Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

ALLAH rızası için ( kelimesini anlatırmısınız ) (1 Kullanıcı)

zunnun_u_misri

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
16 Şub 2008
Mesajlar
292
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
46
kısa agzımızdan çok cıkan bir kelime bu kadar kısa bir kelimenin bir çok anlama geldigini biliyoruz sizlerde düşünün bu kadar önemli bir kelimeden neler cıkarabilirim araştırmada yapabilirsiniz
 

mavci

* ZİKİR * FİKİR * ŞÜKÜR *
Yönetici
Katılım
14 Eyl 2007
Mesajlar
33,159
Tepki puanı
8,250
Puanları
163
Yaş
54
Konum
Alanya
Selamünaleykum...

Selamünaleykum...

kısa agzımızdan çok cıkan bir kelime bu kadar kısa bir kelimenin bir çok anlama geldigini biliyoruz sizlerde düşünün bu kadar önemli bir kelimeden neler cıkarabilirim araştırmada yapabilirsiniz

Sevgili Yunus demiş ki:

Cennet cennet dedikleri
Birkaç köşkle birkaç huri
İsteyene ver onları
Bana SEN'i gerek SEN'i....

Yani önemli olan ALLAH CC.'ın RIZASINI KAZANMAKTIR...
Vesselam...
 

zunnun_u_misri

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
16 Şub 2008
Mesajlar
292
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
46
Allah rızası ne demek? Nasıl bulunur, nerede aranır? Çıkış noktası olarak alemlerin varoluş nedenine bakmalı herhalde. Görünen görünmeyen alemleri yoktan yaratan alemlerin Rabbi bir hadis-i kudside '' gizli bir hazine idim, bilinmek istedim'' buyuruyor. Anlaşılan; sonsuz hazineler ve güzellikler sahibi, esma-i hüsnasının tecellilerini görmek ve göstermiş, şuurlu varlıklar yaratmış.
Şuurlu mahlukları içinde de insanı intihap etmiş onu bir meydanı imtihana atmış.

Acaba insanın yaratılmaya itirazı olabilir mi? Yani nankörlük damarı ile ''ne yapayım, yaratmasaydı, beni kendisi için yaratmış zaten'' diyebilir mi hâşâ?
Kimsenin varlığa, var olmaya bir itirazı yok. Kimse ''keşke yoklukta kalsaydım, hiç olmasaydım'' demiyor. Diyenlerin itirazı, var olmaya değil, istediği koşullarda var olamamaya..
Bediüzzaman dünya ile kavgalı olanları dörde ayırıyor:

''Şimdi, dünyayı tahkir edenler dört sınıftır:

Birincisi, ehl-i mârifettir ki, Cenâb-ı Hakkın mârifetine ve muhabbet ve ibâdetine sed çektiği için tahkir eder
İkincisi, ehl-i âhirettir ki; ya dünyanın zarûrî işleri onları amel-i uhrevîden men ettiği için, veyahut şuhud derecesinde imân ile Cennetin kemâlât ve mehâsinine nisbeten dünyayı çirkin görür. Evet, Hazret-i Yûsuf Aleyhisselâma güzel bir adam nispet edilse, yine çirkin göründüğü gibi; dünyanın ne kadar kıymettar mehâsini varsa, Cennetin mehâsinine nispet edilse, hiç hükmündedir.

Üçüncüsü, dünyayı tahkir eder; çünkü, eline geçmez. Şu tahkir, dünyanın nefretinden gelmiyor, muhabbetinden ileri geliyor.

Dördüncüsü, dünyayı tahkir eder; zîrâ, dünya eline geçiyor, fakat durmuyor, gidiyor. O da kızıyor. Teselli bulmak için tahkir eder, "Pistir" der. Şu tahkir ise, o da dünyanın muhabbetinden ileri geliyor. Halbuki, makbul tahkir odur ki, hubb-u âhiretten ve Mârifetullâhın muhabbetinden ileri gelir.'' Sözler, s.572

İşte bu üçüncü ve dördüncüler sözünü ettiğim itiraz ehli olabilirler.

Dolayısı ile en başta bizi yoktan var edip bu güzel dünyada ağırladığı için Rabbimize sonsuz minnettar olmak durumundayız.
Ama dahası var; Rabbimizin bizi burada yaşatması, halden hale çevirmesi, çeşitli imtihanlardan geçirip pişirmesi hep kıvama gelmemiz için. Ne kıvamı? Ona muhatap olma kıvamı, cennete layık olma kıvamı.
O bizi asıl, ebedî olan makkarr-ı saltanatına almak, orada Cemâli ile şereflendirmek istiyor.
Peygamber Efendimizin bildirmesi ile ilmel yakîn biliyoruz ki Onu görmek, her türlü cennet nimetinin fevkinde.

''Ey insan! Bilir misin nereye gidiyorsun ve nereye sevk olunuyorsun?
Dünyanın bin sene mesudâne hayatı, bir saat hayatına mukabil gelmeyen Cennet hayatının; ve o Cennet hayatının dahi bin senesi, bir saat rüyet-i cemâline mukabil gelmeyen bir Cemîl-i Zülcelâlin daire-i rahmetine ve mertebe-i huzuruna gidiyorsun.'' Mektubat, s.223

Öyle ise dünyada ufak tefek sinek ısırması mesâbesinde olup aslında içinde nice rahmet eserlerini barındıran bazı sıkıntılara maruz veya şahid olan şu nazlı insan, hemen itiraza girişmeden, mazhar olduğu nimetleri düşünmeli.

Minnet teşekkürü gerektirir. Bu, kulun yaratanına teşekkürü olduğunda ibadet olarak tezahür eder.

Öyleyse diyebiliriz ki Rabbimizin rızası, öncelikle; onu Rab olarak tanıdığımızın, ona hiç bir şeyi ortak koşmadığımızın, bütün hücrelerimizle minnettar olduğumuzun ifadesi olarak, buyurduğu ibadetleri yapmaya ma'tûfdur. Tabii bu ibadetlere bizim ihtiyacımız olduğu ayrı bir konudur; şimdilik girmeyelim.

Sonra da, Rabbimiz güzeldir, güzeli sever. İşin güzelini, muamelenin güzelini, sözün güzelini, iyiliğin güzelini, ikramın, insanlığın, herşeyin güzelini sever.
Dolayısı ile bizden razı olmasının bir koşulu da onun yarattıkları ile iyi geçinmek, iyilikte bulunmak, en azından zarar vermemektir.

Benim anladığım; Allah rızasınına uygun kul olmak; her anında, hayatının fonunda hep Onu, ne yaparsan senden hoşnut olacağını düşünerek yaşamak halidir.
Ne kadar yapabilirsek artık..

Rabbim rızasına ulaştıracak yolları bize göstersin ve o yollardan gitmeyi de nasip etsin inşaallah.
 

mavci

* ZİKİR * FİKİR * ŞÜKÜR *
Yönetici
Katılım
14 Eyl 2007
Mesajlar
33,159
Tepki puanı
8,250
Puanları
163
Yaş
54
Konum
Alanya
Selamünaleykum...

Selamünaleykum...

Allah rızası ne demek? Nasıl bulunur, nerede aranır? Çıkış noktası olarak alemlerin varoluş nedenine bakmalı herhalde. Görünen görünmeyen alemleri yoktan yaratan alemlerin Rabbi bir hadis-i kudside '' gizli bir hazine idim, bilinmek istedim'' buyuruyor. Anlaşılan; sonsuz hazineler ve güzellikler sahibi, esma-i hüsnasının tecellilerini görmek ve göstermiş, şuurlu varlıklar yaratmış.
Şuurlu mahlukları içinde de insanı intihap etmiş onu bir meydanı imtihana atmış.

Acaba insanın yaratılmaya itirazı olabilir mi? Yani nankörlük damarı ile ''ne yapayım, yaratmasaydı, beni kendisi için yaratmış zaten'' diyebilir mi hâşâ?
Kimsenin varlığa, var olmaya bir itirazı yok. Kimse ''keşke yoklukta kalsaydım, hiç olmasaydım'' demiyor. Diyenlerin itirazı, var olmaya değil, istediği koşullarda var olamamaya..
Bediüzzaman dünya ile kavgalı olanları dörde ayırıyor:

''Şimdi, dünyayı tahkir edenler dört sınıftır:

Birincisi, ehl-i mârifettir ki,
Cenâb-ı Hakkın mârifetine ve muhabbet ve ibâdetine sed çektiği için tahkir eder

İkincisi, ehl-i âhirettir ki;
ya dünyanın zarûrî işleri onları amel-i uhrevîden men ettiği için, veyahut şuhud derecesinde imân ile Cennetin kemâlât ve mehâsinine nisbeten dünyayı çirkin görür. Evet, Hazret-i Yûsuf Aleyhisselâma güzel bir adam nispet edilse, yine çirkin göründüğü gibi; dünyanın ne kadar kıymettar mehâsini varsa, Cennetin mehâsinine nispet edilse, hiç hükmündedir.


Üçüncüsü, dünyayı tahkir eder; çünkü, eline geçmez. Şu tahkir, dünyanın nefretinden gelmiyor, muhabbetinden ileri geliyor.

Dördüncüsü, dünyayı tahkir eder; zîrâ, dünya eline geçiyor, fakat durmuyor, gidiyor. O da kızıyor. Teselli bulmak için tahkir eder, "Pistir" der. Şu tahkir ise, o da dünyanın muhabbetinden ileri geliyor. Halbuki, makbul tahkir odur ki, hubb-u âhiretten ve Mârifetullâhın muhabbetinden ileri gelir.'' Sözler, s.572

İşte bu üçüncü ve dördüncüler sözünü ettiğim itiraz ehli olabilirler.

Dolayısı ile en başta bizi yoktan var edip bu güzel dünyada ağırladığı için Rabbimize sonsuz minnettar olmak durumundayız.
Ama dahası var; Rabbimizin bizi burada yaşatması, halden hale çevirmesi, çeşitli imtihanlardan geçirip pişirmesi hep kıvama gelmemiz için. Ne kıvamı? Ona muhatap olma kıvamı, cennete layık olma kıvamı.
O bizi asıl, ebedî olan makkarr-ı saltanatına almak, orada Cemâli ile şereflendirmek istiyor.
Peygamber Efendimizin bildirmesi ile ilmel yakîn biliyoruz ki Onu görmek, her türlü cennet nimetinin fevkinde.

''Ey insan! Bilir misin nereye gidiyorsun ve nereye sevk olunuyorsun?
Dünyanın bin sene mesudâne hayatı, bir saat hayatına mukabil gelmeyen Cennet hayatının; ve o Cennet hayatının dahi bin senesi, bir saat rüyet-i cemâline mukabil gelmeyen bir Cemîl-i Zülcelâlin daire-i rahmetine ve mertebe-i huzuruna gidiyorsun.''
Mektubat, s.223

Öyle ise dünyada ufak tefek sinek ısırması mesâbesinde olup aslında içinde nice rahmet eserlerini barındıran bazı sıkıntılara maruz veya şahid olan şu nazlı insan, hemen itiraza girişmeden, mazhar olduğu nimetleri düşünmeli.

Minnet teşekkürü gerektirir. Bu, kulun yaratanına teşekkürü olduğunda ibadet olarak tezahür eder.

Öyleyse diyebiliriz ki Rabbimizin rızası, öncelikle; onu Rab olarak tanıdığımızın, ona hiç bir şeyi ortak koşmadığımızın, bütün hücrelerimizle minnettar olduğumuzun ifadesi olarak, buyurduğu ibadetleri yapmaya ma'tûfdur. Tabii bu ibadetlere bizim ihtiyacımız olduğu ayrı bir konudur; şimdilik girmeyelim.

Sonra da, Rabbimiz güzeldir, güzeli sever. İşin güzelini, muamelenin güzelini, sözün güzelini, iyiliğin güzelini, ikramın, insanlığın, herşeyin güzelini sever.
Dolayısı ile bizden razı olmasının bir koşulu da onun yarattıkları ile iyi geçinmek, iyilikte bulunmak, en azından zarar vermemektir.

Benim anladığım;
Allah rızasınına uygun kul olmak; her anında, hayatının fonunda hep Onu, ne yaparsan senden hoşnut olacağını düşünerek yaşamak halidir.Ne kadar yapabilirsek artık..

Rabbim rızasına ulaştıracak yolları bize göstersin ve o yollardan gitmeyi de nasip etsin inşaallah.

Allah CC. ebeden razı olsun kardeşim...
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt