Resul Aydın
Kayıtlı Kullanıcı
ALIŞACAKLAR
Onları anlıyorum. Karizması çizilip foçası bozulmuş külhanbeyi gibi, sağa sola saldırıyorlar.
Hırçınlaşıyorlar, kahırlanıyorlar, mızmızlanıyorlar. Dağarcıklarında ne varsa boşaltıyorlar.
Dağarcıklarında ne var?
Mebzul miktarda çamur var. Zor günler için biriktirilmiş necaset katkılı çamur. Önlerine gelene sallıyorlar. Taş var. Küfür var. Tehdit var. Tevir türlü yalan dolan var. Alicengiz oyunları, ayak oyunları var. İftira, yaftalama, klişeleme var.
İyi ama neden?
Azgın azınlık psikolojisi böyle bir şey işte. Şimdiye kadar astıkları astık, kestikleri kestikti. Yedikleri önlerinde, yemedikleri arkalarındaydı. Milletin eline vurup ekmeğini alıyorlar, ensesine yapışıp kanını emiyorlardı.
İktidarı kendilerine zimmetlemişler, devleti "devlet ve hükümet" diye ikiye bölmüşler, o da olmadı "sayısal üstünlük - siyasal üstünlük" diye hurafeler uydurmuşlardı. Böylelikle seçimleri kaybetseler de devleti kaybetmeyeceklerdi.
Hükümet mi? Nasıl olsa kendilerinin kirlettiğini temizleyecek, boşalttığını dolduracak, dağıttığını toparlayacak, bozduğunu tamir edecek birilerine ihtiyaç vardı. Hükümet işte oydu. "Evin hizmetçisi" rolü neyine yetmiyordu. Ama asla parçalanmış devleti bütünlemeye kalkmamalıydı.
Onlar yer, içer, kirletir, eğlenir; hükümet de onların gerisini temizler, sofra artıklarına tav olurdu. Onlar bozacının şahidi şıracı hesabı, kurumları, Karunları, Hamanları bir araya gelip karar verir, hükümete de onu uygulamak düşerdi. Onlar hazineyi eş, ahbap, dost arasında pay ederek boşaltırlar, hükümet de onların boşalttığı hazineyi doldurmak için millete kemer sıktırırdı.
Bazen olanca büyüklüğüne rağmen pasta onlara bile yetmez olurdu. Azgın azınlık kendi aralarında pastadan pay kapma dalaşına girer, ortalık toz duman olur, birbirlerini tekmeler, etrafı kırıp dökerdi. Hükümet de onların dalaşından geriye kalan enkazı toplardı. Daha ileriye gitmek ağzının işi değildi.
Şimdi yeni bir devir başlıyor. Milletten gasbedilmiş yetkiler millete yeniden dönüyor. Haramzadeleri saran telaşın altında bu yatıyor. Korku, bundan böyle haramzadelik ve haramilikle geçinememe korkusu. Korku, kol bükme ve zor yoluyla milletin tepesinde boza pişirememe korkusu. Korku, Alicengiz oyunlarıyla iktidar olamama korkusu. Korku, haksız yere elde ettikleri statüleri ve makamları kaybetme korkusu.
Asıl derin korku hesap sorulma korkusu.
Bu sonuncusu onları çıldırtıyor olmalı. Ama ortada "Milletten gasp edilenlerin hesabını soracağız" diyen hiç kimse yok. Bırakın hesap sormayı, adeta kendilerine siz bu ülkenin "Con Ahmed'i de olsanız, sizin devr-i dâim makinenize kimse laf etmeyecek, müsterih olun" garantileri verilmekte.
İyi de, buna sevinmeleri, "Paçayı ucuz kurtardık" deyip göbek atmaları gerekmiyor mu? Daha ne olsun? Siyasal cinayetlerinin hesabı sorulmayacak,
darbelerinin hesabı sorulmayacak, haksız kazançlarının hesabı sorulmayacak, millete verdikleri maddi manevi zararların hesabı sorulmayacak. Dünyada amel defteri bu kadar kirli olup da bu kadar ucuz yırtan bir başka azgın azınlık var mıdır?
Bizce yoktur. Peki, o zaman niçin hâlâ bu kadar hırçınlık yapıyorlar?
Hırçınlığın büyüklüğüne bakarak, kaybettiklerinin büyüklüğünü anlayabilirsiniz. Buna bakarak da, milletten kaçırdıklarının büyüklüğünü anlayabilirsiniz.
Deniz bitti. Yolun sonu göründü. Millet oyunu sezdi. Bu numarayla buraya kadar. Daha fazla gidemezler.
Alışacaklar.
Gasp etmeden yaşamaya alışacaklar. Azınlığın çoğunluğa tahakküm edemeyeceği gerçeğine alışacaklar. Hayat tarzlarını zorla çoğunluğa dayatamayacaklarını kabul edecekler. Tepeden inme mühendislik yönteminin iflas ettiğini görecekler. Milletin sırtına giydirdikleri deli gömleğini millet sırtından çıkarıp malum zümreye giydirmiyorsa, yatıp kalkıp buna şükredecekler.
Emziklerini kaybetmiş koca bebek gibi ortalığı velveleye veriyorlar. Evet, emziklerini kaybettiler. Hiçbir şeyin hesabını vermeden, bu kadar ucuz sıyırdıklarına saysınlar.
Biliyorum, alışmak zor geliyor, ama başka çaresi de yok.
Selam ve dua ile