Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Allah Için Sevmek Allah Için Buğuz Etmek (1 Kullanıcı)

istikbal

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
6 Ağu 2006
Mesajlar
1,236
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
38
Konum
Uzun ve düşünülmüş yoldan.
“De ki: Benim namazım, ibadetim, hayatım ve ölümüm hep âlemlerin Rabbi Allah içindir.” (Enam 162)

İşte bu bir cümle hayatı ve anlamını özetler. Hayat Allah’ın rızası için yaşanmalı, O'nun rızası için sevilmeli, O'nun rızası için nefret edilmeli, riyasız ibadet edilmeli, rızasına uygun olarak can verilmelidir.
Rabbimiz ilâhî vasıflarının birçoğunun yansımasını insana vermiştir. Hubb/sevgi ve buğuz/nefret de insana bahşedilen önemli iki vasıftır. Sayısız güzellikleri olan insan bu iki duygusunu yönlendirirken çok dikkatli olması konusunda da uyarılmıştır. Yanlış sevgi ve yanlış nefret dünyada da âhirette de ebedî bir hüsrandır.
“Ey iman edenler! Allah’tan korkun ve sadıklarla beraber olun!" (Tevbe 119)
“O gün zalim kimse ellerini ısırıp; keşke o peygamberle birlikte yol tutsaydım! Yazık bana! Keşke falancayı dost edinmeseydim! der.” (Furkan 27–28) ayetleri yol gösterip öğüt verir.
Allah için sevip Allah için buğuz edecek mümin de bu yolu tutmalı, Kur'an’ı ölçü almalıdır. İşe Kur'an-ı Kerim'in ilk ayeti gibi başlamalı. Besmele gibi olmalıdır. Allah adına bir şeyler yapmak için Allah'ın merhamet sıfatlarıyla ahlaklanmalıdır. Allah'ın Rahman sıfatı ile bütün mahlûkata merhameti ve muhabbeti yaydığı gibi merhametli olmalıdır. Güneş gibi olmalıdır. Bereketinden kimseyi mahrum etmemelidir. Müminlere Rahim sıfatı gibi olmalıdır. Kerîm sıfatı kendinde tecelli etmelidir. Cömertliğinin ve infakının sınırı olmamalıdır.
Allah için sevdiğimiz iddiasında olan biz müminler; O'nun âlemlere rahmet olarak gönderilen Peygamberini örnek almalıyız. O, "yüce bir ahlak üzere idi.” “Müminlere gayet merhametli ve şefkatli idi.” O, bize merhameti ve merhametin yaratıcısı Vehhab Teala'yı öğretendi.
Efendimiz müminleri severken cömertlikte bereketli yağmurlar gibi idi. Kendisinden isteyen hiç kimseyi boş çevirmemişti. Elinde olan mal varlığını verdiği gibi olmayanı da borçlanıp vermişti. Yüzünü asla müminlere karşı ekşitmemiş, acı ve üzüntüsünü içinde saklamıştı. Birbirine kenetlenmiş bir ümmet kurmuştu. Onun zamanında aç yatan müminler varken tok yatan mümin yoktu. Onlar Hendek'te hep beraber aç kalırlar, hep beraber karınlarına taş bağlarlardı. Allah için başlarına gelen düşman belasında hep beraber yürekleri ağızlarına gelir, hep beraber ila-yı kelimetullah için çalışırlar, hep beraber sevinir, hep beraber ağlarlardı. Onlar gülerken ağlayanları yoktu. Beraber Allah'a şükrederler, beraber zikrederlerdi. Onlar sevdikleri Rableri için ve kardeş saydıkları müminler için kendilerinin ihtiyacı olduğu halde mallarını harcarlar ve en ufak bir sızı dahi hissetmezlerdi. Onların Allah rızası için denilince, sevdiklerinin ismini işitince tüyleri ürperirdi.
“Sevdiğiniz şeylerden (Allah yolunda) harcamadıkça, gerçek iyiliğe asla erişemezsiniz. Her ne harcarsanız Allah onu hakkıyla bilir” (Âl-i İmran 92)
“Onlara de ki eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, kadınlarınız, akrabalarınız, kabileniz, elde ettiğiniz mallar, zarara uğramasından korktuğunuz ticaret, hoşlandığınız evler ve meskenler, size Allah ve Rasulünden ve Allah yolunda cihaddan daha sevimli ise, artık Allah'ın emri gelinceye kadar bekleyin. Allah böyle fasıklar topluluğuna hidayet nasip etmez.” (Tevbe 24) ayeti gelince sevdikleri için Beyruha'yı* vakfederlerdi.

Onlar Allah için sevgide ve Allah için düşmanlıkta tek yürektiler. Onlar dostları olan müminleri öyle severlerdi ki, müminler aç ve açık kalmasın, müminlerin ırz ve namuslarına dokunulmasın, kelimetullah hep yüce olsun diye bin deve yükünü ve develeri, gönüllerinde acaba olmadan bağışlarlardı. Onlar her şeylerini, sevdikleri Allah ve Rasûlullah için verirler, gerekirse otlara sarılırlardı. Onlar gerçek sevgiyi öğrendikleri Rasullerinin bir işareti ile öz yurtlarını terk eder muhacir olurlardı. Onlar Rasûlullah’ın bir işaretiyle cihada çıkarlar ötelerin ötesine kanat çırpar Cafer-i Tayyar olur ölümsüzleşirlerdi.
“Allah'ın kullarından öyleleri vardır ki, ne peygamberdirler ne de şehittirler. Lakin Allah katındaki mevkilerinden dolayı, onlara hem peygamberler hem de şehitler gıpta edeceklerdir. Onlar akraba olmadıkları ve maddî yönden hiçbir çıkarları da bulunmadığı halde birbirlerini yalnız Allah için sevenlerdir. Vallahi onların yüzleri nurdur. Şüphesiz onlar nur üzere olacaklardır. İnsanlar korktukları zaman onlar korkmayacak üzüldükleri zaman onlar üzülmeyeceklerdir.” (Ebu Davud)
Onların Allah için sevgileri Rahmanirrahimde fena bulmak, rıza kapısına ulaşmaktır.
“Muhammed Allah'ın elçisidir. O'nun yanında bulunanlar da kâfirlere karşı çetin, kendi aralarında merhametlidirler. Onları rükûa varırken secde ederken görürsün. Allah'tan lütuf ve rıza isterler. Yüzlerinde secdelerin izinden nişanları vardır. Bu, onların Tevrat'taki vasıflarıdır. İncil'deki vasıfları da şöyledir: Onlar filizini yarıp çıkarmış, gittikçe onu kuvvetlendirerek kalınlaşmış, gövdesi üzerine dikilmiş bir ekine benzerler ki bu, ziraatçıların da hoşuna gider. Allah böylece onları çoğaltıp kuvvetlendirmekle kâfirleri öfkelendirir. Allah inanıp iyi işler yapanlara mağfiret ve büyük bir mükâfat vaat etmiştir.” (Fetih 29)
Rahmeten lil-âlemin Efendimizin gökteki yıldızlar gibi olan arkadaşlarının buğuzları, nefret ve öfkeleri de kişilere değildi. Onlar, kötülüğe düşmandılar. Onlar insanları yok etmek için değil kötülükleri yok etmek için, dünyayı ıslah etmek için, haksızlıkları kaldırmak hakkı hâkim kılmak için Allah'a iman etmişlerdi.
“Fitne kalmayıp, din yalnız Allah'ın oluncaya kadar onlarla çarpışın. Vazgeçerlerse, düşmanlık ancak zalimlere karşıdır.” (Bakara 193)
Onlar ilim öğrenmeyi, cehaletle savaşı düşmanlıklarının önüne koymuşlardı. İnkârcılığı, ateizmi, şirki nefretlerinin önüne almışlardı.
Allah için birilerini sevdiğini söyleyen ya da Allah adına nefret eden mümin, Allah'ın rahmetini gerçekleştirmek için Allah'ın Gazab sıfatına sarılmaz. Yanlış yapanları, azgın ve âsileri, günahkâr ve mücrimleri hemen lanetlemez. Allah'ın Afüv sıfatı, Gafur sıfatı, Settar sıfatı gibi mühlet verici sıfatlarını kendisine başlangıç noktası yapar. Allah adına diye onun kullarına gaddar, haşin ve kaba olmaz. Dengeyi ve itidali elden bırakmaz. Yüce Yaratanın el-Halîm sıfatı aklına gelir. Şayet yüce Yaradan asilere ve günahkârlara anında cezalarını verseydi onlara bir damla su bile vermezdi der. Onlara süre tanır, onlar için dualar eder. Eksik bilgilerini tamamlar, tebliğ ve irşat vazifelerini yerine getirir. Lanet en kolay ve en acımasız bir yoldur.
Başına felaket gelen müminin dudaklarından, Efendimizin Taif’te söyledikleri dökülür:
“İlâhî! Kuvvetimin zaafa uğradığını, çaresiz kaldığımı, halk arasında hor görüldüğümü, ancak sana arz ederim. Ey merhametlilerin merhametlisi! Sen herkesin zayıf görüp de dalına bindiği biçarelerin Rabbisin… Kavmim bilmiyor onları affet!”
Allah ölüden diriyi diriden de ölüyü çıkartır. İnkârcı nankör toplumlardan imanlı nesiller yaratır. Bütün geçmişimiz de öyle değil mi? Biz Allah’ı bilmeyen asi toplumlarken Allah imanlı ve aziz bir millet var etmedi mi? Bin yıl İslam’ın bayraktarlığını yapmadık mı? İlâ-yı Kelimetullah için dünyayı ve nimetlerini atlarımızın altına almadık mı? Şimdi o ecdadın torunlarının her zamankinden daha çok duaya, yardıma ve sevgiye ihtiyacı var.

Allah rızası için karşılıksız sevgiye ihtiyacı var. Ailemizle, çocuklarımızla kenetlenmeye, birbirimize sevgimizi göstermeye çok ihtiyacımız var.
Peygamberimiz;
“Çocuklarınızı çok öpün zira her öpücük için size cennette bir derece verilir ki iki derece arasında beş yüz yıllık mesafe vardır. Melekler öpücüklerinizi sayar ve sizin için yazarlar.”
“Kıyamet gününde Allah Teala: "Celalim hakkı için birbirlerini sevenler nerede? Bugün onları gölgemden başka gölgenin olmadığı şu anda, gölgemde gölgelendireceğim buyuracaktır.” (Müslim) der.
Sevgi birleştirir, bütünleştirir. Sevgi, nefretin, kinin, düşmanlığın, inkârın ve her türlü kötülüğün mezarıdır. Sevgiye, dostluğa ve muhabbete giden bütün kapıları sonuna kadar açmalıyız.
“Sen, sırf Allah'ın rahmetiyle onlara karşı yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı yürekli olsaydın, onlar senin etrafından dağılıp giderlerdi. Artık onları sen bağışla, onlar için Allah'tan mağfiret dile. (Yapacağın) işlerde onlara da danış; bir kere de azmettin mi, artık Allah'a dayan. Muhakkak ki Allah kendine dayanıp güvenenleri sever.” (Âl-i İmran 159)
Fakat unutulmamalıdır ki, mümini zaafa düşürecek, izzet ve vakarını ayaklar altına alacak kişiliksiz tavırlardan da sakınmak gerekir. Çünkü Allah, izzet ve celali kendi üzerine almıştır. Müminler Allah adına taşıdıkları bu izzet ve vakarı da hâşâ Allah'tan fazla merhamet edercesine ayaklar altına aldıramazlar.
“Münafıklar diyorlar ki: "Andolsun, eğer Medine'ye dönersek, en izzetli olan, en zelil olanı oradan mutlaka çıkaracaktır." İzzet, ancak Allah'a, O'nun elçisine ve müminlere mahsustur. Fakat münafıklar bilmezler.” (Münafikun 8)
Müminler, Allah'ın sevmediği hiçbir şeyi sevmezler, sevemezler. Kalplerine yerleşmiş olan imanları kötülüklere gönül kapılarını kapamıştır.
“Allah'a ve âhiret gününe inanan bir milletin, babaları, oğulları, kardeşleri yahut akrabaları da olsa Allah'a ve Rasulüne düşman olanlarla dostluk ettiğini görmezsiniz. Onlar o kimselerdir ki Allah kalplerine iman yazmış ve onları kendinden bir ruh ile desteklemiştir. Onları, altlarından ırmaklar akan cennetlere sokacak, orada ebedî kalacaklardır. Allah onlardan razı olmuş, onlar da O'ndan razı olmuşlardır. İşte onlar Allah'ın taraftarlarıdır. İyi bil ki, kurtuluşa ulaşacak olanlar, Allah'ın taraftarlarıdır.” (Mücadele 22)
Allah kâfirleri sevmez, aşırıları sevmez, zalimleri sevmez. Allah, haksız saldırıda bulunanları sevmez. Allah israf edenleri sevmez. Allah bozgunculuğu sevmez, münafıkları sevmez. Allah günahta ısrar edenleri sevmez. Allah, hainleri sevmez. Allah, kendini beğenip böbürlenenleri sevmez. Allah şımarıkları sevmez, kendini beğenmiş övünüp duran kimseleri sevmez.
Her kim sözünü yerine getirir ve kötülükten sakınırsa, bilsin ki Allah sakınanları sever. Allah güzel davranışta bulunanları sever. Allah sabredenleri sever. Allah, kendisine dayanıp güvenenleri sever. Allah dürüstleri sever Allah tövbe edenleri sever, temizlenenleri sever. Allah, âdil davrananları sever. Allah iyilik edenleri sever. Allah haksızlıktan sakınanları sever, Allah ahdi bozmaktan sakınanları sever. Allah, kendi yolunda kenetlenmiş bir yapı gibi saf bağlayarak savaşanları sever.
İlâhî sevdir bize hep sevdiklerini, yerdir bize hep yerdiklerini. Yar et bize erdirdiklerini.
-----------------------
* Beyruha: Ebu Talha radıyallahu anha ait Mescid-i Nebi'nin karşısındaki en değerli hurmalığı idi, içinde su kuyusu da vardı. Zamanının gözde mekânı idi. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem de bazen bu bahçeye gelirdi.

Yazar:
TAHİR DAĞARSLANI
 

istikbal

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
6 Ağu 2006
Mesajlar
1,236
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
38
Konum
Uzun ve düşünülmüş yoldan.
ALLAH İÇİN SEVMEK
Peygamber Efendimiz bir hadis-i şeriflerinde: " Nefsimi Yed-i kudretinde tutan Allah’a yemin ederim ki iman etmedikçe Cennete giremezsiniz. Ve birbirinizi sevmedikçe de Kâmil Mü’min olamazsınız." buyuruyor.

Şimdi buradan hareketle birbirimizi ne derece sevdiğimizi anlamaya, biraz da ayetler ve hadisler ışığında günümüz olaylarını irdelemeye gayret edelim.

Krizlerin, intiharların, kepenk indirmelerin, işten uzaklaştırmaların bolca olduğu bir ülkede yaşıyoruz. İnsanlar bunalan yüreklerini rahatlatmak için bir umut ışığı arıyorlar.

Bu umut ışığı kimilerine göre Yenilikçiler kimilerine göre Gelenekçiler. Kimilerine göre Kemal Derviş kimilerine göre IMF...

Bizler yıllarca; bu ülkede Cuma namazına gitmenin mi yoksa gitmemenin mi daha doğru olduğunu tartıştık.

Bizler yıllarca; Nurcu, Süleymancı, Partici, Radikal tartışmaları yaptık.

Bizler yıllarca; Parti bir amaç mı yoksa araç mı tartışmasını yaptık.

Bizler yıllarca; birbirimizin cemaatlerinden nasıl eleman çalabiliriz mücadelesi verdik.

Bizler yıllarca; birbirimizin gazetesine, dergisine, radyosuna sataştık.

Bizler yıllarca; müslümanların bir vücudun azaları gibi olduğunu unuttuk ve bizi bölmeye çalışanların işlerini kolaylaştırdık...

Hak Teâla Enfal Suresinde "... Birbirinizle Nizâlaşmayın! Sonra içinize korku düşer, devletiniz elden gider." diyor. Allah Teâla Müslümanların kendi aralarında ihtilafa düşmelerini sonucunda şu iki tehlikenin meydana geleceğini de belirtiyor.
1. Başarısızlık, zaaf, soğukluk ve korku meydana gelir,

2. Kuvvet ve azamet elden gider.

Şimdilerde bizler; Yenilikçi – Gelenekçi tartışmaları yapıyoruz.

Şimdilerde bizler; kadınların cenaze namazı kılıp kılamayacağını tartışıyoruz.

Şimdilerde bizler; genç kızların ya da bayan memurların peruk takarak işlerine, okullarına gidip gidemeyeceğini tartışıyoruz.

Şimdilerde bizler; bana dokunmayan yılan bin yaşasın düşüncesi içine girdik.

Şimdilerde bizler; okulum, kursum, davam yerine; evim, işim, çocuklarım, arabam düşüncesi içine girdik.

Şimdilerde bizler; birbirimize küstük ve şu ayeti unuttuk. "Mü’minler ancak kardeştirler. Onun için; herhangi bir anlaşmazlıkta kardeşlerinizin arasını düzeltiniz.” (Hucurat-10)

Bizler şimdilerde ne yapıyoruz biliyor musunuz? Bizler artık yetmiş milyon insanın gözü önünde geçmiş günleri hiçe sayarak kavga etmekten çekinmiyoruz. Hem de bizi bölmek isteyenlere ne kadar başarılı olduklarını göstermek istercesine...

Bir Hadis-i Şerifte Allah Rasûlü: " Birbirinize haset etmeyin, birbirinizi helak olmaya sürüklemeyin, birbirinize buğz etmeyin. Kardeşçe Allah’ a kul olun." buyurmuştur.

Şimdi de size bir soru: Bizler birbirimize buğz ediyor muyuz, etmiyor muyuz?

El cevap: Ediyoruz...

H.z. Peygamber: "Yedi sınıf insan vardır ki; Allah onları hiçbir gölgenin bulunmadığı bir günde Arş’ ın gölgesiyle gölgelendirir. Bu sınıflardan biri de birbirlerini Allah için seven, hayatlarını böyle geçiren ve bu hâl üzere ölen iki kişidir." buyurmuşlardır.

Yaptığımız işlerden dolayı bir günde onlarca insanla muhatap oluyoruz. Ve sohbet ortamlarındaki muhabbet hep "Ekonomi ya da Siyaset" üzerine... Artık hiç kimse sevgiden ya da aşktan dem vurmuyor. Ancak dolardan marktan dem vuruyoruz. Bunlar laf-ı güzaf. Seviyoruz diyoruz, isyan ediyoruz. İnsan sevdiğine isyan eder mi?

Türban takan türbansıza; dürüst hırsıza; vaiz laftan anlamayana; işçi patrona, amir memura; sakallı sakalsıza, yeşilaycı tiryakiye; muhtar mahalleye, devlet millete; müslüman kafire, kafir müslüman’ a; genişletin artık alabildiğince. Hayatın her karesinde aynı görüntü..

Bir tek kelime... Düşmanlık... Kırgınlık... Kızgınlık...

Türbanlı türbansıza kızmamalı mı yani? Veya laftan anlamayana cephe almamalı mıyız? Dürüst esnaf malını çalana onun çalamadıklarını mı hediye etsin?... Ne yani babasını katledene oğlu iki kurşun da bana mı sık desin! diyorsun sen!?.. Diyorsunuz şimdi...

Hayır öyle değil...

Doğrular biz taraftan. Senin doğrun benim doğrum.. Bu bizce olan tavır... Hakk katında doğru tektir ve asla göreceli değildir. Tavır O ne derse odur. Yargılamak bize düşmez. Biz ancak akledip ifadeleri içimizde hazmedip uygulamakla mükellefiz aslına bakarsanız sadece... Bunun adıdır aklen teslimiyet, kalben teslimiyet, değil körü körüne; göre göre bile bile ...

Sevmekten bahsettik ya başından beri.. İnsanı sevmek O'nu sevmek demek bu da bir sır; aslında bu açıdan...

Bizim düşmanımız saydığımız ve sayamadığımız, O'nun reddettiği biz de eserini bile görmek istemediği; bizi O'ndan ve yolundan uzaklaştıran hastalıklar...

Yani kötü olan ama O'nun tayin ettiği her şey...

Yani daha özü bizim nefretimize şamil olan her şey aslında bu sayılanlar....

Kabul bizi bu hale getirmek isteyenler var. Bizi tamamen dünya işleriyle meşgul etmek isteyenler var. İyi de biz neden onlara boyun eğiyoruz? Neden kardeşimize surat asıyoruz? Bizler tebessümün kardeşimize bir sadaka olduğunu bilen insanlarız. Bizler tebessümün sadaka olduğunu neden unuttuk.

