Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Allah'ın Zatı Neden Bilinmez? (1 Kullanıcı)

Gülüşü Yaralı

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
6 Şub 2008
Mesajlar
5,741
Tepki puanı
3
Puanları
0
Yaş
39
Konum
ha bura :)
Web Sitesi
www.facebook.com
023.gif




Allah’ın zâtı, idrak edilemeyecek kadar yücedir. Zira akıl ve idrak O’nun insana bir hediyesidir ve mahluk olan bu sermaye ile Allah’ın varlığı bilinebilir, ama zâtının hakikati idrak edilemez.

Mahluk olan şey mutlaka sınırlıdır. Bir başlangıcı olduğu gibi, bir nihayeti de vardır. Meselâ, göz mahluk olduğu gibi, görme sıfatı da mahluktur ve her ikisi de sınırlıdır. İnsan, bütün cisimleri göremediği gibi, kâinatta faaliyet gösteren kuvvetleri, bedenlerde vazife gören ruhları, bu âlemi dolduran melekler dünyasını göremez.

Göz gibi, akıl da bir mahlûktur. Allah’ın sıfatları ise sonsuzdur. Sınırlı olan, sonsuzu ihata edemez, kavrayamaz.

"Hakikat-ı mutlaka, mukayyed enzar ile ihata edilmez." (bkz. Sözler)

Mutlak, kayıt altına alınamayan, kendisine bir sınır biçilemeyen demektir. ‘Enzar,’ ‘nazar’ın çoğuludur; nazar ise, çoğu zaman, akıl mânâsına kullanılmaktadır. Allah’ın bütün sıfatları mutlaktır, sonsuzdur. Bu sıfatların kayıtlı ve mahlûk olan akılla hakkıyla idrak edilemeyeceğini her müstakim akıl, şüphesiz, kabul eder. Sıfatı hakkıyla idrak edilemeyenin Zâtının da mahiyetiyle bilinemeyeceği çok açıktır.

Hz. Ebubekir Efendimizin (r.a.) bu mânâyı ders veren çok ibretli bir sözü vardır.
"Allah’ın zâtının idrak edilemeyeceğini bilmek gerçek idraktir. Onun zatı üzerinde düşünmek ise işraktır (gizli şirktir)."


Allah’ın zâtı hakkında ne düşünülse, bu düşünce aklın bir mahsulü olacaktır. Akıl gibi, onun düşündüğü, zihninde şekillendirdiği şey de mahluk olur. Bu mahluku Hâlık kabul etmek ise gizli şirk demektir. O’nun zâtının kudsî mahiyetini ancak Kendisi bilir.

Allah, bizleri imana, marifete, muhabbete götürecek pek çok duygularla, latîfelerle donatmış. Bu yaratılışımız sayesinde, pek çok hakikatlere muhatap olabiliyoruz. Bunlardan birisi de, Allah’ın zâtının bilinmezliği... Ki, bedenimizde tasarruf eden ruhumuzun mahiyetini bilmekten dahi aciziz.

İmam Gazalî hazretlerinin enteresan bir açıklaması var. Buyurur ki:
Allah, insanlar için noksanlık sayılan sıfatlardan münezzeh olduğu gibi, kemal sayılan sıfatlardan da münezzehtir.

‘Mükemmel,’ ‘üstün,’ ‘noksansız’ kelimeleri telaffuz edildiğinde, insanın aklında canlanan mânâlar mahlukturlar ve Allah’ın kudsî kemali, bunlarla anlaşılabilecek bir kemal olmaktan münezzehtir.

Bu güzel tespit üzerinde düşünürken, insanın ruhu ile bedeni arasındaki mahiyet farklılığı hatırıma geldi. Hayal âlemimde, bedenin bütün organlarına şuur verdim ve kendilerine, ‘kemal’ denilince ne anladıklarını sordum.
Göze göre kemal, miyop ve hipermetrop olma gibi kusurlardan uzak bir görme;
ayak için kemal, topal olma kusurundan azade bir yürüyüş; ciğere göre kemal, bütün arızalardan uzak bir solunum sistemi idi.

Örnekler çoğaltılabilir. Ve bunların hiçbiri ruhun kemalini anlamakta ölçü olamazlar. Ruhun, ‘iman, marifet, ilim, ahlâk’ gibi esaslara bina edilen kemali, organların kemaliyle anlaşılmaz. Ve ruh, organların kendi zât, sıfat ve kabiliyetlerine kıyas ederek ortaya koydukları her türlü kemalden münezzehtir.

İkisi de mahluk oldukları halde bedendeki kemal ruhun kemalini anlamakta nasıl ölçü olamıyorsa, elbette mahluk olan aklın anladığı ve yine bir başka mahluk olan hayalin tasvir ettiği bir kemal ile Allah’ın mukaddes kemalinin bir ilgisi olamaz. İşte İmam Gazâlî Hazretleri o hikmetli sözüyle bize bu ulvî dersi vermiş oluyor.


(Bu yazı, Alaaddin Başar’ın yazdığı, ‘Esmâ-i Hüsnâ’ adlı kitabın giriş bölümünden alınmıştır.)



Prof. Dr. Alaaddin Başar



023.gif









 

gurbette

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Eki 2008
Mesajlar
2,850
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
50
Allah, âlemi yaratandır. Allah, yaratan olduğuna göre, alemdeki her varlık, yaratıcısına muhtaçtır. Allah, âlemi yoktan var ettiği için, bütün âlemlerin Allah'ı; varlığı ile kainatın devamını sağladığı için de, alemlerin Rabbidir.
Allah-evren ilişkisini Kur'an bize, Rabb ve Âlem terimleriyle anlatıyor. Âlem: Allah dışındaki canlı-cansız tüm varlıklara denilir. Bizler Yüce Allah'ın varlığını bu âlem vasıtasıyla bilebiliriz. Rabb ise, yaratan, yaratıklarını geliştirip eğiten, koruyan onların sahibi olan ve onları idare edendir.

Allah, bütün âlemlerin Rabbi'dir. Bu hakikat, Fatiha Süresindeki “Alemlerin Rabbi (terbiye edip.yetiştiricisi) Allah'a hamdolsun”[Fatiha suresi] âyetinde bildirilmiştir. Bu gerçek yani Allah'ın âlemlerin Rabbi olması hakikati, anlaşılmazsa, insanlık doğru ile yanlışı ayıramaz hale gelir. Çeşitli fikir akımlarının ortaya koyduğu yanlış vehim, ve hurafeler, şüpheler çoğalır. Böyle bir durumda ise, insan ne Allah'ını bulabilir, ne de O'nunla olan ilişkilerini bilebilir. Allah, alemlerin Rabbi olarak bilinip kabul edilmezse, tevhid inancına sahip olunamaz. Allah'tan başka bir yaratıcı olsaydı, Allah'ın bütün alemlerin Rabbi olduğunu söyleyemezdik. O zaman farklı varlıklar üzerinde hakimiyeti olan, onları idare eden ayrı güçler olacak; bu kuvvetlerden biri, ötekine ait olan varlıklar üzerinde hiç bir tasarrufa sahip olamayacaktı.

Allah anlayışımız ve O'na olan imanımız Kur'an'ın bildirdiği hakikate uygun olmadıkça, düşüncemiz ve yaşantımız İslamî olamaz. Bu durumda din, hurafelerle dolmuş bir yaşayış sistemi, fikirler de efsanelere boğulmuş bir düşünce biçimi olur.

Kur'an'ın bildirdiği bu gerçekten sapılması sonucu, yeryüzünde İslam'ın yeryüzüne getirdiği realiteye ters düşen bir çok inanç sistemleri ve görüşler ortaya çıkmıştır. Tarih ve günümüz, bu yanlış görüş ve sistemlerin örnekleriyle doludur. Bir kısım inanç sistemleri, Allah'ı sadece bir topluluğa veya bir ırka ait görmüşlerdir. Diğer bir kısmı da Allah'ın insan hayatının tümüyle ilgilenmediğini ileri sürerek O'nun mülkünde “Rabb”lik iddia etmişlerdir.

Allah'ın herşeyi kapsayan mutlak Rabb olması, İslâm inancının temelini oluşturur. Allah'a böyle iman etmeli ve O, böyle bilinmelidir. Bu çizgide olmayan Allah anlayışı ve imanı Kur'anî manada bir iman olamaz. Bu nokta, İslâm inanç sisteminin, batıl inanç sistemlerinden ayrılış noktasıdır. Bu ilkede esas olan, Allah'ın mutlak Rabblîğinin kabul edilip emirlerinin yapılmasıdır.

Kur'an'ın bildirdiği Allah inancı ve anlayışı ise, Allah'ın varlığı, birliği ve mutlak ulûhiyeti anlamına gelen tevhîd inancıdır. ( Alintidir.)
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt