Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Allah nerededir? (1 Kullanıcı)

Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...

bugrahancan

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
28 Ocak 2008
Mesajlar
8
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
32
“Nerede?” sorusu, mekân tutan varlıklar için sorulabilir. Bunlar da maddî varlıklardır. Mekân madde olduğu gibi onda yer tutanlar da maddedirler. Mekânı ve maddeyi yaratan ve bir ismi Nur olan Allah hakkında böyle bir şey düşünülemez.. Kaldı ki, mahluklar içinde bile, mekânla kayıtlı olmayanlar vardır. Bunun en yakın misali kendi ruhumuzdur.

Organlarımızın yerleri, mekânları vardır. Bunun içindir ki, “Ciğer nerededir?” yahut, “Böbrek nerededir?” gibi sorular sorulabilir. Fakat, ruh ve onun latifeleri, duyguları hakkında bu tip sorular sorulamaz. Mesela, “Ruh nerededir, akıl nerede oturur; sevginin, korkunun, hafızanın mekânları nerelerdir?”şeklinde sorular soramıyoruz.

İnsan, maddî olan ve mekânla bağlı bulunan bedenini ölçü almak yerine, mekândan bir derece bağımsız olan, ruhlar alemini, melekleri ve tabiatta icra edilen kanunları düşünse, böyle bir soruya yer kalmayacaktır.
 

_SeNaToR_

Yasaklı Kullanıcı
Katılım
25 Ağu 2008
Mesajlar
1,220
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
35
�Nerede?� sorusu, mekân tutan varlıklar için sorulabilir. Bunlar da maddî varlıklardır. Mekân madde olduğu gibi onda yer tutanlar da maddedirler. Mekânı ve maddeyi yaratan ve bir ismi Nur olan Allah hakkında böyle bir şey düşünülemez.. Kaldı ki, mahluklar içinde bile, mekânla kayıtlı olmayanlar vardır. Bunun en yakın misali kendi ruhumuzdur.

Organlarımızın yerleri, mekânları vardır. Bunun içindir ki, �Ciğer nerededir?� yahut, �Böbrek nerededir?� gibi sorular sorulabilir. Fakat, ruh ve onun latifeleri, duyguları hakkında bu tip sorular sorulamaz. Mesela, �Ruh nerededir, akıl nerede oturur; sevginin, korkunun, hafızanın mekânları nerelerdir?�şeklinde sorular soramıyoruz.

İnsan, maddî olan ve mekânla bağlı bulunan bedenini ölçü almak yerine, mekândan bir derece bağımsız olan, ruhlar alemini, melekleri ve tabiatta icra edilen kanunları düşünse, böyle bir soruya yer kalmayacaktır.

Bunlar kendi yorumun mu ?
Böbrek,ruh,duygu sorulmaz onun içinde Allah(c.c.) nerede diye sorumu sorulamaz ?
Peki Efendimiz(s.a.v.), Cariyeye Allah nerede diye sordu.Verdiği cevabı biliyor musun ?
 

Kaim

Yasaklı Kullanıcı
Katılım
11 Ocak 2010
Mesajlar
2,197
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
41
anlamak güç

ölelim görmeye baslayacaz

ozaman anlarız nerdedir.
 

gurbette

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Eki 2008
Mesajlar
2,850
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
50


"Andolsun, insanı Biz yarattık ve nefsinin ona ne vesveseler vermekte olduğunu biliriz. Biz ona şahdamarından daha yakınız." ( Kaf suresi 16 )

Kullarım, beni senden sorarlarsa, (bilsinler ki), gerçekten ben (onlara çok) yakınım. Bana dua edince, dua edenin duasına cevap veririm. O hâlde, doğru yolu bulmaları için benim davetime uysunlar, bana iman etsinler. ( Bakara suresi 186)
 

PeNYe.Zz

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
15 Kas 2007
Mesajlar
353
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
35


"Andolsun, insanı Biz yarattık ve nefsinin ona ne vesveseler vermekte olduğunu biliriz. Biz ona şahdamarından daha yakınız." ( Kaf suresi 16 )

Kullarım, beni senden sorarlarsa, (bilsinler ki), gerçekten ben (onlara çok) yakınım. Bana dua edince, dua edenin duasına cevap veririm. O hâlde, doğru yolu bulmaları için benim davetime uysunlar, bana iman etsinler. ( Bakara suresi 186)

allah razı olsun kardeşim
 
H

hado77

selamün aleyküm ve rahmetullahi ve berakatuhu

ALLAH(cc) ün arşa istivası ve kürsüsü de denen halet bakımından kelamullah ALLAH(cc) ile muhabbet etmek olunca kelam ile hem dem edilmiş ruh koordinatları belirlenmiş bir karar noktasını belirler. bizim anladığımız kainatta ALLAH(cc) zatıyla anlaşılmaz. onun esas yeri konusundaki kavramı biz HZ. İBRAHİM (as) ın kurban ettiği 4 adet canlıyı parçalayıp bıraktığı yerleri ve oralardan çağrılması ile kendisine gelmesi örneği ile müşahhaslaştırırız.

ALLAH(cc) ün zatı denen hali hayat sıfatı ile malum ve biz de ancak bu sıfatla onun varlığını kavrayabiliyoruz. ALLAH(cc) alemi yeddinde tuttuğunu ve o olmasa fesada gideceğini zail olacağğını söyler. tabakat olarak insan canlı bir varlık varlık değildir. bu şunu açıklar ALLAH(cc) ün dilemesi ile duyar konuşur ve yaşarız.isterse ruhumuzu alır ve bizi başka bir surete de çevirebilir.

gecenin ve uykunun açıkça ölüm olduğunu bilen bizler gözsüz görme ve kulaksız duyma gibi faaliyetleri rüyada da yaptığımızdan esasen gözümüzü açtığımızı sandığımız yerde kafamizdeki kadar canlı olur ve her türlü yaratmayı bilen koma halinden yaşayan hale çevirmiştir. ALLAH(cc) nerdedir sorusunun cevabı da burdadır.

esasen biz nimet gereği yaşarız. yani biz bize ait olan bir şey taşımayız ve ALLAH(cc) bizi nerde isterse rızıklandırır. bu dünyanın bir yeri de olur rüyaler alemi de veya yıllarca sürecek bir koma hali de. bütün bunların algısallığı şunu söyler. aslında insan bedene hapistir ve onun üstünde dünya da onu hem korumak da hem de hapsetmektedir.

bu açıdan ulu insan yoktur, mahkum insan vardır bedene ve dünyaya ve kainata mahkumuz. bizim taleplerimizi adam gibi anlattığımızda yani dua ettiğimizde muhattab bulmamıza biz iman diyoruz. sorunun bilimsel gerçeğinin çok dışında RAHMAN(cc) ve RAHİM(cc) tarafından kuşatılmak denen hal ya misafirliktir edebiyle durana ya da mahkumiyettir ve ALLAH(cc) bunun için kıyameti beklemez. yani an itibariyle cezalıyız. bir mahkum olan imansız ile inandığını söyleyen münafık ve keşşaf olan kalpler.

o et parçasının iman etmedikçe değersiz olması denen hal bizim mahkummiyetimizdir. ve esasen RAHMAN(cc) mahkumları mahkumlardan başkasıyla görüştürmez. bu bir kapalı ceza evidir. bazıları imani olarak yani kemal olarak daha iyi haldedir ilişkileri yarı açık cezaevine kalbeder bazıları da ihsan noktasında keşşaftır ve allah(CC) ÜN İLTİFATINA TAM mazhariyetle muhattabdır.

iman edenler neye ve ne kadar iman ettiğini bilmezse bu mahkumiyeti anlamaz. yani kendi mevkinin getirisini anlmadan bir de muhassim hasım kesilir karşı tarafı sorgular. hücre cezasına çarptırılan adam daha koğuşu bilmez de dışarıdan bahseder.

ALLAH(cc) ü mekanında ziyaret yürek ister. zira o kafirlere aman vermeyendir. onun karşısına şeytani bir şekilde çıkmamanız yani gadaba uğramamız için ALLAH(cc) ile görüşemeyiz. ilk anda sünnetullah gereği ol hitabıyla karşılaşırız ve tekrar mahkum oluruz. yani esasen insanlar onunla karşılaşır da farkına varmaz tekrar mahkumiyet yolunu dünyayı tutar.

onu ziyaret denen hali biz iman penceresiyle açmzasak onun lisanı olan kalp lisanını anlamayız. doğru ol yalan söyleme namaz kıl oruç tut gibi emirlere riayet etmeyen adam mahpustur. o yüzden ALLAH(cc) o kişiyi neredeyse ailesiyle bile görüştürmez. önce kamil imanın getirilerine sahip olmalıdır. insanların içine çıkacak hale gelmelidir, sonra da ALLAH(cc) ile karşılaşma denen eşyanın neden bir perde ardına gizlendiğini öğrenme safahatı başlar. eşya yani kainat ALLAH(cc) ten olan korkusunu ifade eder. mahkumlar o kadar çok konuşmaz sadece zikreder diye seslenirler.

biz kainatın nasıl yaratıldığını bilmiyoruz ama bu kainatın özü olan atomlardan tutun da bize rızık için yaratılan şeylerin davranışlarından muhteşem bir zapt ve rapt altına alınmışlık olunca bunun bir kudret gereği boyun eğme olduğunu anlıyoruz. ALLAH(cc) bir takım kimseler benim huzuruma gelmeden bazı nişanlar taksın istediği için bu dünyayı yarattı. bir ceza ve talim yeri bir mükafat ve mücazat yeri. bu açılardan ALLAH(cc) mekan tayini bir sultanın karşısına nasıl çıkacaksın sorusunu akla getirir. kainat bir engeldir. zulmet içindedir dünyanın dışına bile çıkarmaz. bize zalim bir şeytandır ki o apaçık düşmandır bizi boğar yakar parçalar çekim gücümüzü değiştirir. alim olan mümmine de munistir der ki sen yokken biz vardık ve ALLAH(cc) sizi rahmetiyle korudu ve bizi size muhafızlar kıldı. bu halinle değil ama inanan halinle bu zulmetii geçer ve kainatın dışına çıkarsın. baktığın yer artık başka bir anlam ihtiva eder.

bu bakımlardan mekan sorunu bilimsel gerçekliklerle birlikte bizim esasen bir mekan sahibi olamadığımız gerçeğini anlatır. biz ALLAH(cc) karşısında izin verilen ölçüde duyar konuşur ve görürüz O(AC) GÖRME DERSE GÖRMEYİZ. yani önce sağlam bir kale yapıp kainatın dışına çıkıp tekrar oraya inme denilen hali meleki hali yaşamalı ve namaz ile kelam ile hem dem olmalıyız ki ALLAH(cc) kendi evi olan bir gönüle ben zaten burdayım sen burda değilsin. ben sana daha kendini ifade etme iznini vermedim demesini duyması yakındır.

kullarım beni sorarlarsa ben onlara yakınım diyen ALLAH(cc) daha yürüyen ölü olan adamları canlandırmamış ve onlara bir mekan tahsis etmemiştir.

ALLAH(cc) bizlerden razı olsun.
 

Abdullah Cafer

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2010
Mesajlar
41
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
44
"O Rahman Arş'a istivâ etti" (Tâha: 5)

Eş'arî el-İbâne an Usûli'l-Diyâne" isimli eserinde şöyle der:

"Biri çıkıp: İstivâ hakkında ne dersiniz? diyecek olursa, ona deriz ki: Allah, Arş'ı üzerine istivâ etmiştir. Nitekim Allah şöyle buyurmaktadır: "O Rahman Arş'a istivâ etti" (Tâha: 5); "Güzel söz O'na çıkar" (Fâtır: 105) "Hayır Allah onu (İsâ'yı) kendisine yükseltti" (Nisâ: 158); "(Allah, yaratma) işi (ni) gökten yere düzenler" (Secde: 5). Allah, Firavun'dan nakille şöyle buyuruyor: "Firavun dedi: Ey Hâmân, bana yüksek bir kule yap ki o sebeplere (yollara) erişeyim, (yani göklerin yollarına erişeyim de Mûsâ'nın tanrısına çıkıp bakayım" (Mümin :36-37).

Bu sözleriyle Firavun, Mûsâ (a.s.)'ın, Allah'ın göklerin yukarısında olduğu şeklindeki sözünü yalanlamaktadır. Allah Teâlâ yine şöyle buyurmaktadır: "Gökte olanın, sizi yere batırmayacağından emin misiniz?" (el-Mülk, 67/16). Göklerin yukarısında Arş vardır. Arş, göklerin yukarısında olunca "Gökte olandan emin misiniz?" buyurmuştur. Çünkü Allah, göklerin üzerindeki Arş'a istivâ etmiştir. Her yukarıda olan, göktür. Arş, göklerin en yukarısıdır" (İmam el-Eş'ârî, el-İbâne an Usûlü'd-Diyâne, Medine 1975, s. 30-31).

İmam Mâlik'e Allah'ın Arş'a nasıl istivâ ettiği sorulduğunda; "O Rahman, kendini vasıfladığı şekilde Arş'a istivâ etmiştir, O'nun hakkında nasıl sorusu sorulmaz" demiştir. Başka bir rivayete göre ise şöyle demiştir:

"İstivâ (Arap dilinde anlamı) meçhul değildir. Keyfiyeti akıl ile bilinmez. Buna iman etmek vaciptir ve bu konuda soru sormak bid'attir" (Beyhakî, el-Esmâ' ve's-Sıfât; Mısır 1358, s. 408)

başka bir kitabında şöyle demiştir:

İmam Malik, Allah'ın istivası hakkında soru sorulduğunda şöyle dedi:

"İstiva bilinen bir şeydir. Keyfiyyeti ve nasıl olduğu bilinmez. O'na iman farzdır. Mahiyeti hakkında soru sormak bid'attir." [Er-Ravda en-Nehdiyye s: 29]

Şeyh Abdü'lkadir Geylani, Gunye'de şöyle söyler:

"Ayet ve delaletlerle -ihtizar üzere- yaratıcı bilgisi, O 'nun bir tek, eşsiz (vahid, ehad, samed) olduğunun bilinmesi ve öylece inanılmasıdır. Daha ilerlerde der ki: O yüceliği cihetiyle Arş'a istiva etmiş, mülkünü sarmış, ilmiyle her şeyi kuşatmıştır. Yine, O'nu "her yerdedir" şeklinde nitelemek caiz değildir, 'göktedir, Arş üzerindedir' denebilir, der. Sonra şöyle söyler: İstivasından tevilsiz bahsetmek, istivasının zatıyla Arş'ı üzerinde olduğunu söylemek yaraşır. Şunu da söyler: Arş üzerinde oluşu peygamberlere indirilen kitaplarda hep keyfiyyetî bildirmeden zikredilir."

Imam Ebu Hanife Rahmetullahi Aleyh söyle buyurmustur:

“Allah Teala göktedir,yerde degil.” Ona “O bizimle beraberdir” (Hadid,4) ayetini hatirlatan adama; “Bu,senin bir adama mektup yazip onunla beraber oldugunu söylemen gibidir. Halbuki sen onun yaninda degilsin.” dedi.30] el-Esma ve’s-Sifat

Imam Ebu Hanife Rahmetullahi Aleyh söyle buyurmustur:

“Her kim:‘Rabbim gökte mi yoksa yerde midir? bilmiyorum’ derse kafir olmustur.Ayni sekilde: ‘O,arsinin üzerindedir.
Fakat ars gökte midir,yerde midir bilmiyorum’ diyen kimse de kafir olmustur.” El-Fikhu’l Ebsat

“Arsin semada oldugunu inkar ettimi sübhesiz ki o kafir olur.”Bu eseri Zehebi Uluv’da zikretmistir.“Allahu Teala göktedir,yerde degil” el-Esma ve’s-Sifat

Kendisi“kulluk ettigin ilah’in nerededir?”diye soran kadina:“Allah’u Subhanehu ve Teala semada’dir,yerde degildir”, cevabini verdi.el-Esma ve’s-Sifat
 

MehmetSanli

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
18 Ara 2008
Mesajlar
213
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
50
Taha suresinin meali"5 - O Rahmân (kudret ve hakimiyyetiyle) Arş'a hakim oldu.
46 - Allah buyurdu ki: "Korkmayın, zira ben sizinle beraberim, işitir ve görürüm." ve "size sah damarinizdan daha yakinim". Sadak Allah-ul Azim.
 

Abdullah Cafer

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2010
Mesajlar
41
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
44
"Muhakkak ki Rabbiniz; gökleri ve yeri altı günde yaratan, sonra arşa istiva eden, gündüzü, durmaksızın kendisini kovalayan geceyle örten, güneşi, ayı ve yıldızları emriyle (buyruğuna) baş eğdiren Allah’tır. İyi bilinmelidir ki, yaratma da emir de O’nun hakkıdır. Alemlerin Rabbi olan Allah yücedir." (A'raf: 54)


İmam Malik’in hocası olan Rabia’ya;

“Sonra arşa istiva eden...” ayetindeki istivanın nasıl olduğu soruldu. O, şöyle cevap verdi:

“İstiva, bilinmeyen birşey değildir. Keyfiyetini ise akıl almaz. Risalet Allah (c.c)’tandır. Rasulün görevi ise tebliğ etmektir. Bize düşen ise tasdik etmektir.” (La Likai sünende, Beyhaki el Esma ve Sıfatta)

İmam Malik’e, Allah (c.c)’ın istivası hakkında sorulunca, hali değişti ve kendisine bir titreme geldi. Kendine geldikten sonra, soru sorana şöyle cevap verdi:

“Keyfiyetini aklımız almaz. Allah (c.c)’ın istivası, bilinmeyen birşey değildir. İstivaya iman etmek farzdır, onun keyfiyeti hakkında soru sormak bid’attir. Korkarım ki sen, sapıklardan olabilirsin.” Sonra evinden onun çıkarılmasını emretti.

Bir başka rivayette İmam Malik (r.a), Allah (c.c)’ın istivası hakkında soru soran kimseye şöyle demiştir:

“Allah (c.c), “Rahman (olan Allah) arşa istiva etmiştir.” (Ta-ha: 5) ayetinde kendi nefsini vasfettiği gibidir. O’nun için, “nasıldır?” diye sorulmaz. Çünkü “nasıldır” sorusu, Allah (c.c) hakkında kaldırılmıştır. Sen bid’at sahibi kötü bir adamsın!” (La Likai sünende, Beyhaki el Esma ve Sıfatta )

Mü’minlerin annesi Seleme, istiva hakkında şöyle dedi:

“İstivanın keyfiyetini akıl almaz. İstiva, meçhul birşey değildir. Onu kabul etmek imandandır, onu reddetmek ise küfürdür.” (İbni Merdeveyh La Likai Sünende)

Açıklar mısın hangi fakih, muhaddis, tefsir... alimi "arşa istiva" meselesini arşa hakim olmak olarak tefsir etmiştir? Ayeti bu şekilde meal eden kim?
 

Erzurumli

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
28 Ağu 2007
Mesajlar
1,455
Tepki puanı
1
Puanları
0
Esselamu aleykum,

Peki istiva hakkında sizin ayeti kerimelerden çıkardığınız mana nedir ?

Neden bazı alimler istiva,göklerin de yukarısı,göklerinde ötesindeki arşın üstü demişse de,bazı alimler istivanın mahiyetini bilmek,yada araştırmak,yada sorgulamak bize düşmez demiştir.

Bu soruya cevap verene bir soru daha soracağım...
 

Abdullah Cafer

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 Şub 2010
Mesajlar
41
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
44
Aleykum Selam.

Allah (c.c)’ın arşa istivası O’nun zatına uygun bir istivadır. Bu sebeble biz, Allah (c.c)’ın arşa istivasının zatına uygun bir istiva olduğuna inanırız. Bu konuda O’nu mahlukata benzetmekten ve O’na keyfiyet tayin etmekten uzak durur, Allah (c.c)’ın arşa istiva etmesinin gerçek mahiyetini ise sadece Allah (c.c)’a bırakırız.

Bu konuda, tıpkı yukarıda alıntılarını yaptığım İmam Malik ve onun hocası Rabia’nın dediği gibi iman ederiz.
 

Erzurumli

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
28 Ağu 2007
Mesajlar
1,455
Tepki puanı
1
Puanları
0
Aleykum Selam.

Allah (c.c)’ın arşa istivası ise O’nun zatına uygun bir istivadır. Bu sebeble biz, Allah (c.c)’ın arşa istivasının zatına uygun bir istiva olduğuna inanırız. Bu konuda O’nu mahlukata benzetmekten ve O’na keyfiyet tayin etmekten uzak durur, Allah (c.c)’ın arşa istiva etmesinin gerçek mahiyetini ise sadece Allah (c.c)’a bırakırız.

Bu konuda, tıpkı yukarıda alıntılarını yaptığım İmam Malik ve onun hocası Rabia’nın dediği gibi iman ederiz.

Bu söylediğini duyduk duyduğumuz şekli ile bizde iman ettik,bundan başka bir şekilde cevap verecek bir kimse varsa ,yani ALLAH TEALA göklerden ötededir,arş da göklerin üstünde dir diyen bir kardeş varsa şu soruya cevap versin...

ALLAH TEALA göklerin üstünde olan arş denilen yerin üstünde bir yerde ise,gökler de insan aklının aldığı manada kafamızın üstündeki bulutlar ve ötesi ise,sen de bulunduğun yer itibari ile başını yukarı kaldırıp göğe bakınca rabbim bu göğün üstündeki arşın üstünde diyorsan!dünya nın yuvarlak olması sebebi ile seninle oranla dünyanın diğer tarafında olan bir başka müslüman kardeşin aslında dünyanın yuvarlak olmasına nisbetle ve yerçekimi kanunu gereği ayakları asılı vaziyette durduğu için başını kaldırıp baktığı yere gök diyeceğinden,senin yukarı diye tabir ettiğini o tam tersi olarak aşağı diye tabir edecektir.
Bu durumda hanginiz doğruyu söylüyorsunuz ???

Bu konu mahiyeti bilinemeyecek düzeyde bir konu olup,bu konuyu irdelemek doğru değildir...
Bence konunun hemen kapatılması ve hakkında en doğru inanış şekli ile Abdullah Cafer kardeşin yukarıda yazdığı gibi iman edilmesi gereklidir,yoksa bu konu bir müslümanı rahatlıkla imanından edecek kadar derindir,GÖRÜŞÜNDEYİM...
 

EL Ra'uf

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
26 Eki 2009
Mesajlar
78
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
43
s.a.
Peygamberimiz s.a.v. veda hutbesinde ümmetine 2 emanet bıraktı..birisi allahu tealanın Kelamı Kuran-ı Kerim diğeri sünnetidir. bilgileriniz için allah razı olsun..
 
H

hado77

selamün aleyküm ve rahmetullahi ve berakatuhu

istiva etmenin ne anlama geldiğini bilemiyorum ama bize bildirildiğine göre bir anlamaı olmalı.

bir adliyede bir sanık bir mağdur bir avukat ve bir savcı bir de hakim var. bu kişiler haklarını zerre kadar haksızlık bırakmadan almasına adalaet deriz. ADL(cc) ordadır. yalnız bunun yaratılış evresindeki ALLAH(cc) ün vacibül vucub olması ise istivayı gerekktirir. ALLAH(cc) ordadır ama yemz içmez ancak o kişlerin üstünde idrak sahibi olarak amelleri yönetir. korkunç bir kudrettir kendiyle satranç oynayan adamın kendi kendini hile yapmadan sıratı müstakim doğrultusunda yemnnmesi.

istiva hali sorumluluk halidir ve ALLAH(cc) kulun ameline diğeri nazarında kefil olur. ve esasen şikayet edilen hal cehennemdir ve ALLAH(cc) o halde dahi vekildir. ashab-ı uhdudun acısını azalttık demesi gibi.

ADL(cc) ün adaleti kesin bir adelettir ve kimse memnun olmaz herkes tam haktan anladığı biraz daha fazladır. bu yüzden isyanı engelleyen ALLAH(cc) onu ve kainatı tam zapt ve rapt altına almak için ona istiva eder. halifenin en derin manasıdır. enel hak vesair gibi saçma bir hal değil bir kurbiyettir ki o yargılamanın sonunda kul o mahkemeden huzurlu ayrılır. diğer isimlerin kudreti istiva ile sevcenliğe rahmete dönüşür ve ALLAH(cc) KENDİSİNİ REDDEDEN KULA İSTİVANIN DIŞI DENEN HALİ YANİ SEVGİSİZ AŞKSIZ CEHENNEMİ HALKEDER.

ALLAH(CC) bizlerden razı olsun.
 
Durum
Üzgünüz bu konu cevaplar için kapatılmıştır...

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt