Rasulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem şöyle buyurmuşlardır :
“- Şüphesiz ALLAH, ümmetimi sapıklık üze-rinde toplamaz. ALLAH‘ın (şefkat, hidayet ve kudret) eli cemaatle beraberdir. (Cemaatten) ayrı-lan kimse, ateşe ayrılmıştır.“
“Ben kendi başıma münferiden dinimi ve imanımı muhafaza edebilirim“ demek çok tehlike-lidir. Bilhassa fitne ve fesatların ortalığı kasıp kavurduğu, insanın yakın dostlarıyla bile arasının açıldığı şu zamanımızda dinini ve imanını tek başına muhafaza etmek âdeta imkansızdır. Böyle düşünen ve böyle davrananların âhir ömürlerinin, yani akıbetlerinin hayırla hitam bulması çok zordur. Zira bazen fert, küçük bir zorlama ve az bir tazyik karşısında bile pek çok taviz verilebilmekte ve çok şeylerini kaybetmektedir.
Zamanımızda fikri ve ahlaki, iktisadi ve ameli sahada yüz gösteren fitne ve fesatlar küfrün ve dalaletin şahs-ı manevisini temsil eden kefere ve fecerenin toptan hareket etmelerinden ve birlikte hücuma geçmelerinden kaynaklanmaktadır. Ve meydana gelen telafisi çok zor olan zararlarda zaten ondan kaynaklanmaktadır. İşte böylesine korkunç bir hücum ve felaket karşısında dayana-bilmek, imanını ve ahlakını koruyabilmek, ancak Müslümanların yekvücut halinde hareket etmeleri ve İman ve İslam’ın şahs-ı manevisini temsil eder mahiyette, hizmet vermeleriyle mümkündür. Bu ise cemaat halinde yaşamanın zaruretine dair gayet açık ve son derece kat’i bir delildir.
Elhasıl; Rasul-i Ekrem (a.s):
“Kim cemaatten bir karış ayrılırsa, İslam halkasını boynundan çıkarmıştır.” demek suretiyle İslam’ın cemaat dini olduğunu, Müslümanların cemaat ruhuna sahip olmaları gerektiğini ve dinlerini cemaat halinde yaşayıp, cemiyete ve bütün aleme mal etmeleri lazım geldiğini açıkça ifade etmektedir. O halde, Kur’an ve sünnet cema-atini iltizam etmeli, yabancı fikir ve kanaatlere ehemmiyet verilmemelidir.
“- Şüphesiz ALLAH, ümmetimi sapıklık üze-rinde toplamaz. ALLAH‘ın (şefkat, hidayet ve kudret) eli cemaatle beraberdir. (Cemaatten) ayrı-lan kimse, ateşe ayrılmıştır.“
“Ben kendi başıma münferiden dinimi ve imanımı muhafaza edebilirim“ demek çok tehlike-lidir. Bilhassa fitne ve fesatların ortalığı kasıp kavurduğu, insanın yakın dostlarıyla bile arasının açıldığı şu zamanımızda dinini ve imanını tek başına muhafaza etmek âdeta imkansızdır. Böyle düşünen ve böyle davrananların âhir ömürlerinin, yani akıbetlerinin hayırla hitam bulması çok zordur. Zira bazen fert, küçük bir zorlama ve az bir tazyik karşısında bile pek çok taviz verilebilmekte ve çok şeylerini kaybetmektedir.
Zamanımızda fikri ve ahlaki, iktisadi ve ameli sahada yüz gösteren fitne ve fesatlar küfrün ve dalaletin şahs-ı manevisini temsil eden kefere ve fecerenin toptan hareket etmelerinden ve birlikte hücuma geçmelerinden kaynaklanmaktadır. Ve meydana gelen telafisi çok zor olan zararlarda zaten ondan kaynaklanmaktadır. İşte böylesine korkunç bir hücum ve felaket karşısında dayana-bilmek, imanını ve ahlakını koruyabilmek, ancak Müslümanların yekvücut halinde hareket etmeleri ve İman ve İslam’ın şahs-ı manevisini temsil eder mahiyette, hizmet vermeleriyle mümkündür. Bu ise cemaat halinde yaşamanın zaruretine dair gayet açık ve son derece kat’i bir delildir.
Elhasıl; Rasul-i Ekrem (a.s):
“Kim cemaatten bir karış ayrılırsa, İslam halkasını boynundan çıkarmıştır.” demek suretiyle İslam’ın cemaat dini olduğunu, Müslümanların cemaat ruhuna sahip olmaları gerektiğini ve dinlerini cemaat halinde yaşayıp, cemiyete ve bütün aleme mal etmeleri lazım geldiğini açıkça ifade etmektedir. O halde, Kur’an ve sünnet cema-atini iltizam etmeli, yabancı fikir ve kanaatlere ehemmiyet verilmemelidir.