mektubat
Kayıtlı Kullanıcı
- Katılım
- 4 Eki 2006
- Mesajlar
- 2,308
- Tepki puanı
- 1
- Puanları
- 0
- Yaş
- 42
- Konum
- İstanbul
- Web Sitesi
- www.caglarnetwork.com
Alî Râmitenî "rahmetullahi aleyh" hazretleri buyurdular ki;
Allahü teâlâ katında sevgili bir kul olabilmenin on şartı vardır. Bunlar:
Birincisi: Temiz olmaktır. Temizlik de iki kısma ayrılır.
1- Zâhirî temizlik: Dış görünüşün temiz olmasıdır. Bu, bütün insanların dikkat edeceği husûslardandır. Giyecek, yiyecek, içeceklerin ve kullanılacak bütün eşyâların temiz olmasıdır.
2- Bâtın temizliği: Kalbin iyi huylarla dolu olmasıdır. Haset etmemek, başkaları hakkında kötülük düşünmemek. Allahü teâlâ’nın düşmanlarından nefret etmek, dostlarına da muhabbet etmek. Yani Hubb-ı fillah, Buğd-ı fillah. Kalp, Allahü teâlâ’nın nazargâhıdır. Bu sebeple kalbe dünyâ sevgisi doldurmamalıdır. Harâm olan yiyeceklerle beslenmemelidir. Nitekim hadîs-i şerifte; (Uzak yoldan gelmiş, saçı sakalı dağılmış, yüzü gözü toz içinde bir kimse, ellerini göğe doğru uzatıp duâ ediyor. Yâ Rabbî! diye yalvarıyor. Hâlbuki, yediği içtiği harâm, gıdâsı hep harâm. Bunun duâsı nasıl kabûl olur?) Yani harâm yiyenin duâsı kabûl olmaz buyruldu. Gönül, kalp temiz olmazsa, ibâdetlerin lezzeti alınamaz. Marifete, Allahü teâlâ’ya ait bilgilere kavuşulamaz.
İkincisi: Dilin temizliğidir. Dilin münâsebetsiz ve uygun olmayan sözleri söylemeyip susması,Kur’ân-ı kerîm okuması, emir-i ma’rûf ve nehy-i münkerde bulunması, Allahü teâlânın emirlerini yapmayı ve yasaklarından kaçınmayı bildirmesi, ilim öğretmesi gibi. Zîrâ sevgili Peygamberimiz "aleyhissalâtü vesselâm"; (İnsanlar, dilleri yüzünden Cehenneme atılırlar) buyurdu.
Üçüncüsü: Mümkün olduğu kadar insanlardan uzak durmağa çalışmalıdır. Bu sebeple göz, harâm şeylere bakmamış olur. Zîrâ kalp, göze tâbi’dir. Her harâma bakış, kalp aynasını karartır. Nitekim Peygamber efendimiz; (Yabancı kadınların yüzlerine şehvet ile bakanların gözlerine, kıyâmet günü ergimiş kızgın kurşun dökülecektir) buyurmuştur. Yabancı kadınlara bakmak harâmdır.
Dördüncü şart: Oruç tutmaktır. İnsan oruç tutmak sûretiyle meleklere benzemiş ve nefsini kahretmiş olur. Bununla alâkalı hadîs-i kudsîde; (Oruç bana aittir. Orucun ecrini ben veririm. Sevabı nihâyetsizdir. Muhakkak, sabır ederek ölenlerin ecirleri hesapsızdır) buyrulmakdadır. Yine hadîs-i şerifte; (Oruç, Cehenneme kalkandır) buyuruldu. Oruç tutarak gönlü huzûra kavuşturmalı ve şeytânın yolunu kapatıp, siper hâsıl etmelidir.
Beşinci şart: Allahü teâlâyı çok hâtırlamak, ismini çok söylememdir. En fazîletli olan zikr, “Lâ ilâhe illallah”dır. Lâ ilâhe illallah diyen kimse ihlâs sahibi olur. İhlâs; bütün işlerini Allahü teâlâ’nın rızâsı için yapmak, dünyâya ait mal ve makâmlardan hevesini kesip, âhıreti istemektir. İhlâslı kimse; “İlâhî! Benim maksudum sensin, senin rızânı istiyorum!” der. Nitekim Resûlullah efendimiz "aleyhissalâtü vesselâm", “Lâ ilâhe illallah” demenin çok fazîletli olduğunu ve söyleyenin günâhların afv edileceğini buyurdu. Allahü teâlâ, Kur’ân-ı kerîmde, Ahzâb sûresinin kırk birinci âyet-i kerîmesinde meâlen; (Ey îmân edenler! Allahı çok zikr ediniz!) buyurdu. Nefsin arzû ve isteklerinden kurtulmak için devâmlı zikr etmelidir.
Altıncı şart: Hâtıra, yani kalbe gelen şeytânî ve nefsî düşüncelerden kurtulmaktır. İnsanın kalbine gelen düşünceler dört kısımdır. Bunlar; Rahmânî, melekî, şeytânî, nefsîdir.
Hâtır-ı rahmânî; gafletten uyanmak, kötü yoldan doğru yola kavuşmaktır. Hâtır-ı melekî; ibâdete, tâ’ate rağbet etmektir.
Hâtır-ı şeytânî; günâhı süslemektir.
Hâtır-ı nefsî de; dünyâyı talep etmek, istemektir. Şeytânî ve nefsî düşüncelerden kurtulmak icap etmektedir.
Yedinci şart: Allahü teâlânın hükmüne rızâ göstermek, irâdesine teslîm olmaktır. Havf ve recâ, yani korku ve ümit arasında yaşamaktır. Zîrâ Allahü teâlâ’dan korkan kimse, günâh işlemez. Ayrıca mümin, ümitsizliğe de düşmez. Allahü teâlâ, ümitsizliğe düşmemeyi emir etmektedir.
Sekizinci şart: Sâlihlerle sohbeti seçmektir. Sâlihlerle sohbet edildiği takdirde, günâhlara perde çekilir, harâmlar gözüne kötü görünür.
Dokuzuncu şart: İyi ve güzel huylar ile bezenmektir. Bu da, her şeyi yaratan Allahü teâlâ’nın ahlâkıyla ahlâklanmaktır. Çünkü, Peygamber efendimiz “sallallahü aleyhi ve sellem”, (Allahü teâlânın ahlâkıyla ahlâklanınız) buyurdu.
Onuncu şart: Halâl ve temiz lokma yemektir. Halâl yemek farzdır. Nitekim Allahü teâlâ, Bekara sûresinin yüz altmış sekizinci âyet-i kerîmesinde meâlen; (Yeryüzündekilerden halâl ve temiz olanını yiyiniz) buyurmaktadır. Peygamber efendimiz “sallallahü aleyhi ve sellem” ise; (İbâdet on kısımdır. Dokuz kısmı, halâl kazanmaktır) buyurmuştur. Geriye kalan bütün ibâdetler bir cüzdür. Halâl yemeyen kimse, Allahü teâlâ’ya itâat etme gücünü kendisinde bulamaz. Halâl yiyen kimse de, Allahü teâlâ’ya isyânkâr olmaz. Halâl ve temiz yer, isrâf etmez ise, ibâdetleri kolay yapar.
HUZUR PINARI - İslamiyet, İslam Dini, Ehl-i Sünnet İtikadı, İlmihal, Kitaplar...Allahü teâlâ katında sevgili bir kul olabilmenin on şartı vardır. Bunlar:
Birincisi: Temiz olmaktır. Temizlik de iki kısma ayrılır.
1- Zâhirî temizlik: Dış görünüşün temiz olmasıdır. Bu, bütün insanların dikkat edeceği husûslardandır. Giyecek, yiyecek, içeceklerin ve kullanılacak bütün eşyâların temiz olmasıdır.
2- Bâtın temizliği: Kalbin iyi huylarla dolu olmasıdır. Haset etmemek, başkaları hakkında kötülük düşünmemek. Allahü teâlâ’nın düşmanlarından nefret etmek, dostlarına da muhabbet etmek. Yani Hubb-ı fillah, Buğd-ı fillah. Kalp, Allahü teâlâ’nın nazargâhıdır. Bu sebeple kalbe dünyâ sevgisi doldurmamalıdır. Harâm olan yiyeceklerle beslenmemelidir. Nitekim hadîs-i şerifte; (Uzak yoldan gelmiş, saçı sakalı dağılmış, yüzü gözü toz içinde bir kimse, ellerini göğe doğru uzatıp duâ ediyor. Yâ Rabbî! diye yalvarıyor. Hâlbuki, yediği içtiği harâm, gıdâsı hep harâm. Bunun duâsı nasıl kabûl olur?) Yani harâm yiyenin duâsı kabûl olmaz buyruldu. Gönül, kalp temiz olmazsa, ibâdetlerin lezzeti alınamaz. Marifete, Allahü teâlâ’ya ait bilgilere kavuşulamaz.
İkincisi: Dilin temizliğidir. Dilin münâsebetsiz ve uygun olmayan sözleri söylemeyip susması,Kur’ân-ı kerîm okuması, emir-i ma’rûf ve nehy-i münkerde bulunması, Allahü teâlânın emirlerini yapmayı ve yasaklarından kaçınmayı bildirmesi, ilim öğretmesi gibi. Zîrâ sevgili Peygamberimiz "aleyhissalâtü vesselâm"; (İnsanlar, dilleri yüzünden Cehenneme atılırlar) buyurdu.
Üçüncüsü: Mümkün olduğu kadar insanlardan uzak durmağa çalışmalıdır. Bu sebeple göz, harâm şeylere bakmamış olur. Zîrâ kalp, göze tâbi’dir. Her harâma bakış, kalp aynasını karartır. Nitekim Peygamber efendimiz; (Yabancı kadınların yüzlerine şehvet ile bakanların gözlerine, kıyâmet günü ergimiş kızgın kurşun dökülecektir) buyurmuştur. Yabancı kadınlara bakmak harâmdır.
Dördüncü şart: Oruç tutmaktır. İnsan oruç tutmak sûretiyle meleklere benzemiş ve nefsini kahretmiş olur. Bununla alâkalı hadîs-i kudsîde; (Oruç bana aittir. Orucun ecrini ben veririm. Sevabı nihâyetsizdir. Muhakkak, sabır ederek ölenlerin ecirleri hesapsızdır) buyrulmakdadır. Yine hadîs-i şerifte; (Oruç, Cehenneme kalkandır) buyuruldu. Oruç tutarak gönlü huzûra kavuşturmalı ve şeytânın yolunu kapatıp, siper hâsıl etmelidir.
Beşinci şart: Allahü teâlâyı çok hâtırlamak, ismini çok söylememdir. En fazîletli olan zikr, “Lâ ilâhe illallah”dır. Lâ ilâhe illallah diyen kimse ihlâs sahibi olur. İhlâs; bütün işlerini Allahü teâlâ’nın rızâsı için yapmak, dünyâya ait mal ve makâmlardan hevesini kesip, âhıreti istemektir. İhlâslı kimse; “İlâhî! Benim maksudum sensin, senin rızânı istiyorum!” der. Nitekim Resûlullah efendimiz "aleyhissalâtü vesselâm", “Lâ ilâhe illallah” demenin çok fazîletli olduğunu ve söyleyenin günâhların afv edileceğini buyurdu. Allahü teâlâ, Kur’ân-ı kerîmde, Ahzâb sûresinin kırk birinci âyet-i kerîmesinde meâlen; (Ey îmân edenler! Allahı çok zikr ediniz!) buyurdu. Nefsin arzû ve isteklerinden kurtulmak için devâmlı zikr etmelidir.
Altıncı şart: Hâtıra, yani kalbe gelen şeytânî ve nefsî düşüncelerden kurtulmaktır. İnsanın kalbine gelen düşünceler dört kısımdır. Bunlar; Rahmânî, melekî, şeytânî, nefsîdir.
Hâtır-ı rahmânî; gafletten uyanmak, kötü yoldan doğru yola kavuşmaktır. Hâtır-ı melekî; ibâdete, tâ’ate rağbet etmektir.
Hâtır-ı şeytânî; günâhı süslemektir.
Hâtır-ı nefsî de; dünyâyı talep etmek, istemektir. Şeytânî ve nefsî düşüncelerden kurtulmak icap etmektedir.
Yedinci şart: Allahü teâlânın hükmüne rızâ göstermek, irâdesine teslîm olmaktır. Havf ve recâ, yani korku ve ümit arasında yaşamaktır. Zîrâ Allahü teâlâ’dan korkan kimse, günâh işlemez. Ayrıca mümin, ümitsizliğe de düşmez. Allahü teâlâ, ümitsizliğe düşmemeyi emir etmektedir.
Sekizinci şart: Sâlihlerle sohbeti seçmektir. Sâlihlerle sohbet edildiği takdirde, günâhlara perde çekilir, harâmlar gözüne kötü görünür.
Dokuzuncu şart: İyi ve güzel huylar ile bezenmektir. Bu da, her şeyi yaratan Allahü teâlâ’nın ahlâkıyla ahlâklanmaktır. Çünkü, Peygamber efendimiz “sallallahü aleyhi ve sellem”, (Allahü teâlânın ahlâkıyla ahlâklanınız) buyurdu.
Onuncu şart: Halâl ve temiz lokma yemektir. Halâl yemek farzdır. Nitekim Allahü teâlâ, Bekara sûresinin yüz altmış sekizinci âyet-i kerîmesinde meâlen; (Yeryüzündekilerden halâl ve temiz olanını yiyiniz) buyurmaktadır. Peygamber efendimiz “sallallahü aleyhi ve sellem” ise; (İbâdet on kısımdır. Dokuz kısmı, halâl kazanmaktır) buyurmuştur. Geriye kalan bütün ibâdetler bir cüzdür. Halâl yemeyen kimse, Allahü teâlâ’ya itâat etme gücünü kendisinde bulamaz. Halâl yiyen kimse de, Allahü teâlâ’ya isyânkâr olmaz. Halâl ve temiz yer, isrâf etmez ise, ibâdetleri kolay yapar.