Ama yine de umutluyum. Allah Rasulü bir gün ashabına şu müjdeyi verir: " Yevm-i kıyamette insanların bir kısmı için Arş-ı Ala’nın etrafına kürsüler konacak, onlar o kürsülere oturacaklar. Yüzleri Ay’ın on dördü gibi parlayacak. Diğer insanlar korku ve feryat içinde çalkalanırken; onlarda korku ve endişe olmayacak. Onlar öyle Allah dostlarıdırlar ki onlar için ne korku ne de hüzün vardır.

- Bunlar kimdir Yâ Rasulallah? diye sordu, sahabe.

- "Dünyada iken Allah için birbirlerini sevenlerdir." buyurdular.

Bizim yarınımız belli değil. Dünümüz ise hicran. Bu gün de geldi geçiyor. Bırakalım nefret sadağında bir alev oku olmayı, sevgi kiliminde desen olmak varken. Alev söner, kül toza bulanır; sevgi asıl sahibine döner, tali yoldan sahipliğini üstleneni de alır götürür O'na...

Sevelim, ne amaçla olduğunu, ne için olduğunu bir tarafa bırakarak rahmetine sığındığımızın merhametine beden olmak için....

Sevelim, düşmanına dahi şefkatini esirgemeyenin geniş gönlünde taht kurmak için....

Sevelim. Vallahi ne kadar sıkıntımız varsa hep sevgisizlikten. Ama O'nun ölçüleri ile.

Dini amacımıza alet etmemek, sevgimizi pespaye, kötürüm, şehevani duygulardan temizlemek için O bizi nasıl seviyorsa, nasıl sevmemizi istiyorsa öylece sevelim.

Para, şöhret, hükmetmek, sahiplenmek... Hele bunlar ki topyekun bir maval...

Bizim önümüz var, geride kalana hasretimiz...

Önümüzü gerimize almanın adıdır sevgisizliğimiz...

Şimdilerde müthiş bir şekilde imtihan ediliyoruz. Rabbim bizleri imtihanını layık ile verenlerden eylesin.
ALINTI
 

aliye_aliye

Altın Üye
Katılım
25 Eki 2006
Mesajlar
16,828
Tepki puanı
4
Puanları
38
Konum
~* پایتخت آن بهشت *~
Web Sitesi
www.fizikist.com
Selamün Aleyküm ve rahmetullahi ve berekatühü değerli kardeşim.
Paylaştığınız yazılar çok güzeldi..Bir nevi bizler için bir ayna görevi de görüyor..Bizleri bize gösteriyor.. Bir an önce kendi meselelerimize değinen, İslam'ın gereklerini hakkıyla yerine getiren kullardan oluruz inşallah.. Emeğinize sağlık. Rabbimiz c.c sizden ebeden razı olsun, sevabınızı yazsın inşallah..Selam ve dua ile.
 

istikbal

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
6 Ağu 2006
Mesajlar
1,236
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
38
Konum
Uzun ve düşünülmüş yoldan.
Sevgi Ve Kardeşliğe Davet...
sofuoglu_8901941180.gif
Hepimiz birlik, beraberlik istiyoruz, bunu hep söylüyoruz, ama bir türlü uygulamaya geçmedik. Ancak, sağlamak zorunda olduğumuz birlik, beraberlik ve bütünlük için her düzeyde herkes üzerine düşeni yaparak birlikteliği sağlamalıyız. Herkes bu sorumlulukla hareket etmelidir. Aksi takdirde milletin ve tarihin önünde mesul oluruz.

Küsmek yok, darılmak yok bu yolda. Ayırmak yok, ayrılmak yok. Bu yol birlik yolu, bu yol beraberlik yolu. Hiç kimse melek değil. Hiç kimse Aşere-i Mübeşşere'den değil. Herkes kul, herkes insan. Beşer elbette şaşar. "Masum İmam" anlayışı yok bizde. Herkes hata yapabilir. Sen de, ben de, o da, bu da... Hepimiz hata edebiliriz. Yeter ki ısrar edilmesin. Hatasız kul olur mu? Olmaz. Hatasız insan olmaz. Hep karşındaki insan değil, sen de hata yapabilirsin. Kusur hep karşımızdakinde olmaz ya... Bizde de olur. "Kişi noksanını bilmek gibi irfan olmaz." Bu sözdeki manayı arif olan anlar, zarif olan anlar. Herkes hatayı önce kendinde aramalı, hatalarını düzeltmeye çalışmalıdır. Birbirimizi suçlayacak yerde kendimize bakmalı: "Kendimize yapılmasını istemediğimiz bir şeyi kardeşimize, kardeşlerimize de yapmamalıyız." Hatasız dost arayan, dostsuz kalır. Menfi tenkitçi yalnız kalır, arkadaşsız kalır. Gizli kusurları araştırıcı ve yayıcı olmak yerine; affedici, örtücü olmalı. Ben sende, sen bende kusur arama yarışına girişirsek, ikimiz de yaya kalırız; düşman kazanırız.


Darılmaca, küsmece yok. "Bu yol ki Hak Yolu'dur; dönme bilmeyiz, yürürüz," deyip koşmak lazım. Küsmek değil, koşmak. Darılmak değil, sarılmak. Uzaklaşmak değil, kucaklaşmak. İslam kardeşliğinin manasını iyi anlamak ve bu kardeşliği bozacak davranışlardan da kaçınmak... Bu yolda kullardan bir şey beklemeden çalışmak ve her şeyi Allah'tan istemeye alışmak. Bu yol böyle bir yoldur. Dünyevi menfaat bekleyen, insanlardan "aferin" bekleyenler bu yola girmesin... Halisler gelsin, muhlisler gelsin. Fakat böyle insanların kıymeti de bilinsin, unutulup kenara itilmesin. Hakkı verilsin, adalet yerine getirilsin... Bunlar olmuyor, bunlar yapılmıyor diye de kimsecikler yoldan dönmesin ve Allah'ın rızasını düşünsün. Cephe gerisine sakın düşmesin. Samimi insanlarımız "Bize değer verilmiyor" diyerek üzülmesin. Allah katındaki makamını, Allah nazarındaki derecesini düşünsün. Üzülmesin, sevinsin. Nefsin arzuları gerçekleşmediği için de ayrıca sevinsin.


Hemen darılmak yok. Dün kardeş olduklarına bugün düşman olmak yok. Düşmanın ekmeği ne yağ sürmek, düşmanın işini kolaylaştırmak yok. "Kol kırılır yen içinde." Sinsi düşmanlık olmadığı gibi, akılsız dostluk da yok. "Sözün tamamı ahmağa söylenir." Bizim yolumuzda ahmaklığa yer yok. Akıllı davranmak zorundayız. Hesaplı ve;kitaplı yürümek mecburiyetindeyiz. Hatalarıyla, sevaplarıyla bu insanlar bizim. Bunlar bizim kardeşlerimiz. Mütteki, musaili (Allah'tan çekinen, namaz kılan) kardeşlerimiz. Kardeş kardeşi nasıl görmeli, nasıl değerlendirmeli? Muamelesi, münasebeti nasıl olmalı? Kardeşinin yanında mı olmalı, onu yalnız mı bırakmalı? Bazı dilek ve temenniler yankı bulmuyor diye ters yollara girmenin ve yön değiştirmenin manası nedir? Darılmanın, kardeşlerinden ayrılmanın hikmeti nedir? Nefs yarışına ne lüzum var ki?

"Ameller, niyetlere göre değer kazanır..." O halde herkes evvela niyetine baksın. Hangi niyetle, hangi işlere girişiyor? Ona baksın. Hareketi kul için mi, Allah için mi? Önce bunu anlasın... Bu yolda komutan iken nefer olmak da var. Er'den kumandanlığa yükselmek de... O halde darılmak yok. Hak Yol'da Hak için çalışmak var, coşmak var.

Makam, mevki için gerçeklere sırt çevirmeyelim. Günümüzün gerçekleri ışığında hareket ederek akılla, ahlakla, sevgi, saygı, edeple, hikmetle, ilim ve irfanla, güzel sözle, ihlasla, riyaya dalmadan, Din, Millet, Vatan, Devlet ve İnsanlık için hayrı, hakkı, doğruyu, iyiyi, güzeli hep birlikte arayalım.


ALINTI
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt