Bil ki Allahın kulunu sevmesi, yaratılmışların birbirlerini sevmeleri gibi değildir. Çünkü mahlukatın sevgisi, şu yedi husustan birisine bağlı olarak sonradan oluşur: Tabiat, cinsiyet, menfaat, sıfat, aşırı arzu, merhamet veya Allaha yaklaşma düşüncesi. İşte bunlar birbirine benzer şeylerdir. Bunlar insanlar için geçerlidir. Allah bütün bunlardan yüce ve münezzehtir. Ve onlardan hiçbiri ile nitelenemez. Çünkü hiç bir şeyde onun misli ve benzeri yoktur. Hem de bunlar, yaratılmış şeylere bağlı olarak insanlarda sonradan oluşan ve sevenlerin içine düştüğü hâllerden kaynaklanan bir takım sebeplerdir. Şüphesiz, zamanın değişimi ile bu şeylerin özellik ve sıfatları da değişir. Allahın muhabbeti ise, ezeli olup ilahi hükümle kula bahşedilmiştir. Bu muhabbet Yüce Allahın özel inayeti ile hâsıl olup yaratılmış şeylerden öncedir. O, asla değişmez ve ortaya çıkan şeylerle farklı bir vaziyet almaz. Şu ayet bunu göstermektedir:
Hiç şüphesiz kendileri için önceden tarafımızca güzel (hüküm) takdir edilmiş olanlar, cehennemden uzaklaştırılırlar.(Enbiya 21/107.) Bu ayette geçen güzellikten maksat güzel sözdür. Bir görüşe göre de güzel makamdır.
Şu hâlde kulların bu ilahi hükümden önce bir şey yapmaları ve onun önüne geçmeleri caiz değildir. Allahın hükmü her şeyin önündedir/her şeyden öncedir. Şu ayetlerde de bu durum ifade edilmektedir:
And olsun biz, daha önce İbrahim’e rüşdünü (peygamberlik, dürüstlük ve bilgi gücü) vermiştik. Biz, onu iyi tanırdık(Enbiya 21/51)
İşte böylece O sizi, bundan önce müslüman olarak adlandırdı.(Hac 22/78.)
İman edenlere Rableri katında sıdk makamı olduğunu müjdele.(Yunus 10/2.) Yüce Allah, onların diğer alametleri hakkında şöyle buyurmuştur:
Onlar, güçlü Melikin katında sıdk makamındadırlar.(Kamer 54/55)
Yüce Allahın onlara bahşettiği bu sıdk makamından önce, onlar bu makamda olamaz. Aynı şekilde Allahın onları bilmesinden önce, onlardan bir amel meydana gelemez. Çünkü Onun ilmi, malumdan yani var edilip ortaya konan şeylerden önce olup olan her şeyi olmadan bilir. Allahın velilerini sevmesi, onların Allahı sevmesinden ve Ona güzel dostluk yapmalarından daha öncedir. Sonra bu, ilahi hükümler içinde özel bir hükmüdür; ezelde yaptığı taksimatta dostlarına ayırdığı fazladan bir lütuftur, onlar için nimetlerini tamama erdirmesidir. Bunlar muhlis/ihlaslı ve önceden özel olarak sıdk makamı için seçilen kullara hastır.
Bu ilahi lütuflar için aklî bir sebep yoktur. Onlar, kul tarafından yapılmış bir amelin karşılığı da değildir. Bilakis onlar kaderin bir sırrı ve Allahu Tealanın bir lütfu olarak gerçekleşen şeylerdir. Kaderin sırrını açıklamak ise küfürdür. Hem kaderin sırrını ancak bir peygamber veya sıddık bilebilir; ona ancak Allahu Tealanın iç yüzünü açtığı kimseler vâkıf olabilir.
Bu hâle ulaşmak için haberlerde zikredilen zahir sebepler, ancak sevenlerin yoludur; gerçek akıl sahiplerinden ilahi yakınlığa ulaşmış kurbiyyet ehlinin makamlarıdır. Bu sebeplerle ilahi muhabbet belli olur, Allahu Tealanın kuluna güzel tevfiki/özel yardımı ve koruması ortaya çıkar, ince ilimlerinden kuluna bahşettiği nimetler gözükür. Hak dostların bu nimetlere ulaşması, onların her şeyde hemen Yüce Mevlaya dönmesinde, Onun razı olduğu hudutta kalmalarında ve her şeyden nazarlarını çekip sadece O’na nazar etmelerinde kendisini gösterir.
Bu hâl içinde Yüce Mevla onlara her şeyden daha yakın olur, onlara devamlı rızası içinde amel ettirir, kendilerine ilahi sıfatların tecellilerini keşfeder, ilahi sırların saklı yönlerini açar, nimetleri içinde gizlediği ilahi lütufları gösterir, onlara halis şükrü ve hakiki zikri öğretir. Bütün bunlar, Yüce Allahı sevenlerin aynel yakîn derecesinde keşfe ulaşmalarıyla elde ettikleri yollardır.
Denilmiştir ki Allah bir kulu sevdiği zaman onu kendi hizmetinde kullanır. Allah bir kuldan kendisine hizmet/ibadet etmesini istediği zaman onun diğer şeylerden ilgisini ve sevgisini keser.
Yine denilmiştir ki Allah bir kulu severse ona rahmet nazarıyla nazar eder. Eğer Allah bir kula rahmetiyle nazar ederse ona azap etmez. Bu manaların bir kısmı hadislerde geçmektedir.
Hz. Peygamberin (s.a.v) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir:
Allah bir kulu sevdiğinde, onu belaya düçar eder. Onu çok severse, kendisine ayırır. Bu nasıl olur? diye sorulunca şöyle buyurdu Onda ne mal, ne evlat hiç bir şey bırakmaz.(Deylemi, Firdevsül-Ahbar, No: 973; Hindî, Kenzul-Ummal, No: 30793 Suyuti, el-Camiul-Kebir, No: 1957; Heysemi, ez-Zevaid, II, 291. (Tabarani rivayeti) Zebidî, İthaf, XI, 542.)
Demek ki muhabbet, sevgide ilk olan Yüce Allahın kulu için yaptığı bir tercihtir. Ayrıca muhabbet birtakım hükümler içerir ki onları sevilen kul ortaya kor. Bu hükümler kulun Cenabı Hakka karşı güzel muamelesinde ortaya çıkar veya Allahu Teala’nın kula bahşettiği gerçek ilimde kendisini gösterir.
Nitekim Hz. Yusuf’un kardeşleri, Yüce Allahın Hz. Yusufu kendilerinden daha çok sevdiğini görünce şu itirafı yapmışlardır
Hiç şüphesiz Allah seni bize tercih etmiştir.(Yusuf, 12/91)
Sonra şöyle demişlerdir. Hakikat şu ki biz hata edenlerden olduk.(Yusuf, 12/98) Yusufun kardeşleri bu sözleriyle daha önce yaptıkları hatalarını itiraf ettiler ve Allahın kendilerine yapmadığı şekilde onu tercih ettiğini dile getirdiler.
Allahu Teala, Yusufun (a.s) sıfatlarını anlatırken şöyle buyurmuştur
Beni, bu yerin (Mısırın) hazinelerine tayin et çünkü ben onları çok iyi korurum ve bu işi çok iyi
bilirim(Yusuf, 12/55) dedi.
Allahu Teala ona bahşettiği nimetler hakkında şöyle buyurmuştur
Ona hüküm ve ilim verdik. İşte güzel davrananları biz böyle mükafatlandırırız.(Yusuf, 12/22) Allahu Teala bu ayette onun için tercih ettiği ihsanını zikretmiştir. Bu konuda peygamberler şöyle demişledir
Biz de sizin gibi insandan başka bir şey değiliz; fakat Allah peygamberliği kullarından dilediğine lütfeder.(İbrahim, 14/1)
Bu konuda Yüce Allah buyurmuştur ki: Allah, meleklerden elçiler seçer, insanlardan da elçiler seçer.(Hacc, 22/75)
Bu konuda hadiste şöyle buyrulmuştur: Allah, bir kulu sevdiği zaman onu belaya düçar eder. Eğer sabrederse onu kendisine yöneltir. Şayet belaya razı olursa, onu özel dostluğuna seçer.(Deylemi, Firdevsül Ahbar, No: 976 Zebidi, İthaf, XII, 443.)
Alimlerden biri demiştir ki: “Sen Allahı seviyor, O da seni belaya dûçar ediyorsa, bil ki O seni hata ve günahlardan temizlemek istiyor.
Bir mürid üstadına İçime ilahi muhabbetten bir şeyler doğdu dedi. Üstad: Ey oğlum! Allah kendisinden başka bir sevdiğinle seni imtihan etti de hiç Allah’ı ona tercih ettin mi? diye sordu. Mürid: Hayır deyince, üstadı: Öyleyse bu muhabbetinde bir hayır bekleme! Çünkü Allah kulu imtihan etmeden ona gerçek muhabbeti vermez dedi.
Kutul Kulub
EBÛ TÂLİB EL-MEKKÎ
ÜÇÜNCÜ CİLD
Tercüme ve Tahric
Dr. Dilaver SELVİ
Hiç şüphesiz kendileri için önceden tarafımızca güzel (hüküm) takdir edilmiş olanlar, cehennemden uzaklaştırılırlar.(Enbiya 21/107.) Bu ayette geçen güzellikten maksat güzel sözdür. Bir görüşe göre de güzel makamdır.
Şu hâlde kulların bu ilahi hükümden önce bir şey yapmaları ve onun önüne geçmeleri caiz değildir. Allahın hükmü her şeyin önündedir/her şeyden öncedir. Şu ayetlerde de bu durum ifade edilmektedir:
And olsun biz, daha önce İbrahim’e rüşdünü (peygamberlik, dürüstlük ve bilgi gücü) vermiştik. Biz, onu iyi tanırdık(Enbiya 21/51)
İşte böylece O sizi, bundan önce müslüman olarak adlandırdı.(Hac 22/78.)
İman edenlere Rableri katında sıdk makamı olduğunu müjdele.(Yunus 10/2.) Yüce Allah, onların diğer alametleri hakkında şöyle buyurmuştur:
Onlar, güçlü Melikin katında sıdk makamındadırlar.(Kamer 54/55)
Yüce Allahın onlara bahşettiği bu sıdk makamından önce, onlar bu makamda olamaz. Aynı şekilde Allahın onları bilmesinden önce, onlardan bir amel meydana gelemez. Çünkü Onun ilmi, malumdan yani var edilip ortaya konan şeylerden önce olup olan her şeyi olmadan bilir. Allahın velilerini sevmesi, onların Allahı sevmesinden ve Ona güzel dostluk yapmalarından daha öncedir. Sonra bu, ilahi hükümler içinde özel bir hükmüdür; ezelde yaptığı taksimatta dostlarına ayırdığı fazladan bir lütuftur, onlar için nimetlerini tamama erdirmesidir. Bunlar muhlis/ihlaslı ve önceden özel olarak sıdk makamı için seçilen kullara hastır.
Bu ilahi lütuflar için aklî bir sebep yoktur. Onlar, kul tarafından yapılmış bir amelin karşılığı da değildir. Bilakis onlar kaderin bir sırrı ve Allahu Tealanın bir lütfu olarak gerçekleşen şeylerdir. Kaderin sırrını açıklamak ise küfürdür. Hem kaderin sırrını ancak bir peygamber veya sıddık bilebilir; ona ancak Allahu Tealanın iç yüzünü açtığı kimseler vâkıf olabilir.
Bu hâle ulaşmak için haberlerde zikredilen zahir sebepler, ancak sevenlerin yoludur; gerçek akıl sahiplerinden ilahi yakınlığa ulaşmış kurbiyyet ehlinin makamlarıdır. Bu sebeplerle ilahi muhabbet belli olur, Allahu Tealanın kuluna güzel tevfiki/özel yardımı ve koruması ortaya çıkar, ince ilimlerinden kuluna bahşettiği nimetler gözükür. Hak dostların bu nimetlere ulaşması, onların her şeyde hemen Yüce Mevlaya dönmesinde, Onun razı olduğu hudutta kalmalarında ve her şeyden nazarlarını çekip sadece O’na nazar etmelerinde kendisini gösterir.
Bu hâl içinde Yüce Mevla onlara her şeyden daha yakın olur, onlara devamlı rızası içinde amel ettirir, kendilerine ilahi sıfatların tecellilerini keşfeder, ilahi sırların saklı yönlerini açar, nimetleri içinde gizlediği ilahi lütufları gösterir, onlara halis şükrü ve hakiki zikri öğretir. Bütün bunlar, Yüce Allahı sevenlerin aynel yakîn derecesinde keşfe ulaşmalarıyla elde ettikleri yollardır.
Denilmiştir ki Allah bir kulu sevdiği zaman onu kendi hizmetinde kullanır. Allah bir kuldan kendisine hizmet/ibadet etmesini istediği zaman onun diğer şeylerden ilgisini ve sevgisini keser.
Yine denilmiştir ki Allah bir kulu severse ona rahmet nazarıyla nazar eder. Eğer Allah bir kula rahmetiyle nazar ederse ona azap etmez. Bu manaların bir kısmı hadislerde geçmektedir.
Hz. Peygamberin (s.a.v) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir:
Allah bir kulu sevdiğinde, onu belaya düçar eder. Onu çok severse, kendisine ayırır. Bu nasıl olur? diye sorulunca şöyle buyurdu Onda ne mal, ne evlat hiç bir şey bırakmaz.(Deylemi, Firdevsül-Ahbar, No: 973; Hindî, Kenzul-Ummal, No: 30793 Suyuti, el-Camiul-Kebir, No: 1957; Heysemi, ez-Zevaid, II, 291. (Tabarani rivayeti) Zebidî, İthaf, XI, 542.)
Demek ki muhabbet, sevgide ilk olan Yüce Allahın kulu için yaptığı bir tercihtir. Ayrıca muhabbet birtakım hükümler içerir ki onları sevilen kul ortaya kor. Bu hükümler kulun Cenabı Hakka karşı güzel muamelesinde ortaya çıkar veya Allahu Teala’nın kula bahşettiği gerçek ilimde kendisini gösterir.
Nitekim Hz. Yusuf’un kardeşleri, Yüce Allahın Hz. Yusufu kendilerinden daha çok sevdiğini görünce şu itirafı yapmışlardır
Hiç şüphesiz Allah seni bize tercih etmiştir.(Yusuf, 12/91)
Sonra şöyle demişlerdir. Hakikat şu ki biz hata edenlerden olduk.(Yusuf, 12/98) Yusufun kardeşleri bu sözleriyle daha önce yaptıkları hatalarını itiraf ettiler ve Allahın kendilerine yapmadığı şekilde onu tercih ettiğini dile getirdiler.
Allahu Teala, Yusufun (a.s) sıfatlarını anlatırken şöyle buyurmuştur
Beni, bu yerin (Mısırın) hazinelerine tayin et çünkü ben onları çok iyi korurum ve bu işi çok iyi
bilirim(Yusuf, 12/55) dedi.
Allahu Teala ona bahşettiği nimetler hakkında şöyle buyurmuştur
Ona hüküm ve ilim verdik. İşte güzel davrananları biz böyle mükafatlandırırız.(Yusuf, 12/22) Allahu Teala bu ayette onun için tercih ettiği ihsanını zikretmiştir. Bu konuda peygamberler şöyle demişledir
Biz de sizin gibi insandan başka bir şey değiliz; fakat Allah peygamberliği kullarından dilediğine lütfeder.(İbrahim, 14/1)
Bu konuda Yüce Allah buyurmuştur ki: Allah, meleklerden elçiler seçer, insanlardan da elçiler seçer.(Hacc, 22/75)
Bu konuda hadiste şöyle buyrulmuştur: Allah, bir kulu sevdiği zaman onu belaya düçar eder. Eğer sabrederse onu kendisine yöneltir. Şayet belaya razı olursa, onu özel dostluğuna seçer.(Deylemi, Firdevsül Ahbar, No: 976 Zebidi, İthaf, XII, 443.)
Alimlerden biri demiştir ki: “Sen Allahı seviyor, O da seni belaya dûçar ediyorsa, bil ki O seni hata ve günahlardan temizlemek istiyor.
Bir mürid üstadına İçime ilahi muhabbetten bir şeyler doğdu dedi. Üstad: Ey oğlum! Allah kendisinden başka bir sevdiğinle seni imtihan etti de hiç Allah’ı ona tercih ettin mi? diye sordu. Mürid: Hayır deyince, üstadı: Öyleyse bu muhabbetinde bir hayır bekleme! Çünkü Allah kulu imtihan etmeden ona gerçek muhabbeti vermez dedi.
Kutul Kulub
EBÛ TÂLİB EL-MEKKÎ
ÜÇÜNCÜ CİLD
Tercüme ve Tahric
Dr. Dilaver SELVİ