Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Allah'ın İpine Sımsıkı Sarılmak (1 Kullanıcı)

MAZLUMkul

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
6 Mar 2008
Mesajlar
940
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
42
İslam fıtratı üzere doğan her insanın hedefi, kendisine bahşedilen bu büyük nimeti muhafaza etmek ve onu sahibine en güzel bir şekilde ulaştırmak olmalıdır. Çünkü her şeyin sahibi olan Allah Tealâ böyle istemektedir.
Ancak müslümanlar olarak can verin (Âl-i İmran 102)
Yani emanete ihanet etmeyin, ben sizi size nasıl teslim etmişsem öylece bana geri dönün. Âlemlerin Rabbi olan Allah Tealânın kullara talimatı bu. En basit bir emanetinin bile ufacık zedelenmesine tahammülü olmayan insan, neden ilâhî emanet olan kendisinin muhafazasına, basit bir eşyanın muhafazası kadar dikkat etmez.Kimi yüzlerin ağarıp, kimi yüzlerin kararacağı emanetin sorgulanması gününde kararan yüzlerden olmamak için ilâhî emanete ihtimam göstermeliyiz.



Allah’ın İpine Sımsıkı Sarılmak



İslam fıtratı üzere doğan her insanın hedefi, kendisine bahşedilen bu büyük nimeti muhafaza etmek ve onu sahibine en güzel bir şekilde ulaştırmak olmalıdır. Çünkü her şeyin sahibi olan Allah Tealâ böyle istemektedir.

“Ancak müslümanlar olarak can verin” (Âl-i İmran 102)

Yani emanete ihanet etmeyin, ben sizi size nasıl teslim etmişsem öylece bana geri dönün. Âlemlerin Rabbi olan Allah Tealâ’nın kullara talimatı bu. En basit bir emanetinin bile ufacık zedelenmesine tahammülü olmayan insan, neden ilâhî emanet olan kendisinin muhafazasına, basit bir eşyanın muhafazası kadar dikkat etmez. “Kimi yüzlerin ağarıp, kimi yüzlerin kararacağı” emanetin sorgulanması gününde kararan yüzlerden olmamak için ilâhî emanete ihtimam göstermeliyiz.

Maneviyat hırsızlarının kol gezdiği günümüzde emaneti zedelemeden sahibine ulaştırmayı nasıl başarabiliriz? Önceki ümmetlerin helak sebebi olan günahlarla, tüm yeryüzü günah bataklığına çevrilmişken bundan kurtuluş nasıl olacaktır? Kulun, kendisine müslümanca dönme emri veren Allah Tealâ elbette bunun yolunu da göstermiştir. Bunun yolu emanetin sahibi olan Allah Tealâ’yı her türlü şüpheden uzak, ilim yolu ile tanıyıp sonra da gereğini yapmaktan geçer. Allah Tealâ’yı tanımayan nasıl O’na hakkıyla iman eder, ittika eder, itaat eder, korkar, sever ve bağlanır. Allah Tealâ’ya olan bağlılık bir faniye olan bağlılık kadar bile değilse bu bağlılık nasıl bir bağlılıktır. Nitekim Rabbimiz:

“İnsanlardan kimi Allah’a yalnız bir yönden kulluk eder. Kendisine bir iyilik dokunursa buna memnun olur. Bir musibet isabet ederse yüzüstü döner. O dünyasını da ahiretini de kaybetmiştir. Bu ise apaçık ziyanın ta kendisidir.” (Hac 11) buyurmaktadır.

İşte Allah Tealâ’yı, kendisini tanıttığı şekilde, hakkıyla tanımayanın kulluğu ancak bu kadar olur. Vehb b. Münebbih de:

“Köpeklerin sahibine olan sadakati senin Allah’a olan sadakatinden daha kuvvetli ise vay haline” der.

O halde mü’min, Allah Tealâ’yı, kendini tanıttığı şekilde, hakkıyla tanımak zorundadır. Çünkü Allah Tealâ kendini kullarına anlayacakları şekilde tanıtmıştır.

İşte o ayet-i celilerden bazıları:

“Allah’ın benzeri hiçbir şey yoktur” (Şura 11)

“O, Allah birdir, Allah sameddir. O, doğurmamış ve doğmamıştır. Onun hiçbir dengi yoktur” (İhlâs suresi)

“Güldüren de ağlatan da O’dur. Öldüren de dirilten de O’dur. Zengin eden de yoksul kılan da O’dur.” (Necm 43, 44, 48)

“Bir işe hükmederse, ona sadece “ol” der o da oluverir.” (Meryem 36)

“Rabbin, onların sinelerinde gizlediklerini de açığa vurduklarını da bilir.” (Kasas 69)

“Allah sana bir sıkıntı verirse onu ondan başkası gideremez. Sana bir iyilik dilerse onun nimetini engelleyecek yoktur.” (Yunus 17)

“De ki göklerde ve yerde olanlar kimindir? De ki: Allah’ındır.” (En’am 12)

“Allah, hain gözlerin ve gönüllerin gizlediğini bilmektedir.” (Mümin 19)

“Allah gizlediğinizi de açığa verdiğinizi de bilir.” (Nahl 19)

“Allah diridir, her an varlıkları gözetip durandır.” (Âl-i İmran 1)

“Kulların tevbesini kabul eden, kötülükleri affeden, yaptıklarınızı bilen, lütfuyla onlara fazlaca verecek olan O’dur.” (Şûra 25-26)

“Göklerin ve yerin hükümranlığı Allah’ındır.”

(Şûra 49)

“O hem ilktir, hem sondur, hem aşikârdır, hem gizlidir. O her şeyi bilir” (Hadid 3)

“O görüleni de görülmeyeni de bilen, kendisinden başka ilah olmayan Allah’tır.” (Haşr 22)

“Bilinki Allah’ın cezalandırması çetindir, bağışlama ve esirgemesi de sınırsızdır” (Maide 98)

“Dikkat edin göklerde ve yerde olanlar Allah’ındır” (Nur 64)

“Allah göklerin ve yerin nurudur” (Nur 35)

“Rabbiniz Allah işte budur, O’ndan başka ilah yoktur” (En’am 102)

Böyle bir Allah’a iman ettiğini söyleyen insan nasıl olur da O’na hayran olmaz, O’nu gereği gibi sevmez, O’ndan hakkıyla korkmaz, O’na şükretmez, utanıp hayâ etmez, O’na karşı mal mülk saltanat iddiasında bulunur. Hata ve günahlarından tevbe edip af dilemez, ikaz ve uyarılarına kulak vermez, O’nun rızasını ve hoşnutluğunu kazanmak için bütün imkânlarını seferber edip, bütün gücünü ortaya koyarak O’nun davasına hizmet etmez.

Rabbini kendini tanıttığı şekilde tanıyan kimse Allah’a sımsıkı sarılır, kitabına sımsıkı sarılır. Allah’tan da hakkıyla korkar. Bunun neticesi olarak da o dosdoğru yola iletilir. Vaad-i ilâhî de budur.

“Kim Allah’a sımsıkı sarılırsa, şüphesiz ki o, doğru bir yola iletilmiştir.” (Âl-i İmran 101)

“Hep birlikte Allah’ın ipine sımsıkı sarılın, parçalanmayın.” (Âl-i İmran 103)

Allah’ın ipinden maksat Kur’an-ı Kerim’dir. Nitekim Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem efendimiz:

“Kur’an, Allah’ın ipi ve O’nun dosdoğru yoludur” (Tirmizi)

“Allah’ın kitabı gökten yeryüzüne uzatılmış bir iptir” (Tirmizi ve Müslim) buyurmaktadır.

Hep birlikte Allah’ın kitabına, Allah’ın dinine, Allah’ın hükmüne sımsıkı sarılmalıyız. Parçalanmamak, kopup dağılmamak, savrulmamak için sarılmak... Sarılmadığımızda ateş çukuruna yuvarlanacakmışçasına, uçurumun dibine düşecekmişçesine, bataklığa saplanacakmışçasına bir halet-i ruhiye ile sarılmak... Samimi ve gönülden, hiç gevşemeden ve gevşetmeden sımsıkı sarılmak.

Bununla birlikte Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem efendimizin yaptığı gibi, bu zorlu mücadelede âlemlerin Rabbi olan Allah Tealâ’dan yardım dilemektir.

“Ey kalpleri çekip çeviren Rabbim! Kalbimi dinin üzere sabit kıl”

“Ya Rabbi göz açıp kapayıncaya kadar beni nefsime bırakma”

En ufak bir ayrılık ve kopuş -Allah Tealâ muhafaza buyursun- ebedî bir felakete kapı aralayabilir. Onun için her an O’nunla beraber olma şuuruna ermek gerek. İşte o zaman Allah Tealâ’dan hakkıyla korkarak kurtuluşa erebiliriz:

“Ey iman edenler! Allah’tan hakkıyla korkun.” (Âl-i İmran 102)

İbn-i Mesud radıyallahu anh bu hususu şöyle açıklamıştır:

“Allah’a asi olmadan itaat üzere bulunmak, nankörlük etmeksizin şükretmek ve O’nu unutmaksızın hep hatırda tutmak.” (İbn Kesir)

Bu ilâhî ve nebevî öğretilere kulak vermemenin akıbeti tökezlemektir. Bu tökezleme kimi zaman ufak tefek çizik ve sıyrıklarla atlatılırken kimi zaman ihlâs ve samimiyeti, kimi zaman da imanı alıp götürmektedir.

Nitekim Kur’an ve sünnet, önceki ve sonraki Peygamberlerin eş ve çocuklarından tutun da akraba ve yakınlarının, ümmetlerinin tökezleme örnekleri ile doludur ki ibret alıp sakınalım.

Âdem aleyhisselamın çocuklarının, Nuh aleyhisselamın oğlunun, Lut aleyhisselam hanımının akıbetini düşünelim. Yakup aleyhisselamın evlatlarının, İsa aleyhisselamın

havarilerinin ayak-larının sürçmesine bakalım. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellemin ashabından bazılarının mesela, İfk hadisesinde Mistah’ın, Dırar Mescid’ini inşa edenlerin, Mekke’nin fethi hazırlıklarını müşriklere gizlice haber veren Hatib Bin Ebi Beltaa’nın, Tebük seferinden geri kalan üç kişinin, Ebu Lubabe’nin düştükleri hataları hatırla-yalım.

Hatırlayalım da hiçbir zaman halimizden emin olmayalım. Korku ve ümit mihverinde hareket edelim. Yoksa kör bir fitne isabet eder de, hem dünyamızı hem ahiretimizi harab ederiz. Allah Teâlâ buyurur:

“Ey iman edenler! Allah ve Rasulüne ihanet etmeyin sonra bile bile kendi emanetlerinize ihanet etmiş olursunuz_” (Enfal 27)

Bu tökezlemenin farkına varıp hata ettiğini anlayanlar tövbe edip kurtulmuşlar.

“Ancak tövbe edip durumlarını düzeltenler ve gerçeği açıkça ortaya koyanlar başkadır. Zira ben onların tövbelerini kabul ederim. Ben tövbeyi çokça kabul eden ve esirgeyenim.” (Bakara 16)

Hatalarında ayak direnip inat edenler ise:

“Eğer yüz çevirirsen, ben sizin başınıza gelecek büyük günün azabından korkarım.” (Hud 3)

“Kötülükleri yapıp da içlerinden birine ölüm gelip çatınca -ben şimdi tövbe ettim- diyenler ile inkârcı olarak ölenlerin tövbesi kabul edilmez. İşte onlara can yakıcı azap vardır.” (Nisa 18) ilâhî hükmün muhatabı olurlar.

Bu örnekler bize peygamberler hariç bütün insanların her safhada tökezleyip sapabileceğini göstermektedir. Bu durumlarla karşılaşan müslüman ne yapmalı? Ümitsizliğe düşüp perişan mı olmalı? Asla düşmemek, savrulmamak ve sapmamak için Allah’ın ipine sımsıkı sarılıp Allah’tan yardım dilemelidir.

“Onlar (iman etmeyenler) nerede bulunursa bulunsunlar, Allah’ın ipine ve (inanan) insanların himayesine sığınmadıkça kendilerine zillet (damgası) vurulmuştur.” (Âl-i İmran 12)

Peygamberler hayatta iken bu gibi sapmalar ve ihanetler Allah tarafından açıkça bildirilip kesin sonuca bağlanıyordu. Fakat günümüzde vahiy kesildiği için çoğu zaman gerçekler gizli kalabilmekte, iyiyi kötüden, haklı haksızdan ayırt edilememektedir. O zaman zerre kadar zulmetmeyen mahkemeyi gözetlemekten başka çıkar yol yoktur.

“Allah aranızda hükmedinceye kadar bekleyin. O, hâkimlerin en iyisidir.” (Araf 87)

NUREDDİN SOYAK
 

MAZLUMkul

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
6 Mar 2008
Mesajlar
940
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
42
...................................
 

MAZLUMkul

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
6 Mar 2008
Mesajlar
940
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
42
“Allah aranızda hükmedinceye kadar bekleyin. O, hâkimlerin en iyisidir.” (Araf 87)
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt