Yazar: EMEKLİ GENERAL MEHDİ SUNGUR..
Bu kelimenin en çok kullanılması gereken yer; yaptığımız hayırlı ve iyi bir işten dolayı övülmeye karşılaştığımız zamandır. Çünkü insanlar hayırları kendisine mal eder ve bununla gurur ve kibre kapılır. Buda Bismillahirrâhmanirrahim. Mâ esabeke min haseneten feminellah (Bütün Hayırlar Cenab-ı Haktandır) ayeti kerimesine aykırı olduğu için büyük bir sorumluluktur. Nice insanlar, hak-hukuk tanımayarak övüldüğü zaman "Evet Öyle övdüğün gibiyim diye gurur ve kibre kapılır, ben neymişim diye nefsi kabararak acz ve zaafını unutmaya başlar, Buda Kuvvet ve kudret sahibinin Cenabı Hakk olduğunu unutarak kendine nispet etmesi, büyük bir hata ve şirki hafidir.
Bu sebepledir ki, insan yüze karşı övgü ile karşılaşıldığında ilk tedbir olarak; ESTAĞFİRULLAH demelidir. Bununda anlamı, bana gelecek kibirden Cenabı Allah’a sığınırım geldiyse de affını dilerim demektir.
Evet, bir övgüyle karşılaşıldığında ESTAĞFİRULLAH demek yerli yerinde
bir harekettir. Bununla kendimizi büyük bir sorumluluğun meydana gelmesine karşı korumuş önlenmiş oluruz.
Bizim en büyük problemimiz, mülkün hakiki sahibini görmemektir. Birinden bir iyilik gördüğümüz zaman, onu övmekten kurtulamayız. Bir hayır karşısında bu Allah'ın ikramıdır demek şart ve imanın gereğidir. Ama genel olarak nefis, güzel bir işi kendine mal eder. İşte asıl problem budur, mülkün hakiki sahibini görmemek. Hakk herkese ikram kapısını sonuna kadar açmıştır. Buna göre de bilinmesi gereken tek şey bütün hayırların haktan olduğunu idrak ederek kendi kabiliyetimiz olmadığını bilmektir.
Malik-el Mülkü; bilir, görür ve tanır olduğunu kabul etmek, imanın bizden önemle istediği şey budur. Bu ne kuru bir mütevazılık, ne de sana ihsan edilen kabiliyeti ve güzel sonuçları inkâr etmektir. Hak sahibine hakkı vermekten başka bir şey değildir. Bizim yapmamız gereken tek şey, birbirimizi överek, teşvik edeyim diye yanlış ifadelerde bulunarak Allah'la aramızı açmak değil, Hayırları ihsan eden Hâkimimiz 'i övmek onu medih ve sena ederek uzaklığımızı yakınlığa dönüştürmektir. Cenab-ı Allah'ın ihsan etmiş olduğu cüz-i irade ile yapılan hayır ve güzel işlerde maalesef payımız varmış zannediyoruz.
Konu ile ilgili örnekler;
1. Nefsimiz diyor ki; övünmek, güzel bir iş yapmanın en tabii hakkıdır. Bu güzel işi ben yaptığıma göre, övünmek benim yaptığım işin bir parçasıdır.
Hakikat diyor ki; "Senin görevin FAHR değil, ŞÜKÜR dür"
2. Nefsimiz diyor ki; Bu vazifeyi ben yaptığıma göre, bundan doğacak nam ve şöhrete ben layığım.
Hakikat diyor ki; "Sana layık olan şöhret değil TEVAZU 'dur; HACALET 'tir"
3. Nefsimiz diyor ki; Madem bu güzel işi ben yapmışım, bir parça övülmek, methedilmek benim de hakkımdır.
Hakikat diyor ki; "Senin hakkın medih (övünmek) değil İSTİĞFAR'dır, NEDAMET’tir"
4. Nefsimiz diyor ki; Bende var olan bu kabiliyetleri, Bu Kemal ve Cemal güzelliklerini bilmek de bir Kemal sayılır.
Hakikat diyor ki; "Senin Kemalin hodbinlik (kendini beğenmek) değil, HUDABİNLİK'tedir Allah'ı tanımak dadır.
Buna göre, insan ne kadar kabiliyetli, ne kadar başarılı olursa olsun iyi işler yapınca, Cenabı Hakkın kudret ve kuvvetini göz ardı ederek iyilikleri kendine nispet etmesi büyük bir hak ve kabiliyetsizliktir. Bu kabiliyetsizliğini idrak ederek Cenabı Hakta ayna olacağına güzellik ve kabiliyetleri kendisine mal ederek perde olur.
Sonuç olarak Cenabı Allah’ın bize ihsan etmiş olduğu sayısız imkân ve kabiliyetleri (nitelik ve nicelikleri) Cenabı Haktan bilerek ve şükrederek bütün methu senalar karşısında Estağfirullah diyerek hayırların Cenabı Hakk’a ait olduğunu karşı tarafa hatırlatılmalıdır.
İnsanların çalışmalarını motive etmek teşvik etmek hayırlı ve gerekli bir iştir. Çünkü “Marifet İltilafa tabidir” ancak övgü ile teşvik arasındaki ince perdeyi unutmamalı ve göz ardı etmemelidir.
Ne insanları aşırı övmeli nede gayretini kesmeli. İslam ifrat ve tefrid yerine itidali tavsiye eder. İndellahda ideal olanda bulunur.
ÇINAR DERGİSİ
Bu kelimenin en çok kullanılması gereken yer; yaptığımız hayırlı ve iyi bir işten dolayı övülmeye karşılaştığımız zamandır. Çünkü insanlar hayırları kendisine mal eder ve bununla gurur ve kibre kapılır. Buda Bismillahirrâhmanirrahim. Mâ esabeke min haseneten feminellah (Bütün Hayırlar Cenab-ı Haktandır) ayeti kerimesine aykırı olduğu için büyük bir sorumluluktur. Nice insanlar, hak-hukuk tanımayarak övüldüğü zaman "Evet Öyle övdüğün gibiyim diye gurur ve kibre kapılır, ben neymişim diye nefsi kabararak acz ve zaafını unutmaya başlar, Buda Kuvvet ve kudret sahibinin Cenabı Hakk olduğunu unutarak kendine nispet etmesi, büyük bir hata ve şirki hafidir.
Bu sebepledir ki, insan yüze karşı övgü ile karşılaşıldığında ilk tedbir olarak; ESTAĞFİRULLAH demelidir. Bununda anlamı, bana gelecek kibirden Cenabı Allah’a sığınırım geldiyse de affını dilerim demektir.
Evet, bir övgüyle karşılaşıldığında ESTAĞFİRULLAH demek yerli yerinde
bir harekettir. Bununla kendimizi büyük bir sorumluluğun meydana gelmesine karşı korumuş önlenmiş oluruz.
Bizim en büyük problemimiz, mülkün hakiki sahibini görmemektir. Birinden bir iyilik gördüğümüz zaman, onu övmekten kurtulamayız. Bir hayır karşısında bu Allah'ın ikramıdır demek şart ve imanın gereğidir. Ama genel olarak nefis, güzel bir işi kendine mal eder. İşte asıl problem budur, mülkün hakiki sahibini görmemek. Hakk herkese ikram kapısını sonuna kadar açmıştır. Buna göre de bilinmesi gereken tek şey bütün hayırların haktan olduğunu idrak ederek kendi kabiliyetimiz olmadığını bilmektir.
Malik-el Mülkü; bilir, görür ve tanır olduğunu kabul etmek, imanın bizden önemle istediği şey budur. Bu ne kuru bir mütevazılık, ne de sana ihsan edilen kabiliyeti ve güzel sonuçları inkâr etmektir. Hak sahibine hakkı vermekten başka bir şey değildir. Bizim yapmamız gereken tek şey, birbirimizi överek, teşvik edeyim diye yanlış ifadelerde bulunarak Allah'la aramızı açmak değil, Hayırları ihsan eden Hâkimimiz 'i övmek onu medih ve sena ederek uzaklığımızı yakınlığa dönüştürmektir. Cenab-ı Allah'ın ihsan etmiş olduğu cüz-i irade ile yapılan hayır ve güzel işlerde maalesef payımız varmış zannediyoruz.
Konu ile ilgili örnekler;
1. Nefsimiz diyor ki; övünmek, güzel bir iş yapmanın en tabii hakkıdır. Bu güzel işi ben yaptığıma göre, övünmek benim yaptığım işin bir parçasıdır.
Hakikat diyor ki; "Senin görevin FAHR değil, ŞÜKÜR dür"
2. Nefsimiz diyor ki; Bu vazifeyi ben yaptığıma göre, bundan doğacak nam ve şöhrete ben layığım.
Hakikat diyor ki; "Sana layık olan şöhret değil TEVAZU 'dur; HACALET 'tir"
3. Nefsimiz diyor ki; Madem bu güzel işi ben yapmışım, bir parça övülmek, methedilmek benim de hakkımdır.
Hakikat diyor ki; "Senin hakkın medih (övünmek) değil İSTİĞFAR'dır, NEDAMET’tir"
4. Nefsimiz diyor ki; Bende var olan bu kabiliyetleri, Bu Kemal ve Cemal güzelliklerini bilmek de bir Kemal sayılır.
Hakikat diyor ki; "Senin Kemalin hodbinlik (kendini beğenmek) değil, HUDABİNLİK'tedir Allah'ı tanımak dadır.
Buna göre, insan ne kadar kabiliyetli, ne kadar başarılı olursa olsun iyi işler yapınca, Cenabı Hakkın kudret ve kuvvetini göz ardı ederek iyilikleri kendine nispet etmesi büyük bir hak ve kabiliyetsizliktir. Bu kabiliyetsizliğini idrak ederek Cenabı Hakta ayna olacağına güzellik ve kabiliyetleri kendisine mal ederek perde olur.
Sonuç olarak Cenabı Allah’ın bize ihsan etmiş olduğu sayısız imkân ve kabiliyetleri (nitelik ve nicelikleri) Cenabı Haktan bilerek ve şükrederek bütün methu senalar karşısında Estağfirullah diyerek hayırların Cenabı Hakk’a ait olduğunu karşı tarafa hatırlatılmalıdır.
İnsanların çalışmalarını motive etmek teşvik etmek hayırlı ve gerekli bir iştir. Çünkü “Marifet İltilafa tabidir” ancak övgü ile teşvik arasındaki ince perdeyi unutmamalı ve göz ardı etmemelidir.
Ne insanları aşırı övmeli nede gayretini kesmeli. İslam ifrat ve tefrid yerine itidali tavsiye eder. İndellahda ideal olanda bulunur.
ÇINAR DERGİSİ