vaktileyl
Kayıtlı Kullanıcı
Gerçek şu ki, gözler kör olmaz; ancak göğüsler içindeki kalpler kör olur!.. (Hacc, 46)
Kısaca kendinizi tanıtır mısınız?
İsmim Serpil Koçak. 1979 İstanbul doğumluyum. Kastamonuluyum. Üsküdar İmam-Hatip Lisesi mezûnuyum, dört kardeşiz.
Gözleriniz doğuştan mı âmâydı, sonradan mı kaybettiniz?
Aslında doğuştan görme özürlüyüm. 16 yaşına kadar az da olsa görüyordum. Hastalığımın ilerlemesi ile görmem gittikçe azaldı. O zamana kadar evden okula, okuldan eve kendi başıma gidebiliyordum.
En zoru da sabahları okula gitmek oluyordu. Evden çıkıyordum, durakta otobüslerin numaralarını tam olarak okuyamadığım için hep yanlış otobüslere binip başka yerlere gidiyordum. Bizim okul, Üsküdar İmam-Hatip Lisesi idi. Ben okulumun adını sorduğumda insanlar yerini bilmiyorlardı. Onun için:
-Toptaşı Cezaevi nerede? diye soruyordum. Ancak o zaman târif edebiliyorlardı.
Okulumuz, Osmanlılar zamanında medreseymiş. Cumhûriyet kurulduktan sonra tütün deposu olarak kullanılmaya başlamış. Tütünler bozulunca cezâevine çevirmişler. Hatta Necip Fâzıl da bir aralar bu cezâevinde yatmış. Daha sonraları da İmam-Hatip Lisesi bu binaya taşınmış.
Sabahları, bilhassa kış günlerinde okula gitmek bana o kadar zor gelirdi ki:
-Allâhım şu okulu bir bulsam, eve akşam nasılsa giderim!.. diyordum.
Yollar karışık geliyordu, ben de doğru dürüst göremiyordum. Âilem, benim bu kadar zor gördüğümü bilmiyordu demek ki, beni rahat rahat gönderiyorlardı.
Peki sen âilene bu durumdan hiç bahsettin mi?
Çok çekiniyordum. Onun için hiçbir şey söylememiştim. Meselâ akşamları otobüsle gelirken ineceğim durağı karıştırıyordum. Bu yüzden çok dikkatli olmam gerekiyordu. Bazen yeni yollar yapılıyordu oralarda; bunun için ya önce iniyordum, ya sonra Bu ise benim için ölüm demekti. Her yer karanlık geliyordu, nereye basacağımı, nereye gideceğimi şaşırıyordum. Çok, çok zordu yani... Nihayet doktora gittik, yirmi yaşları civarıydı. Doktor bir gözlük verdi, kısa bir müddet faydası olduysa da tesiri gitgide zayıfladı. Şu an yüzde bir görüyorum.
Yatılı kursa gelince ne oldu?
Hayatımda ilk defa yatılı bir kurs hayatı yaşıyorum. Benim için çok farklı oldu. Her açıdan bir çok ilk yaşadım. Buraya gelince sabahleyin böyle okula gitmek yok. Burası o kadar rahat geldi ki, hani yatağa yatıp da hâlinden şikayet edenler bana çok tuhaf geldi:
-Bunlar ne diyor ya?!.. dedim.
Sonra burada kabartma harflerle tanıştım. Bana bu harfleri, ilk defa Âzerî kardeşimiz Ayşe Celilova öğretti. Başlangıçta harfleri ezberlemem biraz zaman aldı. Ama elhamdülillah sonrası kolay oldu. Kabartmayı görüyordum; ama okuyabilecek kadar değil!.. Onun için parmaklarımla hissetmeye ağırlık verdim. Ama yeteri kadar güzel ve hızlı okuyabildiğimi düşünmüyordum. Belki çok fazla alışamadım. Belki de bu parmak duyarsızlığından olabilir. Çünkü herkesin duyarlılığı aynı olmuyor. Çok fazla ısınamadım doğrusu Türkçe bir metni okurken daha fazla zorlanıyorum. Okuduğumdan bir şey anlayamıyorum. Sonradan gözlerimi kaybetmiş bulunmam da etkili olmuş olabilir. Ama yazmayı seviyorum.
Bu kursa ilk defa beş haftalık bir yaz kursu için gelmiştik. Her hafta bittiğinde büyük bir üzüntüye kapılırdım, bir hafta daha geçti diye!.. Burayı o kadar sevmiştim ki, kursun bitmesini hiç istemiyordum. Öğrencileri, hocalarımı çok sevmiştim. Zâten eskiden beri dînî bir çevrem vardı, ancak burası bana çok sıcak geldi. Dersler, sohbetler, arkadaşlıklar Her şey çok içten, çok samimiydi. Aynı zamanda evde olmadığım kadar hareketli bir ortamdı. Evde monotonluğa alışmıştım.
Beş hafta bittiğinde kabartma ile okumayı öğrenebildin mi?
Elhamdülillah, beş hafta bile sürmedi Hem Türkçe, hem Arapça kabartmayı öğrenmiştim. Harfleri öğrenmemde birçok hocahanımın ve arkadaşımın yardımı oldu: Sibel, Emine, Çiğdem Hepsini hayır duâlarla yâd ediyorum. Burada İmam-Hatipte yaşadığımızdan daha ziyâde kardeşlik duygusunu tattık. Okulda da bazı arkadaşlarım, benim göremediklerimi bana okur, ben de ardından anladıklarımı onlara anlatırdım. Derslere böyle böyle hazırlanırdım. Şimdi okuldan ayrılalı on yıla yakın bir zaman geçmişti. Ben tekrar sıralara dönmüş oldum. Bu da çok hoşuma gitti. Hocalar da çok hoşuma gitti, kurallar da Düzenli bir hayat sonuçta Ben ilk defa böyle bir ortam görüyordum, hiç alışkın değildim. Her sabah müthiş bir heyecanla kalkıyor, herkesi kaldırıyordum. Kalkış saatinden 15 dakika erken kalkıyordum ki, gözleri görmeyenler, lavabolar kalabalıklaşmadan rahat rahat işlerini görsünler.
Kış kursunda da âmâ sınıfında kalmam teklif edildi. Sevinçle âileme söyledim. Babam pek göndermek istemedi. Annem ısrar etti ve:
-Bak, daha önce ne kadar mutsuzdu. İçine kapanık ve devamlı ağlıyordu. Şimdi orada mutlu Mâdem gitmek istiyor, gitsin! dedi.
Babamın da râzı olmasıyla tekrar Mehmed Âkif Kuran Kursuna geldim.
Artık bir yıl daha burada kalacaktım. Benim İmam-Hatipten belli bir alt yapım olduğu için derslerde çok zorlanmadım, ama tabiî ki derslerimin daha da iyi olmasını isterdim. Mesela Peygamberler tarihinin, siyerimin daha iyi olmasını isterdim.
Bu yüzden mi kurs birincisi olarak seneyi bitirdin?
O Allah(celle celalüh)ın nimeti Sonra hâfızlık tavsiye edildi. Hiç düşünmüyordum. O zamana kadar hâfızların hâlini görünce çok üzülüyordum:
-Allâhım diyordum. Bunlar sabah-akşam çalışıyorlar. Yazık bunlara
Bu işin mânevî vebâlinden de çok korkuyordum. Beni teşvik ettiler,Yapabilirsin! dediler. Ben de bir başlayayım, olmazsa bırakırım diye düşündüm. Zaten Kurân-ı Kerîmi hızlı okumayı istiyordum. Bunu bir türlü kabartmayla beceremedim. Ezberlemeye başlayınca en azından okuyuşumu hızlandırırım, dedim. Bir de herkes yapabiliyorsa ben de yaparım, diye düşündüm. Gerçekten de öyle oldu. Başlangıçta çok zor geldi. Ezber yapmak, hem de kabartmalardan!.. Bir yandan da diğer derslerim vardı. Sonra kaset kullanmaya başladım, kasetler çok yardımcı oldu. Çünkü kabartma Kurân-ı Kerîmde ufak tefek hatalar da vardı. Sonra, elhamdülillah, zorlanma devresi geçti.
Kuran-ı Kerîmin, Allah(celle celalüh) Teâlânın kelâmı ve mukaddes kitâbı olduğunu bilmek, sonra mealini anlamak!.. Elhamdülillah, biraz Arapçam vardı, biraz da siyer ve peygamberler tarihinde ezberlediğim âyetler, anlamamı kolaylaştırdı. Meselâ birkaç kelimeden âyetin mânâsını çözebiliyordum.
Hâfızlık yapmak isteyen insanlara; ilk önce Kurân-ı Kerîmin ne demek olduğunu, Kurân-ı Kerîm ahlâkının nasıl olması gerektiğini öğrenmelerini tavsiye ediyorsun yani
Kesinlikle. Kurân-ı Kerimi hissetmeden hâfızlığa başlanılmamalı Elhamdülillah, Allah(celle celalüh) Teâlâ bana nasip etti.
Sonra bir âmâ için çok kolay olmayabilir. Gerçekten çok yıldırıcı şeyler oluyor, kabartmayı okumak kolay olmuyor. Sayfalar çoğalınca onu yetiştirmek, ertesi güne ders yetiştirmek hiç de kolay değil!.. Sonra sıkılınca, eğer bir de şuur yoksa, eyvah!.. Önce sınıf okumalı, yani Kurân-ı Kerîmlerini hızlandımalı; dînî bilgilerini çoğalttıktan sonra hâfızlığa başlamalılar. Elhamdülillah, benim ki böyle oldu. Direkt hâfızlığa başlandığı zaman hem insanın azmi az oluyor, hem de şuursuz bir hâfız olmuş oluyor.
Hâfızlığını bir senede bitirdin değil mi?
15 ayda bitirdim.
Çok zorlanıyorum. diyorsun, ama bu kadar zamanda bitiren de nâdirdir
Hocalarımızın teşviki ve çok güzel bir sistem var. Mütâlaa hocalarımız, arkadaşlarımız vs. Hocalarımız gerçekten bizi hem sıkı tutuyorlar, hem moral olarak hem psikolojik açıdan hep destek oluyorlar. Yani, merhametli bir disiplin var. O yüzden burada yapılan ezberler de sağlam oluyor. Derslerimiz itinayla dinleniyor. Gerçekten güzel hâfızlar yetişiyor burada. Ve talebelerin ahlâkî açıdan da yetişmesine dikkat ediliyor.
Şu an kursta kaç tane âmâ var?
Kursta yaklaşık 15in üzerinde herhalde... Âmâ hâfız 17 tane, 5 tane de hâfızlığa devam eden âmâ var.
Peki diğerlerinin hâfızlık konusundaki düşüncelerini biliyor musun? Yani onlar şuurlu mu, yoksa sırf hâfız olmak için mi hâfız oluyorlar sence?
Herhalde herkes bir değildir. Sonuçta herkesin farklı bir geçmişi var. Ama mesela:
-Ben bıktım, bunu bırakayım, falan elhamdülillah kimseden öyle bir şey duymadım şu ana kadar!.. Burada beşimiz hâfızlığa çalışıyor, hiç birimiz de Ya ben bıktım, artık!.. Ne olur bırakayım!.. demedik. Lâkin hepimiz zorlanıyoruz. Fakat karşılığını biliyoruz. Cenâb-ı Hakkın bize vereceği karşılığı Bu da sabretmemizi kolaylaştırıyor.
Şu an ikinci hasımdayım. Hâfızlık konusunda ben her şeyi hocama bıraktım. Hocam beni yönlendirecek. Ne kadar has yaparım bilmiyorum
Peki bundan sonra ne yapmayı planlıyorsun?
Hocam ben öğretmeyi çok seviyorum, lisedeyken de böyleydi bu... İlkokuldayken de Kim olursa olsun, bildiğim her şeyi öğretmeyi çok severim gerçekten. Çok iyi olmayabilirim, ama yapabildiğimi düşünüyorum. Ve verdikçe bilgilerimin arttığını da görüyorum. Önüme kim gelirse, ne konuda olursa olsun her zaman için öğretme taraftarıyım. Bildiğim her şeyin zekâtını vermek olarak düşünüyorum bunu!.. Allah(celle celalüh) Teâlâ, karşıma ne çıkarırsa Belki bu, bir eğitimcilik olabilir.
Sen hem hâfızsın, hem de İmam-Hatip mezûnu... Toplumumuzun ve özürlülerin böyle yetişmiş insanlara çok ihtiyâcı var.
İnşAllah(celle celalüh) Özellikle özürlüler!.. Çünkü ben nasıl hiç bir şey bilmiyordum. Pek çok sıkıntılar çektim. Bu alanda onlara da yardımcı olmak isterim. Çünkü bir kişinin umutlarını düzeltmek, onun hayatını düzeltmek; onu tekrar hayata bağlamak çok önemli!.. Âdeta bir insanı ölümün kenarından kurtarmak gibi!.. İnsan karamsarsa, her gün, her sabah ölüyor. Ben böyle bir kişiydim. Şimdi hayatım 180 derece değişti. Hayata dâir hayallerim, umutlarım yeşerdi. İnsanlara bir şeyler vermek için tekrar nefes alıp vermeye başladım. Bu da bu kurs sâyesinde oldu. Kursumuzda şu an, kabartma Kurân-ı Kerîm ve kabartma dînî kitaplar basılıyor. İnşAllah(celle celalüh) daha çok çoğalacak. Ve her alanda eğitim. Âmâlar için Arapça ve bilgisayar eğitimi de var. Ben de elimden geldiği kadar ne biliyorsam öğretmeye çalışıyorum. Rabbim, hayırlısıyla tamamlamayı nasib etsin.
Allah(celle celalüh) sana da kolaylık ve başarılar ihsan eylesin.
Âmin!..
sebnem
Kısaca kendinizi tanıtır mısınız?
İsmim Serpil Koçak. 1979 İstanbul doğumluyum. Kastamonuluyum. Üsküdar İmam-Hatip Lisesi mezûnuyum, dört kardeşiz.
Gözleriniz doğuştan mı âmâydı, sonradan mı kaybettiniz?
Aslında doğuştan görme özürlüyüm. 16 yaşına kadar az da olsa görüyordum. Hastalığımın ilerlemesi ile görmem gittikçe azaldı. O zamana kadar evden okula, okuldan eve kendi başıma gidebiliyordum.
En zoru da sabahları okula gitmek oluyordu. Evden çıkıyordum, durakta otobüslerin numaralarını tam olarak okuyamadığım için hep yanlış otobüslere binip başka yerlere gidiyordum. Bizim okul, Üsküdar İmam-Hatip Lisesi idi. Ben okulumun adını sorduğumda insanlar yerini bilmiyorlardı. Onun için:
-Toptaşı Cezaevi nerede? diye soruyordum. Ancak o zaman târif edebiliyorlardı.
Okulumuz, Osmanlılar zamanında medreseymiş. Cumhûriyet kurulduktan sonra tütün deposu olarak kullanılmaya başlamış. Tütünler bozulunca cezâevine çevirmişler. Hatta Necip Fâzıl da bir aralar bu cezâevinde yatmış. Daha sonraları da İmam-Hatip Lisesi bu binaya taşınmış.
Sabahları, bilhassa kış günlerinde okula gitmek bana o kadar zor gelirdi ki:
-Allâhım şu okulu bir bulsam, eve akşam nasılsa giderim!.. diyordum.
Yollar karışık geliyordu, ben de doğru dürüst göremiyordum. Âilem, benim bu kadar zor gördüğümü bilmiyordu demek ki, beni rahat rahat gönderiyorlardı.
Peki sen âilene bu durumdan hiç bahsettin mi?
Çok çekiniyordum. Onun için hiçbir şey söylememiştim. Meselâ akşamları otobüsle gelirken ineceğim durağı karıştırıyordum. Bu yüzden çok dikkatli olmam gerekiyordu. Bazen yeni yollar yapılıyordu oralarda; bunun için ya önce iniyordum, ya sonra Bu ise benim için ölüm demekti. Her yer karanlık geliyordu, nereye basacağımı, nereye gideceğimi şaşırıyordum. Çok, çok zordu yani... Nihayet doktora gittik, yirmi yaşları civarıydı. Doktor bir gözlük verdi, kısa bir müddet faydası olduysa da tesiri gitgide zayıfladı. Şu an yüzde bir görüyorum.
Yatılı kursa gelince ne oldu?
Hayatımda ilk defa yatılı bir kurs hayatı yaşıyorum. Benim için çok farklı oldu. Her açıdan bir çok ilk yaşadım. Buraya gelince sabahleyin böyle okula gitmek yok. Burası o kadar rahat geldi ki, hani yatağa yatıp da hâlinden şikayet edenler bana çok tuhaf geldi:
-Bunlar ne diyor ya?!.. dedim.
Sonra burada kabartma harflerle tanıştım. Bana bu harfleri, ilk defa Âzerî kardeşimiz Ayşe Celilova öğretti. Başlangıçta harfleri ezberlemem biraz zaman aldı. Ama elhamdülillah sonrası kolay oldu. Kabartmayı görüyordum; ama okuyabilecek kadar değil!.. Onun için parmaklarımla hissetmeye ağırlık verdim. Ama yeteri kadar güzel ve hızlı okuyabildiğimi düşünmüyordum. Belki çok fazla alışamadım. Belki de bu parmak duyarsızlığından olabilir. Çünkü herkesin duyarlılığı aynı olmuyor. Çok fazla ısınamadım doğrusu Türkçe bir metni okurken daha fazla zorlanıyorum. Okuduğumdan bir şey anlayamıyorum. Sonradan gözlerimi kaybetmiş bulunmam da etkili olmuş olabilir. Ama yazmayı seviyorum.
Bu kursa ilk defa beş haftalık bir yaz kursu için gelmiştik. Her hafta bittiğinde büyük bir üzüntüye kapılırdım, bir hafta daha geçti diye!.. Burayı o kadar sevmiştim ki, kursun bitmesini hiç istemiyordum. Öğrencileri, hocalarımı çok sevmiştim. Zâten eskiden beri dînî bir çevrem vardı, ancak burası bana çok sıcak geldi. Dersler, sohbetler, arkadaşlıklar Her şey çok içten, çok samimiydi. Aynı zamanda evde olmadığım kadar hareketli bir ortamdı. Evde monotonluğa alışmıştım.
Beş hafta bittiğinde kabartma ile okumayı öğrenebildin mi?
Elhamdülillah, beş hafta bile sürmedi Hem Türkçe, hem Arapça kabartmayı öğrenmiştim. Harfleri öğrenmemde birçok hocahanımın ve arkadaşımın yardımı oldu: Sibel, Emine, Çiğdem Hepsini hayır duâlarla yâd ediyorum. Burada İmam-Hatipte yaşadığımızdan daha ziyâde kardeşlik duygusunu tattık. Okulda da bazı arkadaşlarım, benim göremediklerimi bana okur, ben de ardından anladıklarımı onlara anlatırdım. Derslere böyle böyle hazırlanırdım. Şimdi okuldan ayrılalı on yıla yakın bir zaman geçmişti. Ben tekrar sıralara dönmüş oldum. Bu da çok hoşuma gitti. Hocalar da çok hoşuma gitti, kurallar da Düzenli bir hayat sonuçta Ben ilk defa böyle bir ortam görüyordum, hiç alışkın değildim. Her sabah müthiş bir heyecanla kalkıyor, herkesi kaldırıyordum. Kalkış saatinden 15 dakika erken kalkıyordum ki, gözleri görmeyenler, lavabolar kalabalıklaşmadan rahat rahat işlerini görsünler.
Kış kursunda da âmâ sınıfında kalmam teklif edildi. Sevinçle âileme söyledim. Babam pek göndermek istemedi. Annem ısrar etti ve:
-Bak, daha önce ne kadar mutsuzdu. İçine kapanık ve devamlı ağlıyordu. Şimdi orada mutlu Mâdem gitmek istiyor, gitsin! dedi.
Babamın da râzı olmasıyla tekrar Mehmed Âkif Kuran Kursuna geldim.
Artık bir yıl daha burada kalacaktım. Benim İmam-Hatipten belli bir alt yapım olduğu için derslerde çok zorlanmadım, ama tabiî ki derslerimin daha da iyi olmasını isterdim. Mesela Peygamberler tarihinin, siyerimin daha iyi olmasını isterdim.
Bu yüzden mi kurs birincisi olarak seneyi bitirdin?
O Allah(celle celalüh)ın nimeti Sonra hâfızlık tavsiye edildi. Hiç düşünmüyordum. O zamana kadar hâfızların hâlini görünce çok üzülüyordum:
-Allâhım diyordum. Bunlar sabah-akşam çalışıyorlar. Yazık bunlara
Bu işin mânevî vebâlinden de çok korkuyordum. Beni teşvik ettiler,Yapabilirsin! dediler. Ben de bir başlayayım, olmazsa bırakırım diye düşündüm. Zaten Kurân-ı Kerîmi hızlı okumayı istiyordum. Bunu bir türlü kabartmayla beceremedim. Ezberlemeye başlayınca en azından okuyuşumu hızlandırırım, dedim. Bir de herkes yapabiliyorsa ben de yaparım, diye düşündüm. Gerçekten de öyle oldu. Başlangıçta çok zor geldi. Ezber yapmak, hem de kabartmalardan!.. Bir yandan da diğer derslerim vardı. Sonra kaset kullanmaya başladım, kasetler çok yardımcı oldu. Çünkü kabartma Kurân-ı Kerîmde ufak tefek hatalar da vardı. Sonra, elhamdülillah, zorlanma devresi geçti.
Kuran-ı Kerîmin, Allah(celle celalüh) Teâlânın kelâmı ve mukaddes kitâbı olduğunu bilmek, sonra mealini anlamak!.. Elhamdülillah, biraz Arapçam vardı, biraz da siyer ve peygamberler tarihinde ezberlediğim âyetler, anlamamı kolaylaştırdı. Meselâ birkaç kelimeden âyetin mânâsını çözebiliyordum.
Hâfızlık yapmak isteyen insanlara; ilk önce Kurân-ı Kerîmin ne demek olduğunu, Kurân-ı Kerîm ahlâkının nasıl olması gerektiğini öğrenmelerini tavsiye ediyorsun yani
Kesinlikle. Kurân-ı Kerimi hissetmeden hâfızlığa başlanılmamalı Elhamdülillah, Allah(celle celalüh) Teâlâ bana nasip etti.
Sonra bir âmâ için çok kolay olmayabilir. Gerçekten çok yıldırıcı şeyler oluyor, kabartmayı okumak kolay olmuyor. Sayfalar çoğalınca onu yetiştirmek, ertesi güne ders yetiştirmek hiç de kolay değil!.. Sonra sıkılınca, eğer bir de şuur yoksa, eyvah!.. Önce sınıf okumalı, yani Kurân-ı Kerîmlerini hızlandımalı; dînî bilgilerini çoğalttıktan sonra hâfızlığa başlamalılar. Elhamdülillah, benim ki böyle oldu. Direkt hâfızlığa başlandığı zaman hem insanın azmi az oluyor, hem de şuursuz bir hâfız olmuş oluyor.
Hâfızlığını bir senede bitirdin değil mi?
15 ayda bitirdim.
Çok zorlanıyorum. diyorsun, ama bu kadar zamanda bitiren de nâdirdir
Hocalarımızın teşviki ve çok güzel bir sistem var. Mütâlaa hocalarımız, arkadaşlarımız vs. Hocalarımız gerçekten bizi hem sıkı tutuyorlar, hem moral olarak hem psikolojik açıdan hep destek oluyorlar. Yani, merhametli bir disiplin var. O yüzden burada yapılan ezberler de sağlam oluyor. Derslerimiz itinayla dinleniyor. Gerçekten güzel hâfızlar yetişiyor burada. Ve talebelerin ahlâkî açıdan da yetişmesine dikkat ediliyor.
Şu an kursta kaç tane âmâ var?
Kursta yaklaşık 15in üzerinde herhalde... Âmâ hâfız 17 tane, 5 tane de hâfızlığa devam eden âmâ var.
Peki diğerlerinin hâfızlık konusundaki düşüncelerini biliyor musun? Yani onlar şuurlu mu, yoksa sırf hâfız olmak için mi hâfız oluyorlar sence?
Herhalde herkes bir değildir. Sonuçta herkesin farklı bir geçmişi var. Ama mesela:
-Ben bıktım, bunu bırakayım, falan elhamdülillah kimseden öyle bir şey duymadım şu ana kadar!.. Burada beşimiz hâfızlığa çalışıyor, hiç birimiz de Ya ben bıktım, artık!.. Ne olur bırakayım!.. demedik. Lâkin hepimiz zorlanıyoruz. Fakat karşılığını biliyoruz. Cenâb-ı Hakkın bize vereceği karşılığı Bu da sabretmemizi kolaylaştırıyor.
Şu an ikinci hasımdayım. Hâfızlık konusunda ben her şeyi hocama bıraktım. Hocam beni yönlendirecek. Ne kadar has yaparım bilmiyorum
Peki bundan sonra ne yapmayı planlıyorsun?
Hocam ben öğretmeyi çok seviyorum, lisedeyken de böyleydi bu... İlkokuldayken de Kim olursa olsun, bildiğim her şeyi öğretmeyi çok severim gerçekten. Çok iyi olmayabilirim, ama yapabildiğimi düşünüyorum. Ve verdikçe bilgilerimin arttığını da görüyorum. Önüme kim gelirse, ne konuda olursa olsun her zaman için öğretme taraftarıyım. Bildiğim her şeyin zekâtını vermek olarak düşünüyorum bunu!.. Allah(celle celalüh) Teâlâ, karşıma ne çıkarırsa Belki bu, bir eğitimcilik olabilir.
Sen hem hâfızsın, hem de İmam-Hatip mezûnu... Toplumumuzun ve özürlülerin böyle yetişmiş insanlara çok ihtiyâcı var.
İnşAllah(celle celalüh) Özellikle özürlüler!.. Çünkü ben nasıl hiç bir şey bilmiyordum. Pek çok sıkıntılar çektim. Bu alanda onlara da yardımcı olmak isterim. Çünkü bir kişinin umutlarını düzeltmek, onun hayatını düzeltmek; onu tekrar hayata bağlamak çok önemli!.. Âdeta bir insanı ölümün kenarından kurtarmak gibi!.. İnsan karamsarsa, her gün, her sabah ölüyor. Ben böyle bir kişiydim. Şimdi hayatım 180 derece değişti. Hayata dâir hayallerim, umutlarım yeşerdi. İnsanlara bir şeyler vermek için tekrar nefes alıp vermeye başladım. Bu da bu kurs sâyesinde oldu. Kursumuzda şu an, kabartma Kurân-ı Kerîm ve kabartma dînî kitaplar basılıyor. İnşAllah(celle celalüh) daha çok çoğalacak. Ve her alanda eğitim. Âmâlar için Arapça ve bilgisayar eğitimi de var. Ben de elimden geldiği kadar ne biliyorsam öğretmeye çalışıyorum. Rabbim, hayırlısıyla tamamlamayı nasib etsin.
Allah(celle celalüh) sana da kolaylık ve başarılar ihsan eylesin.
Âmin!..
sebnem