Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Ama halk Mısır'da tahrir meydanında günlerdir 'biz İslam Devleti istiyoruz' sloganını (1 Kullanıcı)

HUSEYIN SASMAZ

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Eyl 2009
Mesajlar
1,204
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
61
Ama halk Mısır'da tahrir meydanında günlerdir 'biz İslam Devleti istiyoruz' sloganını atmadı veya 'Tevhid Bayrağı'nı taşımadı veyahut bunun neresi olumlu gelişme denilebilir. Bunun böyle olması normaldir, çünkü halk alternatif ve siyasi bir projeye sahip değildi. Tunus tağutunu ve Mısır firavununu devirdikten hemen sonra İslam devleti kurulacak diye bir beklenti de söz konusu değildi. Gençler sadece yıllardır altında inim inim inlediği dikte rejimlerden kurtulmak için sokaklara dökülmüştü. Gençlerin bu cesur tutumunu gören halk da cesaret alarak peşine takıldı ve böylece bu kartopu beklenmedik bir şekilde büyümeye ve hız kazanmaya başladı. Bu büyük cesaret; terör estirmek suretiyle tazyikli su, göz yaşartıcı bombalar, halkı polis arabalarıyla ezip geçmek, bıçaklı eşkıyaları halkın üzerine salmak gibi rejimin her türlü vahşi ve insan dışı devlet muamelesine rağmen kırılmadığı gibi daha büyük bir kararlılıkla devam etti. Bu nedenle halkın Tunus ve Mısır bayraklarına sarılmaları çok doğaldır. Göstericiler ve direnişçiler sadece biz bu diktatörlerin bizi yönetmelerini artık istemiyoruz diyorlardı. Gösterilerin yoğun olduğu sıralarda Tunus halkı ve Tahrir meydanında toplanan Mısır halkı iki şey istiyordu:

A) Bütün rejimleriyle birlikte Ben Ali ve Hüsnü Mübarek'in def olup gitmeleri.
B) 'نريد الحرية والتحرر' 'özgürlükler ve kurtuluş istiyoruz' veya 'bundan böyle artık Amerika bize hükmedemez' niteliğinde zulümden ve dikteden uzak baskısız bir ortamın sağlanması. O an ki içlerini ifade eden bu kavram geliyor. Yoksa 'özgürlüklerden kast edilen eşcinselliğin, fuhuşum, zinanın serbest bırakılması düşünülemez. Zira her gün Tahrir meydanında yüz binlerce toplanan ve bu meydanda cemaat namazını kılan kadın erkek gençlerin bunu demek istedikleri anlaşılamaz.
Halkın bu durumda alternatifi sunamaması çok doğaldır. Öyle zannediyorum ki onların içinde bulunmadan ve onların yaşadıklarını bizzat hissetmeden durumu anlamak güçtür. Anlamak için de ömür boyu mezarlıklarda yaşamak, çöplerden yiyecek toplamak gerekiyor!! Artık halk bu internet gençleri sayesinde eskisi gibi dikte yöneticilerden korkmuyor. Buradan dikkate almamız gereken husus; zulme karşı zincirin kırılması, korku perdesinin yırtılması ve korkaklık duvarının yıkılmasıdır. Müslümanların köklü değişime doğru ilerlemeleri için ciddi bir engel olan korkunun yıkılması dava taşıyıcıları açısından iyiye yorumlamak lazım. Tabi ki eğer iyi şekilde değerlendirilerek yönlendirilirse. Çünkü bu gençlerin fikri olarak yönlendirilmeye ihtiyaçları vardır. İşte doldurulması gereken boşluk budur. Bundan sonra artık halka istediğinizi anlatabilirsiniz. Çünkü daha önce halk nazarında bu diktatörlerin gideceği yok ve onları yıkmak imkansızdı. Fakat Zeynel Abidin Ben Ali örneği bunun böyle olmadığını gösterdi. O yüzden Mısır'da olaylar hız kazandı ve adeta Tunus direnişi kopyalanarak sonuna kadar sürdü.
Tunus ve Mısır firavunlarını deviren gençler ve halkı izleyen gayri müslim toplumlarının etkilenip kendi rejimlerine karşı harekete geçmemesi için Çin devleti 'Mısır' kelimesini 'google'den kaldır emrini veriyor. Özetlemek gerekiyorsa sonuç ne olursa olsun Tunus ve Mısır gençleri iki tağutu birden devirmeleriyle İslam ümmetinde cesareti yeniden ihya ettiler ve canlılığı motive ettiler. Onları alınlarından öpmek gerek.

2) Her ne kadar ilk kıvılcımı tutuşturan Tunus gençleri olsa da Arap dünyasında Mısır'ın bu korku duvarının yıkılma sürecine bu yoğunlukla girmesi hem kayda değer bir gelişme hem de önem arz eden bir husustur. Çünkü Mısır'ın Arap dünyasında siyasi bir ağarlığı ve özel bir konumu vardır. Hemen akla ilk gelen şey Mısır rejiminin tek taraflı olarak 'İsrail'le imzaladığı Camp David Sözleşmesi gelir. Mısır'dan başka buna kimse cesaret bile edemezdi. 33 yıllık bir sözleşmenin tartışılır hale getirilmesi 'İsrail''in kara kara geleceğini düşünmesi demektir. Mısır rejimi bu sözleşme uyarınca belki 'İsrail'in hayal bile edemeyeceği bir güven ortamı sağlamıştır. Savaşsız ortamı bu sözleşme sayesinde sağlanmıştır. Ürdün rejiminin de 'İsrail'le antlaşmaları vardır ama Mısır kadar etkileyici ve stratejik değildir. Bu bağlamda Tunus'un da Libya'nın da hatta Yemen'in de Mısır kadar etkisi yoktur. Bu nedenledir ki Hüsnü Mübarek rejimi dağıldıktan sonra 'İsrail'in gösterdiği ilk reaksiyon ve dile getirdiği kaygı Camp David Sözleşmesiyle alakalı idi!!

3) CIA olarak bilinen Amerikan ulusal istihbarat birimi şaşkınlık yaşıyor. Zira görevli olarak Mısır'da 50.000 Amerikan casusu bulunuyor. Bunlar sivil olup yabancı yatırımcı, gazeteci, araştırmacı ve diplomat vasıflar ile bulunuyorlar. Üstelik bunların maaşları Mısır hükümeti tarafında ödeniyor. Mısır'daki siyasi gelişmeler kontrol dışına çıkınca bu casuslar canları çok değerli olduğu için sivil elbiselerle komşu ülkelere kaçmaya başladılar. Bunca casus ordusu ve olağanüstü casusluk imkanlarına rağmen CIA gibi bir kurumun olayların nereye varacağını doğru bir şekilde hesap edememesi ve hatta olayları tekrar kontrol altına alamaması CIA ve Amerika gibi kurum ve devletlerin ne kadar güçsüz olduğunu ve güçlerinin çok abartıldığını gösterdi. Ünlü 'The Washington post' gazetesinin 10.02.2011 tarihli ve David Ignatius imzalı bir yazı yayınlamıştı. Bu yazıya göre CIA'nin Mısır gençlerini anlayamadığını söylüyor.(2) Diğer raporlara göre CIA başkanı Liyon Banitea Obama'ya Mısır olaylarını kontrol edemediğini ve kontrol dışına çıktığını itiraf etti.
H. 18. Rabi-ul Evvel 1432 M. 20 Şubat 2011
---------------------------------------
(1) 16 Mayıs 1916 tarihinde İngiltere ve Fransa arasında yapılan ve Osmanlı Devletinin topraklarının paylaşımını öngören bir antlaşmadır.
(2) http://www.washingtonpost.com/wpdyn/content/article/2011/02/09/AR2011020904531.html
Fuad HAMİDOĞLU
 

İPARHAN

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
19 Ağu 2010
Mesajlar
279
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
46
Çok güzel bir yazı,paylaşan gönül dostunun yürğine sağlık!..
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt