Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Allah dostlarının halleri (acaba bu bir keramet midir?) (1 Kullanıcı)

Siyahgulsevdalisi

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
20 Haz 2006
Mesajlar
2,046
Tepki puanı
0
Puanları
0
Ebu Kasım Nasrabadi Hazretleri Cebel–i Rahme'de bulunduğu sırada humma hastalığına tutulmuştu. Hicaz'ın malum sıcakları da bütün şiddetiyle bastırmıştı. Acem diyarlarında Nasrabadi Hazretlerine hizmet eden dostlarından biri yanına geldi. Onun şiddetli bir hummaya yakalandığını ve ateşler içinde kıvrandığını gördü ve:
–"Ey Nasrabadi Hazretleri! Bir şeye ihtiyacın var mı?" diye sordu.
–"Soğuk bir su şerbeti lazım," diye cevap verdi. Adam bu sözü işitince şaşırdı. Çünkü Hicaz'ın sıcağında bunu bulamayacağını düşünüyordu. Düşüne düşüne oradan ayrıldı, yolda yürürken elindeki kabın soğuk şerbetle nasıl dolacağı düşüncesi içinde bulunuyordu. Yolda yürürken birden havada bir bulut peyda oldu. Buluttan çiy düşmeye başladı. Adam, bu durumun Nasrabadi hazretlerinin bir kerameti olduğunu anladı. Bu çiy taneleri adamın önünde toplanmış, adam da kabını doldurup doğruca Nasrabadi Hazretlerinin yanına gelmişti. Nasrabadi Hazretleri:
–"Şu sıcakta bunu nereden getirdin? diye sorunca, adam başından geçeni anlattı. Bunun üzerine Nasrabadi zihninde: "Acaba bu bir keramet midir?" diye bir tereddüt hasıl oldu ve kendine hitaben:
"Ey nefs! Olduğun gibi kal, hararetin ateşine karşı soğuk su kullanmaman lazımdır," dedi. Sonra şerbeti getiren adama dönüp:
–"Senin maksadın hasıl olmuştur, suyu alıp götür, zira ben bu sudan içmeyeceğim," dedi. Bunun üzerine adam o suyu alıp götürdü. (1)

BİNA YIKILACAK
Muhammed Haşim–i Kişmi şöyle anlatmıştır:
"İmam–ı Rabbani Kuddıse Sırruhu Hazretleri Lahor şehrine gittikleri zaman bir gece, yatsı namazını kıldıktan sonra eski bir binanın yanında durup:
–"Sakın kimse bu binanın yanında bulunmasın!" dedi. O gece yağmur yağacak ve fırtına esecek bir durum gözükmüyordu. Tecrübeli bir şahıs bana:
–"Diğer eski binalar bundan kurtulacak da, bu binanın kabahati nedir ki, yıkılacak" dedi. Gecenin üçte ikisi geçtikten sonra, o bina aniden yıkıldı. Bu binada bir kasın yatıyordu. Ev onun başına çöktü. Yakın olan birisinin ayağına da bir tuğla düştü. Kadını görenler ezildi ve öldü zannettiler. Hazret–i İmam:
–"Biz bu gece burada kimse kalmasın demedik mi? buyurdular. O kadını oradan çıkardıkları zaman, üzerinde bir yara ve incinme görülmedi, bir zarar görmemişti. (2)

DERDİN NEDİR?
Rivayet edildiğine göre; Kürz b. Vebre Rahmetullahı Aleyh'ı ağlarken bulurlar. Kendisine sorarlar:
–"Ne oldu, bir kara haber mi aldın? Kürz b. Vebre Hazretleri:
–"Yok, kara haberden daha fena," dedi.
–"Yoksa bir yerin mi ağrıyor?"
–"Yok daha fena"
–"O halde nedir derdin, söyle bakalım," dediklerinde.
–"Kapılarım kapandı, perdelerim indirildi ve uyanıp da o gece virdimi okuyamadım, işte buna üzülüyorum. Şüphesiz bu, benim yeni bir günahımdır. Çünkü iyilik, daima iyiliği, kötülük ise daima kötülüğü çeker. Bunların azı da netice itibariyle çoğalır gider." (3)

BORÇLU ŞEYH
Şeyhlerden Ahmed–i Hadraveyh hazretleri cömertlikle tanınmış bir Allah dostu idi. Bu yüzden de daima borçluydu. Zenginlerden yüzlerce altın borç almış yoksullara dağıtmıştı. Hatta borçla bir de tekke kurmuştu. Canını, malını ve tekkesini Allah Celle Celaluhu uğrunda feda etmişti. Niyeti Allah Celle Celaluhu'nun lütfuyla borcunu ödemekti.
Borçlu şeyh, vazifesi buymuş gibi yıllarca birilerinden borç alıp fakır ve gariplere dağıttı. Ömrü sona erip de vücudunda ölüm alametleri belirince alacaklılar, alacaklarını tahsil için etrafına toplandı. Bu durum karşısında Şeyh efendi mum gibi eriyip gitmekteydi.
İşin aslı alacaklıların ümidi de kesilmiş, suratları asılmış, iyice kederlenmişlerdi. Şeyh Efendi hazretleri borçluları:
–Şu suizancılara bak, diyordu, Allah'ın dört yüz dinar altını mı yok, size verecek?
O sırada bir çocuk dışarıda helva satmak için bağırmaya başladı. Şeyh Efendi, başıyla hizmetçisine işaret ederek, helvayı alıp alacaklılara ikram etmesi için işaret etti. Hizmetçi helvanın hepsini almak için dışarı çıktı. Helvacı çocuğa:
– Bu helvanın tamamı kaç para, diye sordu. Çocuk:
– Yarım küsur dinar, dedi.
– Hayır, dedi hizmetçi, sûfilerden çok para isteme. Sana yarım dinar veriyorum, bu yeter. Çocuk buna razı oldu. Hizmetçi helvayı bir tepsiye koydurdu ve getirip Şeyh Efendinin önüne bıraktı. Şeyh Efendi, helvayı yemeleri için alacaklılara ikram etti. Helva bitince çocuk boş tepsiyi aldı. Çocuk:
– Ey Şeyh Efendi Hazretleri, paramı ver! Şeyh Efendi:
– Parayı nereden bulup sana vereyim, dedi. Şeyh zaten borçlu üstelik de borçlu üstelik de borçluları ölüm döşeğinde para bekliyorlardı. Çocuk para alamayacağını anlayınca üzüntüsünden tepsiyi yere çarptı, ağlamaya başladı.
–İki ayağım kırılsaydı da bu tekkenin önünden geçmeseydim, diye feryat ediyordu. Eğer ustamın yanına eli boş gidersem beni mutlaka öldürür, diyordu.
Bunun Şeyhten alacak bekleyen diğer borçluları söylenmeye başladılar:
–Ey Şeyh, dediler, bu nasıl iştir, bizim malımızı yedin, borçlu! öleceksin. Hal böyleyken bu zulmü çocuğa neden yaptın?
Çocuk ikindi namazı vaktine kadar ağladı. Şeyh ise gözünü yummuş, etrafla ilgisini kesmiş tefekkür halinde idi. Orada bulunanlar kendi aralarında üçer beşer kuruş toplayıp çocuğun parasını verebilirlerdi, fakat yapmadılar. Tam o sırada hizmetçi, içi dolu bir tabakla içeri girer, ve tabağı, Şeyh'in önüne koyar. Tabağın üstünden örtü kaldırılınca bir köşesinde dört yüz dinar, diğer köşesinde de kâğıda sarılı yarım dinar bulunduğunu gördüler. Altınları, Şeyh'in durumunu bilen cömert bir zengin göndermişti. Alacaklılar bu durum karşısında mahcup oldular.
–Ey şeyhlerin şeyhi Efendi Hazretleri, dediler, biz anlayamadık, söylenip durduk, hezeyanlarda bulunduk, bizi affet!
Şeyh Efendi son sözünü söyledi:
–Bütün o sözlerden dolayı hakkımı helal ettim, dedi Şeyh. O yarım dinar gerçi az bir paraydı, fakat gelmesi çocuğun ağlamasına bağlıydı. Helva satan çocuk ağlamasaydı Allah'ın rahmet denizi coşmazdı. Allah–u Teala Celle Celaluhu birisini ağlatırsa rahmeti coşar, ağlayan da nimete nail olur! (6)

ESSELAMÜN ALEYKÜM EY KABİR EHLİ!
Mesnevi han Rıza Efendi kendi halinde, sessiz sakın sorulmadıkça konuşmayan bir zattı. Beyazıd'da ki Ali Efendinin kahvesine sıkça gider, bir köşeye çekilir uzun uzun tefekküre dalardı. Kahvenin müdavimleri arasında askerler, özelliklede rütbeli askerler bulunmaktadır. Bu askerlerden biride üst rütbeli bir Osmanlı binbaşısıdır.
Binbaşı bir gün kahveci Ali Efendiye, bir köşece sessiz bir vaziyette oturan Rıza efendiyi göstererek çıkışır.
–"Bu heriflerin buralara oturmasına izin vererek, tembel olmaları sebep oluyorsunuz. Bu herifi buraya almayın." Kahveci Ali Efendi de:
–"Efendim, kendi halinde zararsız bir insandır. Kimse ile bir işi olmaz, her halde gideceği yeri de yok ki, bazen kapıyı üzerine kapatır giderim, sabah geldiğimde aynı yerde oturur bulurum. Bazen de kapatırken benimle birlikte çıkar, bir iki gün hiç ortalarda görünmez." Binbaşı:
–"Anlattıkların enteresan, bu adamı takıp edip işin iç yüzünü öğreneceğim," der.
Binbaşı, bir gece Rıza efendiyi takıp etmek için kahve kapanana kadar oturur. Kahve kapanır, Rıza Efendide yola koyulur. Ardında da binbaşı takibe başlar.
Rıza efendi birkaç mesafe önde, binbaşı arkada mezarlığa kadar gelirler. Rıza efendi mezarlığa girer, karanlıkta mezarlığın tam orta yerine kadar ilerler ve sonra durur:
–"Esselamü Aleyküm, erenler!" diyerek selam verir.
–"Ve aleykümüsselam" sesi kabirlerden yükselir. Bu durumu gören binbaşı korku ve dehşet içindedir. Kabirlerden birinden bir ses daha gelir:
–"Ey İhvan! Bu gece Moskof kafirinin ehl–i islama olan düşmanlığından bahsedelim. Onlara ders verme zamanı gelmiştir, ancak Osmanlı devleti bu güçte değil." Başka bir mezardan:
–"Bekleyin, takdiri ilahı gereği, yakında Japonlar onlara musallat olacak." Konuşmalar bu minvalde devam eder. Binbaşı gördükleri karşısında tam manası ile dehşete düşmüştür. Sessizce mezarlıktan uzaklaşır.
Ertesi gün, gece yaşadıklarını arkadaşlarına bir bir anlatır. Akşamda soluğu kahvehanede alır. Rıza efendi yine köşesinde oturmaktadır. Binbaşı Rıza efendinin yanına varıp bir iskemle çeker ve oturur. Rıza efendi:
–"Komutan, Rus, Japon harbine hazır olun".
Aradan bir yıl ya geçer ya geçmez, Rus Japon harbi patlak verir ve savaş neticesinde Rusya mağlup olur. (4)


CİVANMERTLER DOĞRU SÖYLER
Nakledilir ki, bir İmam Irak'ta hadis dinliyor ve aynı zamanda da öğreniyordu. Şeyh Ebu Hasan Harkani Kuddıse Sırruhu Hazretleri sordu:
–"Burada isnadı daha ali olan biri yok mu?" İmam:
–"Öyle biri yok" dedi. Harkani hazretleri:
–"Ben ümmi bir kişiyim, Hakk Teala bana her ne vermişse, minnet etmemiştir ama kendi ilmini bana verdi ve bunu minnet etti," dedi. İmam:
–"Ey Şeyh! Sen kimden sema ediyor ve hadis belliyorsun? diye sordu. Harkani Hazretleri:
–"Resulüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'den," dedi. Ama bu söz adamın hoşuna gitmedi, onu kabul etmedi. Gece rüyasında gördüğü o büyük Zat Sallallahu Aleyhi ve Sellem kendisine:
"Civanmertler doğru söyler" dedi. Ertesi gün oldu İmam yine hadis okuma işine başladı. Öyle bir yere geldi ki, Harkani Hazretleri ona:
–"Bu peygamberin hadisi değildir, dedi. İmam:
–"Nereden ve neyle biliyorsun? diye sordu. Harkani Hazretleri:
–"Sen hadis okumaya başladığın an benim iki gözüm Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in iki kaşı üzerinde idi. Kaşlarını çatınca, bu hadisten teberi etmekte olduğu bana malum oldu," diye karşılık verdi. (5)


Dipnotlar:
1– Süleyman Uludağ, Tezkiretü'l–Evliya, Feridüddin Atar, Mavı Yayıncılık, cilt 1,sh.360
2– Abdülkadir Dedeoğlu, Evliyaullahtan Tasavvufi Hikayeler, Osmanlı Yayınevi, sh.217
3– İmam–i Gazalı, İhyau Ulumi'd–Din, Ter: Ahmed Serdaroğlu, Bedir Yayınevi, İstanbul, 1974 cilt.1sh.1030
4– Mustafa Necati Bursalı, İstanbul ve Anadolu Evliyaları, Tuğra neşrıya, İstanbul,1996, cilt;2 sh.346
5– Süleyman Uludağ, Tezkiretü'l–Evliya, Feridüddin Atar, Mavı Yayıncılık, cilt 1,sh.244
6– Seyfi Say, Mesneviden Hikayeler, Ekmel Yayıncılık
 

Karavioğlu

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
15 Mar 2010
Mesajlar
2
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
53
Bazı tasavvuf

yanlılarının

hatalı

düşünceleri
 

Karavioğlu

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
15 Mar 2010
Mesajlar
2
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
53
BAZI TASAVVUF YANLILARININ HATALI DÜŞÜNCELERİ / Seyfi Say beyanname.blogcu.com
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt