
İnsanı en güzel bir şekilde yaratmış olan Yüce Allah, ona akıl denen nimeti vererek onu bütün yaratıklardan üstün kılmıştır. İnsanın mükemmel bir şekilde yaratılıp, diğer varlıklardan üstün kılınarak dünyaya gönderilmesinin bir gayesi vardır. İşte insanın bu gayeyi bilip o doğrultuda bu dünyada yaşaması gerekir.İnsanın bu dünyaya gönderilmesinin hikmeti ve gayesi, kâinatın yaratıcısını tanımak ve O’na iman edip ibadet etmektir.
ANNE HAKKI ÖDENMEZ
İnsanı en güzel bir şekilde yaratmış olan Yüce Allah, ona akıl denen nimeti vererek
onu bütün yaratıklardan üstün kılmıştır. İnsanın mükemmel bir şekilde yaratılıp, diğer
varlıklardan üstün kılınarak dünyaya gönderilmesinin bir gayesi vardır. İşte insanın bu
gayeyi bilip o doğrultuda bu dünyada yaşaması gerekir.
İnsanın bu dünyaya gönderilmesinin hikmeti ve gayesi, kâinatın yaratıcısını tanımak
ve O’na iman edip ibadet etmektir. Zira Yüce Allah “Cinleri ve insanları yalnızca (Beni
tanımaları ve) Bana kulluk etmeleri için yarattım.”
(Zariyat, 56)
buyurmaktadır.
Demek ki insanın yaratılış gayesi; Allah’ı tanımak, O’na iman edip kuvvetli iman ile
varlığını ve birliğini tasdik etmektir. Bütün peygamberler, insanlara önce bu esası
tebliğ etmişler ve bu inanç etrafında insanların birleşmeleri için uğraşmışlardır.
Allah’a kulluk ve ibadetten sonra insanın ikinci olarak, Allah'ın yaratıklarına karşı olan
görev ve sorumluluklarını yerine getirmesi gerekir. Yaratıklar içinde insana en çok
yakın olan ve insan üzerinde en çok hakkı bulunan, anne ve babadır. Çünkü Allah
Teâlâ, onları insanın var olması için sebep kılmıştır.
Yüce Allah, bir başka ayetinde bizleri, anne babaya saygı konusunda şöyle
uyarmaktadır. “Biz insana, ‘anne ve babasına' iyilikle davranmasını tavsiye ettik…”
(Ahkâf, 15)
İnsan, anne ve babasına karşı "öf" bile demeyecek kadar saygılı ve hürmetkâr bir
üslûp içerisinde olmalıdır. Alabildiğine alçakgönüllü, anlayışlı ve onlara daima güzel
söz söylemelidir. Onlar kendisini yetiştirip büyütürken nasıl emek verdilerse, yaşlılığa
eriştiklerinde de, kendisi onlara karşı aynı sabrı ve şefkati gösterebilmelidir.
Sevgili Peygamberimiz de anneye ve anne sevgisine özel bir önem vermiş, cenneti
anaların ayaklarına sermiş, vaktinde kılınan namazdan sonra Allah’a en sevimli işin
anneye iyilik etmek olduğunu; Allah'ın rızasını kazanmanın, cennete ulaşmanın en
kestirme yolunun anaya hizmetten ve anneyi gereği gibi sevmekten geçtiğini
bildirmiştir.
Anne sevgisi, sevgilerin en güzelidir. Anneler, ömür boyu sevgiye, saygıya, hizmete ve
hürmete layık olan en yüce varlıklardır. Anne; bağlılığın, fedakârlığın, cömertliğin,
karşılık beklemeden vermenin ve sevmenin sembolüdür. Anne ilâhî rahmete benzer.
Hep verir, fakat karşılık beklemez.
Dinimizde anneye hizmet, babadan önce gelir. Ebu Hüreyre (r.a.)’nin rivayet ettiği bir
hadis-i şerifde ashab-ı kiramdan biri Peygamberimize gelerek:
- Ey Allah'ın Resulü! İnsanlar arasında iyi davranmama en çok layık olan kimdir? Dedi.
Peygamberimiz (s.a.s.):
- Annendir, buyurdu.
Adam:
- Sonra kim? Dedi.
Peygamberimiz (s.a.s.):
- Annendir, buyurdu.
Adam:
- Sonra kimdir? Dedi.
Peygamberimiz (s.a.s.) yine:
- Annendir, buyurdu.
Adam:
- Sonra kimdir? Diye sordu.
Peygamberimiz (s.a.s.):
- Sonra babandır, buyurdu.
(Buhârî, Edep, 2; Müslim, Birr, 1)
Hz. Peygamber (s.a.s.), bu hadis-i şerifte, anne hakkının babanınkinden üç misli daha
fazla olduğunu bildirmektedir.
Çünkü anne çocuğunu nice güçlüklerle dokuz ay karnında, sonra kucağında taşımış,
iki yıla yakın onu emzirmiş, uzun süre ona bakmıştır. Öyle ki, kimi bazı anneler
yememiş yedirmiş, içmemiş içirmiş, giymemiş giydirmiştir. Eğer annesi ona böyle
bakmasa, belki de canlıların en geç gelişeni olan zayıf insanın güçlenmesi; kendisini
yönetecek, koruyacak duruma gelmesi mümkün olamaz.
Anne hakkı o kadar büyüktür ki, kişi sırtında annesini hacca götürse bile yine hakkını
ödemesi mümkün değildir denir.
Burada anne hakkı ile ilgili asr-ı saadette cereyan eden bir olayı nakletmek istiyorum.
Sevgili Peygamber Efendimiz zamanında Alkame adında bir genç vardı. Hep taat üzere
olup, yaz-kış oruç tutar, geceleri sabaha kadar ibadet ederdi. Bir gün fenalık geçirdi.
Dili tutuldu. Resûlullah'a haber verdiler. Oda Hazreti Ali ve Ammâr bin Yâsir
hazretlerini Alkame'ye gönderdi. Kelime-i şehâdeti söyletmek için çalıştılarsa da dili
dönmedi. Hazreti Ali Efendimiz, Hazreti Bilâl-i Habeşi'yi Resûlullah Efendimize
gönderdi durumu bildirdi. Resûlullah Efendimiz:
- Alkame'nin anası, babası var mış buyurdu.
- Yaşlı bir anası var, dediler.
- Annesini buraya getirin buyurdu. Getirdiler.
- Alkame'ye ne oldu, anlat! Seninle geçinmesi nasıldır? buyurdu. Annesi şöyle anlattı:
- Yâ Resûlallah! Çok iyidir. Zahiddir. Hep ibadet ve taat üzeredir. Ama ben ondan razı
değilim...
Resûlullah Efendimiz: “Dilinin tutulması bu yüzdendir. Ona hakkını helâl et de dili
açılsın.” buyurdu.
- Ey Allah'ın Resulü! O benim hakkıma çok riayetsizlik etti. Hakkımı helâl etmem,
dedi.
Resûlullah Efendimiz: - “Ey Bilâl! Eshâbı topla. Etraftan odun toplasınlar, Alkame'yi
yakacağız. Çünkü, annesi ondan razı değildir buyurdu.
Annesi:
- Yâ Resûlallah! Benim oğlumu, benim gözümün önünde mi yakacaksınız? Kalbim
buna nasıl dayanabilir? dedi.
Resûlullah Efendimiz:
- Cehennem ateşi, dünya ateşinden çok daha kızgın ve yakıcıdır. Sen ondan razı
olmadıkça, onun hiçbir taatı makbul değildir buyurdu.
Kadın feryat etti:
- Yâ Resûlallah. Ben ondan razı oldum. Hakkımı ona helâl ettim, dedi ve eve gitti. Eve
gidince; Alkame'nin sesini duydu. Kelime-i şehadet söylüyordu. Dili açılmıştı. Aynı gün
vefat etti. Resûlullah Efendimiz, cenaze namazını kıldırdı. Defnettiler.
Dinimiz, Allah'a ibadetten sonra anne ve babamıza iyilik etmemizi, hayır dualarını
almaya vesile olacak davranışlarda bulunmamızı emrediyor. Onlara yapacağımız
hizmet Allah'ın rızasını kazanmamıza vesile olacaktır.
Ne mutlu, annelerini, lâyıkıyla sevenlere; onları her zaman hatırlayanlara, annelerine
en güzel şekilde hürmet ve hizmet edenlere, annelerinin hayır dualarını alıp, dünya ve
âhiret mutluluğuna erebilenlere.
ANNELER GÜNÜMÜZ KUTLU OLSUN
Prof. Dr.Mehmet Soysaldı
Fırat Üniv. İlâhiyat Fak.