Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

AMERİKAN KAZLARINDAN AYDIN OLMAZ.S Gürselgil (1 Kullanıcı)

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
“20’nci yüzyıl estetiği”, “Amerikan estetiği” diye bir şey olsa bile, tek başına “estetik” diye bir şey yoktur. Bütün çağlar ve kültürler için geçerli bir estetik ölçüsü yoktur. Bırakın çağları, kültürleri, 20 yıl önce “moda” diye giydiğiniz kıyafetler bile bugün size “komik” geliyorsa, siz kim oluyorsunuz da, Amerikan kazları didiklemiş kafanızla İslâm estetiğini yargılamaya kalkıyorsunuz
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
hbulentkahr.jpg


Aydın Meselesi, Hasan Bülent Kahraman ve İslam Estetiği
Selim Gürselgil

1
Türkiye’de “aydın” olmak dünyanın en beleş işi hâline geldi. İki Batı şehri gördün mü, iki Batılı yazar okudun mu, ıkına- sıkına onlara benzer iki satır bir şeyler de döktürdün mü, “aydınsın” bitti.
Gerçi bu ucuzluk pazarı -bit pazarı- kurulalı ikiyüz sene var. Bu pazar yaklaşık ikiyüz sene önce kuruldu ve ucuzlaya ucuzlaya 2000’lere geldi. Ama tarifi hiç değişmedi. Son ikiyüz senede adı “aydın”a çıkanların hemen hepsi, aynı tornadan çıkmış bit pazarı mamullerinin suretini taşıdılar.
Son dönemde bu “mamul”e birkaç rötuş yapıldığını da ilâve edelim:
Eskiden devrimciydim!
Vay be, aydınsın kesin!..
“Eskiden devrimciydim” lâfı, devrin aydın kartviziti oluyor. “İki Batı şehri gördüm, iki Batılı yazar okudum, ıkına-sıkına onlara benzer iki satır da bir şeyler döktürdüm” vasfını içinde barındırıyor. Ama bu, sizin için bir şey ifade etmeyebilir:
Peki şimdi nesin?
Bit pazarında (...) bezi!
2
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
2
Devlet-aydın kavgası da başlayalı neredeyse ikiyüz sene oluyor. O zamanlar, iki Batı şehri görenler, iki satır bir şeyler de döktürmeden derhâl kendilerine “aydın” etiketini kondurdular ve devletin karşısına geçtiler. Devlet, çığ gibi büyüyen bu yeni sınıfın saldırılarına karşı kendini koruyamadı ve çok geçmeden teslim bayrağını çekti.
Böylece, 20’nci yüzyılın ilk çeyreğinde bir tersyüz oluş yaşandı: Dünün “aydın”ı, şimdi “devlet”ti; dünün “devlet”i, şimdi “aydın”... Şimdinin devleti olan dünün aydınları, ilk iş olarak derhâl dünün devleti olan şimdinin aydınlarını boğazlamaya soyundular. On sene içinde, geçmişin devleti gibi, geçmişe aid tüm değerler de ortadan kalktı.
Yeni devletin aydın anlayışı, “yalaka aydın”dı; bunun dışında hiçbir aydın tipine uzun süre izin vermedi. Fakat 20’nci yüzyılın ortalarından itibaren yeni aydın sınıflarının başını kaldırmasına engel olamadı. Yani aydın sınıfları, devleti millî olmamakla, Batı emperyalizminin çıkarlarına hizmet etmekle suçladılar. Sağ ve sol diye ikiye bölünmüş olduğu hâlde, bu yeni aydın sınıfının muhalefetinin özünde bu yatıyordu.
Devlet, sözkonusu muhalefetin üstüne en gaddar usullerle gitti. Büyük acılar yaşattı. Derken, “eskiden erkektim” hesabı “eskiden devrimciydim” diye tuhaf bir şiveyle konuşan yeni bir aydın tipi uç verdi.
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
3
Bu yeni aydın tipi evvelâ devletin müsaadesine mazhar oldu. Hatta ilk zamanlar olan-bitenden iki taraf da mutluydu. Aydın yine devleti eleştiriyordu ama, artık Batı emperyalizmine teslim olduğu için değil, niçin Batı emperyalizmine daha fazla teslim olmuyor diye...
“Eskiden devrimciydim, şimdi AB Cumhuriyeti istiyorum!” türküsü aydın pazarında en çok duyulan ses olmaya başladı. Devlet, Batı emperyalizmine teslim olmuştu da ne olmuştu; hâlâ yeterince Batılılaşmış değildi. Aydın muhalefetinin tonu giderek sertleşmeye başladı. Susurluk, 28 Şubat derken yeniden devlet-aydın çalışması aldı yürüdü. Dünün “bağımsızlıkçı aydın”ı, AB Cumhuriyeti yararına, AKP iktidarına destek vermekten bile çekinmedi.
2000’lerde devlet de atılım yaptı. Giderek kontrolden çıkan aydın sınıfı karşısına kendi aydınını çıkarmaya başladı. Bu sefer devletin aydını Batı karşıtlığını, bağımsızlığı savunur bir yol tuttu. Çok geçmeden AKP iktidarı da devletin şefkatli kollarına kendini attı ve kendisini desteklenmiş öteki aydınları resmen sattı.
İşte tam bu noktada sözünü ettiğimiz aydın sınıfı devletin temellerine saldırmaya başladı:
Ermeniler’den özür diliyoruz!
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
4
Ermeni meselesi üzerinde durmakta fayda var. Biz, bu mevzuda, sözünü ettiğimiz aydınlar gibi mi düşünüyoruz, devlet gibi mi?
Hemen söyleyelim: Zaman zaman ona yakın, zaman zaman öbürüne, tamamen “kendimiz gibi” düşünüyoruz.
Biz, İttihat ve Terakkî iktidarını ve onların yaptığını hiçbir şeyi tasvib etmiyoruz. Enver namaz kılıyormuş; Tayyip de kılıyor. Enver yiğitçe ölmüş; barbarların pek çoğu öyle ölüyor. Enver ve arkadaşlarının kıydığı koca bir dünya önünde, bunların lâfı mı olur?
Talât Yahudi uşağı, Kıbtî atığı bir bedbahttı. Edirne’de “Alyans İsrail-İsrail Birliği” kolejinde Türkçe dersi verirken Emanuel Karasu tarafından keşfedildi ve bundan sonra Selânik’te onun uşaklığını yaptı. Cemal’in İstanbul sıkıyönetim komutanlığı ve Şam valiliği sırasında halka ettiği zulümler, “Arab İsyanı”nın fitilini ateşledi.
Onların kıydığı koca bir dünyanın yanında “Ermeni tehciri”nin lâfı mı olur? Özür dilenecek olan Ermeni âlemi midir, yoksa koca bir İslâm dünyası mı?
Biz, İttihat ve Terakkî mezaliminin ortakları değiliz. Fakat bugünden bakınca, “tehcir fikri”nin lüzumlu bir tarafı olduğunu da görüyoruz. Ermeniler kusura bakmasınlar ama, Ermeni tehciri olmasaydı, Anadolu’da “Türk tenkili” olacaktı. Cihan Harbi’nin sonu çok farklı olacaktı. Bu da “inkâr” edilemez!
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
5
Bu misâlden, “aydın” hakkında ilk tarifimizi de çıkarabiliriz: Türkiye’de aydın, toplumuna ve tarihine yabancılaşmış kimsedir. Toplumuna ve tarihine yabancılaşmış olanın adına Türkiye’de “aydın” derler.
Hasan Bülent Kahraman diye bir nesne düştü, son zamanlarda aydın pazarımıza, “Nesne” lâfını hakaret kasdıyla kullanmıyoruz; ne olduğu pek anlaşılmayan, vuzuha ve beyana muhtaç birtakım müştemilâta dilimizde “nesne” ıtlak olunur ya, o bakımdan...



Ne diyorduk; son zamanlarda böyle bir nesne düştü aydın pazarına. İnleye inleye bir şeyler anlatmaya çalışıyor. (İstenç)i müthiş ama, meramı pek anlaşılmıyor. Yanına yaklaşıp sormak ihtiyacı duyuyorsunuz:
Şunu mu demek istiyorsunuz, Bay Kahraman?
Yok yok, kesinlikle onu demek istemiyorum!
Telaşına bakıp kesinlikle yanıldığınızı kabul ediyorsunuz. Fakat o yumruklarını sıkmış, inlemeye devam ediyor. Bir yerinden çıkaracak ama ne! Yürek dayanmıyor:
Bunu mu demek istiyorsunuz, Bay Kahraman?
Yok yok, kesinlikle onu demek istemiyorum!
Bütün tahminlerinizde yanılacağınız bir (toto) oyunu gibi bir şey. Hiçbir okuyucusu onu tam anlayamaz. Hiç kimse onun ne demek istediğini bilemez. Şaka gibi bir şey.
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
6
6 Aralık tarihli Sabah gazetesinde “Sakalın Estetik Enerjisi” başlıklı bir fıkra yayınlattı. “Ben Amerika’dayken” diye başlıyor fıkra; “eskiden bir devrimciydim” diye devam ediyor... Ne dersiniz, şimdiden “kusursuz bir aydın” gibi gelmiyor mu size de?
70’lerde devrimciymiş ama ne sakal, ne bıyık bırakmış, ne postal, ne de parka giymiş. Traş olmayı pek sevmemesine rağmen, hâlen sakal bırakmamış... Bize ne bundan? “Sürüden biri” mânâsına bir devrimci takılmak da, devrimci takılıp sakalsız-bıyıksız dolaşmak da kahramanlık değil ya!..
O da bunun böyle olduğunu farketmiş olacak ki, hemen arkasından 12 Eylül rejimine bindiriyor. Hani devlet o zamanlar üniversitelerdeki sakallı hocaları işten attı ya, onu yeriyor. 12 Eylül olmasaydı, 12 Eylül’e 12 yıl sonra karşı çıkanlar olmasaydı, nasıl bilebilirdik, Türkiye’de kim “aydın”, kim değil?.. Olsun ama, yasağa karşı çıkıyor ya, ümit var...
Oysa yine yanılıyorsunuz. Kahramanımız sakal yasağına arkasında 12 Eylül olduğu için karşı çıkıyor ama, sakal hakkındaki görüşü 12 Eylül’cülerle aynı: Sakal bırakmanın “salt bir inanç ve siyaset unsuru” hâline gelmesine diyeceği yokmuş ama, sakal bırakmak ona göre estetiğin enerjisini tasarruf etmekmiş!
İyi ki yasaklamış o zaman 12 Eylül sakalı! Estetiğe ne büyük hizmet etmişler! Estetiğin dinamolarını çalıştırmış, santralini kurmuşlar!
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
7
10 Aralık tarihli fıkrası şu başlığı taşıyor, Hasan Bülent Kahraman’ın: “Estetiği kurban etmek”... Sakal hakkındaki önceki yazısına gelen tepkilerden bahsediyor, okuyucusunun yanlış anlamalarını düzeltiyor. Bakın, o aslında ne demek istemiş:
“Benim inanç doğrultusunda dün de bugün de davrananların estetiğe dikkat etmediklerini söyleyişime karşı çıkıyorlar. Aralarında bu tür davrananların yani inançlarının gerektirdiği tutumu aynı zamanda estetik bir tavırla bütünleştirenlerin bulunduğunu bilmek sevindirici ama bu kadarı öteden beri farklı konuları dikkate getirerek altını çizdiğim bugünkü İslâm ve estetiksizlik ilişkisinin ötesinde bir anlayış egemen olduğuna beni ikna etmiyor. Tam tersine ben hâlâ bugünkü İslâm’ın ne bugüne ait ne de dün biçimlenmiş bir “rafine” estetikle bütünleşmediğini düşünüyorum ve bu yetersizliğin İslâm’a ait bilgi birikiminin yetersizliğinden kaynaklandığını varsayıyorum.”
Allah Allah, biz mi Türkçe bilmiyoruz, yazar mı: Sakal bırakanlar mı estetiğe dikkat etmiyor, bazıları ediyor da bazıları mı etmiyor, bizzat sakal mı estetiğin enerjisini tasarruf ediyor, yalnız İslâm’ın gereği olarak bırakılan sakal mı sana batıyor, İslâm dün olduğu gibi bugün de estetiğin önündeki en önemli engel mi, yoksa İslâm öyle değil de, ona ait bilgi birikiminin yetersizliği mi bu hâle yol açıyor?..
Ne diyorsun bayım sen, bayım bayım bayılaraktan?..
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
8
Ertesi gün bizi duyuyor. “Kısaca söylemeye çalıştığım şu” deyip ağzından baklayı çıkarıyor. Başlık şu: “ Estetiği İslâma boğdurmak”... Biraz rahatlamış görünüyor:
“İslâm bugün İslâmı bir inanç olarak benimsemiş olanlar tarafından da hayatın tamamını kuşatan bir felsefe ve ideoloji (daha doğrusu Marksist anlamda ‘dünya görüşü’) olmadığından ona uygun ve bugünün koşullarına cevap veren, onunla örtüşen bir estetik de üretemiyor. Karşımızda ‘eklektik’ (karma karışık) bir estetik duruyor. Bu karmaşa ‘egzotizm’le ‘arabesk’ arasında bir yelpazede genişliyor. Niye öyle?”
Sence?
“Sözünü ettiğim büyük çıkmaz bugünü kucaklayan bir İslâm estetiğinin ve onu hazırlayan bir felsefenin olmamasından kaynaklandığı kadar İslâmın tüketim kültürüyle iç içe geçmesinden de türüyor.”
Meselenin sırf “sakal” olmadığı anlaşılıyor. Nitekim “türban” da diyor. İş “Sakal estetiği”nden çıkıyor, türban estetiğini kaymak tabakanın Batı’dan ithâl ettiğine ve geri kalanların mahallî tezgâhlarda ürettiğine, hepsini kuşatan bir İslâm diyalektiği ve estetiğinin olmadığına gelip dayanıyor.
Başlıksa pis kokusuyla ortada kalıyor: “Estetiği İslâma boğdurmak”...
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
9
İslâm’ın bir dünya görüşü ve estetik ölçüsü olmadığını söylemek, Türkiye’ye Amerika’dan bakmaktır. Evet, Türkiye’ye... Evet, Amerika’dan...
Çünkü Türkiye’ye Türkiye’den bakan herkes bilir ki, “İslâm’a muhatap anlayış” olarak ifade edilen İslâmî dünya görüşü ve estetik ölçüsü, bundan 500 yıl önce Türkiye’den başlayan tedricî bir bozulmayla bütün İslâm âleminde bozulmuş ve kaybedilmiştir.
Bunu Türkiye’ye Türkiye’den bakan herkes nereden mi bilir? Büyük Doğu’dan, İbda’dan, Büyük Doğu-İbda’dan... Çünkü bu zaafı ilk farkeden Hasan Bülent Kahraman değildir; yetmiş yıldır Necip Fazıl ve etrafındaki isimler ve Salih Mirzabeyoğlu ve etrafındaki isimler tarafından her yönüyle ele alınmış ve “İslâm âleminde Büyük Doğu-İbda’ya olan ihtiyaç” şeklinde ortaya konulmuştur.
Bunu bilmemek, Türkiye’ye Amerika’dan bakmaktır. Daha beteri de var: Bunu bilmedikten başka, bunu “İslâma Muhatap Anlayış” olarak bilmemek, bizzat Mutlak Fikir olan İslâm’ın bir dünya görüşü ve estetik ölçüsü getirmediğini söylemek, hattâ daha da ileri gidip “Estetiği İslâma boğdurmak” cinsi saçmasapan lâflar etmek, meseleye “göz”den başka bir organla bakmaktır ki, onu da telaffuz etmeye bizim terbiyemiz müsaid değil...
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
10
Sonra “estetik” derken siz neyi kasdediyorsunuz? Yeni bir tahmin külfetinden bizi kurtarıp kendi estetik felsefenizi de döktürüverseydiniz ya!
Ona ne hacet: 20’nci yüzyılda Amerikan toplumunda üretilen estetik görüşü, nasıl olsa hepimizi kuşatıyor. Siz de, kendi estetiğinizin peşinde koşacağınıza, hazırlop oradan alıveriyorsunuz. Neymiş: “Sakal kötü, matruş surat iyi!” Neymiş: “Bıyık arabesk, ablak çehre modern!”
Her kültürün, her dünya görüşünün estetik ölçüsü ayrıdır. İslâm estetik ölçüsü içinde sakal, dün olduğu gibi bugün de, erkek güzelliğini ifadelendirir. Sakalın sadece İslâm estetiği içinde de yeri yoktur. Gelmiş geçmiş bir çok kültür içinde “asalet” ve “azamet” özellikleri ile yanyana yerini almıştır.
Estetiği başka unsurlardan ayırarak tek başına değerlendirmeye çalışmak, çoğu zaman aldatıcı sonuçlar verir. Meselâ bizim toplumumuzda bir “anne” kavramı ve onun kendine göre bir estetiği vardır. Ama siz çıkar da, Amerikan fahişelerinin estetiğine(!) bakıp da, “Estetiği anne kavramına boğdurmak” diye bir şeyler döktürürseniz, çarpılırsınız. Estetik burada “ahlâk”la, “şefkât”le, “sevgi” ile iç içe geçmiştir.
Pardon, siz kendinizi “estetik” mi buluyorsunuz? Neye göre? Ben sizin tipinizi görünce, estetik hakkında bütün bildiklerimi unutuyorum şahsen!
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
11
“20’nci yüzyıl estetiği”, “Amerikan estetiği” diye bir şey olsa bile, tek başına “estetik” diye bir şey yoktur. Bütün çağlar ve kültürler için geçerli bir estetik ölçüsü yoktur. Bırakın çağları, kültürleri, 20 yıl önce “moda” diye giydiğiniz kıyafetler bile bugün size “komik” geliyorsa, siz kim oluyorsunuz da, Amerikan kazları didiklemiş kafanızla İslâm estetiğini yargılamaya kalkıyorsunuz?
“Türban” meselesine gelelim... Estetik olmaktan önce, bir ahlâk meselesi. Müslüman genç kız ve hanımların iffet örtüsü. Dolayısiyle, kiminin türbanında Batılı modacıların renkleri parıldarken, kiminin türbanında mahallî çizgilerin öne çıkması, onların estetik görüşünden önce, onların ahlâk anlayışının ifadecisi. “Batılı modacıların renklerinden türban olmaz” demek değil bu; “topluluk hakikati-cemaat ruhu”nun olmadığı yerde ferdî çözümlerin hiçbir mânâsı olmayacağının beyânı.
Bununla beraber, “türban”ın kendisi, toplumumuzda bir “ahlâk devrimi” olarak değil, bir “estetik devrimi” olarak ortaya çıkmıştır. Türban, genç kızlarımız ve hanımlarımıza yeni bir ahlâk getirmemiştir; fakat onların mevcud ahlâkını yepyeni bir estetik ölçüsü içinde tüttürmelerinin yolunu açmıştır. Hasan Bülent Kahraman’ın zannettiği gibi, Batı’dan gelme bir estetik de değildir bu; türbanın kumaşı Batı’dan bile gelse, bal gibi, İslâm’ın içinden doğmuş bir estetiktir.
O zaman, sefa geldi hoş geldi!
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
12
Burada Ömer Faruk Reca için de bir fasıl açmak gerekiyor. Geçen sayı değinmiş, Yahudiliğe karşı yeni bir bakış getirmek istediğini belirtmiştik. Ancak yeterince üzerinde duramadığımızdan, yanlış anlamalara sebebiyet vermemesi için tekrar ele almaya ihtiyaç duyuyoruz.
Ömer Faruk’un temelde İslâmcı camiaya bir eleştirisi var. Ömer Faruk diyor ki: “Kendilerine “Müslüman” diyen şu koca sürü nasıl Müslüman? Bugüne kadar kötüledikleri ne kadar ahlâksızlık varsa, bugün hepsini üstlerine aldılar. Evvelce Yahudilere yükledikleri ne kadar yozluk varsa, şimdi kendileri onlarla temayüz ediyorlar. Halbuki şu Yahudilere bir bakınız. Cemaat anlayışı, dayanışma, yardımlaşma, yani Müslüman ahlâkı olması lâzımgelen her fazilet onlarla. Sizce de bu işde bir gariplik yok mu?
Bu eleştiriye katılmamak mümkün değil. İslâmcı camia, Refah döneminden başlayarak gittikçe Yahudileşti. AKP döneminde, tamamen “Yahudi ahlâkı” dediğimiz bir iç bünyeye sahib oldu. Burjuva ahlâkı, tefeci ahlâkı, faizci ahlâkı, vurguncu ahlâkı, villâcı- rezidansçı ahlâkı, sosyeteci ahlâkı, metresçi ahlâkı, dâvâ ahlâkını yedi, bitirdi. Şu hâle bakın: Yahudiler en azından kendi kardeşlerini beceremiyorlardı, bunlar için o vaka-i âdiyyeden oldu.
Ömer Faruk, kafalarındaki Yahudi imajını yıkmak isterken, işin içyüzünde böyle bir gerçeğe temas ediyor!
 

kimkimdir

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2009
Mesajlar
6,610
Tepki puanı
2
Puanları
0
Yaş
53
13
Görüldüğü gibi, estetik meselesi, temelde ahlâk meselesinden ayrılmaz. Yalnız estetik kaygıları olan, ahlâkî kaygıları olmayan kimseden daha kötüsü yoktur. Misal vermek gerekir mi? Sana estetik görüneceğiz diye, sakalımızdan başka kestirecek bir şeyimiz var mı?
Kaldı ki, “estetik” denince, “bu güzel, bu çirkin” gibi pazardan domates seçer bir anlayışa düşmek, pek estetik değildir. Türk aydını maalesef bu seviyededir. Eskilerin “münekkid” dediği eleştirmenlik kumaşından nasibine zırnık bile düşmemiştir. Kafasında bu en basit estetik miyarından yoksun adam, kalkmış bir felsefeden, varoluştan bahsederse ona ne dersiniz?
Peki biz soralım: 85 senede Cumhuriyet, hangi ahlâkı üretebilmiştir? Hangi estetiği üretebilmiştir? Hangi ideolojiyi (dünya görüşü) üretebilmiştir? Hangi felsefeyi üretebilmiştir? Yarım yamalak Batı’dan aldıklarıyla iğri-büğrü içeride buldukları arasında, “altı kaval üstü şişhane” diye buna denmez mi?
İslâmcı camia bu çarpıklığın haklı eleştirisinden kuvvet bulmuştu. Bugün temsil kadrosuyla bu çarpıklığı, bu çarpıklığa da kendini güldürürcesine bünyeleştirdiyse, kabahat İslâm’ın değil, hâlâ bu çarpıkları “İslâmı temsil” pâyesinde görenlerindir.
İslâmı temsil makamı bellidir ve onun adı “Büyük Doğu-İbda”dır!..

Furkan Dergisi, s. 31, Ocak 2009

DİĞER MAKALELER
- Fikrin F'si / Elif: Gündem Büyük Doğu / Üstad'ın Çocukluğu
- Fikrin F'si / Elif: Gündem Büyük Doğu / Şair Namzedi
- Fikrin F'si / Elif: Gündem Büyük Doğu / Büyük Doğu
- Fikrin F'si / Elif: Gündem Büyük Doğu / Aydınlar Aristokrasisi

- Bu Yurdun İnsanları ve İnsan

 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt