Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Allah'ı Çok Anınız! (1 Kullanıcı)

muhammed25

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Kas 2008
Mesajlar
879
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
31
Efendimiz, emir buyurdular İslam bayrağı hâkim bir noktaya dikildi.

Sevgili Peygamberimiz, sağ kanadın kumandasını Zübeyr bin Avvam'a; sol kanadın kumandasını Mikdat bin Esvad'e verdiler. Kendileri merkeze ve bütün orduya kumanda decekler. Eba Eyyub el Ensari Halid bin Zeyd radıyallahü anh'ı kendilerine muhafız ve yaver olarak tayin ettiler.

Eshab'dan biri:

-Şu yukarı taraf daha emin bir yer oraya dursak?

Dediyse de Peygamberimiz:

-Hayır! Bayrağımı diktim; askeri harb nizamına koydum. Artık olmaz!

Buyurdular...

...Ve mücahidlere bir nutuk irad ettiler:

-Ey eshabım! Şimdi bir harbe giriyoruz. Her zaman olduğu gibi bugün de Allahın emirlerini yapınız, yasak ettiklerinden kaçınınız! Şanı yüce olan Allah, hak ve doğru olanı emreder ve hiçbir hayrı mükâfaatsız bırakmaz. Burada Allah sevgisinden gayrı bir arzu ve istek kalblerde olmamalıdır. O'nun rızası için olmayan bir işe sevab verilmez. Zahmet ve sıkıntılara sabreden iki cihanda selamete kavuşur... Çünkü Allah, sabredenlerle beraber olduğunu Kur'an-ı Kerim'de haber veriyor. Allah, sizi aşağı bir halden şerefli bir hayata yükseltti. O'nun Peygamberi Allah'ın gazabının sizin birbirinize olan öfkesinden daha büyük olduğunu hatırlatır. Bu sebeple birbirinizle ihtilafa düşerek münakaşa etmeyiniz. Böyle yaparsanız korkak olur ve içinde bulunduğunuz nimetleri kaybedersiniz. O halde Allah'ın kitabında buyurduklarına sımsıkı sarılınız. Bunu yaparsanız Rabbiniz sizden razı olur. O'nun size vadettiği zaferi düşünerek çarpışınız. Şüphesiz O'nun vâdi hak, sözü doğru ve azabı şiddetlidir. Kureyş ordusu gibi siz de gösteriş ve kendini üstün görme hatasına düşmeyiniz. Hayy ve Kayyum olan Allah'a güveniniz. O'na sığındık, O'na tutunduk, O'na dayandık. O'ndan geldik; sonunda yine O'na döneceğiz. Allah'ı çok anınız!

Sevgili Peygamberimiz, "Allah'ı çok anınız!" Buyurduklarında mücahidler, bir ağızdan dağı taşı inlettiler:

-Allahü ekber! Allahü ekber! Allahü ekber!

İşte Bedr'den itibaren bütün islâm ordularının ondört asırdır düşmana hücum ederken, bir ağızdan ard arda dalgalar halinde tâ ciğerlerinden haykırdığı mubarek kelime:

-Allah, Allah, Allah!!!

Ve efendimiz son cümleyi ifade buyurdular:

-Allah, günahlarımızı affetsin.

Müminler, Efendimiz'in nasihatlerine harfiyyen uyacaklarına ve düşman karşısında taş gibi sağlam duracaklarına dair söz verdiler...

.....

.....

Anlaşma sözü/parola bütün müslümanlar için ehad; ayrıca muhacirlerin parolası "ya beni Abdurrahman", Hazreçlilerinki "ya beni Abdullah", Evs'lilerinki "ya beni Ubeydullah" olarak kararlaştırıldı.

Sevgili Peygamberimiz, sual buyurdular:

-Ey eshabım! Düşmanla ne şekilde çarpışalım? Görüşü olan var mı?

Âsım bin Sabit radıyallahü anh, şu taktiği teklif etti:

-Ya Resulallah! Müşrikler ok menziline girdiklerinde yaylarımızla ok fırlatalım. Daha yaklaştıklarında onları taş yağmuruna tutalım. Daha da yaklaştıklarında kırılıncaya kadar mızraklarla mücadele edelim. Mızraklar kırılınca da şehid oluna kadar kılıçlarımızla dövüşelim.

Kahraman Peygamber:

-Cenk şeklimiz budur. Herkes Âsım'ın tarif ettiği şekilde muharebe edecektir.

Buyurdular.

.....

.....

Huzeyfetül Yeman ile babası Huseyl Mekke'de esirken beklenmedik bir şekilde Bedr'e çıka geldiler. Müminler merak ediyorlar:

-Buraya nasıl gelebildiniz?

-Medine'ye gideceğimize; Bedr'de islâm ordusuna iltihak etmeyeceğimize dair söz verip yemin edince bizi serbest bıraktılar..

Bunun üzerine Peygamberimiz Muhammed-ül emin dediler ki.

-Mâdemki söz verdiniz; düşman da olsa sözünüzde duracaksınız. Biz, Allah'dan yardım dileriz. Siz şimdi doğru Medine'ye dönünüz.

Şiddetle insan sıkıntısı çekilirken bile işte islâm ahlâ-kı....aşılaması ve vazgeçilmesi mümkün olmayan güzellik.

.....

.....

Bin develi suvari, yüz atlı suvari, yüzelli kadar da piyade/yaya askeri olan müşrik ordusunun tamamı tepeden tırnağa zırhlar içinde...

Atlıların üçde biri Ebu Cehil'in Mahzumoğulları kabilesine ait..

Kadınlar ve onların okuduğu şarkılarla gelip Yelyel Vadisine şımarık bir şekilde yerleşen islâm düşmanları, önce ilk hızın şevki ile şarap küplerine saldırdılarsa da; vakit ilerleyip savaşın adım adım yaklaştığını hissettiklerinde bazılarının zihni karışmaya başladı...

Ki bu sırada islâm ordusunun sayı ve mânevi gücü hakkında bilgi toplamakla vazifelendirilen Umeyr bin Vehb geldi:

-Müslümanlar bizim üçte bir kadarımız; ancak her biri kararlı bir dava adamı; her biri peşinen ölümü göze almış görünüyorlar...ölmek korkusunu yenmiş insanları mağlup etmek kolay olmasa gerek. Bugün dirilerimizi taşıyan şu develere cenk meydanından toplanacak ölülerimizin yükleneceğinden endişe ederim.

Umeyr, geleceği tahmin etme bakımından son derece isabet kaydediyordu...konuşması çok kimseyi kaygılandırdı. Bir de Ebu Üsame'tül Gişemiyi gönderdiler. O'nun da islâm kuvvetleri hakkındaki görüşünü almak istiyorlardı.

Ebu Üsame, gitti; araştırmalar yaptı ve Kureyş ordusuna geldi. Hemen etrafını çevirdiler.

-Anlat ya Üsame ne gördün?

-Ne deve yükleri ile erzak, ne sıra sıra yedek silahlar, ne kılıç işlemez zırhlar, ne göz alıcı atlar gördüm. Sayıları da bizden çok az. Olsa olsa üçte birimiz kadar. Yani bir savaşı kazanacak şartlardan mahrum görünüyorlar.

-Yaşa Ebü Üsame! Varol!.

-Bir dakika, bir dakika! Acele etmeyin de diyeceklerimi iyi dinleyin. Ne dedim?

-Ne dedin ya Üsame. Herhalde şu tasdaki şarabın yakut rengini övdün!

-...dedim ki: Müslümanlar bir savaşı kazanacak şartlardan mahrum görünüyorlar...ancak bu sadece görünüşte; zahirde.

-Ee, bâtında n'olacak...

-Kötü şeyler olacağından korkarım. O kadar rahat ve kararlı bir halleri var ki...onların huzurları, bana huzursuzluk verdi. Evet; müslümanların huzuru, bana huzursuzluk verdi.

.....

.....

İyilik ve merhamet kaynağı ekber Peygamber, kan akmasını istemiyorlardı. Bir tarafta baba; diğer tarafta evlâd, bir tarafta kardeş, diğer tarafta küçük veya büyük kardeş; dayı-yeğen, amca-yeğen gibi akrabalar karşı karşıya gelecekti. İçlerinden hidayete gelen çıkabilir.

Bu sebeple bir harb olsun istemiyorlar. Onlar yola Kureyş'in mali bakımdan daha da güçlenmesini durdurmak için çıkmışlardı. Bu yüzden karşı tarafa sulh teklif edecekler. Zira "el sulhü seyyid'ül ahkâm" Anlaşarak varılan karar, en üstün hükümdür. Vecizesi kendilerine ait...

Hazreti Ömer'i müşriklere elçi olarak gönderdiler. Sevgili Peygamberimiz sallallahü aleyhi ve sellemin'in yolladığı haber şu:

-Bu işten vaz geçerek geri gidiniz! Sizinle çarpışmak istemiyorum...aramızda kan akmasın. Başka bir kavimle savaşmayı Kureyşle savaşmaya tercih ederim...

Ömer radıyallahü anh'ı dinleyenlerden Hakim bin Hizam, konuştu:

-Güzel teklif. Ey Kureyş! Bu teklifi kabul ediniz. O, bu teklifi bizden korktuğu için yapmıyor!

-Korkmadığını nereden biliyorsun ya Hakim?

-Bilmekten de öte; buna inanıyorum ya Eba Cehil! Casuslarımızın anlattıkları da işte ortada...

-Ne anlatmışlar ki? Ne var anlattıklarında?

-Hayallerden vaz geçelim Eba Cehil...ava giderken avlanmak da var. İnsan hayatında hesap dışı şeyler de olur. Sayılar, bazan aldatıcıdır.

-Hayır yiğit Kureyş ordusunu yenecek bir kuvvet tanımıyorum! Müslümanların feci sonunu görür gibiyim! Barış teklifinizi reddediyoruz ya Ömer!

-Kimin sonunun feci olacağı görülecek ya Eba Cehil!!.

Gaddar kâfire layık olduğu cevabı veren Hazreti Ömer, atını mahmuzlayarak sür'atle uzaklaştı..

.....

.....

Utbe ve Şeybe, aralarında fısıltı ile konuşuyorlar:

-Âtike'nin rüyası. Addas'ın dedikleri; gelen haberler...

-Evet. Pek de düğün bayram edecek günde değiliz galiba.

Ebu Cehil, onları gördü:

-Öyle kafa kafaya ne konuşuyorsunuz?

-Âtike'nin şu meşhur rüyası...

-Aldırmayın! Abdülmuttaliboğullarının erkeklerinden sonra kadınları da peygamberlik iddia etmeye başladılar... Harbden sonra onlara bunun hesabını soracağım.

-Ya aradaki akrabalıklar?

-Onlar hain! Siz, şimdi işinize bakın. Mekke'ye geri gitmek gibi bir şey aklınızdan geçmesin; hepimizi rezil edersiniz.

Ebu Cehil'in dediği Şeybe'nin aklına yatmıştı.

-Doğru ya Utbe! Eğer biz geri dönersek herkes bize sövüp sayar.

Ebu Cehil:

-Milletini rezil etmek isteyen geri dönsün.

Utbe:

-Ah muhteris Ebu Cehil! Göz göre göre Kureyş kavmini helake sürüklüyorsun. Âtike'nin bir kısmı gerçekleşmiş olan rüyası, Cüheym'in insana ürperti veren kötü rüyası, Addas'ın gözyaşları...bunlar neyin habercileri?

Ebu Cehil sinsi sinsi güldü. "Hırsı piri" sahibi yetmişlik ihtiyar, mezarından az evvel fırlamış bir firavun kadar çirkindi:

-Zaferimizin!

.....

alıntı
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt