Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Allah c.c. Hükmüne boyun eğmek (1 Kullanıcı)

CAFERİ_TAYYAR

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
28 Şub 2009
Mesajlar
385
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
54
ALLAH'IN HÜKMÜNE BOYUN EĞMEK

ALLAH'IN HÜKMÜNE BOYUN EĞMENİN KAÇINILMAZ OLDUĞU VE BUNA DAVET EDİLEN, MA'RÛF İLE EMiR VE MÜNKERDEN NEHiY OLUNAN KİMSENİN NE DEMESİ GEREKTİĞİ

Âyetler

1. "Hayır, asla! Rabbine yemin ederim ki, aralarındaki anlaşmazlıklarda seni hakem kabul edip, sonra da verdiğin hükümden kalplerinde hiç bir sıkıntı duymaksızın, tam anlamıyla teslim olmadıkça, iman etmiş sayılmazlar."

Nisâ sûresi (4), 65

Bundan önceki "Sünneti ve Edeblerini Koruma" konusunun başında, bu âyetin mâhiyetini ve gerektirdiği hükümleri açıklamıştık. Aynı şeyleri burada tekrar etmeyeceğiz. Ancak bu âyet-i kerimenin burada yeniden zikredilmesinin sebebi, Peygamber sallallahu aleyhi ve selleme uymanın, onun emir ve yasaklarını dinleme ve sünnetine tâbi olmanın, Allah'ın hükmüne boyun eğmenin icap ve gereklerinden olduğunu bir kere daha hatırlatmaktır. Çünkü bütün bu sayılanların kaynağı ve Peygamber'in dindeki yerini bize öğreten Kur'ân-ı Kerîm'dir.

2. "Aralarında hükmetmeleri için Allah'a ve Resûlü'ne çağırıldıkları zaman, mü'minlerin sözü sadece "işittik ve itaat ettik" demeleridir. Felâha, kurtuluşa kavuşacak olanlar işte bunlardır."

Nûr sûresi (24), 51

Mü'minlerin en önemli özelliği ve onları münafıklardan ayıran temel vasıf, Allah ve Resûlünün sözlerini dinlemek ve itaat etmektir. Çünkü aynı sûrenin 47-50'nci âyetlerinde münafıkların nitelikleri anlatılır ve "Allah'a ve Resûlüne inandık ve itaat ettik" deyip arkasından yan çizdikleri, aralarında hükmetmesi için Allah'a ve Resûlüne çağırıldıkları zaman da içlerinden bir kısmının yüz çevirdiğinden bahsedilir. Sonra haklarında şu hüküm verilir: "Kalplerinde bir hastalık mı var? Yoksa şüphe ve tereddüt içinde midirler? Yoksa Allah ve Resûlü'nün kendilerine zulüm ve haksızlık edeceğinden mi korkuyorlar? Hayır, asıl zâlimler kendileridir." İşte onların bu olumsuz ve yakışıksız tavırlarına karşılık mü'minlerin tavrı bunun tam aksi olup "işittik ve itaat ettik" derler ve bu sözlerinin gerekleri ne ise yerine getirirler. Herhangi bir konuda şeriatın hükmüne çağırıldıkları zaman ona uymaları mü'minlerin üzerine farzdır. Bundan kaçınıp çekinmek ise haram kılınmıştır. Çünkü imanın ve itatin gereği budur. Kurtuluşa erenler de sadece böyle davrananlardır.

Hadisler

170. Ebû Hüreyre radıyallahu anh şöyle dedi:

Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem' e: "Göklerde ve yerde olanların hepsi Allah'ındır. İçinizdekini açıklasanız da, gizleseniz de, Allah sizi o yüzden hesaba çeker ve neticede dilediğini bağışlar, dilediğine de azâb eder. Allah, her şeye gücü yetendir" [Bakara sûresi(2), 284] anlamındaki âyet nazil olunca, bu durum Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'in ashâbına ağır geldi. Bunun üzerine sahâbe, Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem'in huzuruna gelerek dizleri üzerine çöküp şöyle dediler:

- Ey Allah'ın Resûlü! Biz, namaz, cihad, oruç ve sadaka gibi gücümüz yeten amellerle mükellef kılınmıştık. Oysa şimdi sana, gönlümüze gelen ve kalbimizden geçen şeylerden de hesaba çekileceğimize dair bu âyet nazil oldu; buna güç yetiremiyoruz. Bunun üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

"Sizden önce kendilerine kitap verilen yahudi ve hıristiyanların dediği gibi, işittik ve isyan ettik demek mi istiyorsunuz? Bilâkis siz, işittik ve itaat ettik. Ey Rabbimiz! Bizi mağfiret eyle, bizi bağışla, nihayet dönüş sadece sanadır, deyiniz."

Sahâbîler bu sözleri okuyup, dilleri de ona güzelce alışınca, Allah Teâla peşinden şu âyeti indirdi:

"Resûl, Rabbinden kendisine indirilene iman etti, mü'minler de iman ettiler. Hepsi, Allah'a, meleklerine, kitaplarına, resullerine inandılar. Peygamberleri arasında hiç bir ayrım yapmayız, dediler. İşittik ve itaat ettik bağışlamanı dileriz ey Rabbimiz, dönüş de ancak sanadır dediler" [Bakara sûresi (2), 285].

Ashâb inen âyetin gereğini yapıp, bu sözü söylemeye alışınca, Allah Teâlâ daha önceki âyetin hükmünü neshetti, şu âyeti indirdi: "Allah hiç kimseye gücünün üstünde bir şey teklif etmez. Herkesin kazandığı iyilik kendi yararına, kötülük de kendi zararınadır. Ey Rabbimiz! Unutur veya yanılırsak bizi sorguya çekme!" Allah Teâlâ: "Evet" buyurdu. "Ey Rabbimiz, bizden öncekilere yüklediğin gibi, bize ağır yük yükleme." Allah Teâlâ: "Evet" buyurdu. "Ey Rabbimiz! Gücümüzün yetmeyeceği şeyleri de bize taşıtma. Bizi bağışla, kusurlarımızı yok say, bize acı. Sen mevlâmızsın, o kâfirler gürûhuna karşı bize yardım et" [Bakara sûresi (2), 286] Allah Teâlâ: "Evet" buyurdu.

Müslim, Îmân 199

Açıklamalar

Neredeyse tamamı âyetlerden oluşan bu rivayet, sahâbe-i kirâmın, nâzil olan Kur'an sûre ve âyetlerini öğrenme, anlama ve uygulamada ne kadar dikkatli ve hassas davrandıklarını bize açıklamaktadır. Sahâbenin, problemlerin çözümünde başvurdukları merciin Resûl-i Ekrem olduğunu da bu vesileyle bir kere daha görmüş oluyoruz.Onlar, anlamadıkları veya inen Kur'an âyetlerinde kapalı olan hususları kendi anladıkları kadarıyla veya anladıkları şekilde anlatma ya da uygulama yoluna gitmiyor, bilakis Hz. Peygamber'den sorup öğreniyorlardı. Böylece bilgi ve uygulama birliği sağlanmış oluyordu. Bunun sağlanmasında Peygamberimiz'in sünneti ve hadisleri en önemli rolü oynamaktadır.

Sahâbeye, âyet-i kerîmenin şiddetli gelmesi ve korkularının sebebi, gönüllerinden geçirdikleri şeylerden dolayı hesaba çekileceklerini zannetmeleri, bunlardan korunmaları gerektiği kanaatine sahip olmalarıydı. Çünkü böyle bir teklif, insanın güç yetiremeyeceği bir şeydi. Gönülden geçen duyguları defetmek, kişinin elinde değildir. Onun için "Biz buna güç yetiremeyiz" demişlerdi. Hz. Peygamber'e bu durumu arz eden ashâb arasında Hz. Ebû Bekir, Hz. Ömer, Abdurrahman ibn Avf, Muaz ibni Cebel gibi önde gelen sahâbîler vardı. Onlar bu teklifi, dindeki ifade tarzıyla "teklîf-i mâlâ yutâk" yani gereğinin yerine getirilmesi imkânsız bir teklif olarak görmüşlerdi.

Peygamber Efendimiz, onların bu karşı çıkış tavrını, yahudi ve hıristiyanların tavrına benzeterek uygun bulmamış, nasıl davranmaları ve ne demeleri gerektiğini kendilerine öğretmiştir. Hadisin konumuz ile ilgili yanı da işte burasıdır. Sahâbe de Allah Resûlü'nün bu tavsiyesine uymuşlardır. Neticede Allah Teâlâ, önceki âyetini nesheden "Allah, hiç kimseye gücünün üstünde bir şey teklif etmez..." âyetini indirmiş, ashâbı rahat ve huzura kavuşturmuştur.

Hadisten Öğrendiklerimiz

1. Allah Teâlâ, İslâm ümmetine şeriatı hafifletmiş, ancak güçlerinin yeteceği kadar yük yüklemiştir.

2. İnsan, gücünün yettiği amelleri işleyip, Allah'dan mağfiret ve bağışlanma dileğinde bulunmalıdır. Hemen isyan havasına girmemelidir.

3. Allah Teâlâ, insanlara kendisine nasıl dua edeceklerini ve Allah'dan nasıl isteyeceklerini öğretmiştir.
 
H

hado77

selamun aleykum ve rahmetullahi ve berakatuhu

güvence bedeli itibar hakkı veya ALLAH(cc) ÜN gazabını ben zaten biliyordum sadece sana kim olduğumu anlatmak için borç verdim demek halleri bakımından ALLAH(cc) ün emrine boyun eğmiş yahudi zihniyeti.

ALLAH(cc) FAİZ VE ONUN getiri götürüleri adına üç dinde de yazdığı tek hakikat hakkından fazlasına meyletmeme haliydi. bu açıdan kelamullah ve diğer dinlerin temel dayanak noktasını efendimiz(SAS) ümmetin(lerin) fitnesi maldır diyecekti.

peki bir kurum olarak banka ne verir. itibara dair ne varsa. bir çek yaprağı adı sanıyla bir bankanın malıdır ve karşıdaki kişiye verilen toplama güvenin adı bankayla gelir. ancak bu bankanın bir zekat vermek zorunluluğu da vardır ki bu din bağımsızdır. bu açıdan bankanın sahibi esasen o çekin yani parasını değil itibarını kullananın bu itibar iel küfre düştüm demessinden hoşlanmaz. sermaye bağımsız here çek yaprağına karşılıksız kalması halinde nu çekşin sahibinin kovuşturulmasına yetecek kadar icrai ve savcılık araştırmasına yetecek kadar parayı verir. bu karşılık değildir. esasen borç veren sermaye kurumunun zihniyetinin adıdır.

güç durumda bırakmak hali müstesna olarak. güç durumda kalan kimseyi alacaklıyı dava safahatına başlayacak kadar besler. sonu bir fitne olabileceği gibi esasen başlangıçtaki hal bakımından kabul ettiği gazabı alacaklı lehine değiştirme çabası vardır.
bundan sonraki safahat bakımından o çek tedavül ettiği memleketteki ahkama göre tedavül eder.

yani esasen borcu veren kim olduğuunu tedavül kuvveti ile gösterir. para kaydfi bir paraya itibara dönüşür ve yığılmış her sorun bir itibar temizleme safahatına döner.

bu açıdan sorun değil sorunun nevi ülkenin halidir ve içler acısıdır. burdaki kaydi para şayet cennet verilseydi nasıl kulanırdı diyen insanın kaydi itibarının anlatımıdır. bu açıdan yahudi zihniyeti dediğimiz hal özelde AB ile olan ilişkilerdeki yapı ve diğer ülkelerle olan içerikli veya içeriksiz anlayış kayden tutulur.

verilen borçtan tutun kotaya kadar esasen bir amaca yöneliktir. dünyanın çoğu esasen iman etmiştir ancak bu değerin ALLAH(cc) diyen bir toplumda toplama değişim bedeli ne diye gözlemektedir denilebilir.

bu açıdan ALLAH(cc) hükmünü değiştiği bedeli kayden tutan bir muhasib olması bakımından dünyanın esas sermayesi zaman denen nimetin hep ALLAH(cc) E İMAN İLE GEÇİRİLMESİNİ BEKLER. bu bakımdan biz hiç bir değeri para karşılığı zatmaz isek işte o zaman ALLAH(cc) ÜN ESAS EMRİNİ ANLAYACAK VE TOPLAM DEĞİŞİM BEDELİ PARA DEĞİL KENDİ NEFSİMİZİN GUDUBETLERİ OLACAKTI.

ALLAH(CC) BİZLERDEN RAZI OLSUN.
 

CAFERİ_TAYYAR

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
28 Şub 2009
Mesajlar
385
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
54
selamun aleykum ve rahmetullahi ve berakatuhu

güvence bedeli itibar hakkı veya ALLAH(cc) ÜN gazabını ben zaten biliyordum sadece sana kim olduğumu anlatmak için borç verdim demek halleri bakımından ALLAH(cc) ün emrine boyun eğmiş yahudi zihniyeti.

ALLAH(cc) FAİZ VE ONUN getiri götürüleri adına üç dinde de yazdığı tek hakikat hakkından fazlasına meyletmeme haliydi. bu açıdan kelamullah ve diğer dinlerin temel dayanak noktasını efendimiz(SAS) ümmetin(lerin) fitnesi maldır diyecekti.

peki bir kurum olarak banka ne verir. itibara dair ne varsa. bir çek yaprağı adı sanıyla bir bankanın malıdır ve karşıdaki kişiye verilen toplama güvenin adı bankayla gelir. ancak bu bankanın bir zekat vermek zorunluluğu da vardır ki bu din bağımsızdır. bu açıdan bankanın sahibi esasen o çekin yani parasını değil itibarını kullananın bu itibar iel küfre düştüm demessinden hoşlanmaz. sermaye bağımsız here çek yaprağına karşılıksız kalması halinde nu çekşin sahibinin kovuşturulmasına yetecek kadar icrai ve savcılık araştırmasına yetecek kadar parayı verir. bu karşılık değildir. esasen borç veren sermaye kurumunun zihniyetinin adıdır.

güç durumda bırakmak hali müstesna olarak. güç durumda kalan kimseyi alacaklıyı dava safahatına başlayacak kadar besler. sonu bir fitne olabileceği gibi esasen başlangıçtaki hal bakımından kabul ettiği gazabı alacaklı lehine değiştirme çabası vardır.
bundan sonraki safahat bakımından o çek tedavül ettiği memleketteki ahkama göre tedavül eder.

yani esasen borcu veren kim olduğuunu tedavül kuvveti ile gösterir. para kaydfi bir paraya itibara dönüşür ve yığılmış her sorun bir itibar temizleme safahatına döner.

bu açıdan sorun değil sorunun nevi ülkenin halidir ve içler acısıdır. burdaki kaydi para şayet cennet verilseydi nasıl kulanırdı diyen insanın kaydi itibarının anlatımıdır. bu açıdan yahudi zihniyeti dediğimiz hal özelde AB ile olan ilişkilerdeki yapı ve diğer ülkelerle olan içerikli veya içeriksiz anlayış kayden tutulur.

verilen borçtan tutun kotaya kadar esasen bir amaca yöneliktir. dünyanın çoğu esasen iman etmiştir ancak bu değerin ALLAH(cc) diyen bir toplumda toplama değişim bedeli ne diye gözlemektedir denilebilir.

bu açıdan ALLAH(cc) hükmünü değiştiği bedeli kayden tutan bir muhasib olması bakımından dünyanın esas sermayesi zaman denen nimetin hep ALLAH(cc) E İMAN İLE GEÇİRİLMESİNİ BEKLER. bu bakımdan biz hiç bir değeri para karşılığı zatmaz isek işte o zaman ALLAH(cc) ÜN ESAS EMRİNİ ANLAYACAK VE TOPLAM DEĞİŞİM BEDELİ PARA DEĞİL KENDİ NEFSİMİZİN GUDUBETLERİ OLACAKTI.

ALLAH(CC) BİZLERDEN RAZI OLSUN.

vealeykum selam verhametullahi veberekütühü ebeden daimen,
konuya yapmış olduğunu katkıdan dolayı ALLAH c.c.razı olsun
selametle kalın
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt