ALLAH İLE ARAMIZI DÜZELTMEK
“Kim gizli ve açık her işinde Allah’ın hoşnudluğunu gözeterek Allah ile arasını düzeltirse dünyada onun adı hayırla anılır.”
Peygamber sav efendimiz yukarıdaki hadisinde böyle buyuruyor. Medine’de ashabına irad ettiği ilk hutbelerinden birisinde geçer bu sözler. Taberinin tarihinin ikinci cildinde kayıtlıdır.
Allah ile arayı düzeltmek...
Yani gizlide ve açıkta her amelimizi bizatihi Allah’ın bizi seyrettiği şuuruyla ifa etmek. Ben Allah’ı görmüyorsam da yüce mevla beni görüyor. Kolay bir şey olmasa gerek. Kul olarak Allah ile aramızı düzeltince bu dünya hayatında bizi sarsacak bir şey kalmaz. Bunun yolu da nefsi boyunduruk altına almaktan geçer. Kötülüğü emreden bir nefisten, itaateden bir nefse ermek her yiğidin harcı değildir. Hadisi şerifte “...Allah ile arasını düzeltirse dünyada onun adı hayırla anılır” buyruluyor. O bahtiyar kimse ki, Allah ile arasını düzeltirse; ahirette de hayırla anılacak ve korktuklarından emin ve umduklarına nail olarak Rabbinin huzuruna gelecektir.
Allah ile aramızı düzeltmek için evvela kendimizle aramızı düzeltmek zorundayız. Zaman zaman yalnız kalıp kendimizi hesaba çekmeliyiz. Kişi her zaman, her yerde ve her kese yalan söyleyebilir. Nefsimiz buna meğillidir. Şeytan da bu amelleri bize güzel gösterecektir. Ama kişi kendisine yalan söyleyemez. Yarın varlığından zerre şüphemiz olmayan büyük hesaba çekilmeden evvel kendimizi bu dünyada yargılamalıyız.
“Ey alçak nefsim neden bunları yapıyorsun?”
“Ey alçak benliğim, neden bunlardan vazgeçmiyorsun?”
“Ey alçak nefsim, onca ayetleri görüyorsun da neden ibret almıyorsun?” diye kendimizi hizaya çekmeli ve eksik yanlarımızı tahlil etmeliyiz.
Sav efendimiz aynı hutbesinde “...Allah’ın sizi sakındırdığı şeylerden sakınınız. Bundan daha üstün ve hayırlı bir öğüt, bundan daha üstün ve hayırlı bir hatırlatma yoktur.” diye buyuruyor. Efendimiz çıkış yolunu yine kendisi gösteriyor. Allah azze ve celle hazretleri ile arayı düzeltmek ve O’nun “kulu” olmak için sakındırdıklarından sakınmak ve emrettiklerine itaat etmek zorundayız.
Bunun için Kitabına ve Efendimizin Sünnetine müracaattan farklı bir yol yoktur.
Şanı yüce Allah Kitabında “ O Resul size neyi emrediyorsa alın neden de sizi sakındırıyorsa sakının”, “ Muhakkak ki O kendi heva ve hevasından konuşmaz” Allah mealen böyle buyuruyor.
Yüce peygamberimiz emaneti tebliğ vazifesi için bizden hiç bir ücret istemedi. Biz bu dine mensub olduğumuz için ne kadar şükretsek de azdır. O sav bizden sadece Ehlibeytine –salam üzerlerine olsun- sevgi ve saygı istedi.
Allah Resulü sav hutbesinde devamla bizi daha da net aydınlatıyor;
“ Kim Allah’tan korkarsa, Allah onun günahlarını örter, ecrini de yüceltir. Allah’tan korkan kimse büyük bir kurtuluşa ermiştir.
Allah’tan korkmak ise insanı Allah’ın azap ve gazabından korur. Allah’tan korkmak yüzleri ağırtır, Rabbi hoşnut eder, dereceyi arttırır.
Nasibinizi alınız”
Sav Efendimiz Allah ile aramızı düzeltmenin O’ndan hakkıyla korkmak ve O’na c.c layıkıyle kulluk yapmakla mümkün olduğunu belirtiyor.Kur’ani ifadeyle bu dünyadaki hayatımız bir oyun ve eğlence, mal mülk ve evlatla oyalanma yeridir. Asıl hayat ahitet hayatıdır.Ahiret hayatında saadete ermenin yolu da Allah’tan hakkıyla korkmak ve sakınmakla olur. Allah’ın c.c. yanında en üstün olanımız takvası en üstün olanlardır. Allah’tan hakkıyla âlimler korkar. Çünkü onlar Rablerini bilirler ve O’na isyan etmekten sakınırlar.
Kulları olarak Allah ile aramızı düzeltmemiz ve O’ndan layıkıyle sakınmamız için gerçek Allah dostlarına, hidayet önderlerine yapışmamız gerekir. Başka bir reçete aramak yersizdir. Efendimiz sav veda haccında ilacı net bir şekilde bizlere sunmuştur;
“ Size iki emanet bırakıyorum, bunlara tabi olursanız asla sapkınlığa düşmezsiniz. Bu ikisi kevserde benimle buluşana değin asla birbirlerinden ayrılmazlar. Biri Allah’ın kelamı Kur’an-Kerim, diğeri Ehlibeytimdir.”
Efendimiz sav in buyurduğu gibi Ehlibeyt imamları yaşayan Kur’an idiler ve ilimleri kıyamete değin baki kalacaktır. Sözü yine Allah Resulü’nün sav hutbesiyle toparlayalım. Yol onun yolu, çözümde yine O yüce Nebi’de;
“Allah, doğruları da, yalancıları da bilsinler diye size kitabını ve yolunu açıkça öğretmiştir.
Allah’ın size ihsan ettiği gibi sizde ihsanda bulununuz
Allah’ın düşmanına düşman olunuz. O’nun yolunda gereği gibi cihat ediniz.
Allah’tan başkasında kuvvet ve kudret yoktur. Allah’ı anmayı çoğaltınız!
Bugünden sonrası için çalışınız.
Kim Allahla kendi arasını düzeltirse Allah’da onun insanlarla arasını düzeltir.
Allah en büyüktür. Büyük olan Allah’tan başkasında kuvvet ve kudret yoktur.” (Tarihi Taberi c.2 s.255-256)
“Kim gizli ve açık her işinde Allah’ın hoşnudluğunu gözeterek Allah ile arasını düzeltirse dünyada onun adı hayırla anılır.”
Peygamber sav efendimiz yukarıdaki hadisinde böyle buyuruyor. Medine’de ashabına irad ettiği ilk hutbelerinden birisinde geçer bu sözler. Taberinin tarihinin ikinci cildinde kayıtlıdır.
Allah ile arayı düzeltmek...
Yani gizlide ve açıkta her amelimizi bizatihi Allah’ın bizi seyrettiği şuuruyla ifa etmek. Ben Allah’ı görmüyorsam da yüce mevla beni görüyor. Kolay bir şey olmasa gerek. Kul olarak Allah ile aramızı düzeltince bu dünya hayatında bizi sarsacak bir şey kalmaz. Bunun yolu da nefsi boyunduruk altına almaktan geçer. Kötülüğü emreden bir nefisten, itaateden bir nefse ermek her yiğidin harcı değildir. Hadisi şerifte “...Allah ile arasını düzeltirse dünyada onun adı hayırla anılır” buyruluyor. O bahtiyar kimse ki, Allah ile arasını düzeltirse; ahirette de hayırla anılacak ve korktuklarından emin ve umduklarına nail olarak Rabbinin huzuruna gelecektir.
Allah ile aramızı düzeltmek için evvela kendimizle aramızı düzeltmek zorundayız. Zaman zaman yalnız kalıp kendimizi hesaba çekmeliyiz. Kişi her zaman, her yerde ve her kese yalan söyleyebilir. Nefsimiz buna meğillidir. Şeytan da bu amelleri bize güzel gösterecektir. Ama kişi kendisine yalan söyleyemez. Yarın varlığından zerre şüphemiz olmayan büyük hesaba çekilmeden evvel kendimizi bu dünyada yargılamalıyız.
“Ey alçak nefsim neden bunları yapıyorsun?”
“Ey alçak benliğim, neden bunlardan vazgeçmiyorsun?”
“Ey alçak nefsim, onca ayetleri görüyorsun da neden ibret almıyorsun?” diye kendimizi hizaya çekmeli ve eksik yanlarımızı tahlil etmeliyiz.
Sav efendimiz aynı hutbesinde “...Allah’ın sizi sakındırdığı şeylerden sakınınız. Bundan daha üstün ve hayırlı bir öğüt, bundan daha üstün ve hayırlı bir hatırlatma yoktur.” diye buyuruyor. Efendimiz çıkış yolunu yine kendisi gösteriyor. Allah azze ve celle hazretleri ile arayı düzeltmek ve O’nun “kulu” olmak için sakındırdıklarından sakınmak ve emrettiklerine itaat etmek zorundayız.
Bunun için Kitabına ve Efendimizin Sünnetine müracaattan farklı bir yol yoktur.
Şanı yüce Allah Kitabında “ O Resul size neyi emrediyorsa alın neden de sizi sakındırıyorsa sakının”, “ Muhakkak ki O kendi heva ve hevasından konuşmaz” Allah mealen böyle buyuruyor.
Yüce peygamberimiz emaneti tebliğ vazifesi için bizden hiç bir ücret istemedi. Biz bu dine mensub olduğumuz için ne kadar şükretsek de azdır. O sav bizden sadece Ehlibeytine –salam üzerlerine olsun- sevgi ve saygı istedi.
Allah Resulü sav hutbesinde devamla bizi daha da net aydınlatıyor;
“ Kim Allah’tan korkarsa, Allah onun günahlarını örter, ecrini de yüceltir. Allah’tan korkan kimse büyük bir kurtuluşa ermiştir.
Allah’tan korkmak ise insanı Allah’ın azap ve gazabından korur. Allah’tan korkmak yüzleri ağırtır, Rabbi hoşnut eder, dereceyi arttırır.
Nasibinizi alınız”
Sav Efendimiz Allah ile aramızı düzeltmenin O’ndan hakkıyla korkmak ve O’na c.c layıkıyle kulluk yapmakla mümkün olduğunu belirtiyor.Kur’ani ifadeyle bu dünyadaki hayatımız bir oyun ve eğlence, mal mülk ve evlatla oyalanma yeridir. Asıl hayat ahitet hayatıdır.Ahiret hayatında saadete ermenin yolu da Allah’tan hakkıyla korkmak ve sakınmakla olur. Allah’ın c.c. yanında en üstün olanımız takvası en üstün olanlardır. Allah’tan hakkıyla âlimler korkar. Çünkü onlar Rablerini bilirler ve O’na isyan etmekten sakınırlar.
Kulları olarak Allah ile aramızı düzeltmemiz ve O’ndan layıkıyle sakınmamız için gerçek Allah dostlarına, hidayet önderlerine yapışmamız gerekir. Başka bir reçete aramak yersizdir. Efendimiz sav veda haccında ilacı net bir şekilde bizlere sunmuştur;
“ Size iki emanet bırakıyorum, bunlara tabi olursanız asla sapkınlığa düşmezsiniz. Bu ikisi kevserde benimle buluşana değin asla birbirlerinden ayrılmazlar. Biri Allah’ın kelamı Kur’an-Kerim, diğeri Ehlibeytimdir.”
Efendimiz sav in buyurduğu gibi Ehlibeyt imamları yaşayan Kur’an idiler ve ilimleri kıyamete değin baki kalacaktır. Sözü yine Allah Resulü’nün sav hutbesiyle toparlayalım. Yol onun yolu, çözümde yine O yüce Nebi’de;
“Allah, doğruları da, yalancıları da bilsinler diye size kitabını ve yolunu açıkça öğretmiştir.
Allah’ın size ihsan ettiği gibi sizde ihsanda bulununuz
Allah’ın düşmanına düşman olunuz. O’nun yolunda gereği gibi cihat ediniz.
Allah’tan başkasında kuvvet ve kudret yoktur. Allah’ı anmayı çoğaltınız!
Bugünden sonrası için çalışınız.
Kim Allahla kendi arasını düzeltirse Allah’da onun insanlarla arasını düzeltir.
Allah en büyüktür. Büyük olan Allah’tan başkasında kuvvet ve kudret yoktur.” (Tarihi Taberi c.2 s.255-256)