Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

arayı bulmak (1 Kullanıcı)

sahiner

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
18 Eyl 2007
Mesajlar
410
Tepki puanı
0
Puanları
0
Hakka İletici Aracı Tanrılar

İnsanları başka ilahlar aramaya iten sebeplerden biri de, bir makam sahibi (vali, bakan, başbakan, cumhurbaşkanı) gibi kimseler ile görüşmek ve onlardan istekte bulunmak için bir vasıtaya ihtiyaç duydukları gibi, Yaratıcı Tanrıyla yakınlık kurmanın, ancak bir aracı ile mümkün olabileceğini düşünmelerindendir.
"Allah'ı ve O'nun sıfatlarını idrak edemeyenler, Allah'ı kendisinden çok uzakta tasavvur eden putperest halklar, daima dualarını O'na ulaştıracak, kendilerini O'na yakınlaştıracak ve (onun rahmet ve nimetleri için) aracılık yapacak, düşük dere¬cede tanrılar tasavvur etmişlerdir."[218]

"O'nun berisinde birtakım veliler edinenler de, Allah de¬nilince kendisinden daha ilerisi, daha yükseği, daha ötesi mümkün olmayan en mükemmel zat kastedilmiş olduğu için, Allah üstünde ilah iddiasına kalkışılması bahis konusu ola¬maz. Şirk koşanlar, hep O'ndan aşağılarda birtakım veliler, koruyucular tutmak isterler. İster O'ndan başka velilere, emir sahiplerine, ister putlara, ister meleklere ve gerekse Hz.İsa gibi şerefli kullara sarılsınlar; 'Biz onlara ancak, bizi Allah'a daha çok yaklaştırsınlar diye ibadet ediyoruz,' diyerek onlara tutunmaktadırlar."[219]

Onlar bu putları, kendilerini Allah'a yaklaştıran vasıtalar olarak kabul ederler. Doğrudan doğruya Allah'a yönelmele¬rini, haddini aşmak gibi bir cür'et sayarak, putları Allah'a teveccühlerinde tapınma kıbleleri edinir; güya Allah'a ibadet¬lerini böylece izhar ederler. Bir hükümdarın saltanat kuv¬vetlerini vezirleri, valileri arasında taksim ettiği gibi, maiye¬tinin aracılığı olmadan bir hükümdarla doğrudan doğruya te¬masa geçilemeyeceği düşüncesiyle, Allah'ın da uluhiyeti da¬ğıttığı düşünülür; ilaha yakın olduğu düşünülen kimseleri razı etmeden o ilaha yaklaşılmayacağını sanırlar."[220]

Allah'ın uluhiyetinden bir pay ve imtiyaz verdiği düşü¬nülen kimselerin istismarı hangi duygular üzerine kurduklarını göstermesi bakımından bu son tespit üzerinde durulmaya de¬ğerdir.

Bu kanaat, yani yardımcı ilahların memnun edilmesi ile Allah'ın hoşnutluğunun elde edileceği zehabı, insanların sahte tanrılara bağımlı hale gelmesine, hayatını ve imkanlarını onların gösterdiği yolda harcamalarına ve gönüllü kulluğa rıza talip olmalarına sebep teşkil eder.
Bir çok ayet, bu bağımlı ruh hali sonucunda meydana gelen ve şirk ifade eden davranışları anlatıyor;
"Ortak koşanlar, kendilerinde özel güçler bulunduğuna inandıkları ilahları (ya da onların) sembolü olarak kabul ettikleri putlarını Allah'ı sever gibi severler. [221] Bu yaratıklara aşırı tazim gösterirler. [222] Bunlardan bazı¬larını hüküm sahibi sayarlar. [223] Bunların fayda ve zarar verebileceğine inanırlar. [224] Kendilerine yardım edebileceklerini vehmederler. (Himmet)[225] Bazen de onların Allah'ın yanında şefaatçi olacaklarını öne sürerler. [226]
Şüphesiz bütün bunlar bilgisizliğin ya da yanlış bilgilen¬dirilmenin sonuçlarıdır.
"Uluhiyetin hususiyetlerinden birini veya birkaçını başka varlıklara müstakil olarak verme tevehhümleri, din ilminin iyi öğrenilmediği ve dini bilgilerin esasının bilinmeden ağızdan ağza bir efsane gibi dolaştırıldığı yörelerde ortaya çıkar."[227]

Allah'a ulaştırma düşüncesi ve iddiası aynı zamanda şirkin meşruiyet bulmasını sağlamak içindir.
"Müşrikler, çoğunlukla bir taraftan Allah'a inandıklarını iddia ederken, diğer taraftan da çeşitli varlıkları Allah'a ortak koşan kimselerdi. Ortak koştukları şeyleri Allah ile kendileri arasında aracı kabul ediyorlardı. Böylece ortak koşmalarına da meşruiyet kazandırıyorlardı.[228]

"Biz bunlara hürmet ediyoruz ama bunu onlar için değil, onların bizi Allah'a yaklaştırması için yapıyoruz" diye ileri sürdükleri gerekçe, vicdanları rahatlatan bir rasyonalizasyon (aklileştirme) ve meşruluk kazanma gayretinden başka bir şey değildir.

Bu ise içinden çıkılması zor bir problemi önümüze koyar. Çünkü onlar kendilerini, dindar ve dolayısıyla kurtulmuş, başkalarını ise dinden sapmış ve mahvolmuş olarak görürler.
Toplumlar ayrı ayrı da olsa şirk mekanizmalarının işleyi¬şinde bir değişiklik yoktur. Ve bu nesilden nesile sürüp gider. [229

Dolaylı (Kulluk) İbadet Anlayışı

Birtakım kimselere veya nesnelere hizmeti, itaat ve iba¬det etmeyi, dolaylı olarak Allah'a yapılan ibadet ve hizmet olarak tasavvur etmek şirk kültürünün en eski ve önemli temellerinden biri.

Önceleri bu anlayış daha çok meleklerle ilgiydi:
"Bazıları; 'İnsanların Yüce Allah'a ibadet etme ehliyetleri yoktur' derlerdi. 'En doğru olanı, insanların meleklerden birine ibadet etmeleridir; melekler de Yüce Tanrı'ya ibadet ederler'. Bu düşüncenin ardından birçok insan, bulunduğu beldenin yöneticisi olduğuna inandığı melek şeklinde bir put edindi. Ve ona tapınmaya başladı," [230]
Bu anlayışın günümüze yansıması da, birine ibadet şuuru ile hizmet etmenin Tanrıya yapılmış hizmet anlamına geleceği şeklindeki düşüncedir.
Lidere, başkana, şeyhlere gösterilen saygının ve hizmetin, ibadet anlayışı ve huşuu içinde yapıl¬ması da çoğunlukla aynı duygunun eseri.



,Güzel bir gaye için kurulmuş birlikteliklerde emekleri boşa çıkaran anlayış! İşlerin bir intizam içinde yürütülmesini sağlamak üzere hiyerarşik bir yapı içinde, 'birlikte Allah için çalışmak'la, bizatihi onların 'nefslerine hizmet etmenin', ara¬sındaki farkı, her zaman herkesin ayırt etmesi mümkün ol¬muyor.
Zihinlerde oluşan her yanlış kabul ve inanış, insanları çarpık bir mantık ve ilişkiler ağı içine sokuyor.
Bu çarpık mantık sonucu bazılarınca; "Diğer ilahların, en üstün ilahın ilahlığında nüfuz ve dahli bulunduğu, onların isteklerinin yüce ilah huzurunda makbul olduğu; istek ve arzuların, onların vasıtası ile tahakkuk edebileceği; şefaatleri (ve himmetleri) sayesinde, menfaatleri celp ve zararları defetmenin mümkün olduğu zannedilir. Bu gibi zanları sebe¬biyle, onları Allah ile birlikte ilah edinmişlerdir. Bundan da anlaşılıyor ki, bir insan, birisini Allah katında kendisi için şe¬faatçi edinir, sonra da ona dua eder, ondan yardım isteyerek tazim ve hürmet gösterir; adaklar, kurbanlar sunarsa; bütün bunlar, onu ilah edinme, İlah seçme adını alır."
Onlara hizmette kusur etmekten korkmak da aynı ruh halinin bir başka hastalıklı tezahürü.
Kur'an bu marazi korkuya işaretle şöyle buyuruyor:
"Allah; 'İki ilah edinmeyin. O, ancak bir ilandır. Onun için benden, yalnız benden korkun; buyurdu" [231]
Anlaşıldığına göre insanlar, şu sebeple de ilahlarından korkuyorlardı:
Şayet herhangi bir sebeple ilahların (yani bu aracı tan¬rıların) öfkesini çeker, onların, kendilerine olan iyiliğini ve merhametini kaybederlerse, hastalık, kıtlık, mal ve can nok¬sanlığı gibi musibetlere duçar olurlar ve çeşitli belaların tepe¬lerine çökeceğini düşünürler."(belin kırılması)
Hizmette kusur edince, şeyhinin hışmına uğrayacağından endişe eden Moon Tarikatı üyelerinin ruh hali ile filan "uç" grubun mensuplarına kadar bu tür İstismar üzere kurulu oluşumlardaki yanlış duygular hep aynı psikolojik mekanizma¬larla oluşur.
Korkunun, sadece bu dünyadaki belalar ve zararlarla sınırlı kalmayacağı, aynı zamanda, bu 'vasıta ilahları’ memnun etmedikten sonra ahrette de iyiliklere ermenin mümkün ola¬mayacağı düşüncesinden de kaynaklandığı görülüyor.
Bu problem, kişiye nüfuz etmeyi adeta imkansız kılar. Mensuplarını böyle oluşumlardan ayırmanın zorluğu da daha çok bu tarz şartlanmalardan kaynaklanır. [233]





Hakka İletme Gerçeği"

Ehli kitabın, din adamlarını tanrı edinmeleri, onların Tanrı'dan aldıklarına inandıkları imtiyazla, insanları Hakka iletme yetkilerinin bulunduğuna inanıyor olmalarındandır.
Bunun için; "Ancak bizi Allah'a yaklaştırmaları için bun¬lara tapıyoruz" diyorlardı.
Onların mazeretlerine işaret eden Kur'an-ı Kerim, ehl-i kitab hakkında şöyle buyuruyor; "Ha¬hamlarını, papazlarını Allah'tan başka rabbler ilahlar ittihaz edindiler."
İslamiyet'in doğuşunda, yeryüzüne hakim olan cahiliyet inançları, çeşitli tanrılarla dolup taşmıştı. Bu batıl itikatlara göre bir takım büyük tanrıların yanında bir çok küçük tanrılar da yer atıyordu."[234]
Halbuki Hakka iletmek yalnızca Allah'tan istenir ve an¬cak O'nun nasip etmesiyledir.
Özel anlamda ibadet olan Namazda, kişinin, değil Allah'tan başka kimselerden istekte bulunması, tam aksine Pey¬gamberler dahil, Allah'ın salih kulları için de Rabb'inden iyi¬likler niyaz eder.
"Namazda Allah'tan başkasını, çok cüzi bir şekilde de olsa niyete karıştırmak küfürdür; Namazı bozar. Namazda peygamberden ve Allah'ın salih kullarından hiçbir şey isten¬mez.

Aksine Tahiyyat'ta onlar için de esenlik, salavat, rahmet ve bereket niyaz edilir. Bu duada Peygambere ve salih kullara elbette bir sevgi gösterme vardır. Namaz kılan kimse, onlara da derecelerinin yükselmesi için Allah'ın rahmetini isteme, durumundadır."[235]

Dilek ve ibâdet
Her dileyen, rağbet eden, korku duyan kimse kendisinden dilekte bulunulan varlığa kulluk edendir.
O'na her ibâdet eden de aynı zamanda O'nun rahmetini uman ve azabından korkandır. Her ibâdet eden dileyendir ve her dileyen ibâdet edendir. Bu iki isimden her birisi diğerinden soyutlanıp tek başına kaldığında onu içerir.
Ancak bir araya geldikleri zaman "sail" (dileyen) kelimesiyle, sual ve taleb kalıbıyla, "yararlı olanı elde etmeyi, zararlı olanı gidermeyi istemek" anlamı murad edilir.
Bunun gibi ibâdet eden anlamına gelen "âbid" kelimesiyle burada sual kalıbı bulunmasa da, "emre uymayı taleb eden kimse" anlatılmak istenmiştir.
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt