Muhtazaf
Kayıtlı Kullanıcı
- Katılım
- 30 Mar 2008
- Mesajlar
- 9,591
- Tepki puanı
- 957
- Puanları
- 113
- Yaş
- 66
- Web Sitesi
- www.aydin-aydin.com
ARAYIŞ!...(HİKAYE)
Hemen her gün aynı yoğunlukta geçen günler, çılgınlıkta sınır tanımayan arkadaş çevresi, ailesiyle arasındaki kapanması iyice imkansızlaşan uçurumlar.Bunu telafi etmek için her isteğinin anında gerçekleşmesi,ne yaparsa yapsın asla sorgulanmaması,istediği an istediği yere izinsiz rahatça gidebilmesi,cebinde sayısını bile bilemeyecek kadar bol parasının olması hiç biri ama hiç biri Harun’un içinde bulunduğu bunalımlı günleri huzura çeviremiyordu.O denli sıkılıyordu ki, artık bulunduğu ortamlarda konuşmuyordu bile. O hızlı, uçarı delikanlı biranda sessizliğe bürünmüştü. Arkadaşları ona “Düşünen Adam” diye lakap bile takmışlardı. Harun için bu günler hayatının en karmaşık en sıkıntılı dönemiydi. Harun artık varlığının sebeplerini sorguluyordu.Varlığı; sınırsızca yaşamak, eğlenmekten mi ibaretti acaba?Varlığının amacı neydi? Fert varlığının sebeplerini sorgularda; toplumlar varlıklarının sebeplerini sorgulamaz mıydı?Harun’un bu yaşantısını sorgulamasına yeni tanıştığı arkadaşı Fatih vesile olmuştu.Üniversitede bu yıl yeni katılmıştı aralarına. Bulunduğu bölümden yatay geçiş hakkı kazanarak okulda aralarına yeni katılmıştı Fatih.Onun katılımı pek çok arkadaşı ve onun içinde çok iyi olmuştu.Oldukça zeki bir delikanlıydı Fatih. Varlığının anlamını bilen,söylem-eylem bütüncüllüğünü yakalamış, yaşantısında Kur’an’ı referans kabul eden, okuldaki nadir gençlerden biriydi.Her yaptığıyla,her söylediğiyle örnek oluyordu çevresindekilere.Çok fazla bir şeyler anlatmasına gerek kalmadan yaptıklarıyla öyle güzel gösteriyordu ki yaşadığı dini.Dürüstlüğü,yardım severliği,hiç ayırım yapmadan herkesle eşit bir şekilde muhabbet etmesi,ihtiyacı olan birine ilk onun yardıma koşması,etrafındakilere olan saygısı,Ezan okunur okunmaz Namaz kılmak için koşturması,özellikle her gördüğü güzellikte veya kötü olan bir olayda ALLAH ve yaratma ilişkisini çok güzel bir şekilde kurup onunla ilgili bir ayeti söyleyivermesi çok şaşırtıyordu Harun’u. O kadar çok kitap okuyordu ki, elinde okuduğu bir kitap olmadan onu görmek hemen hemen imkansızdı.
Gerçi Harun da okumayı seviyordu aman eden farklı olamıyordu? Sanki okudukça daha bir bataklığa saplandığını hissediyordu. Battıkça batıyor, bunaldıkça bunalıyordu. Sonunda Fatihile konuşmaya, içerisinde bulunduğu hali paylaşmaya karar verdi. Zaten Fatih’de ona her defasında
- Oturup konuşalım diye teklifte bulunmamış mıydı? Harun bir hafta sonu okul çıkışı Fatih’e seslenir;
- Fatih arkadaşım. Ne haber? Hiç arkana bile bakmadan hızlı hızlı nereye böyle?
-Harun kardeş kusura bakma . Birkaç arkadaşla görüşecektim. Sözüm varda, ona yetişmeye çalışıyorum. Ama biraz vaktim var yine de.Hayırdır bir şey mi vardı?
- Buna sevindim dostum. Ben seninle konuşmak, bazı şeyleri sorgulamak ve paylaşmak istiyorum. Yarın için müsait misin Fatih?
- Tabii ne demek, memnuniyetle istersen yarın öğlen bize gelebilirsen daha rahat konuşur dertleşiriz.”
- Tamam arkadaşım İnşALLAH yarın bol bol konuşuruz.
Daha sonra vedalaşarak hızla uzaklaştılar birbirlerinde. Harun bir kez daha yalnızlığını hissetti. Kendisi için anlamsız olan bu alem, mutlak anlamlı olmalıydı, yada anlamlaştırılmalıydı. Başı boş hayvan yığınları bile olmazken, insan yığınları dolayısıyla insan olabilir miydi?Fatihle ayrıldıktan sonra kendini şehrin sahil kesimindeki bir banka attı. Belki temiz bir hava rahatlatır düşüncesiyle saatlerce oturdu,anlamsız, ruhsuz, dalgın adeta bir robot gibi.Etrafındaki insanlar çekti dikkatini.Farklı yönlere giden,hayatı sanki tüketmek için koşuşturan bir yığın insan.Acaba kaç tanesi yaratılış gerçeğini düşünüyordu?Kaçı Yaratanını tanıyarak O’na yönelmişti?Kaçı bu hayatı sorguluyor,düşünüyor,kafa yoruyordu?
Ayakları isteksiz bir şekilde üzerine kabus gibi çöken evine doğru yöneldi.
Ertesi gün Fatih ile buluşmanın verdiği heyecanla evden çıktı.Zaten Fatih’in evi de hemen arka sokakta birkaç dakika ötelerindeydi. Mahallelerine yaklaştığında Fatih evin önünde birisi ile konuşmaktaydı. Harun’u gören Fatih yanındaki arkadaşı ile alelacele vedalaşıp, Harun’nun geldiği istikamete koştu;
- Selamünaleyküm. Dostum hoş geldin.
- Aleykümselam. Hoş bulduk.Çok uzun zamandır bu sokaktan geçmemiştim. Ne kadar güzelleşmiş sokağınız.
-Güzelleşti Harun kardeş. Kaldırımlar elden geçti. Sokak yeşillendirildi, derken şirin bir sokak oldu hamd olsun.Neyse arkadaşım buyur eve geçelim.
Eve geçtiklerinde Fatih, Harun’u kendi çalışma odasına buyur etti.
-Fatih kardeş ben Namazımı kılamamıştım.Dışarıda gördüğün arkadaşın bir sorunu için dışarıdaydım.Sen keyfine bak ben şimdi geliyorum.
- Ne demek arkadaşım bende odana göz gezdiririm.Bakalım ne ile zaman geçiriyorsun.
- ALLAH razı olsun kardeşim benim.
Fatih dışarı çıktığında Harun odaya göz gezdirdi. Odanın bir ucundan diğer ucuna uzanan kitaplıktaki kitaplar gözüne çarptı. Muazzam bir kitaplık ve ağzına kadar dolu raflar arasında göz gezdirdi.
Bu arada Fatih karşı odada Namaza durmuştu.Harun huşu içerisinde Rab' bine yönelen arkadaşını seyre daldı.Öyle içten,öyle huzurlu, öylesine kendinden geçmiş olan arkadaşını hayranlıkla seyrederken kendi kimliğini ve kulluğunu düşündü.Uzun süre sadece onu sessizce seyretti utanarak.Fatih,nihayet Namazını bitirip,duasını etmiş mutfağa gitmişti.Harun da Masanın üzerinde yarısı işaretlenmiş ve altı özenle çizilmiş, cep kitapçığı şeklindeki minik mavi kaplı bir kitap dikkatini çekti.Belli ki Fatih okuyor ve yarım kalmıştı. Kitabın adına ve yazarına baktı ilk defa görüyordu. Kitabın adı “İşte İslam” yazarı ise Seyyid Kutub idi.
Harun kendisine mutfakta içecek bir şeyler hazırlamakta olan Fatih’e seslendi;
- Arkadaşım bu kitap ismi bana çok tuhaf geldi.Ne demek bu İşte İslam. diğerleri İslam değilmi ki?
Fatih, elinde sıcaktan terlemiş arkadaşına soğuk içecek bir şeyler ikram ederken ;
-Harun kardeş. Tepkinde haklısın. “İşte İslam” adı insanı düşünmeye sevk ediyor. Ama düşündükçe de insan bu ismin güzelliğini daha iyi idrak ediyor. İslam sadece belli ibadetler manzumesinden oluşan bir din değildir ki, gel gör ki bugün ortaya konulan din toplumlara afyon olmakta uyuşturmakta, düşündürmemektedir. Aklın yularını vahyin eline vermektense, vahyin dışındaki beşeri unsurlar aklı yönlendirmektedir.
-Peki Fatih. Bir şey sormak istiyorum. Okuduğum bunca kitap neden beni bunaltıyor, battıkça battığımı hissediyorum neden sence?
- Bak kardeşim. Okuma eylemi ilk Rabbani eylemdir.
“Oku”“Adına Oku” emirleri peygamber döneminde özelde genelde tüm çağ ve zamanlarda şeytan ve dostlarına rahatsızlık veren bir emir olmamakta.ALLAH okumamızı istiyor, Rab adına okumamızı istiyor. Zaten cahiliye fertleri ALLAH’ı inkar etmiyor ki ne o gün ne bugün. Vahyin geliş sebebi de zaten ALLAH’ı inkar eden bir topluma işte ALLAH vardır,sebepleri de şudur gibi bir düşünce sunmadı ki, zaten zulmün ele başlarından tutunda ona kan, can olan halkta Rab' bin varlığını kabul ediyordu. Yoksa sorun ALLAH var-yok meselesi değildi. Hiçbir zaman da olmadı. İslam onun varlığını ispat için değil, kendisine eş koşulmamasını telkin etmek için gelmiştir. Zaten cahiliye de her dönemde ALLAH için, Rab için okuduğunu iddia etmekte. Ama nasıl bir ALLAH inancı, nasıl bir Rab ki. Pratik hayatta etkinliği olmayan, bir Rab gerçekten Rab midir?. Göklere hakim olup da yeryüzüne ,ilişkilere hakim olmayan Rab Rab’ midir? İşte problem “Oku” Yaratan Rab' bin adına oku” emri geldiğinde başlıyor. Neden başlamasın ki? Muhammed (as)in Rab' bi yaratan, yoktan var eden, düzenleyip şekil veren iken,cahiliyenin Rableştirdikleri kendi elleriyle yapıp, ilahlaştırdıkları putları, düzenleri, sistemleri yaratmaya muktedir değildir ki? İşte bu yüzden okuma eylemi Kur’an ile başlamalı, Kur’an okunmalı, fıtrat terbiye olmalı, huzura, felaha erdirilmelidir.
Bu sözler karşısında pür dikkat dinleyen Harun derin düşüncelere içerisindedir artık. Fatih susmuş, adeta onun gözlerini kıpırdatmadan dalgın duruşunu seyretmektedir artık.Fatih ellerini Harun’un omzuna atarak;
- Dostum burada mısın? Derin bir nefes alan Harun;
-Evet arkadaşım. Yaşantım geçti bir an gözlerimin önünden bir film şeridi gibi. Yaptıklarımı ve yapmam gerekirken yapamadıklarımı düşündüm. Düşündürdün beni. Neredeyse sendeki kitaplarının sayısı kadar bende de kitap var ama senin kitaplarını okuman ile benim okumam arasında bir fark var. Oda O’nun adına olmayışı. İnşALLAH bundan böyle okurken Yaratan Rab adına ,onun istediği, hoşnut olduklarını okuyacağım. Varlığımın sebebi de bu olsa gerek.
- Haklısın Harun. Yaradılışın sebebi bu insan hayatını Rab' bin adına şekillendirmeli, her şeyimizi o yönlendirmeli. Onun hakkı değil mi bu? Yaratan, yoktan var eden, yaratılışa uygun kanunlar vaaz eden, o değilmi ki? O halde O adına okunulmaya en layık olan değil mi? İşte bu kitabın minik “İşte İslam” kitabının yazarı da bunun pratik örneğidir. Rab adına okumak fedakarlık ister, çile ister, devamlılık ve dinamizm ister.İşte kitabın yazarı bu noktada yazdıklarını ispatlamış birisidir de aynı zamanda. Bu yolda darağacına asılıp şehid edilmiştir de zaten.
Fatih’in bu sözleri karşında artık Harun adeta tekrar dirilmiş okuma bilincini yakalamıştı.Vahyin okunması gereken öncelik olduğunu, varlığının sebebini idrak etmişti.Bu düşüncelerle arkadaşından müsaade isteyip evine geldiğinde ilk işi Kur’anı açıp okumak oldu. Alak suresini düşünce dünyasında fırtınalar estirircesine okurken tüylerinin diken diken olduğunu hissetti. Sahabe ile aynı frekansı yakaladığını hissederken artık o bunalımlı, durgun Harun gitmiş, sanki asırlar öncesinden günümüze gelen bir Harun pratik hayatta varlığını ortaya koymuştu.....
Mükerrem BULUT
Hemen her gün aynı yoğunlukta geçen günler, çılgınlıkta sınır tanımayan arkadaş çevresi, ailesiyle arasındaki kapanması iyice imkansızlaşan uçurumlar.Bunu telafi etmek için her isteğinin anında gerçekleşmesi,ne yaparsa yapsın asla sorgulanmaması,istediği an istediği yere izinsiz rahatça gidebilmesi,cebinde sayısını bile bilemeyecek kadar bol parasının olması hiç biri ama hiç biri Harun’un içinde bulunduğu bunalımlı günleri huzura çeviremiyordu.O denli sıkılıyordu ki, artık bulunduğu ortamlarda konuşmuyordu bile. O hızlı, uçarı delikanlı biranda sessizliğe bürünmüştü. Arkadaşları ona “Düşünen Adam” diye lakap bile takmışlardı. Harun için bu günler hayatının en karmaşık en sıkıntılı dönemiydi. Harun artık varlığının sebeplerini sorguluyordu.Varlığı; sınırsızca yaşamak, eğlenmekten mi ibaretti acaba?Varlığının amacı neydi? Fert varlığının sebeplerini sorgularda; toplumlar varlıklarının sebeplerini sorgulamaz mıydı?Harun’un bu yaşantısını sorgulamasına yeni tanıştığı arkadaşı Fatih vesile olmuştu.Üniversitede bu yıl yeni katılmıştı aralarına. Bulunduğu bölümden yatay geçiş hakkı kazanarak okulda aralarına yeni katılmıştı Fatih.Onun katılımı pek çok arkadaşı ve onun içinde çok iyi olmuştu.Oldukça zeki bir delikanlıydı Fatih. Varlığının anlamını bilen,söylem-eylem bütüncüllüğünü yakalamış, yaşantısında Kur’an’ı referans kabul eden, okuldaki nadir gençlerden biriydi.Her yaptığıyla,her söylediğiyle örnek oluyordu çevresindekilere.Çok fazla bir şeyler anlatmasına gerek kalmadan yaptıklarıyla öyle güzel gösteriyordu ki yaşadığı dini.Dürüstlüğü,yardım severliği,hiç ayırım yapmadan herkesle eşit bir şekilde muhabbet etmesi,ihtiyacı olan birine ilk onun yardıma koşması,etrafındakilere olan saygısı,Ezan okunur okunmaz Namaz kılmak için koşturması,özellikle her gördüğü güzellikte veya kötü olan bir olayda ALLAH ve yaratma ilişkisini çok güzel bir şekilde kurup onunla ilgili bir ayeti söyleyivermesi çok şaşırtıyordu Harun’u. O kadar çok kitap okuyordu ki, elinde okuduğu bir kitap olmadan onu görmek hemen hemen imkansızdı.
Gerçi Harun da okumayı seviyordu aman eden farklı olamıyordu? Sanki okudukça daha bir bataklığa saplandığını hissediyordu. Battıkça batıyor, bunaldıkça bunalıyordu. Sonunda Fatihile konuşmaya, içerisinde bulunduğu hali paylaşmaya karar verdi. Zaten Fatih’de ona her defasında
- Oturup konuşalım diye teklifte bulunmamış mıydı? Harun bir hafta sonu okul çıkışı Fatih’e seslenir;
- Fatih arkadaşım. Ne haber? Hiç arkana bile bakmadan hızlı hızlı nereye böyle?
-Harun kardeş kusura bakma . Birkaç arkadaşla görüşecektim. Sözüm varda, ona yetişmeye çalışıyorum. Ama biraz vaktim var yine de.Hayırdır bir şey mi vardı?
- Buna sevindim dostum. Ben seninle konuşmak, bazı şeyleri sorgulamak ve paylaşmak istiyorum. Yarın için müsait misin Fatih?
- Tabii ne demek, memnuniyetle istersen yarın öğlen bize gelebilirsen daha rahat konuşur dertleşiriz.”
- Tamam arkadaşım İnşALLAH yarın bol bol konuşuruz.
Daha sonra vedalaşarak hızla uzaklaştılar birbirlerinde. Harun bir kez daha yalnızlığını hissetti. Kendisi için anlamsız olan bu alem, mutlak anlamlı olmalıydı, yada anlamlaştırılmalıydı. Başı boş hayvan yığınları bile olmazken, insan yığınları dolayısıyla insan olabilir miydi?Fatihle ayrıldıktan sonra kendini şehrin sahil kesimindeki bir banka attı. Belki temiz bir hava rahatlatır düşüncesiyle saatlerce oturdu,anlamsız, ruhsuz, dalgın adeta bir robot gibi.Etrafındaki insanlar çekti dikkatini.Farklı yönlere giden,hayatı sanki tüketmek için koşuşturan bir yığın insan.Acaba kaç tanesi yaratılış gerçeğini düşünüyordu?Kaçı Yaratanını tanıyarak O’na yönelmişti?Kaçı bu hayatı sorguluyor,düşünüyor,kafa yoruyordu?
Ayakları isteksiz bir şekilde üzerine kabus gibi çöken evine doğru yöneldi.
Ertesi gün Fatih ile buluşmanın verdiği heyecanla evden çıktı.Zaten Fatih’in evi de hemen arka sokakta birkaç dakika ötelerindeydi. Mahallelerine yaklaştığında Fatih evin önünde birisi ile konuşmaktaydı. Harun’u gören Fatih yanındaki arkadaşı ile alelacele vedalaşıp, Harun’nun geldiği istikamete koştu;
- Selamünaleyküm. Dostum hoş geldin.
- Aleykümselam. Hoş bulduk.Çok uzun zamandır bu sokaktan geçmemiştim. Ne kadar güzelleşmiş sokağınız.
-Güzelleşti Harun kardeş. Kaldırımlar elden geçti. Sokak yeşillendirildi, derken şirin bir sokak oldu hamd olsun.Neyse arkadaşım buyur eve geçelim.
Eve geçtiklerinde Fatih, Harun’u kendi çalışma odasına buyur etti.
-Fatih kardeş ben Namazımı kılamamıştım.Dışarıda gördüğün arkadaşın bir sorunu için dışarıdaydım.Sen keyfine bak ben şimdi geliyorum.
- Ne demek arkadaşım bende odana göz gezdiririm.Bakalım ne ile zaman geçiriyorsun.
- ALLAH razı olsun kardeşim benim.
Fatih dışarı çıktığında Harun odaya göz gezdirdi. Odanın bir ucundan diğer ucuna uzanan kitaplıktaki kitaplar gözüne çarptı. Muazzam bir kitaplık ve ağzına kadar dolu raflar arasında göz gezdirdi.
Bu arada Fatih karşı odada Namaza durmuştu.Harun huşu içerisinde Rab' bine yönelen arkadaşını seyre daldı.Öyle içten,öyle huzurlu, öylesine kendinden geçmiş olan arkadaşını hayranlıkla seyrederken kendi kimliğini ve kulluğunu düşündü.Uzun süre sadece onu sessizce seyretti utanarak.Fatih,nihayet Namazını bitirip,duasını etmiş mutfağa gitmişti.Harun da Masanın üzerinde yarısı işaretlenmiş ve altı özenle çizilmiş, cep kitapçığı şeklindeki minik mavi kaplı bir kitap dikkatini çekti.Belli ki Fatih okuyor ve yarım kalmıştı. Kitabın adına ve yazarına baktı ilk defa görüyordu. Kitabın adı “İşte İslam” yazarı ise Seyyid Kutub idi.
Harun kendisine mutfakta içecek bir şeyler hazırlamakta olan Fatih’e seslendi;
- Arkadaşım bu kitap ismi bana çok tuhaf geldi.Ne demek bu İşte İslam. diğerleri İslam değilmi ki?
Fatih, elinde sıcaktan terlemiş arkadaşına soğuk içecek bir şeyler ikram ederken ;
-Harun kardeş. Tepkinde haklısın. “İşte İslam” adı insanı düşünmeye sevk ediyor. Ama düşündükçe de insan bu ismin güzelliğini daha iyi idrak ediyor. İslam sadece belli ibadetler manzumesinden oluşan bir din değildir ki, gel gör ki bugün ortaya konulan din toplumlara afyon olmakta uyuşturmakta, düşündürmemektedir. Aklın yularını vahyin eline vermektense, vahyin dışındaki beşeri unsurlar aklı yönlendirmektedir.
-Peki Fatih. Bir şey sormak istiyorum. Okuduğum bunca kitap neden beni bunaltıyor, battıkça battığımı hissediyorum neden sence?
- Bak kardeşim. Okuma eylemi ilk Rabbani eylemdir.
“Oku”“Adına Oku” emirleri peygamber döneminde özelde genelde tüm çağ ve zamanlarda şeytan ve dostlarına rahatsızlık veren bir emir olmamakta.ALLAH okumamızı istiyor, Rab adına okumamızı istiyor. Zaten cahiliye fertleri ALLAH’ı inkar etmiyor ki ne o gün ne bugün. Vahyin geliş sebebi de zaten ALLAH’ı inkar eden bir topluma işte ALLAH vardır,sebepleri de şudur gibi bir düşünce sunmadı ki, zaten zulmün ele başlarından tutunda ona kan, can olan halkta Rab' bin varlığını kabul ediyordu. Yoksa sorun ALLAH var-yok meselesi değildi. Hiçbir zaman da olmadı. İslam onun varlığını ispat için değil, kendisine eş koşulmamasını telkin etmek için gelmiştir. Zaten cahiliye de her dönemde ALLAH için, Rab için okuduğunu iddia etmekte. Ama nasıl bir ALLAH inancı, nasıl bir Rab ki. Pratik hayatta etkinliği olmayan, bir Rab gerçekten Rab midir?. Göklere hakim olup da yeryüzüne ,ilişkilere hakim olmayan Rab Rab’ midir? İşte problem “Oku” Yaratan Rab' bin adına oku” emri geldiğinde başlıyor. Neden başlamasın ki? Muhammed (as)in Rab' bi yaratan, yoktan var eden, düzenleyip şekil veren iken,cahiliyenin Rableştirdikleri kendi elleriyle yapıp, ilahlaştırdıkları putları, düzenleri, sistemleri yaratmaya muktedir değildir ki? İşte bu yüzden okuma eylemi Kur’an ile başlamalı, Kur’an okunmalı, fıtrat terbiye olmalı, huzura, felaha erdirilmelidir.
Bu sözler karşısında pür dikkat dinleyen Harun derin düşüncelere içerisindedir artık. Fatih susmuş, adeta onun gözlerini kıpırdatmadan dalgın duruşunu seyretmektedir artık.Fatih ellerini Harun’un omzuna atarak;
- Dostum burada mısın? Derin bir nefes alan Harun;
-Evet arkadaşım. Yaşantım geçti bir an gözlerimin önünden bir film şeridi gibi. Yaptıklarımı ve yapmam gerekirken yapamadıklarımı düşündüm. Düşündürdün beni. Neredeyse sendeki kitaplarının sayısı kadar bende de kitap var ama senin kitaplarını okuman ile benim okumam arasında bir fark var. Oda O’nun adına olmayışı. İnşALLAH bundan böyle okurken Yaratan Rab adına ,onun istediği, hoşnut olduklarını okuyacağım. Varlığımın sebebi de bu olsa gerek.
- Haklısın Harun. Yaradılışın sebebi bu insan hayatını Rab' bin adına şekillendirmeli, her şeyimizi o yönlendirmeli. Onun hakkı değil mi bu? Yaratan, yoktan var eden, yaratılışa uygun kanunlar vaaz eden, o değilmi ki? O halde O adına okunulmaya en layık olan değil mi? İşte bu kitabın minik “İşte İslam” kitabının yazarı da bunun pratik örneğidir. Rab adına okumak fedakarlık ister, çile ister, devamlılık ve dinamizm ister.İşte kitabın yazarı bu noktada yazdıklarını ispatlamış birisidir de aynı zamanda. Bu yolda darağacına asılıp şehid edilmiştir de zaten.
Fatih’in bu sözleri karşında artık Harun adeta tekrar dirilmiş okuma bilincini yakalamıştı.Vahyin okunması gereken öncelik olduğunu, varlığının sebebini idrak etmişti.Bu düşüncelerle arkadaşından müsaade isteyip evine geldiğinde ilk işi Kur’anı açıp okumak oldu. Alak suresini düşünce dünyasında fırtınalar estirircesine okurken tüylerinin diken diken olduğunu hissetti. Sahabe ile aynı frekansı yakaladığını hissederken artık o bunalımlı, durgun Harun gitmiş, sanki asırlar öncesinden günümüze gelen bir Harun pratik hayatta varlığını ortaya koymuştu.....
Mükerrem BULUT