Allah(c.c.) Dostlari Neden Aglar?
Hiç sordunuz mu kendinize bu soruyu, dertleri ne onların? Ya da gözünüz yaşardığında, kalbiniz kaynar kazanlar gibi fokurdayarak göz kapaklarının ardından buhar damlaları gönderdiğinde, bunun derininde yatan sebebinin ne olduğunu merak ettiniz mi?
Dünya için ağlayıp namerde minnet edenlerle, Allah(c.c.) için ağlayanlar, günahı için ağlayanlar, Müslüman'ın derdine derman olamadığı için ağlayıp yataklara düşenler, bu yüzden aylardır konuşamayanlar bir mi?
Allah(c.c.) dostları günahlarına mı ağlarlar, günahları o kadar çok mu Allah(c.c.) dostlarının? Yoksa bütün bir kâinat namına, kainatın her bir zerresinden Allah(c.c.)'ın sonsuz kudret ve azametine karşı gösterilen en ufak bir saygısızlığa bile dayanamadıklarından mı dökülür göz yaşları.
Bu yüzden mi Hz. Ebubekir (ra) gözyaşları arasında "Allah(c.c.)'ım vücudumu o kadar büyüt, o kadar büyüt ki, cehennemi doldursun benden başka kimse yanmasın orada" demiş?
Neden hep gözü yaşlı görürüz Hz. Ebubekir'i, neden hep ağlamış o Allah(c.c.) dostu.? Ağlamış ve dalda gördüğü bir kuşun hürriyetine bakarak insan olmanın ağırlığını ruhunda hissedip "Keşke bir kuş olsaydım" deme ihtiyacı hissetmiş.
Günümüzün gereksiz geleneklerinden birisi olan ve güya erkeği yücelten bir meziyet olarak lanse edilen gözyaşı gerçekten de erkeğe yakışmaz mı? Yani erkekler ağlamaz mı? Şayet böyle ise gönlü yüce Allah(c.c.) dostları neden ağlıyorlardı?
Yoksa olay tam da bunun tersi gibi mi? Yani asıl eroğlu erler gözyaşlarıyla tanınanlar, Allah(c.c.) için sürekli gözyaşı dökenler midir?
İnsan boşuna, yani rol icabı ağlayabilir mi? Ve bu rol icabı bütün bir hayat boyu sürebilir mi?
Kalbinizin sıkıntıdan patlayacak hale geldiği, çok önem verdiğiniz, adeta kendisine kilitlendiğiniz bir olayınız olduğunda gözünüze uyku girmediği, boğazınızdan bir lokma ekmeğin geçmediği ve gizli gizli gözyaşına boğulduğunuz oldu mu?
Sorular alabildiğine çoğaltılarak bir gözyaşı medeniyeti kurmanın gözyaşı dökmeden olamayacağı ifade edilebilir. Evet gözyaşı medeniyeti kurmak gerçekten o kadar kolay değildir. Ama o medeniyet o his kalplere bir kere yerleştirildikten sonra artık başarılamayacak, rahmeti sonsuzdan istenipde alınamayacak hiçbir şey yoktur.
Müminleri bir binanın tuğlalarına benzeten Allah(c.c.) Resulü, binaya vurulan en ufak bir darbenin binanın bütün duvarlarında hissedildiği gibi müminlerin başına gelen bütün sıkıntı ve musibetlerin de müminlerce aynı oranda hissedilmesi gerektiğini ve bunun da imandan kaynaklandığını ifade buyuruyor. Bu hissediş öyle sıradan bir hissedişde olmamalı. İnsanı yataklara düşürmüyor ve insanın konuşma takatini elinden alacak kadar vicdanı rahatsız etmiyorsa Allah(c.c.) korusun problem var demektir.
Bakın bütün bir hayatını bu şuurla geçirmiş bir Allah(c.c.) dostu gözyaşı için neler söylüyor: "Gözyaşları, ihlaslı ve samimi insanlar için, başka bir ifadeyle, daima ciğeri ve bağrı yanan insanlar için bir boşalma ameliyesidir. Âdeta, sînesinde cehennem korları ve içi cayır cayır yanarken, onun duyguları dışa, göz yaşı şeklinde dökülür. Onun içindir ki, Allah(c.c.) Resulü tarafından, cehennemle göz yaşı arasında bir muvazene kurulmuştur. Cehennem kıvılcımlarının mahşerde insanları kovaladığı zaman, Cibril elinde bir bardak su ile görünür. Ve Allah(c.c.) Resulü ona sorar: "Elindeki nedir?" Cibril'in cevabı şu olur: "Müminlerin gözyaşı, cehennemi söndürsün diye!".
Gördünüz mü Cenabı Hakk'ın sonsuz kudret ve azametini? Aslında bir sıvı olan bir damlacık gözyaşı (su) cehennemi (ateşi) söndürürken, yine bir sıvı olan benzin bir yeri birden cehenneme (ateşe) dönüştürebiliyor.
Allah(c.c.) Dostundan devam ediyoruz: "Başka bir hadîslerinde bu muvazeneyi şu sözleriyle ifade ederler. "İki göz cehennem ateşi görmez: Düşmana karşı nöbet bekleyen ve Allah(c.c.) (cc) korkusundan ağlayan gözler". Evet, Cehennemin korkunç kıvılcımlarını söndürecek ancak gözyaşıdır.
Allah(c.c.) Resûlü bu ve benzeri hadîsleriyle, dışa karşı mücadele ve mücahede eden insanın bu durumuyla, içe karşı mücadele yapan ve nefsiyle yaka paça olan, bu yüzden de göz yaşı döken insanın amelini aynı mütalaa ediyor. Kur'ân-ı Kerim, ağlayan insanların durumunu bir ibret vesilesi olarak nakleder. Ayrıca, az gülüp çok ağlamayı, kazanılan günahlar karşısında iki büklüm olmayı emreden nice ayetler vardır.
Ruh inceliğinin şâhidi durumunda olan göz yaşının her damlası, bir rikkat ürpertisidir ki, Cennetteki kevserlere denk kıymete sahiptir. Gözyaşının kuruması cidden acınacak bir zavallılık örneğidir. Allah(c.c.) Resûlü, şeytandan sığındığı gibi, kurumuş gözden Allah(c.c.)'a (cc) sığınmaktadır."
O şanlı Resulün bu sığınması kabul edilmiş ki biz onu hayatının bütününde diğer dostları gibi ya gözü yaşlı, ya da bir gözü yaşlının gözyaşını silerken görüyoruz. Bu yüzden Allah(c.c.) Resulü: "Siz benim bildiklerimi bilseniz çok ağlar, az gülerdiniz…" O, O'na çok bildiren Rabbinin istediği gibi bir hayat yaşamış ve bizim bilmediklerimize muttali olduğu için çok ağlamış az gülmüştür.
Mümin kardeşine ağlayamayan çoğu kere kendisine de ağlama fırsatı bulamıyor.
Bu gün geminin karaya oturduğu ve işin doğrudan Rahmeti Sonsuz'a kaldığı günleri yaşıyoruz. Bu zor günleri aşmanın yolu yine O'nun engin rahmetine sığınmaktan geçiyor. Bıçağın kemiğe dayandığı iman, izan ve vicdan dürbünüyle hareket etmesi gerekenlere çok işler düşüyor. Çok ama ciddi işler öyle sokaklarda bağırıp çağırmakla olmuyor. İnsanlar gazlarını alıp belki de rahat bir şekilde evlerine dönüyorlar. Sokaklarda söylenenler her şeyi bilen ve gören Müheymin tarafından kabul edilseydi şimdi yeryüzünde zulüm yapan bir tek insan kalmayacaktı.
Her gün gazetelerde "Falan ülkeye lanet yağdı" gibi başlıklar okuyoruz. Bizim asıl görevimiz lanet yağdırmak değil, rahmetin celbine vesile olmak, onu celb edecek külli, ferdi amellerde bulunmaktır. Biz rahmeti celb edersek gerisi zaten gelecektir. Allah(c.c.) nereye ne zaman lanet edeceğini bizden çok iyi biliyor. Elverir ki biz rahmetin celbine vesile olalım. Lanetin adresi belli.
Son sözü yine bir yol haritası gibi şairin mısralarına bırakıyoruz.
"Ağlayın su yükselsin
Belki kurtulur gemi"
Karaya oturmuş ve bütün fertler tarafından yüzdürülmesi istenen bir geminin yüzmesi için gözyaşı gerekiyor. Gözyaşı rahmetin ta kendisidir.
Ey alemi İslam gemisini karaya oturtan bahtsız efrad! Bu gemiyi yüzdürmek istiyor musunuz? Dün Çanakkale'de, Yemen'de, Mısır'da, Galiçya'da, Sakarya'da düşman tarafından karaya oturtulmaya çalışılan bu aziz gemiyi kanlarıyla yüzdürmeyi başaran aziz şehidlerimizin yaptığını bu gün siz gözyaşlarınızla yapmak zorundasınız.
Unutmayın ki Allah(c.c.) için samimiyetle dökülen bir tek damla gözyaşı ötede cehennemi söndürme kabiliyetindeyse, burada da okyanuslardan daha fazla suya mukabil bir keyfiyettedir.
O cesamette bir tek damla, evet bir tek damla gözyaşı yok mu?
Hiç sordunuz mu kendinize bu soruyu, dertleri ne onların? Ya da gözünüz yaşardığında, kalbiniz kaynar kazanlar gibi fokurdayarak göz kapaklarının ardından buhar damlaları gönderdiğinde, bunun derininde yatan sebebinin ne olduğunu merak ettiniz mi?
Dünya için ağlayıp namerde minnet edenlerle, Allah(c.c.) için ağlayanlar, günahı için ağlayanlar, Müslüman'ın derdine derman olamadığı için ağlayıp yataklara düşenler, bu yüzden aylardır konuşamayanlar bir mi?
Allah(c.c.) dostları günahlarına mı ağlarlar, günahları o kadar çok mu Allah(c.c.) dostlarının? Yoksa bütün bir kâinat namına, kainatın her bir zerresinden Allah(c.c.)'ın sonsuz kudret ve azametine karşı gösterilen en ufak bir saygısızlığa bile dayanamadıklarından mı dökülür göz yaşları.
Bu yüzden mi Hz. Ebubekir (ra) gözyaşları arasında "Allah(c.c.)'ım vücudumu o kadar büyüt, o kadar büyüt ki, cehennemi doldursun benden başka kimse yanmasın orada" demiş?
Neden hep gözü yaşlı görürüz Hz. Ebubekir'i, neden hep ağlamış o Allah(c.c.) dostu.? Ağlamış ve dalda gördüğü bir kuşun hürriyetine bakarak insan olmanın ağırlığını ruhunda hissedip "Keşke bir kuş olsaydım" deme ihtiyacı hissetmiş.
Günümüzün gereksiz geleneklerinden birisi olan ve güya erkeği yücelten bir meziyet olarak lanse edilen gözyaşı gerçekten de erkeğe yakışmaz mı? Yani erkekler ağlamaz mı? Şayet böyle ise gönlü yüce Allah(c.c.) dostları neden ağlıyorlardı?
Yoksa olay tam da bunun tersi gibi mi? Yani asıl eroğlu erler gözyaşlarıyla tanınanlar, Allah(c.c.) için sürekli gözyaşı dökenler midir?
İnsan boşuna, yani rol icabı ağlayabilir mi? Ve bu rol icabı bütün bir hayat boyu sürebilir mi?
Kalbinizin sıkıntıdan patlayacak hale geldiği, çok önem verdiğiniz, adeta kendisine kilitlendiğiniz bir olayınız olduğunda gözünüze uyku girmediği, boğazınızdan bir lokma ekmeğin geçmediği ve gizli gizli gözyaşına boğulduğunuz oldu mu?
Sorular alabildiğine çoğaltılarak bir gözyaşı medeniyeti kurmanın gözyaşı dökmeden olamayacağı ifade edilebilir. Evet gözyaşı medeniyeti kurmak gerçekten o kadar kolay değildir. Ama o medeniyet o his kalplere bir kere yerleştirildikten sonra artık başarılamayacak, rahmeti sonsuzdan istenipde alınamayacak hiçbir şey yoktur.
Müminleri bir binanın tuğlalarına benzeten Allah(c.c.) Resulü, binaya vurulan en ufak bir darbenin binanın bütün duvarlarında hissedildiği gibi müminlerin başına gelen bütün sıkıntı ve musibetlerin de müminlerce aynı oranda hissedilmesi gerektiğini ve bunun da imandan kaynaklandığını ifade buyuruyor. Bu hissediş öyle sıradan bir hissedişde olmamalı. İnsanı yataklara düşürmüyor ve insanın konuşma takatini elinden alacak kadar vicdanı rahatsız etmiyorsa Allah(c.c.) korusun problem var demektir.
Bakın bütün bir hayatını bu şuurla geçirmiş bir Allah(c.c.) dostu gözyaşı için neler söylüyor: "Gözyaşları, ihlaslı ve samimi insanlar için, başka bir ifadeyle, daima ciğeri ve bağrı yanan insanlar için bir boşalma ameliyesidir. Âdeta, sînesinde cehennem korları ve içi cayır cayır yanarken, onun duyguları dışa, göz yaşı şeklinde dökülür. Onun içindir ki, Allah(c.c.) Resulü tarafından, cehennemle göz yaşı arasında bir muvazene kurulmuştur. Cehennem kıvılcımlarının mahşerde insanları kovaladığı zaman, Cibril elinde bir bardak su ile görünür. Ve Allah(c.c.) Resulü ona sorar: "Elindeki nedir?" Cibril'in cevabı şu olur: "Müminlerin gözyaşı, cehennemi söndürsün diye!".
Gördünüz mü Cenabı Hakk'ın sonsuz kudret ve azametini? Aslında bir sıvı olan bir damlacık gözyaşı (su) cehennemi (ateşi) söndürürken, yine bir sıvı olan benzin bir yeri birden cehenneme (ateşe) dönüştürebiliyor.
Allah(c.c.) Dostundan devam ediyoruz: "Başka bir hadîslerinde bu muvazeneyi şu sözleriyle ifade ederler. "İki göz cehennem ateşi görmez: Düşmana karşı nöbet bekleyen ve Allah(c.c.) (cc) korkusundan ağlayan gözler". Evet, Cehennemin korkunç kıvılcımlarını söndürecek ancak gözyaşıdır.
Allah(c.c.) Resûlü bu ve benzeri hadîsleriyle, dışa karşı mücadele ve mücahede eden insanın bu durumuyla, içe karşı mücadele yapan ve nefsiyle yaka paça olan, bu yüzden de göz yaşı döken insanın amelini aynı mütalaa ediyor. Kur'ân-ı Kerim, ağlayan insanların durumunu bir ibret vesilesi olarak nakleder. Ayrıca, az gülüp çok ağlamayı, kazanılan günahlar karşısında iki büklüm olmayı emreden nice ayetler vardır.
Ruh inceliğinin şâhidi durumunda olan göz yaşının her damlası, bir rikkat ürpertisidir ki, Cennetteki kevserlere denk kıymete sahiptir. Gözyaşının kuruması cidden acınacak bir zavallılık örneğidir. Allah(c.c.) Resûlü, şeytandan sığındığı gibi, kurumuş gözden Allah(c.c.)'a (cc) sığınmaktadır."
O şanlı Resulün bu sığınması kabul edilmiş ki biz onu hayatının bütününde diğer dostları gibi ya gözü yaşlı, ya da bir gözü yaşlının gözyaşını silerken görüyoruz. Bu yüzden Allah(c.c.) Resulü: "Siz benim bildiklerimi bilseniz çok ağlar, az gülerdiniz…" O, O'na çok bildiren Rabbinin istediği gibi bir hayat yaşamış ve bizim bilmediklerimize muttali olduğu için çok ağlamış az gülmüştür.
Mümin kardeşine ağlayamayan çoğu kere kendisine de ağlama fırsatı bulamıyor.
Bu gün geminin karaya oturduğu ve işin doğrudan Rahmeti Sonsuz'a kaldığı günleri yaşıyoruz. Bu zor günleri aşmanın yolu yine O'nun engin rahmetine sığınmaktan geçiyor. Bıçağın kemiğe dayandığı iman, izan ve vicdan dürbünüyle hareket etmesi gerekenlere çok işler düşüyor. Çok ama ciddi işler öyle sokaklarda bağırıp çağırmakla olmuyor. İnsanlar gazlarını alıp belki de rahat bir şekilde evlerine dönüyorlar. Sokaklarda söylenenler her şeyi bilen ve gören Müheymin tarafından kabul edilseydi şimdi yeryüzünde zulüm yapan bir tek insan kalmayacaktı.
Her gün gazetelerde "Falan ülkeye lanet yağdı" gibi başlıklar okuyoruz. Bizim asıl görevimiz lanet yağdırmak değil, rahmetin celbine vesile olmak, onu celb edecek külli, ferdi amellerde bulunmaktır. Biz rahmeti celb edersek gerisi zaten gelecektir. Allah(c.c.) nereye ne zaman lanet edeceğini bizden çok iyi biliyor. Elverir ki biz rahmetin celbine vesile olalım. Lanetin adresi belli.
Son sözü yine bir yol haritası gibi şairin mısralarına bırakıyoruz.
"Ağlayın su yükselsin
Belki kurtulur gemi"
Karaya oturmuş ve bütün fertler tarafından yüzdürülmesi istenen bir geminin yüzmesi için gözyaşı gerekiyor. Gözyaşı rahmetin ta kendisidir.
Ey alemi İslam gemisini karaya oturtan bahtsız efrad! Bu gemiyi yüzdürmek istiyor musunuz? Dün Çanakkale'de, Yemen'de, Mısır'da, Galiçya'da, Sakarya'da düşman tarafından karaya oturtulmaya çalışılan bu aziz gemiyi kanlarıyla yüzdürmeyi başaran aziz şehidlerimizin yaptığını bu gün siz gözyaşlarınızla yapmak zorundasınız.
Unutmayın ki Allah(c.c.) için samimiyetle dökülen bir tek damla gözyaşı ötede cehennemi söndürme kabiliyetindeyse, burada da okyanuslardan daha fazla suya mukabil bir keyfiyettedir.
O cesamette bir tek damla, evet bir tek damla gözyaşı yok mu?