadın oraya düşmekten çekinmişti,
Çocuğu; "Anneciğim sabret. zira sen hak üzeresin!" dedi." (Müslim)