Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Allah Dostlarının Halleri (1 Kullanıcı)

Siyahgulsevdalisi

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
20 Haz 2006
Mesajlar
2,046
Tepki puanı
0
Puanları
0
Hac Yapmak İstiyorum

Bişr–i Hafi Hazretlerine istişare için gelen bir zata şöyle demir:
–"Helal yoldan kazanılmış iki bin altınım var, Hacca gitmek istiyorum, ne dersin?
–"Sen temaşa için gidiyorsun, şayet hakk rızası için Hacca gidiyorsan birkaç yoksulun borcunu öde veya bir yetime ve yahut da çoluk çocuğu çok olan birine parayı ver. Zira bunların gönlüne ulaşacak olan rahat ve huzur yüz hacc dan daha üstündür."
–"Ama ben daha çok hacc yapmayı arzuluyorum."
–"Öyle ama bunun sebebi şudur: Sen bu malı doğru dürüst bir şekilde elde etmemiş olduğundan, onu doğru dürüst olmayan bir şekilde harcamadıkça rahat edemeyeceksin!" (1)

ALLAH BİZDEN
ÖDÜNÇ İSTİYOR
ÖYLE Mİ?
"Kim Allah'a ödünç verir, malını Allah yolunda infak ederse Allah onun karşılığını kat kat verir. Ayrıca çok değerli mükafata nail olacaktır." (57/11) ayet–i kerimesi nazil olunca Ensar'dan Ebu'd–Dehdah gelerek:
"Ya Rasulallah! Allah bizden ödünç istiyor öyle mi?" Efendimiz:
"Evet Ebu's–Dehdah" buyurunca. Ebu'd–Dehdah Radıyallahu Anh:
"Ey Allah Resulü! Bana elini ver" diyerek Efendimizin elini tuttu ve ekledi:
"Rabbim'a bahçemi ödünç veriyorum."
Bahçesinde 600 hurma ağacı vardı ve aynı zamanda Medine'nin en güzel hurmalıklarından biri idi. Hanımı Ümmü'd–Dehdah ve çocukları bahçede ağaçların altında gölgeleniyor ve oynuyorlardı.
Ebu'd–Dehdah, bahçenin dışına gelerek hanımına seslendi:
"Ey Ümmü'd–Dehdah!"
"Buyur!"
"Bahçeden çık! Ben onu Rabbime'e verdim!"
"Ey Ebu'd–Dehdah! Karlı bir alış–veriş yapmışsın" (2)


ASIL SİZ SUSUNUZ
Bir gün, Yusuf–i Hemedanıi hazretleri vaaz ediyordu. Buraların ve ötelerin en ince hikmetleri üzerinde konuştuğu bir andı ki, içeriye iki kişi girdi. Edep ölçülerini de aşarak:
"Sus, a ihtiyar, yanlış şeyler söylüyorsun!.."
Yusuf–i Hemedani hazretlerinin dudakları bir yay gibi gerildi de dedi ki:
"Asıl siz susunuz! Çünkü size diri denemez!"
Aradan bir nefes zaman geçmemişti ki, o iki kişi hemen yere düşüp ölüverdiler.
Bu tecelli karşısında ne akılda takat kaldı, ne idrak bir çıkış yolu bulabildi.
Kainatı Yaratan Allah buyurdu ki:
"Her kim Benim Veli kullarıma düşmanlık ederse, muhakkak ona Ben harp açarım" (5)

O NUR KİMİNDİR
Bir zaman bir soyguncu, bir büyük soygundan sonra bu yola canını feda edip başını alıp gitmişti. Bir daha onun ne izini görebilmişler ne de sürebilmişlerdi. Şeyh Ebu Hasan Harakani derdi ki:
"Ben bu davanın peşine düşme hususunda bir soyguncudan daha aşağı kalamam!" Derken bilahare başını Bayezid'in kabrinin toprağına koydu, kendisini ona feda etti ama bu toprak üzerine sırtını koyup arkası üzerine yatmadı. Nihayet bundan on iki sene sonra topraktan:
"Ey Eba Hasan! Oturma zamanın geldi," diye bir sada gelince şeyh:
"Ey Bayezid! Tüm himmetini tut, zira ben ümmi bir kimseyim, şeriattan bir şey bilemiyorum. Kur'an öğrenmemiş bulunuyorum," diye mukabele etti. Tekrar avaz geldi.
"Ey Ebu'l–Hasan! Bana verilen, senin yüzüsuyun hürmetine verilmiştir!"
"Bu nasıl olur ki, sen benden yüz otuz yıl önce yaşamış bulunuyorsun!"
"Evet, öyle ama ben Harakan'dan geçerken Harakan'dan doğup semaya yükselen bir nur görürdüm. Otuz sene Allah'tan hacet diledim durdum. Nihayet:
"Ey Bayezid! O nuru hürmetle şefaatçi getir ki, hacetini görelim" diye sırrıma nida geldi:
"Ya Rabbı! O nur kimindir ve o kişi nerededir?" dedim. Hatiften yine ses geldi:
"O, bizim has kulumuzun nurudur, ona Ebu'l Hasan derler. Bu nuru şefaatçi kıl ki, hacetin görülsün!"
Şeyh Ebu Hasan Harakanı diyor ki, Harakan'a varınca, yirmi dört günde Kur'an'ı bellemiştim. (6)

HER KEMALİN BİR
ZEVALI VARDIR
Hızır Aleyhisselama sordular görmüş olduğun en acayip şey nedir? Bunca yıldır ömür sürmektesin seni en çok hayrete düşüren hadise nedir? Hızır Aleyhisselam:
"Issız bir ormana yolum düştü. Sanki orada kendimi kaybettim. Beş yüz yıl tek başıma gezdim, dolaştım. Sonra bir şehre uğradım. İçinde nehirler akan ve etrafı bağ bahçe ve ağaçlar ile süslü çok güzel bir şehirdi. Oradakilere sordum:
"Bu şehir kurulalı kaç yıl oldu?" Onlar:
"Biz babalarımız ve ecdadımız asırlardır bu hal üzeriyiz... Bu şehrimiz hep böyle güzel..."
O güzel şehirden ayrıldım. Aradan beş yüz sene geçti, ben hep seyahat ettim. Nihayet bir gün o güzel şehrin olduğu yer gittim. Orada ne o güzel şehir vardı ve nede o insanlar vardı.
O güzel bağ ve bahçelerin olduğu yerde deniz vardı. Tekneleri ile balık avlayan balıkçılarla karşılaştım. Hayretle onlara sordum:
"Eskiden burada güzel bir şehir yok muydu?" Balıkçılar:
"Hayır biz atalarımızdan da böyle bir şey işitmedik."
Oradan ayrıldım. Beş yüz sene sonra yine oraya uğradığımda o denizin kuruduğunu ve yerinde eskiden olduğu gibi güzel bir şehrin kurulduğunu gördüm. (7)

NE VARDI, BU ÇUKURUN
SAHİBİ BEN OLAYDIM
Genç bir delikanlı... Babası yok. Kabilesinin içinde ezik boynu bükük ve mahzun Abdullah el–Müzeni...
O Allah Resulünun nur halkasına ulaşmadan iman etmiş bir yiğit. Kalbi Allah Resulüne kavuşmanın heyecanı ile atıyor. Amcaları onun iman ettiğini öğrenmiş, üzerine kurdukları baskıyı daha da artırmışlardı. Bizi terk edip Medine'ye gitmesin diye, elbiseleri ondan almışlar, üzerine sert kıldan yapılmış bir çuval geçirmişlerdi. Bu vazıyette kaçamayacağını düşünüyorlardı.
O bütün zorlukları göze alarak kimselere görünmeden Medine'ye doğru yola çıktı. Çok zor şartlar altında yolculuk ediyordu, çıplak ayak, üzerine giydiği kalın kıllardan yapılmış çuval bütün vücudunu yara bere içinde bırakmıştı. Uzun bir yolculuktan sonra Medine'ye vardı. Abdullah el–Müzeni'yı gören hayrete düşüyordu. Mescid–i Nebevi'ye yaklaştıkça ağzından şu sözler dökülüyordu:
"Ben geldim Ya Resulullah! İman ederek geldim, Allah'ı bir, Muhammed'i O'nun Resulü tanıyarak geldim."
O günden sonra Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in sevgisine mahzar olmuş, Resulullah onu ilk günkü hali ile anmıştı. Lakabı "Zü'l–Bicadeyn" (Çifte Çullu) olmuştu. O Resulullah'ın yanından bir an olsun ayrılmamış, bütün savaşlarda bulunmuştu. Nihayet dünya hayatına veda edeceği Tebuk Gazvesine gelinmişti.
Tebuk Gazvesi gecelerinden bir gece, askerlerin gece istirahata çekildiği bir saatte çadırlar arasında, geçenin karanlığında üç kişi, bir meşalenin ışığı altında bir cenazeyi taşıyorlar. Bu üç kişi; Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem Efendimiz, Ebu Bekir Radıyallahu Anh ve Ömer Radıyallahu Anh idi. Taşınan Cenaze de Abdullah el–Müzeni. Lakabı ile "Zülbicadeyn" idi
Bundan sonrasını Abdullah İbn Mes'ud Radıyallahu Anh'dan dinleyelim:
"Uyku tutmamıştı. Gecenin karanlığında, mücahitlerin çadır kurdukları sahanın bir köşesinde hareket eden bir ışık gördüm. Kalktım; takip ettim. Gözümü ışıktan ayırmadan yaklaştım. Bir de ne göreyim: Resulullah, Ebu Bekir ve Ömer, Andullah Zülbicadeyn'i taşıyorlar. Bir yere geldiler; kabir kazdılar. Resulullah kazılan kabre indi. Ebu Bekir ve Ömer, cenazeyi Efendimize sunmak için hazırladılar."
Efendimiz;
"Kardeşinizi bana doğru yaklaştırın!" buyurdu; yaklaştırdılar.
Onu kucağına alan Resulullah, yatacağı yere ve yöne yerleştirdikten sonra doğruldu ve:
"Ya Rab! Ben, ondan razıyım, hep razı olarak geldim; sen de razı ol!.." diye dua etti.
İçim dolu dolu oldu. Gıpta etmiştim. O an; "ne vardı, bu çukurun sahibi ben olaydım! Oraya bu şekilde ben gömüleydim," diye ne kadar temenni ettim." (4)

DERECELER GÜZEL
AHLAK İLE ELDE EDİLİR
Selh Bin Abdullah Tüsteri anlatıyor bir gün Musa Aleyhisselam Allah–u Teala'ya:
"Ey Rabbim, dedi, Muhammed ile ümmetinden bazılarının cennetteki derecelerini bana göster."
Aziz ve Celil olan Allah:
"Ya Musa, buyurdu, sen buna güç yetiremezsin, fakat ben büyük derecelerden bir dereceyi sana göstereyim. Bu dererce ile onu senden ve bütün mahlukattan üstün kıldım."
Ve Melekut aleminden kendisine bir kapı açıldı. Onun yerinin nurunu ve Allah ile yakınlığını görünce nerede ise Hazret–i Musa kendinden geçecekti.
Musa Aleyhisselam dayanamayıp sordu:
"Ya Rabbi! Ne ile onu bu dereceye yükselttin?
Allah buyurdu:
"Ona verdiğim yüksek ahlak sayesinde"
"O ahlak hangisidir?"
"İsar, başkalarının ihtiyacını kendi ihtiyacına tercih etmesidir. Bu ahlak ile bana kim gelirse ben onu hesaba çekmeden haya eder ve onu cennetin istediği yerinde iskan ederim.
Ey insan! Çömert ol, çünkü cömertlik cennet ağaçlarından bir daldır, seni oraya çeker!.. (3)

Dipnotlar:
1– Süleyman Uludağ, Tezkiretü'l–Evliya, Feridüddin Atar, Mavı Yayıncılık, Cilt1sh.151
2– M.Şerafeddin Kalay, Örnek Nesil, Altınoluk sh.397
3– Mustafa Necati Bursalı, İstanbul ve Anadolu Evliyaları, Tuğra neşriyat, İstanbul, 1996, cilt 2, sh.431
4– M.Şerafeddin Kalay, Örnek Nesil, Altınoluk sh.200
5– Mustafa Necati Bursalı, İstanbul ve Anadolu Evliyaları, Tuğra neşriyat, İstanbul, 1996, cilt 2, sh.377
6– Süleyman Uludağ, Tezkiretü'l–Evliya, Feridüddin Atar, Mavı Yayıncılık, cilt 2,sh.242
7– Ömer Faruk Hilmi, Fatih Yayınevi, Hızır Aleyhisselam,sh.106
 

Zinnire

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
12 Tem 2006
Mesajlar
325
Tepki puanı
0
Puanları
0
RE: Allah Dostlarının Halleri

cok tesekkur ederiz kardesim paylasman icin....
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt