“Âmener Resûlü”; Bakara Sûresi’nin son iki ayetinin dillerde kalan meşhur adı.
Önce Hazreti peygamberin (as) bu iki ayet hakkında buyurdukları:
“Bu ayetlerin, “âmenerresûlü" geceleyin yatmadan önce okunması kişiye yeter.”
Ve: Abdullah ibni Abbas (ra) buyuruyor ki:
“Bir gün Cebrail (as), Resûlüllah’ın (sav) yanında otururken yukarıdan bir gıcırtı işitti. Başını yukarı kaldırdı ve şöyle dedi: “Bu gökte açılan bir kapının gıcırtısıdır. Bu kapı bugüne kadar hiç açılmamıştır. Kapıdan bir melek indi.” Cebrail: “Bu yeryüzüne inen bir melektir. Bu, bugüne kadar yeryüzüne hiç inmemişti” dedi. Melek selam verdi ve Resulüllaha şöyle dedi: “İki nûr için müjdeler olsun sana. Bu nurlar ancak sana verildi. Senden önce hiçbir peygambere verilmemişti. Bu iki nur, ’fatiha suresi’ ve ’Bakara suresinin sonu’dur. Sen, bunlardan okuduğun her ayetin sevabını mutlaka alırsın.” (Müslim, K, el–Müsafirîn, bab: 254, Hadis no: 806)
Hakkında bu kadar yüce övgüler buyurulan bu iki ayetin bir başka özelliği de Miraç olayında ve bizzat cenabı Hak tarafından, arada başka bir vasıta olmadan elçisine vahyedilmiş olmasıdır.
Hatırlayalım; Miraçtan Hz. Peygamber (as) üç müjdeyle gelmişti.
1–Beş vakit namaz.
2–Ümmetinin toplu helakten korunmuşluğu.
3–Bakara’nın son iki ayeti, yani “amenerresûlü.”
Şimdi de ayetlerin mealine bakalım.
“Peygamber, rabbi tarafından kendisine indirilene imân etti, müminler de (iman ettiler). Her biri Allah’a, meleklerine, kitaplarına peygamberlerine imân ettiler. “Allah’ın peygamberlerinden hiçbiri arasında ayırım yapmayız. İşittik itaat ettik. Ey Rabbimiz, affına sığındık! Dönüş sanadır dediler."
"Allah, her şahsı, ancak gücünün yettiği ölçüde mükellef kılar. Herkesin kazandığı (hayır) kendine, yapacağı (şer) de kendinedir. Rabbimiz! Unutursak veya hataya düşersek bizi sorumlu tutma. Ey rabbimiz! Bizden öncekilere yüklediğin gibi bize de ağır bir yük yükleme. Ey rabbimiz! Bize gücümüzün yetmediği işler de yükleme! Bizi affet! Bizi bağışla! Bize acı! Sen bizim mevlamızsın. Kâfirler topluluğuna karşı bize yardım et! (Bakara; 2/285–286)
Görüldüğü gibi bu iki ayet İslam’ın özeti gibi.
Şöyle de demek mümkün, hak dinin esası olan “amentü” bu iki ayette müntemiçtir, içinde toplanmıştır.
Şöyle ki;
Son hak din olan İslam’ın iman esaslarına, hem o esasları insanlığa getiren peygamber (as) hem de müminler iman ettiler.
Yani bu esaslara iman etmeden mümin olmak kimse için mümkün değil. Peygamber de olsa.
Nedir o iman esasları:
Allah’a, iman.
Allah’ın meleklerine iman.
Allah’ın kitaplarına iman.
Allah’ın peygamberlerine imân.
İşte ümet–i Muhammet’in (as) iman ölçüleri bunlar.
“Allah’ın peygamberlerine iman ettiler” ifadesinden sonra gelen “Allah’ın peygamberlerinden hiçbiri arasında ayırım yapmayız. İşittik itaat ettik. Ey Rabbimiz, affına sığındık! Dönüş sanadır” dediler.
İşte tam da burada “kelimeyi tevhidin ikinci kısmına inanıp inanmama bir kemal mı yoksa bir zorunluluk mu? ” sorusuna da cevap bulmuş oluruz.
Kısaca “mümin” olanın, “Allah’ın peygamberlerinden hiçbiri arasında ayırım yapma” hakkı yoktur.
Bu ayette bir başka husus daha öne çıkıyor.
İmanın şartları olarak sıralanan dört başlık içinde “ahirete iman” kısmı yok.
Gerek mi yok ahirete imana?
Haşa.
İmanın bir şartının da ahirete iman olduğunu Kur’an’ın diğer ayetlerinden biliyoruz.
“Diyalog” sevdalılarının; “Ehl–i kitap’ın kurtulması için ahiret iman yeterlidir, diğer şıklara iman şart değildir” sözünü nakzeder gibi duruyor ayet. Ve ayetin diğer başlıkları;
a–Allah her şahsı, ancak gücünün yettiği ölçüde mükellef kılar.
b–Herkesin kazandığı (hayır) kendine, yapacağı (şer) de kendinedir.
c–Rabbimiz! Unutursak veya hataya düşersek bizi sorumlu tutma.
d–Ey Rabbimiz! Bizden öncekilere yüklediğin gibi bize de ağır bir yük yükleme.
e–Ey Rabbimiz! Bize gücümüzün yetmediği işler de yükleme!
f–Bizi affet! Bizi bağışla! Bize acı! Sen bizim Mevlamızsın.
g–Kâfirler topluluğuna karşı bize yardım et!”
Amin! Amin! Amin!
Müslim Karabacak
Önce Hazreti peygamberin (as) bu iki ayet hakkında buyurdukları:
“Bu ayetlerin, “âmenerresûlü" geceleyin yatmadan önce okunması kişiye yeter.”
Ve: Abdullah ibni Abbas (ra) buyuruyor ki:
“Bir gün Cebrail (as), Resûlüllah’ın (sav) yanında otururken yukarıdan bir gıcırtı işitti. Başını yukarı kaldırdı ve şöyle dedi: “Bu gökte açılan bir kapının gıcırtısıdır. Bu kapı bugüne kadar hiç açılmamıştır. Kapıdan bir melek indi.” Cebrail: “Bu yeryüzüne inen bir melektir. Bu, bugüne kadar yeryüzüne hiç inmemişti” dedi. Melek selam verdi ve Resulüllaha şöyle dedi: “İki nûr için müjdeler olsun sana. Bu nurlar ancak sana verildi. Senden önce hiçbir peygambere verilmemişti. Bu iki nur, ’fatiha suresi’ ve ’Bakara suresinin sonu’dur. Sen, bunlardan okuduğun her ayetin sevabını mutlaka alırsın.” (Müslim, K, el–Müsafirîn, bab: 254, Hadis no: 806)
Hakkında bu kadar yüce övgüler buyurulan bu iki ayetin bir başka özelliği de Miraç olayında ve bizzat cenabı Hak tarafından, arada başka bir vasıta olmadan elçisine vahyedilmiş olmasıdır.
Hatırlayalım; Miraçtan Hz. Peygamber (as) üç müjdeyle gelmişti.
1–Beş vakit namaz.
2–Ümmetinin toplu helakten korunmuşluğu.
3–Bakara’nın son iki ayeti, yani “amenerresûlü.”
Şimdi de ayetlerin mealine bakalım.
“Peygamber, rabbi tarafından kendisine indirilene imân etti, müminler de (iman ettiler). Her biri Allah’a, meleklerine, kitaplarına peygamberlerine imân ettiler. “Allah’ın peygamberlerinden hiçbiri arasında ayırım yapmayız. İşittik itaat ettik. Ey Rabbimiz, affına sığındık! Dönüş sanadır dediler."
"Allah, her şahsı, ancak gücünün yettiği ölçüde mükellef kılar. Herkesin kazandığı (hayır) kendine, yapacağı (şer) de kendinedir. Rabbimiz! Unutursak veya hataya düşersek bizi sorumlu tutma. Ey rabbimiz! Bizden öncekilere yüklediğin gibi bize de ağır bir yük yükleme. Ey rabbimiz! Bize gücümüzün yetmediği işler de yükleme! Bizi affet! Bizi bağışla! Bize acı! Sen bizim mevlamızsın. Kâfirler topluluğuna karşı bize yardım et! (Bakara; 2/285–286)
Görüldüğü gibi bu iki ayet İslam’ın özeti gibi.
Şöyle de demek mümkün, hak dinin esası olan “amentü” bu iki ayette müntemiçtir, içinde toplanmıştır.
Şöyle ki;
Son hak din olan İslam’ın iman esaslarına, hem o esasları insanlığa getiren peygamber (as) hem de müminler iman ettiler.
Yani bu esaslara iman etmeden mümin olmak kimse için mümkün değil. Peygamber de olsa.
Nedir o iman esasları:
Allah’a, iman.
Allah’ın meleklerine iman.
Allah’ın kitaplarına iman.
Allah’ın peygamberlerine imân.
İşte ümet–i Muhammet’in (as) iman ölçüleri bunlar.
“Allah’ın peygamberlerine iman ettiler” ifadesinden sonra gelen “Allah’ın peygamberlerinden hiçbiri arasında ayırım yapmayız. İşittik itaat ettik. Ey Rabbimiz, affına sığındık! Dönüş sanadır” dediler.
İşte tam da burada “kelimeyi tevhidin ikinci kısmına inanıp inanmama bir kemal mı yoksa bir zorunluluk mu? ” sorusuna da cevap bulmuş oluruz.
Kısaca “mümin” olanın, “Allah’ın peygamberlerinden hiçbiri arasında ayırım yapma” hakkı yoktur.
Bu ayette bir başka husus daha öne çıkıyor.
İmanın şartları olarak sıralanan dört başlık içinde “ahirete iman” kısmı yok.
Gerek mi yok ahirete imana?
Haşa.
İmanın bir şartının da ahirete iman olduğunu Kur’an’ın diğer ayetlerinden biliyoruz.
“Diyalog” sevdalılarının; “Ehl–i kitap’ın kurtulması için ahiret iman yeterlidir, diğer şıklara iman şart değildir” sözünü nakzeder gibi duruyor ayet. Ve ayetin diğer başlıkları;
a–Allah her şahsı, ancak gücünün yettiği ölçüde mükellef kılar.
b–Herkesin kazandığı (hayır) kendine, yapacağı (şer) de kendinedir.
c–Rabbimiz! Unutursak veya hataya düşersek bizi sorumlu tutma.
d–Ey Rabbimiz! Bizden öncekilere yüklediğin gibi bize de ağır bir yük yükleme.
e–Ey Rabbimiz! Bize gücümüzün yetmediği işler de yükleme!
f–Bizi affet! Bizi bağışla! Bize acı! Sen bizim Mevlamızsın.
g–Kâfirler topluluğuna karşı bize yardım et!”
Amin! Amin! Amin!
Müslim Karabacak