İlaç tedavisi gören insanların sayısı her gecen gün artıyor. Elbette hastalıklar karsısında insan tedavi olacak. Ancak benim bahsettiğimi ilaçlar fiziksel hastalıklar için kullanılan ilaçları değil. Ruh hastalıkları, yada psikolojik rahatsızlıklar olarak tanımlanan hastalıklar yüzünden kullanılan ilaçlardan bahsediyorum. ABD ve Avrupa’nın yıllardır gündeminde olan psikolojik hastalıklar, son yıllarda ülkemizde de gözle görülür bicimde arttı. Hem de her yas grubunda.
"Nereye gidiyoruz?" diye sormamız gerektiğini düşünüyorum. "Niçin bu hale geldiğimizi?" araştırmak zorundayız. Daha da önemlisi hepimiz bunun üzerine düşünmek zorundayız.
"Dert insani hasta eder" deriz hep. Ancak bu yanlış bir anlamadır. Her derdi olan hasta olsa vay halimize! İçinizde derdi olmayan var mi? "Dünyada derdi olmayan iki insan varmış, biri henüz doğmamış, diğeri de rahmetli olmuş!" esprisini herkesin farklı olmakla beraber, derdi olduğunu anlatmak için kullanırım sıkıntılarını benimle paylasan öğrencilerime.
Dert insani hasta etmez! Derdini dert etmek insani hasta eder. Bu ikisi arasındaki farkı anladığımız zaman, bizi hasta eden şeyin derdimiz değil kendimiz olduğunu daha iyi anlarız.
* * * * * * *
Peygamberlerin hayat hikayesini bilmeyen yoktur. Biliyor olmak başkadır, üzerine düşünmek başka… Biz biliyoruz fakat düşünmüyoruz. Peygamberler tarihi tam anlamıyla çileler tarihidir. Her Peygamberin ayrı bir sıkıntıyla imtihan edildiğini anlamak zorundayız.
Kimi peygamberler oğluyla imtihan edilmiş, kimisi babasıyla, kimisi de esiyle. Bazılarının hayatında çok büyük hastalıklarla verilen mücadele dikkatimizi çekiyor, bazılarının ihanetle imtihan edildiğini görüyoruz. Çile, acı, kazanma, kaybetme, horlanma, dışlanma, alay edilme gibi aklınıza dert adına ne geliyorsa hepsini Peygamberlerin hayatında göreceksiniz.
Alemlere rahmet olarak yaratıldığına inandığımız Peygamberimiz Muhammed Mustafa (sas)'in hayat hikayesini hepimiz biliriz ama üzerine düşünmeyiz. Dünyaya gelmeden babasını, iki yasında annesini kaybetmiş. Hem oksuz hem yetim büyümüş. Kendisine hem annelik hem babalık yapmaya çalışan dedesini de çocuk yasta kaybetmiş.
Yasadığı toplum tarafından dışlanmış, horlanmış taşlanmış. Esini kaybetmenin acısını da yasamış. Bir anne veya babanın bu dünyada yasayabileceği en büyük acı olarak tanımlanan evlat acısını da yasamış. Hem de tam beş defa. Beş çocuğunun da olumunu görmüş. Evlatlarını toprağa vermiş. Bahsettiğimiz kişinin yaratıcının en sevdiği kulu olduğunu hatırlamak zorundayız.
Bunları hepimiz biliyoruz. Ama dedim ya düşünmüyoruz!
Düşünmüyoruz ki Allah (c.c.) en sevdiği kulları olan Peygamberlerini bile acı ve çileyle imtihan ediyorsa beni / bizi niye imtihan etmesin? Alemlere rahmet olarak yarattığı Peygamberine bile torpil yapmıyorsa bana / bize niye torpil yapsın?
Tüm bunları babası hayatta olduğu halde yetim gibi büyüyen bir kız öğrencime anlatmıştım yıllar önce. Anlatmamın sebebi ise, evde kanser olan annesinin olumunu beklediklerini bana gözyaşları içerisinde anlatmış olmasıydı.
Aradan birkaç ay zaman geçtikten sonra bana bir sms yolladı o öğrencim. "Hocam! Artik benim annemde yok" yazmıştı. Uzun bir müddet cevap veremedim. Ne söyleyebilirdim ki?
Bir sonraki görüşmemizde bana bir itirafta bulundu. Dedi ki; "Hocam hani ben size ağlayarak yaşadığım sıkıntıları anlatmıştım da siz de bana Peygamberlerin hayatlarından örnekler vermiştiniz ya! Eğer o gün siz bana Peygamberlerin hayatinin da çile, sıkıntı ve acıyla dolu bir imtihanla geçtiğini söylemeseydiniz ben intihar etmeyi düşünüyordum!"
* * * * * * *
Tüm bu hatıraların benim zihnimde canlanmasına sebep olan, okuduğum iki yazı oldu.
Birincisi, Türkiye’de her gecen gün artan psikolojik hastalıklar. Yani depresyon ilaçlarının daha cok kullanılmaya başladı ülkemizde. Her sıkıntıda depresyona girer hale geldik. Dünyanın imtihan dünyası olduğunu unutuyoruz bazen. En ufak sıkıntı da depresyona giriyoruz.
İkincisi ise, Tsunami felaketinden sonra Ace'de yaşanan ilginç olay. Olay yeni değil ancak ben yeni okudum. İnanın çok etkilendim.
26 Aralık 2004'te meydana gelene Tsunami felaketinde binlerce insanlarını kaybetmelerine rağmen, Ace halkı imanları sayesinde ayakta kalabilmiş.
…..Acelilerin çoğu bu iman sayesinde ayakta kalmış. Öyle ki, Batılılar ve ABD bölgeye ilk haftalarda bol miktarda psikolog ve psikiyatr göndermiş. Fakat o da nesi? Bunca felaketi yasayan bu insanların halet-i ruh iyesi sapa sağlam. Gelen psikologlara pek is düşmemiş. Hatta onları rehabilite etmek için gelen psikologlardan bazıları, gördükleri manzara karşısında psikolojik tedaviye muhtaç olmuşlar.
Bu durum karsısında, ülkeler uzmanlarını geri çağırmış ve yerlerini sosyolog göndermişler; "Gidin de bu travmayı kendi başlarına nasıl atlattıklarını öğrenip bize bildirin" diye.
"İman, en büyük imkandır" diye bitiriyor Mustafa Islamoglu yazısını.
* * * * * *
Rahmetli Onk.Dr. Haluk Nurdaki hoca "Namazın Sırları" isimli kitabında, "Gün gelecek Doktorlar reçetelerine abdest ve namazı yazacaklar" sözünü ilk okuduğumda çok hoşuma gitmişti.
Abdest ve namazın sadece bir ibadet olmadığından, fiziksel ve psikolojik açıdan insani dengede tutan çok önemli bir tedavi metodu olduğundan bahsediyordu.
Rahmet ayı Ramazan geldi. Hazır şeytan da bağlanmışken Allah’a sığının. Allaha sığınmazsak kafayı sıyıranların sayısı her gecen gün daha da artacak.
Sıyırmamak için sığının!
Kadir Geceniz Mübarek Olsun!
"Nereye gidiyoruz?" diye sormamız gerektiğini düşünüyorum. "Niçin bu hale geldiğimizi?" araştırmak zorundayız. Daha da önemlisi hepimiz bunun üzerine düşünmek zorundayız.
"Dert insani hasta eder" deriz hep. Ancak bu yanlış bir anlamadır. Her derdi olan hasta olsa vay halimize! İçinizde derdi olmayan var mi? "Dünyada derdi olmayan iki insan varmış, biri henüz doğmamış, diğeri de rahmetli olmuş!" esprisini herkesin farklı olmakla beraber, derdi olduğunu anlatmak için kullanırım sıkıntılarını benimle paylasan öğrencilerime.
Dert insani hasta etmez! Derdini dert etmek insani hasta eder. Bu ikisi arasındaki farkı anladığımız zaman, bizi hasta eden şeyin derdimiz değil kendimiz olduğunu daha iyi anlarız.
* * * * * * *
Peygamberlerin hayat hikayesini bilmeyen yoktur. Biliyor olmak başkadır, üzerine düşünmek başka… Biz biliyoruz fakat düşünmüyoruz. Peygamberler tarihi tam anlamıyla çileler tarihidir. Her Peygamberin ayrı bir sıkıntıyla imtihan edildiğini anlamak zorundayız.
Kimi peygamberler oğluyla imtihan edilmiş, kimisi babasıyla, kimisi de esiyle. Bazılarının hayatında çok büyük hastalıklarla verilen mücadele dikkatimizi çekiyor, bazılarının ihanetle imtihan edildiğini görüyoruz. Çile, acı, kazanma, kaybetme, horlanma, dışlanma, alay edilme gibi aklınıza dert adına ne geliyorsa hepsini Peygamberlerin hayatında göreceksiniz.
Alemlere rahmet olarak yaratıldığına inandığımız Peygamberimiz Muhammed Mustafa (sas)'in hayat hikayesini hepimiz biliriz ama üzerine düşünmeyiz. Dünyaya gelmeden babasını, iki yasında annesini kaybetmiş. Hem oksuz hem yetim büyümüş. Kendisine hem annelik hem babalık yapmaya çalışan dedesini de çocuk yasta kaybetmiş.
Yasadığı toplum tarafından dışlanmış, horlanmış taşlanmış. Esini kaybetmenin acısını da yasamış. Bir anne veya babanın bu dünyada yasayabileceği en büyük acı olarak tanımlanan evlat acısını da yasamış. Hem de tam beş defa. Beş çocuğunun da olumunu görmüş. Evlatlarını toprağa vermiş. Bahsettiğimiz kişinin yaratıcının en sevdiği kulu olduğunu hatırlamak zorundayız.
Bunları hepimiz biliyoruz. Ama dedim ya düşünmüyoruz!
Düşünmüyoruz ki Allah (c.c.) en sevdiği kulları olan Peygamberlerini bile acı ve çileyle imtihan ediyorsa beni / bizi niye imtihan etmesin? Alemlere rahmet olarak yarattığı Peygamberine bile torpil yapmıyorsa bana / bize niye torpil yapsın?
Tüm bunları babası hayatta olduğu halde yetim gibi büyüyen bir kız öğrencime anlatmıştım yıllar önce. Anlatmamın sebebi ise, evde kanser olan annesinin olumunu beklediklerini bana gözyaşları içerisinde anlatmış olmasıydı.
Aradan birkaç ay zaman geçtikten sonra bana bir sms yolladı o öğrencim. "Hocam! Artik benim annemde yok" yazmıştı. Uzun bir müddet cevap veremedim. Ne söyleyebilirdim ki?
Bir sonraki görüşmemizde bana bir itirafta bulundu. Dedi ki; "Hocam hani ben size ağlayarak yaşadığım sıkıntıları anlatmıştım da siz de bana Peygamberlerin hayatlarından örnekler vermiştiniz ya! Eğer o gün siz bana Peygamberlerin hayatinin da çile, sıkıntı ve acıyla dolu bir imtihanla geçtiğini söylemeseydiniz ben intihar etmeyi düşünüyordum!"
* * * * * * *
Tüm bu hatıraların benim zihnimde canlanmasına sebep olan, okuduğum iki yazı oldu.
Birincisi, Türkiye’de her gecen gün artan psikolojik hastalıklar. Yani depresyon ilaçlarının daha cok kullanılmaya başladı ülkemizde. Her sıkıntıda depresyona girer hale geldik. Dünyanın imtihan dünyası olduğunu unutuyoruz bazen. En ufak sıkıntı da depresyona giriyoruz.
İkincisi ise, Tsunami felaketinden sonra Ace'de yaşanan ilginç olay. Olay yeni değil ancak ben yeni okudum. İnanın çok etkilendim.
26 Aralık 2004'te meydana gelene Tsunami felaketinde binlerce insanlarını kaybetmelerine rağmen, Ace halkı imanları sayesinde ayakta kalabilmiş.
…..Acelilerin çoğu bu iman sayesinde ayakta kalmış. Öyle ki, Batılılar ve ABD bölgeye ilk haftalarda bol miktarda psikolog ve psikiyatr göndermiş. Fakat o da nesi? Bunca felaketi yasayan bu insanların halet-i ruh iyesi sapa sağlam. Gelen psikologlara pek is düşmemiş. Hatta onları rehabilite etmek için gelen psikologlardan bazıları, gördükleri manzara karşısında psikolojik tedaviye muhtaç olmuşlar.
Bu durum karsısında, ülkeler uzmanlarını geri çağırmış ve yerlerini sosyolog göndermişler; "Gidin de bu travmayı kendi başlarına nasıl atlattıklarını öğrenip bize bildirin" diye.
"İman, en büyük imkandır" diye bitiriyor Mustafa Islamoglu yazısını.
* * * * * *
Rahmetli Onk.Dr. Haluk Nurdaki hoca "Namazın Sırları" isimli kitabında, "Gün gelecek Doktorlar reçetelerine abdest ve namazı yazacaklar" sözünü ilk okuduğumda çok hoşuma gitmişti.
Abdest ve namazın sadece bir ibadet olmadığından, fiziksel ve psikolojik açıdan insani dengede tutan çok önemli bir tedavi metodu olduğundan bahsediyordu.
Rahmet ayı Ramazan geldi. Hazır şeytan da bağlanmışken Allah’a sığının. Allaha sığınmazsak kafayı sıyıranların sayısı her gecen gün daha da artacak.
Sıyırmamak için sığının!
Kadir Geceniz Mübarek Olsun!