Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Allah’ın istediği şekildeki iman, İslam, ibadet (1 Kullanıcı)

osmanyusuf

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
18 Ara 2007
Mesajlar
387
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
54
Allah’ın istediği şekildeki iman, İslam, ibadet nedir ve nasıl olmalıdır? Allah bunları bize bildirmiş midir? Bildirdiyse nerede bildirmiştir? Bunları nereden öğrenebiliriz?

Bunları ancak Kur’an ve sünnetten öğrenebiliriz.

Allah (c.c) şöyle buyuruyor:

“Rabbinizden size indirilene uyun. Ondan başka dostlar edinerek onlara uymayın. Pek az öğüt dinliyorsunuz.” ( A'raf: 3.)

Yani; Allah’ın Rasulullah’a indirdiği Kur’an ve sünnete uyun, demektir.

Allah (c.c) şöyle buyuruyor:

“İhtilafa düştüğünüz her meselede hüküm verecek olan Allah’tır.” (Şura: 10)



Başka bir ayette:

“Allah ve Rasulü birşeye hükmettiği zaman inanan erkek ve kadına artık işlerinde başka yolu seçme hakkı yoktur. Allah’a ve Rasulüne başkaldıran şüphesiz apaçık bir şekilde sapmış olur” (Ahzap: 36)



Rasulullah (s.a.s) şöyle buyuruyor:

“Kim bizim emrimize uymayan bir iş işlerse onun ameli geçersizdir.” (Buhari-Müslim-Ebu Davud (Tac: C.1 Kitap ve sünnete sarılmak bah.) (Nevevi kırk hadis)

Rasulullah Veda hutbesinde şöyle buyuruyor:

“Size iki şey bırakıyorum. Onlara sarıldığınız müddetçe asla sapıtmazsınız. Bunlar da Allah’ın kitabı (Kur’an) ve benim sünnetimdir.” ( Buhari-Müslim (Cem'ul Fevaid: c.1 Kitap ve Sünnete sarılma bah.)



Rasulullah (s.a.s) şöyle buyuruyor:

“Arzusu benim getirdiğime tabi olmadıkça hiçbiriniz iman etmiş olmaz.” (Müslim-Beyhaki)

O halde Allah’ın kitabı, Rasulullah’ın sünnetine göre iman nedir, küfür nedir, İslam nedir, müslüman kimdir, müşrik ve kafir kimdir, Allah’ın kabul ettiği ibadet nedir? Şimdi bunları inceleyelim.
 

osmanyusuf

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
18 Ara 2007
Mesajlar
387
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
54
İslam; Allah’ın emirlerine boyun eğip kayıtsız şartsız itaat etmek, zahiren ve batinen bunlara teslim olmaktır.

Allah (c.c) şöyle buyuruyor:

“De ki: ‘Eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyun ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah Gafur’dur, Rahim’dir. Allah’a ve rasulüne itaat edin’ de. Şayet yüzçevirirlerse şüphesiz ki Allah kafirleri sevmez.” (Al-i İmran 31 32)



Allah (c.c) kabul ettiği İslam’ı kitabında şöyle açıklıyor:

“Tağutu reddedip Allah’a inanan kimse kopmak bilmeyen sağlam bir kulpa sarılmıştır.” (Bakara: 256)



Ayette geçen: “Kopmak bilmeyen sağlam kulp”tan kasıt; Allah’ın razı olduğu İslam’ın ta kendisidir. Bu ayetten anlaşılıyor ki kişinin kopmak bilmeyen sağlam kulpa sarılabilmesi yani müslüman olabilmesi için sadece Allah’a iman etmesi yeterli değildir. Bundan önce “tağutu reddedip” inkar etmesi gerekir. Tağutu reddetmeden müslüman olmak mümkün değildir. Allah (c.c) yukarıdaki ayette bizlere; İslam’ın geçerli olabilmesi için yani müslüman olabilmemiz için, kişi de özellikle bu iki şartın aynı anda bulunmasının gerekli olduğunu apaçık bir şekilde bildiriyor.



Bu iki şarttan; birincisi “tağutu inkar” ikincisi ise “Allah’a iman”dır.”

Şüphesiz tağutu bilmeyen kişi tağutu reddedemez. Tağutu reddedemediği için müslüman da olamaz. İmanı da bilmeyen kişi iman edemez. Velev ki iman ettiğini iddia etsin. Çünkü imanı bilmediğinden dolayı iman iddiası geçersizdir.



Allah (c.c) şöyle buyuruyor:

“Sana ve senden öncekilere indirilenlere inandıklarını iddia edenleri görmüyor musun? Reddetmeleri emrolunmuşken tağuta muhakeme olmak istiyorlar. Şeytan onları derin bir sapıklığa düşürmek istiyor.” (Nisa: 60.)



Allah (c.c) bu ayette; müslümanlık iddiasında bulundukları halde müslüman olarak kabul etmediği bazı kimselerden bahsediyor. Onlar bütün rasullere indirilen kitaplara ve Rasulullah’a (s.a.s) indirilen Kur’an’a inandıklarını söyledikleri halde tağuta muhakeme olmak istiyorlar. Halbuki Allah (c.c) tağutu reddetmeden iman ve İslam iddiasında bulunan bir kimsenin iddiasının boş ve geçersiz bir iddia olduğunu belirtiyor. Aynı kalpte Allah’a iman ile tağuta muhakeme olma isteği birarada buluna maz. Çünkü ayette; (Tağutu inkar etmekle emrolunmuşlardı.) buyrulmuştur.



Fakat şeytan onları; tağuta muhakeme olmak istedikleri halde mü’min ve müslüman kalabileceklerine dair vesvese vermek suretiyle derin bir sapıklığa düşürmek istiyor. (Şeytan onları derin bir sapıklığa düşürmek istiyor.) ayetinin anlamı işte budur.



Allah (c.c) başka bir ayette şöyle buyuruyor:

“Tağuta kulluk etmekten kaçınıp Allah’a yönelenlere müjde vardır.” (Zümer: 17)



Bu ayeti kerimede Allah (c.c); müjdelenecek bazı kimseleri bizlere tanıtıyor ve bunların; tağuta kulluk etmekten kaçınmak suretiyle sadece Allah’a yönelen kişiler olduğunu belirtiyor. Yine ayette; insanların kurtuluşa erebilmeleri için tağuta ibadetten kaçınmaları emrediliyor. İslam’ın Allah katında geçerli olabilmesi için öncelikle tağutun inkar edilmesinin gerekli olduğu şartını yine bu ayette açık bir şekilde görmekteyiz.



Yine Allah (c.c) bize bütün Rasullerin çağrısını şöyle bildiriyor:

“Muhakkak ki her topluluğa bir rasul gönderdik. Allah’a ibadet etmelerini tağuta kulluk etmekten kaçınmalarını emrettik.” (Nahl: 36)



Bu ayette; bütün rasuller ümmetlerine Allah’a (cc) yapılan ibadetlerin geçerli olması için tağutu inkar edip ondan kaçınmalarını ve daha sonra Allah’ın istediği şekilde Allah’a iman ederek ibadet etmelerini emrediyorlar.



O halde tağutu çok iyi bilmeliyiz ki reddedebilelim. Zira daha önce söylediğimiz gibi tağutu bilmeyen onu reddedemez. Tağutu reddetmeyen kişi ise her ne kadar iman ve İslam iddiasında bulunsa bile Allah o kişinin imanını ve İslamını asla kabul etmez.
 

osmanyusuf

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
18 Ara 2007
Mesajlar
387
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
54
O halde tağut nedir?

Tağut; arapça bir kelime olup “tağa” (haddini aştı) kökünden türemiştir ve “haddini aşan mahluk” demektir.

Şer’i manası ise; Allah’ın koyduğu ölçüler dışında ölçüler koyan, insanı Allah’a ibadetten alıkoyan, Allah ve Rasulüne tabi olmayı engelleyendir. Bu insi ve cinni şeytan, nefis, hayvan, ağaç, para, taş, kadın, mezar olabileceği gibi; Allah’ın hükümleri dışında hükümler koyan zalim bir diktatör, halkın seçtiği seçkin bir zümre, bir meclis, bir grup bilim adamı veya Allah’ ın kitabın dan kaynaklanmayan adet, alışkanlık ve düşünce (ideoloji) de olabilir.

Allah (c.c) şöyle buyuruyor:

“Allah hüküm koymada kendisine ortak ka buletmez.” [Kehf: 26]

“Hüküm vermek yalnızca Allah’a aittir.” [Yusuf: 40]



Tağuta Örnekler



Tağutu daha iyi anlayabilmek için şöyle örnekler verebiliriz:

1) Allah (c.c) hırsızlık hakkında şöyle buyuruyor:

“Hırsızlık yapan erkek ve kadının Allah’ tan bir ceza olmak üzere yaptıklarına karşılık olarak ellerini kesin.” [Maide: 38]

Allah (c.c) bu ayette hırsızlık yapanın elinin kesilmesi için emir veriyor. Bir kişi çıkar da: “Hırsızlık yapan kişinin elinin kesilmesi doğru değildir. Hapse atılması gerekir.” Veya “boynunun kesilmesi lazım.” derse bu kişi açık bir şekilde: “Ben Allah’ın koyduğu kanunları kabul etmiyorum, beğenmiyorum” demese bile Allah’ın kanunlarından başka kanunlar çıkardığı için sadece ve sadece Allah’a ait olan hüküm koyma yetkisini kendisine vermiş, ilahlık taslamış ve böylece tağut olmuş olur. Her kim buna itaat ederse, desteklerse veya tekfir etmezse veya buna itaat edip destekleyenleri tekfir etmezse kafir olur. Bu kişi müslüman olduğunu söylese, namaz kılsa, oruç tutsa, hacca gitse yine de kafirdir. Çünkü bu kişi Allah katında imanın geçerli olması için gerekli olan tağutu inkar şartını yerine getirmemiştir.



2) Allah (c.c) faiz hakkında:

“Allah alış-verişi helal faizi haram kıldı.” [Bakara: 275]

buyurarak faizi kesin olarak haram (yasak) kıldığını bildiriyor. Bir kişi çıkar da Allah’ın yasakladı ğı faizi serbest bırakırsa, faizle çalışan bankaların açılması için kanun koyarsa bu kişi açık bir şekilde: “faiz helal” demese bile Allah’ın haram kıldığı faizi helalleştirmiş olur. Bu kişi kendisinde bu yetkiyi gördüğü için: “Ben ilahım” demese bile ilahlık taslamış ve tağut olmuş olur. Kim buna itaat ederse, desteklerse veya tekfir etmezse veya buna itaat edip destekleyenleri reddetmeyip tekfir etmezse veya onları tekfir etmeyenleri tekfir etmezse kafir olur. bu kişinin kafir oluşunun nedeni tağutu inkar etmemesinden dolayıdır.



3) Allah (c.c) başörtüsü hakkında:

“(Ey Muhammed!) Mü’min kadınlara söyle! Başörtülerini omuzlarına ve göğüslerinin üzerine indirsinler.” [Nur: 31] buyurarak mü’min kadınların örtünmeleri için emir veriyor. Bir kişi çıkar da: “Bu şekilde giyinmek şart değildir, isteyen istediği gibi giyinebilir” diye bir kanun koyarsa bu kişi Allah’ın koyduğu ölçüler dışında bir ölçü koyduğu ve yalnızca Allah’a aid olan bir sıfatı, yetkiyi kendisine verdiği için ilahlık taslamıştır. Bu kişi açık bir şekilde “ben ilahım” demese bile, namaz kılsa, oruç tutsa, hacca gitse yine de tağut olmuş olur. Kim buna itaat ederse, desteklerse veya tekfir etmezse veya buna itaat edip destekleyenleri reddetmeyip tekfir etmezse veya onları tekfir etmeyenleri tekfir etmezse kafir olur. Bu gibi kişiler müslüman olduğunu söyleseler, namaz kılsalar, oruç tutsalar, hacca gitseler bile yine de kafirdirler. Çünkü bunlar; Allah katında imanın geçerli olması için gerekli olan tağutu inkar şartını yerine getirmemişlerdir.



4) Allah (c.c) gayb hakkında şöyle buyuruyor:

“Gaybın anahtarları O’nun katındadır. O’ndan başkası onu bilemez. Karada ve denizde olanı yalnız O bilir.” [En'am: 59] Yine bu konuyla ilgili bir başka ayette Allah (c.c) şöyle buyuruyor:

“Görülmeyeni bilen Allah görülmeyeni kimseye muttali kılmaz (göstermez). Ancak elçileri (nebi ve rasulleri) içinde razı olduğu, seçtiği kimseler müstesna. Çünkü O, bunların önüne ve arkasına izleyiciler (gözetleyiciler) dizer.” [Cin: 26-27] Allah (c.c) bu ayetlerde gaybı ve gayb ile ilgili tüm gerçekleri sadece kendisinin bildiğine ve bu konuda hiç kimsenin söz sahibi olamayacağına işaret ediyor. Ancak bazı gaybi bilgileri de seçmiş olduğu rasullerine sürekli olmamak suretiyle vahiyle bildirmiştir. Ve onlara inen vahyi de şeytanın etkisinden korumuştur. Yani rasullere gelen vahiy ve onlara bildirilen birtakım gaybi olayların gerçekliği muhakkaktır. Çünkü o, bizzat Allah tarafından bildirilmedir.



Öyleyse günümüzde her kim kalkıp da gaybi bir takım gerçekleri örneğin; kalplerden geçeni bilebildiğini veyahut ileride olacak birtakım olayları bilebileceğini öne sürerse işte bu kimse (kendisine vahiy geldiğini iddia etmiş olacağından) her ne kadar: “Ben ilahım” demese de Allah’a ait olan bir sıfatı kendisinde gördüğü için ilahlık taslamış ve dolayısıyla tağut olmuş olur. Çünkü bu kişi Kur’an`ın vahyin kesildiğine dair haberini yalanlamakla kalmamış, aynı zamanda da Allah’a ait olan gaybı bilme yetkisini kendisinde görmekle Allah’a asi olmuş ve böylece kendisini ilah konumuna getirmek suretiyle tağutlaşmıştır. İşte bu kişiler her ne kadar müslüman olduklarını söyleseler, namaz kılsalar, oruç tutsalar, hacca gitselar, zekat verseler de Allah’a karşı iftira atmak suretiyle tağutlaşmış ve dolayısıyla kafir olmuşlardır. Kim bunlara itaat ederse, desteklerse veya tekfir etmezse veya bunlara itaat edip destekleyenleri reddetmeyip tekfir etmezse veya onları tekfir etmeyenleri tekfir etmezse o da kafir olmuş olur. Bu şekilde inanmayıp amel etmeyen kişi de müslüman olduğunu söylese, namaz kılsa, oruç tutsa, hacca gitse yine de kafirdir. Çünkü bu kişi Allah katında imanın geçerli olması için gerekli olan tağutu inkar şartını yerine getirmemiştir.



Yukarıdaki örneklerde bir mü’minin Allah’ın koyduğu ölçüleri değiştiremeyeceğini ve bu ölçüleri değiştirenlere de mü’min diyemeyeceğini net bir şekilde gördük.

Allah (c.c) mü’mini bir başka ayette şöyle tarif ediyor:

“Hayır! Rabbine andolsun ki aralarında çekiştikleri şeylerde seni hakem tayin etmedikçe ve sonra haklarında verdiğin hükümden dolayı kalplerinde hiçbir sıkıntı bulunmadan teslim olmadıkça iman etmiş olmazlar.” [Nisa: 65] Allah (c.c) kendi nefsine yemin ederek diyor ki: “Bir kişi herhangi bir konuda Rasulullah’ın getirdiği hükümlere başvurmazsa hatta başvurduğu halde verilen hükümden dolayı kalbinde bir sıkıntı duyarsa bu kişi mü’min değildir. İnsanın mü’min ve müslüman olabilmesi için insanlar arasında vuku bulan ihtilaflarda Kur’an ve sünnetin hükmüne başvurması ve o hükümlere zahiren ve batınen tam bir teslimiyet göstermesi gerekir.”
 

osmanyusuf

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
18 Ara 2007
Mesajlar
387
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
54
Günümüzdeki bazı kişiler şöyle diyebilirler: “Bizim yaşadığımız devlette şeriat hakim değildir. Eğer tağutun mahkemesine başvurmazsak hakkımızı alamayız. Hakkımızı almak için de tağutun mahkemesine başvurabiliriz.”

Bu gibi kişilere şöyle denilir: “Birisi sizden hakkınızı alsa ve: “Bana namaz kılmadan hakkınızı alamazsınız” dese, siz bu hakkınızı almak için ona namaz kılarsanız Allah katında müslüman kalabilir misiniz?” Elbette: “Müslüman kalamayız. Çünkü; namaz ibadettir ve ibadetler de yalnızca Allah’a yapılır. Başkasına namaz kıldığımızda onu ilah seviyesine çıkarmış oluruz” dersiniz. O halde düşünmez misiniz ki acaba Allah tağutun mahkemesine başvurulduğunda kafir olunacağına dair niçin hüküm vermiştir?



Tağutun mahkemesine başvurulduğunda sadece Allah’a ait olan hüküm verme yetkisinin Allah’tan başkasına verilmesi sözkonusudur. Çünkü hüküm vermek yalnızca Allah’a aittir. Allah (c.c) sadece kendi hükmüne itaat edilmesini emretmiştir. Kendi hükmünden başkasına itaat edenlerin kimin hükmüne itaat ediyorlarsa ona ibadet ettiklerini apaçık bir şekilde:

“Hüküm vermek yalnız Allah’a aittir. Kendisinden başkasına değil yalnız O’na kulluk etmenizi emretti.” [Yusuf: 40] ayetinde apaçık bir şekilde bildirmiştir.



Öyleyse her ne kadar kalben tağutu sevmediğinizi ona düşman olduğunuzu iddia etseniz bile hareketiniz bunu yalanlamaktadır. Zira gerçekten tağuta düşman olmuş ve onu kalbinizle inkar etmiş olsaydınız ister hakkınız gitsin ister gitmesin tağutun mahkemesine başvurmazdınız. Mesele hak-hukuk meselesi değil, mesele yalnız Allah’a ait olan hüküm verme yetkisinin Allah’ tan başkasına veril mesidir. Bu ise şirkin ta kendisidir. Allah (c.c) Nisa suresinin 60. ayetinde tağuta muhakeme olmayı isteyenlerin iman iddialarının geçersiz olduğunu ve şeytanın bunları: “Tağuta muhakeme olmayı istediğiniz halde müslüman, mü’min kalabilirsiniz” diye vesvese vermek suretiyle derin bir sapıklığa saptırdığını bildiriyor.



Bu söylediğimiz şeyler şu ayetler dikkatlice okunduğunda iyice anlaşılmış olacaktır.

Allah (c.c) şöyle buyuruyor:

“Kendilerine doğru yol açıkca belli olduktan sonra mürted olup tekrar küfre dönenlerin yaptıklarını şeytan kendilerine hoş göstermiştir. Çünkü onlar Allah’ın indirdiklerini hoş karşılamayanlara: “Biz size ileride bazı hususlarda itaat edeceğiz” dediler. Halbuki Allah onların gizlediklerini biliyor. Ya melekler yüzlerine ve arkalarına vura vura canlarını alırken halleri nice olacak?”

Çünkü onlar Allah’ı gazablandıracak şeylere uydular ve O’nun rızasını hoş karşılamadılar. Bunun üzerine Allah da onların amellerini boşa çıkarıverdi.” [Muhammed: 25-28]



Allah (c.c) şöyle buyuruyor:

“Sana ve senden öncekilere indirilenlere inandıklarını iddia edenleri görmüyor musun? Reddetmeleri emrolunmuşken tağuta muhakeme olmak istiyorlar. Şeytan onları derin bir sapıklığa düşürmek istiyor.” [Nisa: 60]

İslam’a girmek için birinci şart olan “tağutu red” konusunu net bir şekilde açıkladık. Şimdi de ikinci şart olan Allah’a imanın nasıl olacağını açıklamaya çalışalım
 

osmanyusuf

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
18 Ara 2007
Mesajlar
387
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
54
İmanın şartları altıdır. Kim bunlardan bir tanesine dahi Allah’ın istediği şekilde iman etmezse mü’min olamaz.

Allah (c.c) şöyle buyuruyor:

“Ey inananlar! Allah’a, rasulüne, rasulüne indirdiği kitaba ve daha önce indirdiği kitaba inanmakta sebat gösterin. Kim Allah’ı, meleklerini, kitablarını, rasullerini ve ahiret gününü inkar ederse şüphesiz derin bir sapıklığa sapmıştır.” [Nisa: 136]

Allah’a (c.c) imanın geçerli olabilmesi için de şu altı şarta eksiksiz olarak iman edilmesi gereklidir. Bu şartlar ise:



1 - Allah’a İman: Allah vardır ve kemal sıfatlara sahiptir. Yarattıklarının hiçbirine benzemez. Hiçbir şey O’nun dengi ve benzeri değildir. Alemlerde, yerde ve gökte yalnız O yasama (kanun koyma) hakkına sahiptir. Bütün ibadetler yalnızca O’na yapılır.



2 - Meleklere İman: Meleklere Allah’ın (c.c) Kur’an’da, Rasulullah’ın (s.a.s) sahih hadislerinde onları vasfettiği şekilde iman etmek lazımdır ve bu iman şöyle olmalıdır: Melekler Allah’ın kullarıdır. Onlarda dişilik ve erkeklik yoktur. Nurdan yaratılmışlardır. Bir an bile Allah’a karşı isyan etmez, günah işlemezler. Devamlı Allah’a ibadet ederler. Kur’an-ı Kerim’de ve sahih hadislerde isimleri zikredilenlere isimleriyle; (Cebrail, Mikail, İsrafil, Malik, Rıdvan gibi) isimleri zikredilmeyenlerin de hepsine birden iman edilmesi gerekir.



3 - Kitaplara İman: Allah katından gelen kitaplara Kur’an-ı Kerim’de ve sahih hadislerde ismi zikredilenlere ismiyle; (Kur’an, Tevrat, İncil, Zebur) zikredilmeyenlere ise genel olarak iman etmek gerekir. Kur’an’ın dışındaki diğer kitaplar tahrif edilmiş olduğu için onlara Allah (c.c) katından geldiği şekliyle iman edilmesi gerekir. Kur’an ise Allah tarafından korunmak suretiyle kıyamete kadar baki kalacak ve yalnızca O’na bağlananlar kıyamet gününde kurtuluşa ereceklerdir.



4 - Nebi ve Rasullere İman: Kur’an-ı Kerim ve sahih hadislerde ismi zikredilenlere ismiyle, ismi zikredilmeyenlerin ise hepsine birden iman edilmesi gerekir.

5 - Ahiret gününe İman: Ölüm, berzah (ölümden kıyamete kadar olan olaylar), hesap, mizan, cennet, cehennem, kabirde azab veya mükafat göreceklerin acı ve lezzeti beden ve ruhlarıyla duyacaklarına ve en önemlisi öldükten sonra dirilmeye iman edilmesi gerekir.



6 - Kaderin Hayır ve Şerrin Allah’tan olduğuna İman:

Kadere imanın geçerli olabilmesi için şu dört şeye mutlaka inanılması gerekir:



Birincisi: Allah’ın ezeli ve kadim ilmine iman etmek. Allah (c.c) ezeli ve kadim olan ilmiyle ne olacağını bildi ve bu ezeli ilmiyle bildiği şeyleri yazdı.



İkincisi: Allah’ın olmasını dilediği şeyin mutlaka olacağına, olmamasını dilediği şeyin mutlaka olmayacağına gökte ve yerde meydana gelen bütün hareketlerin ve sessizliklerin Allah’ın izniyle olduğuna iman etmek.



Üçüncüsü: Allah’ın bütün mahlukatı yarattığına ve kainatın içindeki herşeyin Allah’ın yaratmasıyla ve takdiriyle meydana geldiğine iman etmek.



Dördüncüsü: Hayır ve şer ancak Allah’ın takdiri iledir. Dolayısıyle kendisine isabet eden şerrin başkasına isabet edebileceği halde kendisine isabet ettiğini zannetmemek, kendisine isabet eden hayrın bir tesadüf sonucu kendisine isabet ettiğine inanmamak.



Allah (c.c) kader hakkında şöyle buyuruyor:

“Şüphesiz ki Biz, herşeyi (önceden tesbit edilmiş) bir kaderle yarattık.” [Kamer: 49] Herşey Allah’ın takdiri iledir. İnsanların yaptığı işleri de Allah yaratır. Yalnız insanlar yaptıkları işleri kendileri yapmış olmaları sebebiyle yaptıklarından sorumlu tutulurlar. Çünkü Allah her insana iyiyi kötüden ayırabilme kabiliyeti vermiş ve hayrı emredip şerri yasaklamıştır.



Allah (c.c) kıyamete kadar olacak herşeyi ve bütün insanların yapacakları şeyleri Levhi’l mahfuzda yazdı. Allah için zaman kavramı olmadığı için bütün bunları ilmiyle yazdı. İnsanları yaptıkları amellerde zorlamadı. Allah’ın (c.c) bütün bunları yazması ezeli ilminden dolayıdır.

Buraya kadar mü’min ve müslüman olabilmek için ne gibi şartların gerekli olduğunu öğrendik. Şimdi de imanımızı koruyabilmek için ne yapmamız gerektiğini inceleyelim
.
 

osmanyusuf

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
18 Ara 2007
Mesajlar
387
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
54
Allah (c.c) bizi niçin yarattığını şöyle bildiriyor:

“Ben insanları ve cinleri sadece bana ibadet etsinler diye yarattım.” [Zariyat: 56]



Allah (c.c) ayette bizi yaratma gayesinin yalnız kendisine ibadet etmemiz olduğunu belirtiyor. O halde Allah’ın bizden istediği ibadet nedir?



İbadet: Boyun eğmek, itaat etmek, küçüklüğünü kabul etmek demektir.

Şer’i manası ise; Allah’ın sevdiği, emrettiği, kabul ettiği ve razı olduğu bütün gizli ve açık ameller ve sözlerdir.

Allah (c.c) nelerin ibadet olduğunun tesbitini bizlere bırakmamıştır. Bunları kitabında ve Rasulullah’ın sünnetinde apaçık bir şekilde bildirmiştir. Bütün ibadetler yalnızca Allah’a yapılmalıdır. İbadetlerin herhangi biri Allah’ tan başkasına yapıldığında veya Allah’la beraber bir başkasına yapıldığında Allah’a şirk koşulmuş olur.



Allah (c.c) şöyle buyuruyor:

“Allah’a ibadet edin. O’na hiçbir şeyi ortak koşmayın.” [Nisa: 36]

Bu ayette Allah (c.c) ibadetlerin yalnız kendisine yapılmasını ve hiçbir şekilde şirk koşulmamasını emrediyor. Allah (c.c) başka ayetler de ise; şirk koşulması ve tevbe etmeden bu hal üzere ölünmesi halinde, bunu asla bağışlamayacağını şöyle bildiriyor:



“Allah kendisine şirk koşulmasını asla bağışlamaz. Bundan başkasını dilediğine bağışlar.” [Nisa: 136]

“Kim Allah’a şirk koşarsa muhakkak ki Allah ona cenneti haram eder. Varacağı yer ateştir. Zulmedenlerin yardımcıları yoktur.” [Maide: 72]

“Eğer Allah’a şirk koşsalardı yaptıkları boşa giderdi.” [En'am: 88]
 

osmanyusuf

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
18 Ara 2007
Mesajlar
387
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
54
Bu ayetlerde Allah’ın asla affetmeyeceği, amelleri boşa çıkarıcı ve sahibini ebedi cehenneme götürecek bir şeyden bahsediliyor; şirk... O halde nedir bu şirk? Onu bilmemiz gerekir ki bilmeyerek dahi olsa amellerimizi boşa çıkarıp bizi ebedi cehenneme sürüklemesinden korunabilelim. Zira şirki bilmeyen kişi her an şirke düşebilir.



Şirk: Kur’an ve sünnette ibadet olarak bildirilen şeylerin Allah’tan başkasına veya Allah’la beraber bir başkasına yapılmasıdır.

Allah (c.c) Kur’an ve sünnette şirki çok net ve açık bir şekilde açıklamış ve bu konudaki bilmemeyi mazeret olarak kabul etmemiştir.



Allah (c.c) şöyle buyuruyor:

“Onların çoğu ortak koşmadan Allah’a inanmazlar.” [Yusuf: 106] Allah (c.c) bu ayette içinde şirkin bulunduğu imanı kabul etmeyeceğini ve insanların çoğunun da bu şekilde ibadetlerine şirk karıştırarak iman ettiklerini bildiriyor. Fakat Allah insanların çoğunun bunu yapmasını mazeret olarak kabul etmemiş, onları müslüman olarak isimlendirmeyip müşrik olarak isimlendirmiştir. Çünkü Allah ancak kendisine şirksiz olarak yapılacak iman ve ibadeti kabul eder.



Allah (c.c) şöyle buyuruyor:

“Allah’a ortak koşanlar, nefislerinin küfrünü göre göre Allah’ın mescidlerini onaramazlar. Onların yaptıkları boşa çıkmıştır. Ve onlar, ateşte ebedi kalacaklardır.” [Tevbe: 17]



“De ki: ‘Allah’tan başkasına ibadet etmemi mi bana emrediyorsunuz ey cahiller?”

Sana ve senden öncekilere şöyle vahyedildi: “Andolsun ki eğer (Allah’a) ortak koşarsan amelin boşa çıkar ve ziyana uğrayanlardan olursun’.” [Zümer: 64-65]

“Muhsin olarak (iyilik yaparak) yüzünü Allah’a çeviren kimse muhakkak, sapasağlam bir kulpa sarılmıştır. Bütün işlerin sonu Allah’a döner.” [Lokman: 22]



Ayette geçen “muhsin olarak” kelimesi “şirk koşmamak” anlamındadır. İbadetler, Allah’tan başkasına Allah’la beraber dahi olsa yapıldığında Allah’a şirk koşulmuş olur.



İnsanların çoğu; “ibadet nedir?” diye sorulduğunda “namaz, oruç, hac, zekat, kurban kesmek” gibi ibadetleri sayarlar ve bunların Allah’tan başkasına yapılmasının şirk olacağını söylerler. Fakat Allah (c.c) bunların dışında da bazı ibadetlerin olduğunu ve bunları insanların çoğunun bilmediğini bildiriyor.



Bu meselenin daha iyi anlaşılması için birkaç örnek verelim:



1) Allah (c.c) şöyle buyuruyor:

“Hüküm vermek yalnız Allah’a aittir. Allah, kendisinden başkasına değil yalnız O’na ibadet etmenizi emretmiştir. Dosdoğru din işte budur. Fakat insanların çoğu bilmezler.” [Yusuf: 40]



Allah (c.c) bu ayeti kerimede bize hüküm vermenin “yalnız kendisine ait” olduğunu ve yalnızca kendisinin hükmüne itaat edilmesi gerektiğini emrettikten sonra, “hükümlerine itaatin de bir ibadet olduğunu” bu nedenle kendisinden başkasının hükmüne itaat etmenin şirk olduğunu bildiriyor. Ayetin devamında ise bunun- yani yalnız Allah’ın hükümlerine itaatin- ibadet olduğunu da insanların çoğunun bilmediğini belirtiyor. Allah katında geçerli olan dinin de ancak hükmün tamamen Allah’a tanındığında mümkün olacağını “dosdoğru din budur” sözüyle ifade ediyor.

Hüküm ancak gerçek ilahlık sıfatına sahip olan Allah’a aittir. Çünkü bu hak Allah’tan başkasına verildiğinde o kişiye ibadet edilmiş olunur. Halbuki Allah ayette yalnız kendisine ibadet edilmesini emrediyor.



“Yalnız O’na ibadet etmenizi emretti.”

Allah’ın hakkı olan hüküm verme yetkisi; ister Allah’la beraber başka birisine, isterse sadece Allah’ın dışındaki birisine verilsin, bu hak her kime tanınırsa ona ilahlık sıfatı verilmiş olur. Velev ki ona: “Sen ilahımızsın” denmese bile. Çünkü bu hak her kime verilirse ona ibadet edilmiş olunur. İnsanların çoğu Allah’tan başka bir varlığa namaz kılındığında, onun için oruç tutulduğunda veya onun için haccedildiğinde bu varlığa ibadet edilmiş olunacağını kabul ediyorlar. Fakat bunlar gibi bir ibadet olan hüküm verme yetkisinin Allah’tan başkasına verilmesinin ona ibadet olduğunu anlamıyorlar.



Allah (c.c) bu ayette işte bu gerçeğe işaret ediyor ve “İnsanların çoğu bilmezler.” buyuruyor. Yani; insanların çoğu hüküm verme yetkisini tanıdığı kişi ya da kişilere ibadet ettiklerini bilmiyorlar. Fakat Allah (c.c) onların dosdoğru din üzerinde olmadıklarını bildiriyor. Dosdoğru din üzere olmak ise; ancak bütün hüküm verme yetkisinin yalnız Allah’a verilmesiyle sağlanabilir. İşte ayette geçen “dosdoğru din”in manası budur.



Bazı kimseler yeryüzüne İslamı hakim kılmak için, küfür düzeninin dar’ün-nedveleri olan meclislerde parti kurup, bunu bir araç olarak kullanabileceklerini iddia ediyorlar. Bunu iddia edenler ya İslam’dan habersiz, ya hiç kafası çalışmayan kimseler, ya da Allah’ın istediği İslamı planlı bir şekilde ortadan kaldırmak için çalışan kimselerdir.



Zira parti kurarak iktidara adaylık koymak tağutluk talebinde bulunmaktan başka birşey değildir. Çünkü Allah’ın hükümleri dışında hükümler koyan ve Allah’ın hükümlerinden başka hükümlerle hükmeden bir kişi veya meclis yalnız Allah’ın hakkı olan hüküm verme yetkisini kendi üzerine almış, haddini aşmış ve tağut olmuş olur. Bu iş Allah’ın rızasını kazanmak ve onun dinini hakim kılmak amacıyla yapılsa dahi, her kim oylarıyla veya başka bir yolla bu partilere yardım eder ve onları desteklerse yalnız Allah’a tanınması gereken hüküm verme yetkisini Allah’tan başka bir varlığa tanıdığı için ona ibadet etmis ve kafir olmuş olur.



İslam yalnız Allah’a kulluğu emretmektedir. Yaratılana kulluğu değil. Yaratılana kul olunarak İslam hakim kılınamaz. İnsanları önce yaratılana kulluk ettirip daha sonra Allah’a kulluk ettirmekten daha sapık ve daha cahil bir düşünce olabilir mi?

Allah’ın haram kıldığı (yasak dediği) haram, helal kıldığı (serbest dediği) helaldir. Allah’ın helal kıldığı şeyi yasaklayan veya haram kıldığı şeyi serbest bırakan kişi ya da kişilere tabi olanlar ve itaat edenler, onlara ibadet etmiş olurlar.



2) Allah (c.c) Kur’an’da şöyle buyuruyor:

“Yalnızca sana ibadet eder, yalnızca senden yardım dileriz.” [Fatiha: 4]

“Rabbinizi yardıma çağırıyordunuz. O, ‘ben size birbiri peşinden bin melekle yardım ederim’ diye cevap vermişti.” [Enfal: 9]

Allah (c.c) bu ayetlerde yardım istemeyi ve yardıma çağırmayı överek bunların ibadet olduğunu bildiriyor.



İnsanın sıkıntı durumunda yalnız Allah’a dua ederek yardım istemesi Allah’a yapılması gereken bir ibadettir. Fakat sıkıntıya düşen bir kişi ölü olan veya kendisini duyamayacak durumda olan birinden yardım ister veya onu yardıma çağırırsa yalnız Allah’ın elinde olan birşeyi Allah’tan başkasından istediği için şirk koşmuş olur. Böyle yapan bir kişi diğer ibadetleri Allah’a yapsa bile yardım isteme ibadetini Allah’tan başkasına yaptığı için Allah bütün amellerini boşa çıkarır.



3) Allah (c.c) şöyle buyuruyor:

“Allah’ı bırakıp da kıyamet gününe kadar cevap veremeyecek olan, kendisine yapılan dualardan habersiz kalan şeylere ibadet edenlerden daha sapık kim olabilir?” [Ahkaf: 5]



“Allah’ı bırakıp da sana ne fayda ne de zarar veremeyecek şeylere ibadet etme. Eğer bunu yaparsan sen de zalimlerden olursun.

Allah seni bir zarara uğratırsa onu senden kaldıracak ancak O’dur. Sana bir iyilik dilediği takdirde O’nun nimetini engelleyecek bir kuvvet de yoktur. O, bunu kullarından dilediğine eriştirir. O, Gafur’dur, Rahim’ dir.” [Yusuf: 106-107]



Allah (c.c) şöyle buyuruyor:

“İyi bilinmelidir ki halis din Allah’ındır. Allah’ı bırakıp O’ndan başka dostlar edinenler: “Biz onlara ancak bizi daha çok Allah’a yaklaştırsınlar diye ibadet ediyoruz” derler. Muhakkak ki Allah aralarında ihtilaf ettikleri hususlarda hüküm verecektir. Şüphesiz ki Allah yalancı ve kafir olan kimseyi hidayete erdirmez.” [Zümer: 3]



Bu ayetlerde: “Allah’a yaklaşmak niyetiyle bile olsa ibadetleri Allah’tan başkasına yapan kişinin kafir olduğu bildirilmiştir.

Şimdi de kendisinde ebedi mutluluk ve ebedi bir azaptan kurtuluş bulunan, rasullerin davetinin özünü oluşturan, bütün rasullerin ve son rasul hz. Muhammed’in tebliğ etmek için hayatlarını harcadığı bir kelime üzerinde duralım:
 

osmanyusuf

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
18 Ara 2007
Mesajlar
387
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
54
Tevhid kelimesi olan LA İLAHE İLLALLAH...

Allah (c.c) şöyle buyuruyor:

“Biz senden önce hiçbir rasul göndermiş olmayalım ki ona: ‘Benden başka ibadete layık ilah yoktur, bana ibadet edin diye vahyetmiş olmayalım.” [Enbiya: 25]



Rasulullah (s.a.s) şöyle buyuruyor:

“İnsanlarla La ilahe illallah deyinceye kadar savaşmakla emrolundum. La ilahe illallah derlerse mallarını ve canlarını Allah’ın hakkı dışında benden korumuş olurlar. Bunun dışındaki hesapları ise Allah’a aittir.” [Buhari-Ebu Davud-Nesei-Kûtûbi Sitte (Muhtasar Müslim: C.1 S.331)]



“Kim La ilahe illallah Muhammedun Rasulullah’a şehadet ederse Allah ona cehennemi haram kılar.” [Müslim-Tirmizi (Muhtasar Buhari: C.4 S.360 İstizan bah.) (Tac: C.1 S.34 Dinin faziletleri bah.) (Tergib ve Terhib: C.3 S.363 Lailaheillallah'İn fazileti)]

O halde sahibini ebedi kurtuluşa erdirecek olan bu La ilahe illallah nedir?

Tevhid kelimesinin Allah katında geçerli olabilmesi, insanı cehennemden kurtarabilmesi için belli şartlar vardır. Bu şartlar gerçekleşmedikçe günde bin defa La ilahe illallah dense bile bu kelime kişiye hiçbir fayda sağlamayacaktır.





LA İLAHE İLLALLAH’IN ŞARTLARI


Bu şartlar şunlardır:

Birincisi: Bu kelimeyi söyleyen kişinin manasını bilmesi gerekir.

Allah (c.c) şöyle buyuruyor:



“Bil ki! Allah’tan başka ibadete layık hiçbir ilah yoktur.” [Muhammed: 19]

“Allah’tan başkasına çağıranlar şefaate hak kazanamayacaklardır. Ancak kelime-i şehadetin manasını bilerek şehadet edenler bundan müstesnadır.” [Zuhruf: 86]



Rasulullah (s.a.s) şöyle buyuruyor:

“Kim La ilahe illallah’ın manasını bilerek ölürse cennete girer.” [Müslim İman bah.]



LA İLAHE İLLALLAH’IN MANASI


La İlahe İllallah’ın Manası: Allah’tan başka ibadet edilen şeyleri reddederek ibadeti sadece Allah’a yapmak ve sahte ilahlara tapanları reddedip onlardan uzak durmaktır. Ayrıca yalnız Allah’a ibadet edenleri sevip sadece onlarla dost olup, yalnız onlarla beraber olmaktır.

Muhammedun Rasulullah ise Allah’a Rasulullah’ın gösterdiği şekilde ibadet etmek demektir.



İkincisi: Yaşantıyı bu kelimenin manasına uygun düşecek şekilde düzenlemek.

Yani yalnız Allah’a ibadet etmek ve O kendisine nasıl ibadet edilmesini emrettiyse o şekilde ibadet etmek ve Allah’ın şeriatının hakim olması için gücünün son damlasına kadar çalışmak, şirkten ve bu kelimeyi bozacak her çeşit inanç, söz ve amellerden uzak durmaktır.



Rasulullah (s.a.s) şöyle buyurdu:

“Kim “La ilahe illallah” derse ve Allah’tan başka tapılanları reddederse malı ve kanı haram olur. Onun hesabı Allah’a aittir.” [(Müslim İman bah.) (Riyazüs Salihin: Zahire göre hüküm verme bah.) (Kutubi Sitte Kelime-i İehadet bah.) (Cem'ul-Fevaid: İman bah.)]



LA İLAHE İLLALLAH’I BOZACAK ŞEYLER


Bu Kelimeyi Bozacak Şeyler:

1 - Allah’ın varlığını ve Rasulullah’ın risaletini inkar etmek.



2 - Reisler, liderler ve şeyhlere ibadet etmek. Bu, Allah’ın haram kıldığı şeyi helal, helal kıldığı şeyi haram kıldıklarında onlara itaat etmekle olur.



Allah (c.c) şöyle buyuruyor:

“Onlar Allah’ı bırakıp hahamlarını, rahiplerini (yani din adamlarını) ve Meryem oğlu Mesihi rab edindiler. Oysa tek olan Allah’ tan başkasına ibadet etmemekle emrolunmuşlardı. O’ndan başka ibadete layık ilah yoktur. Allah koştukları eşlerden münezzehtir.” [Tevbe: 31]



Birgün Rasulullah (s.a.s) bu ayeti kerimeyi okuduğu sırada daha önce hristiyan iken sonradan İslam’la şereflenen Adiyy İbn Hatem (r.a) (boynunda haç olduğu halde) Rasulullah’ın yanına girdiğinde bu ayeti kerimeyi duyunca Rasulullah’a:



“Onlara ibadet etmiyorlar ki” dedi. Bunun üzerine Rasulullah:

“Onlar Allah’ın helal kıldığı birşeyi haram, haram kıldığı birşeyi helal kıldıkları zaman onlara itaat etmiyorlar mı?” diye sorunca Adiyy İbn Hatem: “Evet” dedi. Rasulullah:



“İşte böylece onlara ibadet ediyorlar” buyurdu. [(Cem'ul-Fevaid: Tefsir bah.) (Tirmizi Hadis No:3095 Bu hadisi Tirmizi 3095, El-Hüseyin b. Yezid an Abdisselam an Zeyd b. Sellam an Ebi sellam ani'n Nu'man asl-İ senedi ile tahriç etti. Ahmed de rivayet etti.)]



3 - Allah’a, Rasulüne ve İslam dinine sövmek, Allah’ın ayetleri, kitapları, rasulleri ile alay etmek.

Allah (c.c) şöyle buyuruyor:

“İkiyüzlüler, kalplerinde olanı haber verecek bir surenin inmesinden çekiniyorlar. De ki: “Alay edin bakalım. Allah çekindiğiniz şeyi ortaya koyacaktır. Onlara soracak olursan: “Biz and olsun ki eğlenip oynuyorduk” diyecekler. De ki: “Allah’la, ayetleriyle, rasulüyle mi alay ediyordunuz? Özür beyan etmeyin. İnandıktan sonra küfre girdiniz. İçinizden bir topluluğu affetsek bile, suçlarından ötürü bir topluluğa da azab ederiz.” [Tevbe: 64-66]



4 - Tağuta muhakeme olmak.

Allah (c.c) şöyle buyuruyor:

“Sana ve senden öncekilere indirilenlere inandıklarını iddia edenleri görmüyor musun? Reddetmeleri emrolunmuşken tağuta muhakeme olmak istiyorlar. Şeytan onları derin bir sapıklığa düşürmek istiyor.” [Nisa: 60]



5 - Allah’ın indirdikleriyle hükmetmemek.

Allah (c.c) şöyle buyuruyor:

“Allah’ın indirdikleriyle hükmetmeyenler kafirlerin ta kendileridir.” [Maide: 44]



6 - Sihir yapmak ve öğrenmek.

Allah (c.c) şöyle buyuruyor:

“Şeytanların, Süleyman’ın hükümdarlığı hakkında söylediklerine uydular. Oysa Süleyman kafir değildi. Ama insanlara sihri öğreten şeytanlar kafir olmuşlardı. Babil’de Harut ve Marut denilen iki meleğe birşey indirilmemiştir. Bu ikisi: “Biz sadece imtihan ediyoruz, sakın küfre girme” demedikçe kimseye birşey öğretmezlerdi. Halbuki bu ikisinden koca ile karısının arasını ayıracak şeyler öğreniyorlardı. Oysa Allah’ın izni olmadıkça kimseye zarar veremezlerdi. Kendilerine zarar verecek faydalı olmayacak şeyler öğreniyorlardı. Andolsun ki onu satın alanın ahiretten bir nasibi olmadığını biliyorlardı. Kendilerini karşılığında sattıkları şeyin ne kötü olduğunu keşke bilselerdi.” [Bakara: 102]



7 - Kafirlerle dost olmak, onları sevmek, desteklemek, onların cemaatlerine, gruplarına, partilerine üye olmak.

Allah (c.c) şöyle buyuruyor:

“Mü’minler mü’minleri bırakıp da kafirleri dost edinmesinler. Kim böyle yaparsa Allah’tan bekleyebileceği hiçbir şey yoktur. Ancak onlardan sakınmanız hali (takiyye) müstesnadır. Sonunda dönüş ancak Allah’a’ dır.” [Al-i İmran: 28]



Bir insan şehadeti bozacak bu şeylerden birisini yaparsa İslam’dan çıkar. İstediği kadar kelime-i şehadeti söylese hatta insanların en çok ibadet edeni bile olsa bunların kendisine hiçbir faydası olmayacaktır.

Şimdi konunun daha iyi anlaşılması için La ilahe illallah kelimesi üzerinde biraz daha duralım
 

osmanyusuf

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
18 Ara 2007
Mesajlar
387
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
54
La ilahe İllallah: Bütün sahte ilahları reddediyor ve ibadeti yalnız Allah’a has kılıyorum demektir. Yoksa: “Allah’tan başka ilah yoktur” demek değildir. Bu kelime varolan bütün sahte ilahları reddediyor ve sadece gerçek ve hakiki ilahı kabul ediyorum demektir. O halde sahte ilahlar nelerdir? Bunlar bilinsin ki redde-dilebilsin. İlah kelimesinin neleri ifade ettiğini bilmeyen kişi sahte ilahları nasıl reddedebilir ki? İlah; arapça bir kelime olup “ibadet edilen varlık” demektir. İbadetin yalnız Allah’ın hakkı olduğunu daha önce de açıklamıştık. O halde yalnız Allah’ın hakkı olan ibadet edilme hakkını Allah’tan başkalarından alıp veya Allah’tan başkalarına vermeyip yalnız Allah’a verirsek sahte ilahları reddetmiş oluruz.



Örneğin; Allah içkiyi haram kılmıştır. Bir kişi çıkar da içkinin satışını serbest bırakır, buna izin verir ve içki içilmesi, satılması serbesttir diye bir kanun çıkarırsa, bu kişi “içki helaldir” demese bile kendisini ilah olarak ilan etmiş ve tağut olmuş olur. Velev ki müslüman olduğunu iddia etmiş olsun sonuç değişmez. Kim de bu gibi kanunları kabul eder, uygulanması için yardım ederse bu kanunları koyan kişi veya kişilere ibadet etmiş olur. Bu kişi La ilahe illallah dese, namaz kılsa, oruç tutsa, hacca gitse, müslüman olduğunu iddia etse de Allah’ tan başka ilah edinmiş ve kafir olmuş olur. Adiyy b. Hatem hadisi buna açık bir delildir. Şu halde kim bu kanunları koyanları reddedip tekfir etmezse, yine bu kanunları kabul eden ve uygulanmasına yardım eden kişileri tekfir etmezse veya onların hala müslüman kalabileceklerine inanırsa sahte ilahları reddetmemiş olacağından; La ilahe illallah’ı gerçekleştirmeyip müslüman olmamıştır. Çünkü La ilahe illallah sadece Allah’a inanmakla gerçekleşmez. Bununla beraber ancak sahte ilahlar reddedildiği zaman gerçekleşir. Allah ancak bütün ibadetlerin kendisine has kılındığı dini kabul eder. Yine aynı şekilde bütün ibadetleri yalnız kendisine has kılanları müslüman olarak kabul eder. Zira Allah (c.c) Zümer:3 ayetinde bütün ibadetlerin kendisine has kılındığı dinin kendi dini olduğunu açıkça beyan ediyor. Allah’a daha çok yaklaşmak için dahi yapılsa bazı ibadetleri kendisinden başkasına yapan kimselerin müslümanlığını ise kabul etmiyor. Onları yalancı ve kafir olarak niteliyor.



Günümüzde La ilahe illallah kelimesi artık sadece kuru bir sözden ibaret hale gelmiştir. Minarelerden, radyo ve televizyonlardan söyleniyor. Hatta söyleyenlere tağutlar tarafından maaş veriliyor. Bu nasıl mümkün olabiliyor? Çünkü artık bu kelime sadece kuru bir söz olmaktan başka birşey ifade etmiyor. Söyleyenler manasını bilmiyor. Söyletenler de (tağutlar) insanların bu kelimenin manasını anlamadıklarını çok iyi bildikleri için söylenmesine izin veriyorlar. Bu kelimeyi bilmeden söyleyenler değil de bu kelimenin hakiki manasını bilip insanlara anlatanlarsa hapislerden çıkmıyorlar. Niçin?! Örneğin bir adam minareye çıkıp da: “İbadet yalnız Allah’a yapılır. Helal (serbest) ve haram (yasak) tayin etme yetkisi yalnız Allah’a aittir. Allah’ın helal kıldığı helal, haram kıldığı haramdır. Kanun koymak yalnız Allah’a aittir. Kim Allah’ın yasakladığı şeyleri serbest bırakırsa veya Allah’ ın serbest bıraktığı şeyleri yasaklarsa namaz da kılsa oruç da tutsa hacca da gitse tağut olmuş olur. Bu ister bir şahıs ister bir topluluk ister bir parti isterse de bir meclis olsun farketmez. Böyle yaptığı için ilahlık iddia etmiş ve tağut olmuş olur. Kişinin müslüman olabilmesi için bunları reddetmesi, onlara itaat etmemesi, onları tekfir etmesi, onlara itaat edenleri ve tekfir etmeyenleri tekfir etmesi gerekir. Kişinin müslüman olabilmesi için bu gibi sultaları yoketmeye çalışması gerekir.” dese ve La ilahe illallah’ı bu şekilde açık olarak böylece anlatsa hiç tağutlar ona izin verir mi?! Kaldı ki maaş versinler.! İşte La ilahe illallah’ın manası budur.
 

osmanyusuf

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
18 Ara 2007
Mesajlar
387
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
54
Kişinin müslüman olabilmesi için sadece sahte ilahları reddedip, bütün ibadetleri yalnız Allah’a yapmış olması yeterli değildir. Aynı zamanda tağutlara itaat edenleri tekfir etmesi, onları müslüman olarak kabul etmemesi, tağutlara ve onların uşakları olan diğer müşriklere sevgi ve dostluk göstermemesi, onlardan uzak olması, onlarla beraber hareket etmemesi gerekir.



Allah (c.c) aşağıdaki ayette bunu açıkça belirtiyor:

“İbrahim ve bareberinde olanlarda sizin için güzel bir örnek vardır. Hani bir zaman onlar kavimlerine şöyle demişlerdi:

“Biz sizden ve Allah’tan başka taptıklarınızdan uzağız. Sizi reddettik. Yalnız Allah’a iman etmenize kadar bizimle sizin aranızda ebedi bir düşmanlık ve kin ortaya çıkmıştır.” [Mümtahine: 4]



Allah (c.c) ayette: İbrahim ve beraberinde olanlarda bizim için uyulması gereken güzel bir tutum olduğunu bildiriyor.Ayette onların yalnız Allah’a iman edip, Allah’tan başka ibadet edilen ilah ve tağutlardan ve tağutlara ibadet eden kimselerden de uzak oldukları, kavimlerini müslüman olarak kabul etmedikleri, onlara karşı kalplerinde hiçbir sevgi duymayıp onlara kin duydukları ve bunu da onlara karşı düşmanlık ederek hareketleriyle gösterdikleri belirtiliyor. İşte La ilahe illallah’ın gerçek manası budur.

Kişi bu kelimeyi bu şekilde kabul edip bu kelimeye uygun olarak yaşar ve bu kelimeyi bozacak hareketlerden kaçınırsa işte ancak o zaman müslüman olur.



Allah (c.c) mü’minlerin sıfatlarını belirtirken şöyle buyuruyor:

“Allah’a ve ahiret gününe inanan bir milletin babaları veya oğulları veya kardeşleri ya da akrabaları olsa bile Allah’a ve rasulüne karşı gelenlere sevgi beslediklerini göremezsin. İşte Allah imanı bunların kalplerine yazmış ve katından bir nur ile onları desteklemiştir. Onları altlarından ırmaklar akan içinde temelli kalacakları cennetlere koyar. Allah onlardan razı olmuştur. Onlar da Allah’tan razı olmuştur. İşte bunlar Allah’tan yana olanlardır. İyi bilin ki saadete erişecek olanlar Allah’tan yana olanlardır.” [Mücadele: 22]

Allah (c.c) bu ayette en yakın akraba dahi olsa kafirleri seven, kafirleri destekleyen, geçerli bir mazeret olmaksızın onlarla haşir-neşir olan kişinin iman iddiasının geçersiz olduğunu bildiriyor.



Rasulullah (s.a.s) şöyle buyuruyor:

“Mü’minlerden başkasını dost edinme. Allah’tan korkanlardan başkasına da yemeğini yedirme.” [Tirmizi-Ahmed-Hakim, İbni Hibban sahih senetle (Ebu Davud Hadis No:4832) (Cem'ul-Fevaid: C.4. Adab bah. Salim b. Gaylan an'l-Velid b. Kays an Ebu Said asl-i senedi ile tahric ettiler.) (Tac: C.5 Sevgi bah.)]



“Kişi kimi severse onunla beraber haşrolunur.” [(Buhari Edep bah.) (Müslim bir bah.) Ebu Davud-S. Tirmizi, Taberani sahih senedle (Tac: C.5 Dinin temeli Allah ve Rasulünü sevmekten ibarettir bah.)]

“Din Allah için sevmek ve Allah için buğzetmekten ibarettir.” [Ahmed-Hakim (Ebu bekir Abdullah b. Muhammed b. Ebu İeybe (vh.235), El-İman, 45) Tabarani bu hadisi ibn. Mesud'dan merfu olarak el-Kadir'inde zikretmiştir. Hasen bir hadistir.]



İbni Abbas (r.a) şöyle diyor:

“Sevdiğini Allah için seven, darıldığına Allah için darılan, dostuna Allah için dost olan, düşmanına Allah için düşman olan kimse; işte ancak bu tutumuyladır ki Allah’ın sevgisine ve himayesine erişir. Kişi böyle yapmadıkça namazı ve orucu çok olsa bile imanın tadına varamaz. İnsanların dostlukları genellikle dünya ile ilgili konulara dayanır oldu. Bu da onlara birşey kazandırmayacaktır.” [İbni Cerir-Taberi]



Rasulullah (s.a.s) şöyle buyuruyor:

“Kim müşriklerin topluluğuna girer ve aynı yerde yerleşirse o da onlar gibidir.” [(Ebu Davud Siyer bah.) (Tirmizi Siyer bah.) (Sahiha Camius-Sağir 6/279)]

“Allah (c.c) müşrik olan bir kişinin müslüman olduğu zaman şirk topluluğunu bırakıp da İslam topluluğuna geçmedikçe hiçbir amelini kabul etmez.” [İbni Mace sahih senedle]

İmanı bozan kafirleri dost edinmekten maksat; İslam’a karşı olan, İslam’ı yoketmeye çalışan, tağutu destekleyen kişileri dost edinmektir. Bunlar en yakın akraba olsa bile mü’ min, onlara dostluk göstermez. Fakat bunların dışındaki kişilere; onları İslam’a ısındırmak için iyi muamelede bulunmak İslam’ın yasaklamadığı bilakis tavsiye ettiği şeylerdir.



Allah (c.c) şöyle buyuruyor:

“Allah, din uğrunda sizinle savaşmayan, sizi yurdunuzdan çıkarmayan kimselere iyilik yapmanızı ve onlara karşı adil davranmanızı yasak kılmaz. Doğrusu Allah adil olanları sever.” [Mümtahine: 8]



Esma binti Ebu Bekir şöyle dedi:

Rasulullah (s.a.s) zamanında müşrik olan annem ziyaret etmek için bana geldi. Anneme iyi davranabilir miyim?” diye Rasulullah’a sordum. Rasulullah: “Evet” dedi. Bunun üzerine Mümtahine: 8 ayeti indi. [(Buhari: (hibe) 29/2, 3. 142 (edeb) 8/1, 7,71) (Müslim Zekat bah.) (Ebu Davud 1668 Hiİam b. Urvenin an ebihi an Esma asl-İ senedi ile tahriç ettiler.) Tac: C.5 S.10 İyilik ve Ahlak bah.) Cem'ul Fevaid: C.4 S.308 Sİb-i Rahime iyilik bah.)]



Ömer b. Hattab (r.a) mescidin yanında çok güzel bir ipek elbise gördü. Rasulullah (s.a.s)’a şöyle dedi:

‘Bu elbiseyi cuma günü ve heyetleri karşılamak üzere giymek için alsaydın.’ Rasulullah Ömer’e şöyle dedi:

“Bu elbiseyi ancak kıyamet gününde hüsrana uğrayacak kişiler giyer.” Sonra Rasulullah’a bu elbiselerden ganimet olarak geldi. Rasulullah bir tanesini Ömer (r.a)’e verince Ömer (r.a) şöyle dedi:



‘Daha önce bu elbiseyi giyenler hakkında iyi şeyler söylemediğin halde bana niçin veriyorsun? ‘ Rasulullah (s.a.s) Ömer ‘e:

“Ben sana giymen için vermedim” buyurdu. [(Cem'ul-Fevaid: C.3 S.114 Elbise ve zinet bah.) (Muvatta: Libas bah. C.18 S.917-8) (Buhari: Cuma bah. 7.1.214. ideyn I-II. 2 büyü III 16 hibe bah.) (Müslim Libas bah. No 6-9 S: 1688-40) (Ebu Davud: Hadis No: 4041-1) (Nesei: Zinet bah. 84-86-97 VIII 196-8) İbni Ömer an ömer senedi ile tahric etti.] Ömer sonra bunu Mekke’de bulunan müşrik kardeşine hediye etti.



Bir kimsenin nasıl müslüman olacağı hususu Kur’an ve sünnetten delilleriyle anlatılmış oldu. Bu anlatılanlar hususunda ehli sünnet alimleri arasında da hiçbir ihtilaf yoktur.

Artık bundan böyle inananlar bilerek inansınlar inkar edenler de bilerek inkar etsinler.

Allah (c.c) şöyle buyuruyor:

“Mahvolan apaçık bir delilden ötürü mahvolsun, yaşayan da apaçık bir delilden ötürü yaşasın.” [Enfal: 42]



Hidayete tabi olanlara selam olsun.


Ziyaeddin El-Kudsî
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt