Mekarim-i Ahlak
Kayıtlı Kullanıcı
- Katılım
- 23 Ocak 2008
- Mesajlar
- 515
- Tepki puanı
- 0
- Puanları
- 0
- Yaş
- 44
Konu : Biraz düşünelim mi?
Doğan Cüceloğlu' nun eğitimdeki katılımcılarla aralarındaki konuşma:
Ben: Arkadaşlar, aranızda ölümcül hastalığı olan var mı?
Katılımcılardan Biri: Allah'a şükür, hocam, bildiğimiz kadarı ile yok.
B: Ne güzel! Peki, bana, istisnasız tüm insanların, yani altı milyar
insanın da başına geleceği garanti bir şey söyler misiniz? Cevap
neredeyse otomatik olarak çıkar:
K: Ölüm.
B: Gerçekten de ölüm tüm insanların başına geleceği kaçınılmaz olan
tek şeydir. Doğum da tüm insanların başına kesinlikle gelmiştir, ama
bundan sonra gelmesi kesin olan tek şey ölümdür. Diğer hiç biri
insanların tümünün başına gelmeyecektir. Peki, madem öleceğimiz
garanti, bu benim ölümcül bir hastalığım olduğunu göstermez mi?
Katılımcılar burada sessizce, başlarıyla onaylamaya başlar. Öleceğim
belli ise benim ölümcül bir hastalığım olduğu da açıktır. Şu şekilde
devam ederim:
Peki, ne zaman öleceğimizi biliyor muyuz?
K Hayır
B:Şu saniye içinde olma olasılığı var mı?
K:Var.
B:Yarın?
K:Evet.
B: 30 yıl sonra?
K: Olabilir.
B: Peki bunlardan hangisinin sizin başınıza geleceğini biliyor
musunuz? Mesela bu akşam eve sağ salim varacağınızı nereden
biliyorsunuz? Sınıf sessizce dinlemeye devam eder. Çünkü genellikle
yaşama böyle hiç bakmamışlardır. Sözümü sürdürürüm:
B: Peki bir de tersini düşünelim, bu akşam eve döndüğünüzde, bu sabah
evden çıkarken sağ salim bıraktıklarınızı sağ bulma garantiniz nedir?
Var mıdır böyle bir garanti?
K: Yoktur hocam.
B: Peki nereden biliyoruz, az sonra telefonumuzun çalmayacağını ve
evdekilerden birinin az önce öldüğünün bize söylenmeyeceğini?
Katılımcılar burada rahatsız olmaya başlarlar.
K: Hocam konuyu değiştirsek?
B: Ama en yalın ve açık gerçek üzerine konuşuyoruz, biraz daha devam
edelim bence. Peki, acaba bunu dün gece bilseydiniz, yani evde akşam
birlikte olduğunuz kişilerden birinin yarın ölüm günü olduğunu
bilseydiniz, o zamanı aynı dün gece olduğu biçimde mi geçirirdiniz?
Yoksa farklı şeyler mi yapardınız?
K: Kesinlikle çok farklı geçerdi Hocam.
B: Şimdi sizden rica ediyorum, lütfen bir an arkanıza yaslanın,
gözlerinizi kapatın ve bu sabah evden çıkarken evde
bıraktıklarınızdan birinin gerçekten öleceğini düşünün, dün
akşamınızı nasıl geçirirdiniz? Aynı iletişim mi olurdu? Onunla aynı
konuları mı konuşurdunuz? Aynı konular, tartışma ya da gerginlik
konusu yaratır mıydı? Yoksa önemsiz hale mi gelirdi? Bu sabah evden
çıkarken, bu son görüşünüzde ona ne derdiniz? Onun boynuna sarılmakta
tereddüt eder miydiniz? Çok sıkı sarılmaya mı, aynaya mı vakit
ayırırdınız? Ona "yüreğinizin taa derininden gelen bir "seni
gerçekten çok seviyorum"
demeye ne gerek var diye düşünür müydünüz? Onun ölecek olması sizin
ona duyduğunuz sevgiyi yoğunlaştırmaz mıydı? Burada bazı
katılımcıların ağladığı olur. Belli ki dün akşam yaptıklarından bir
kısmının ne kadar anlamsız olduğunu şimdi fark etmişlerdir.
B: Şimdi gözlerinizi açabilirsiniz, acaba kaç tartışmamızı bu kadar
gereksiz biçimlerde yapıyoruz, kaçı gerçekten yaşamda
karşımızdakinin varlığından daha önemli, hangilerinde "şimdi kalbini
kırdım, ama zaman içinde ben ondan özür dilemesini bilirim?" diye
kendi kabuğumuza çekilip tartışmaları donduruyoruz. Yarattığımız
kırgınlıkları tamir etme olanağımız gerçekten var mı? Buna zamanımız
gerçekten kaldı mı
alıntı.
Doğan Cüceloğlu' nun eğitimdeki katılımcılarla aralarındaki konuşma:
Ben: Arkadaşlar, aranızda ölümcül hastalığı olan var mı?
Katılımcılardan Biri: Allah'a şükür, hocam, bildiğimiz kadarı ile yok.
B: Ne güzel! Peki, bana, istisnasız tüm insanların, yani altı milyar
insanın da başına geleceği garanti bir şey söyler misiniz? Cevap
neredeyse otomatik olarak çıkar:
K: Ölüm.
B: Gerçekten de ölüm tüm insanların başına geleceği kaçınılmaz olan
tek şeydir. Doğum da tüm insanların başına kesinlikle gelmiştir, ama
bundan sonra gelmesi kesin olan tek şey ölümdür. Diğer hiç biri
insanların tümünün başına gelmeyecektir. Peki, madem öleceğimiz
garanti, bu benim ölümcül bir hastalığım olduğunu göstermez mi?
Katılımcılar burada sessizce, başlarıyla onaylamaya başlar. Öleceğim
belli ise benim ölümcül bir hastalığım olduğu da açıktır. Şu şekilde
devam ederim:
Peki, ne zaman öleceğimizi biliyor muyuz?
K Hayır
B:Şu saniye içinde olma olasılığı var mı?
K:Var.
B:Yarın?
K:Evet.
B: 30 yıl sonra?
K: Olabilir.
B: Peki bunlardan hangisinin sizin başınıza geleceğini biliyor
musunuz? Mesela bu akşam eve sağ salim varacağınızı nereden
biliyorsunuz? Sınıf sessizce dinlemeye devam eder. Çünkü genellikle
yaşama böyle hiç bakmamışlardır. Sözümü sürdürürüm:
B: Peki bir de tersini düşünelim, bu akşam eve döndüğünüzde, bu sabah
evden çıkarken sağ salim bıraktıklarınızı sağ bulma garantiniz nedir?
Var mıdır böyle bir garanti?
K: Yoktur hocam.
B: Peki nereden biliyoruz, az sonra telefonumuzun çalmayacağını ve
evdekilerden birinin az önce öldüğünün bize söylenmeyeceğini?
Katılımcılar burada rahatsız olmaya başlarlar.
K: Hocam konuyu değiştirsek?
B: Ama en yalın ve açık gerçek üzerine konuşuyoruz, biraz daha devam
edelim bence. Peki, acaba bunu dün gece bilseydiniz, yani evde akşam
birlikte olduğunuz kişilerden birinin yarın ölüm günü olduğunu
bilseydiniz, o zamanı aynı dün gece olduğu biçimde mi geçirirdiniz?
Yoksa farklı şeyler mi yapardınız?
K: Kesinlikle çok farklı geçerdi Hocam.
B: Şimdi sizden rica ediyorum, lütfen bir an arkanıza yaslanın,
gözlerinizi kapatın ve bu sabah evden çıkarken evde
bıraktıklarınızdan birinin gerçekten öleceğini düşünün, dün
akşamınızı nasıl geçirirdiniz? Aynı iletişim mi olurdu? Onunla aynı
konuları mı konuşurdunuz? Aynı konular, tartışma ya da gerginlik
konusu yaratır mıydı? Yoksa önemsiz hale mi gelirdi? Bu sabah evden
çıkarken, bu son görüşünüzde ona ne derdiniz? Onun boynuna sarılmakta
tereddüt eder miydiniz? Çok sıkı sarılmaya mı, aynaya mı vakit
ayırırdınız? Ona "yüreğinizin taa derininden gelen bir "seni
gerçekten çok seviyorum"
demeye ne gerek var diye düşünür müydünüz? Onun ölecek olması sizin
ona duyduğunuz sevgiyi yoğunlaştırmaz mıydı? Burada bazı
katılımcıların ağladığı olur. Belli ki dün akşam yaptıklarından bir
kısmının ne kadar anlamsız olduğunu şimdi fark etmişlerdir.
B: Şimdi gözlerinizi açabilirsiniz, acaba kaç tartışmamızı bu kadar
gereksiz biçimlerde yapıyoruz, kaçı gerçekten yaşamda
karşımızdakinin varlığından daha önemli, hangilerinde "şimdi kalbini
kırdım, ama zaman içinde ben ondan özür dilemesini bilirim?" diye
kendi kabuğumuza çekilip tartışmaları donduruyoruz. Yarattığımız
kırgınlıkları tamir etme olanağımız gerçekten var mı? Buna zamanımız
gerçekten kaldı mı
alıntı.