gecekondu
Kayıtlı Kullanıcı
< EY NEFSİM >
Yıllardır beni uyuttun. Hep yarına bıraka bıraka koca bir ömür heder oldu. Gecelerim teheccütsüz heyecansız gündüzlerim semeresiz başarısız geçti. Acaba yarın yarın diye uyuttuğun yarınlarımı, meçhul bir yarında nasıl doldurabileceksin?
Ne zaman beni çevreleyen basitliklerle bağımlılıklara civciv misali küçük bir darbe vurup hür dünyaya açılmak istesem, granitten dağlar gibi karşıma dikildin. Olmadık desiselerle beni kandırdın. Bitmeyen isteklerle beni aldattın. Yıllardır taam (yemek), kelam (konuşma) menam (uyku) hapisanesinde, inim inim inlettin, ızdıraplarımı, bana ney gibi dinlettin. İrademi, rehavet, meskenet zincirleriyle sımsıkı sardın.
Bana sunulan saat altınlarını değerlendiremedin. Hepsini badi heva zayı ettin. Kimbilir, içinde ne hediyeler saklayan günlerin ve ayların zarfını açamama bile müsaade etmedin. Hepsi boşa gitti. İçlerinde neler sakladığını anlayamadan.
Söyler misin; ALLAH aşkına, senin yaşayan bir cenazeden ne farkın var?
İnsan süresini ağlaya ağlaya okudun. Amma o muhteşem sarayın kapılarını bir türlü aralayamadın. Kendini, kendi çevreni tanıdığın kadar tanıyamadın. Kendi içinde kendine yabancı kaldın. Kendi kendine hapisane yaptın.
Fetih süresini okudun, bırak dışarıyı, içinde bir tek fetih bile yapamadın. Konuşma, yemek, uyku esaretinden kurtulamadın. İradeni feth edemedin. Namazla cenneti takas etmeyi çalıştın, ayetleri bir teyp gibi ezberledin amma uyguladıkların hep adetlerin oldu.
Peygamberimizin saçlarını ağartan Hud süresiyle karanlık gecelerin bir türlü aydınlatamadın. Gayreti hep birilerinden bekledin. Senin de birileri olduğunu hep unuttun.
Bir fikir uğruna hayatı hakir gören peygamberlerin hayatını, uzun kış gecelerinde kıssa niyetiyle okudun. Fakat hayatındaki kışları, bir türlü baharlara çeviremedin. Çünkü onları anlayamadın.
Yusuf’u düşündün mü hiç? Kuyu diplerini sultanlığa sıçrama rampası yaptığını, hapisaneleri nasıl medreseye çevirdiğini anlayabildin mi? Dünya ve içindeki her şey ayaklarının ucundayken hayatı istihkar edip ölümü özlemesini anlayabildin mi? Anlayamadın evet anlayamadın... onun içindir ki Yusuf’ta boğulan dünyada, boğulmak üzere ölüm çığlıkları atıyorsun.
Ateşler içindeki İbrahim’in ateşleri bir baharistana çevirdiğini, bıçak altındaki İsmail’in yeniden doğduğunu, Sefine-i Nuh’u batırmak isteyen tufanların ancak sahili selametle çıkmasına hizmet ettiğini suikastlar içinde İsa’nın denizler ortasında, Musa’nın nasıl vuslata erdiğini anlayabildin mi?
Anlayamadın ...
Bir adet halinde getirdiğin beş vakit namazın aynı safta omuz omuza namaz kıldığın kardeşini gıybet etmekten seni kurtaramadı. Kalbine gözüne kulaklarına el ve ayaklarına tutturamadığın oruçların sadece midene münhasır kaldı. Oruç tuttuğunu zannettin amma, aç kaldığını anlayamadın
Başına taç ettiğin başörtüsü sadece başını örtebildi. Başının altındakiler ne yazık ki başörtüsünden nasibini alamadı. Çünkü başörtüsünü takva örtüsüyle birlikte örtmedin. Gözlerin, kalbin ve duyguların çıplak kaldı. Kendini fark ettirebilmek için aynanın karşısında çeşit çeşit kılıklara girdin. Yapmacık gülüşlerle, hırsızlama bakışlarla başkalarının duygularını çalmaktan utanmadın. Ruhunun çığlıklarına bedel sen gülüyordun. Düştüğünü ve düşürdüklerini anlayamadın.
Hani Hz. Ebubekir’in teslimiyeti? Hani Hz. Ömer’in destanlaşan adaleti? Hani Hz.Osman’ın dillerden düşmeyen hayası? Hani Abdurrahman gibi zenginler? Hani Ebuzer gibi fakirler hani Ensar Muhacır gibi kardeşlikte yarışanlar nerede, nerede hani? Anlayamadın. Ne yazık ki bunları anlayamadın!
Anla artık!... Ne olur anla!
Anla ki, cennet ucuz değil, cehennem dahi lüzumsuz değil!
Anla ki; cennete giden yol asfaltla döşenmemiş!
Anla ki; bedelini ödemediğin hiçbir şeye sahip olamazsın!
Anla ki; dünyayı bize bizler zindan ediyoruz.. ihmallerimiz, enaniyetimiz, samimiyetsizliğimiz ......
Anla ki; Eyüp gibi sabır erbaini doldurmadan, Yusuf gibi kuyu diplerinde yıllarca çile çekmeden, Yakuplar gibi gözlerini hasrete kurban etmeden ,olmaz!
Anla ki; İsmail’ler gibi bıçak altına yatmadan, İbrahimler gibi YA ALLAH deyip kendine ateşlere atmadan olmaz. Sefine-i Nuh gibi tufanları yara yara hedeflere gitmeden olmaz!
Ve Anla ki; bir ömür boyu gözyaşlarını ceyhun edip alın teriyle mecz ederek ümmeti için an be an, dem be dem, çile çeken Hz. MUHAMMED (s.a.v.) gibi çekmeden olmaz!
Ve şunu çok iyi anla ki; başkalarının hayata Aşık olduğu kadar Ölüme Aşık olmadan Olmaz!!!!!!