_YUSUF_
Yönetici
- Katılım
- 26 Haz 2008
- Mesajlar
- 4,070
- Tepki puanı
- 1,043
- Puanları
- 113
- Yaş
- 43
“Ey Muhammed: Sana bir Kitap indirildi. Onunla insanları uyarman ve inananlara öğüt vermen için kalbine bir darlık gelmesin.”
İşte bu kitap, elimizde sahifelere yazılmış olan, hayal olmayan bu kitap, ey peygamberim bunu sana ben gönderdim. Bu yükü sana ben yükledim. Ve bu yük senin takatinin çekeceği, gücünün yeteceği kadar bir yüktür. Öyleyse sakın ha ondan dolayı daralma. Bu kitaptan dolayı sakın sıkılma.
Galiba bizler laf olsun diye müslümanız. bizler çeşit olsun diye bu kitapla bir beraberlik sürdürüyoruz. Müslümanlığımızı, imanımızı hayatımızın her bir alanında teslimiyete dönüştürmeden, kulluğumuzu, kitapla beraberliğimizi, amele dönüştürmeden kendimizce bir müslümanlık yaşamadan yanayız. Bakıyoruz Allah’ın Resûlüne Cibril vahiy getirirken onda ciddi bir daralma, ciddi bir sıkıntı var.
Ya bu yükü çekemezsem! Ya bu sorumluluğun altından kalkamazsam! Ya bu bana duyurulan Rabbimin âyetlerini hakkıyla insanlara duyuramazsam! Ya bu insanlara hakkıyla bunu tebliğ edemezsem! Ya bu insanların cehenneme gidişlerine engel olamazsam! diye Allah’ın Resûlünün üzüntüsünden mahvolduğunu, kendisini ihmal edecek kadar, yemeyi içmeyi unutacak, dengesini bozacak kadar ıstıraplar içinde kıvrandığını, kendisini yiyip bitirecek hale geldiğini görüyoruz.
Zira çevresinde farkında olmadan hızla ateşe doğru giden insanları görüyordu. Sevdiklerinin, tanıdıklarının cehenneme gidişi onu üzüyordu ve yerinde duramaz hale getiriyordu. Meselâ benim kâfir bir kardeşim olsa elbette bu bana ağır gelir ve beni üzer. Ama biliyoruz ki Allah’ın Resûlü benim öz kardeşimi, benim öz çocuklarımı sevdiğimden çok ümmetini sevmektedir.
Peki aynı kitabı okuyan bizler, aynı sorumlulukla sorumlu olan bizler, aynı misyonu üstlenme iddiasında olan bizler, çocuklarımızın İslâm’dan habersiz oluşu karşısında, hanımlarımızın kitap sünnet bilgisinden mahrum oluşları karşısında, komşularımızın ve çevremizde yığınlarla insanların süratlice cehenneme gidişleri karşısında, toplumun Allah’tan, Allah’ın kitabından, Allah’ın hayat programından, Al-lah’ın hidâyet hediyesinden, Allah’ın cennetinden ve cehenneminden, Allah’ın hesabından, kitabından habersiz bir hayat yaşamalarına biz niye üzülmüyoruz? Biz niye rahatız? Biz nasıl rahatız?
İşte bu kitap, elimizde sahifelere yazılmış olan, hayal olmayan bu kitap, ey peygamberim bunu sana ben gönderdim. Bu yükü sana ben yükledim. Ve bu yük senin takatinin çekeceği, gücünün yeteceği kadar bir yüktür. Öyleyse sakın ha ondan dolayı daralma. Bu kitaptan dolayı sakın sıkılma.
Galiba bizler laf olsun diye müslümanız. bizler çeşit olsun diye bu kitapla bir beraberlik sürdürüyoruz. Müslümanlığımızı, imanımızı hayatımızın her bir alanında teslimiyete dönüştürmeden, kulluğumuzu, kitapla beraberliğimizi, amele dönüştürmeden kendimizce bir müslümanlık yaşamadan yanayız. Bakıyoruz Allah’ın Resûlüne Cibril vahiy getirirken onda ciddi bir daralma, ciddi bir sıkıntı var.
Ya bu yükü çekemezsem! Ya bu sorumluluğun altından kalkamazsam! Ya bu bana duyurulan Rabbimin âyetlerini hakkıyla insanlara duyuramazsam! Ya bu insanlara hakkıyla bunu tebliğ edemezsem! Ya bu insanların cehenneme gidişlerine engel olamazsam! diye Allah’ın Resûlünün üzüntüsünden mahvolduğunu, kendisini ihmal edecek kadar, yemeyi içmeyi unutacak, dengesini bozacak kadar ıstıraplar içinde kıvrandığını, kendisini yiyip bitirecek hale geldiğini görüyoruz.
Zira çevresinde farkında olmadan hızla ateşe doğru giden insanları görüyordu. Sevdiklerinin, tanıdıklarının cehenneme gidişi onu üzüyordu ve yerinde duramaz hale getiriyordu. Meselâ benim kâfir bir kardeşim olsa elbette bu bana ağır gelir ve beni üzer. Ama biliyoruz ki Allah’ın Resûlü benim öz kardeşimi, benim öz çocuklarımı sevdiğimden çok ümmetini sevmektedir.
Peki aynı kitabı okuyan bizler, aynı sorumlulukla sorumlu olan bizler, aynı misyonu üstlenme iddiasında olan bizler, çocuklarımızın İslâm’dan habersiz oluşu karşısında, hanımlarımızın kitap sünnet bilgisinden mahrum oluşları karşısında, komşularımızın ve çevremizde yığınlarla insanların süratlice cehenneme gidişleri karşısında, toplumun Allah’tan, Allah’ın kitabından, Allah’ın hayat programından, Al-lah’ın hidâyet hediyesinden, Allah’ın cennetinden ve cehenneminden, Allah’ın hesabından, kitabından habersiz bir hayat yaşamalarına biz niye üzülmüyoruz? Biz niye rahatız? Biz nasıl rahatız?