Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Alın terine razı olabilmek (1 Kullanıcı)

nakşibendi

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
12 Mar 2006
Mesajlar
1,946
Tepki puanı
0
Puanları
0
Kanaat, çalışmayıp tesadüfen önüne çıkanı kullanmak, başka bir şey aramamak demek değildir. Kanaat, bileğin emeği, alın teri karşılığı kazanılana razı olmak, başkasının kazancına göz dikmemek demektir. Başkasının daha çok kazandığını görünce, onu kıskanmamak, onun gibi çok çalışmak demektir. Abdülkadir Geylani hazretleri; “Acele etme! Acele eden, ya hata yapar veya hatalı duruma yakın olur. Ağır ve temkinli hareket eden, o işte ya isabet kaydeder veya isabet etmeye yaklaşır. Acele şeytandandır. Ağır ve temkinli hareket etmek, Allahü teâlâdandır. Umumiyetle aceleye sebep, dünyalık toplama hırsıdır. Kanaat sahibi ol. Kanaat bitmeyen bir hazinedir” buyurmuştur.

Kanaat demek, ihtiyacından fazla kalan kazancını bir yere yığmayıp, İslamiyet’in emrettiği hayırlı yerlere vermek, fakirlere, kimsesizlere, hastalara, dine hizmet edenlere yardım etmek demektir. Kanaat, böylece iyi ahlakın kaynağı olduğu gibi, insana mahrumiyetler içinde kaldığı zaman saadet temin eden sarsılmaz bir kale gibidir. Bir şairin dediği gibi; “Ey zaman! İnsanlara hücum ederken, beni de herkes gibi sanarak üzerime gelme! Bileğimi bükemezsin! Karşında beni yalnız sanma! Arkamda kanaat gibi yenilmez bir ordu vardır.”

Şumeyt bin Aclan hazretleri buyuruyor ki:
“Her gün ömrünün bir kısmı gitmekte, sen ise buna üzülmüyorsun. Her gün sana yetecek kadar rızk verilmekte, fakat, sen, sana verilen şeyleri kâfi görmüyorsun ve seni azgınlaştıracak, Allahü teâlâdan uzaklaştıracak şeyi istiyorsun. Aza kanaat etmiyor, çokla doymuyorsun. Kendine ihsan edilen ve içinde bulunduğun nimetlere şükretmekten aciz iken, daha fazlasını istemek nasıl uygun olur? Hayret edilir, ne kadar çok şaşılır şu kimseye ki, ahirete inanıyor ve dünya için çalışıp ona koşuyor. Ahiret için yaratılıp, dünyanın kendisini ahiretten alıkoyduğu kul ne kötü bir kuldur. Halbuki dünya fani ahiret ise bakidir.”

Müslüman, dünyayı sevdiği, dünyaya düşkün olduğu için değil, Allahü teâlâ, çalışmayı emrettiği için çalışıp kazanır ve eline geçene de, kanaat eder, itiraz etmez. Muhammed Baki billah hazretleri buyuruyor ki:
“Tevekkül, sebeplere yapışmayıp, tembel oturmak değildir. Çünkü böyle olmak, Allahü teâlâya karşı edepsizlik olur. Müslümanın, meşru olan bir sebebe yapışması lazımdır. Sebebe yapıştıktan, çalışmaya başladıktan sonra tevekkül edilir. Yani istenilen şey, bunun hasıl olmasına sebep olan şeyden beklenilmez. Çünkü, Allahü teâlâ sebebi, istenilen şeye kavuşturmak için, bir kapı gibi yaratmıştır. Bir şeyin hasıl olmasına sebep olan işi yapmayıp da, sebepsiz olarak gelmesini beklemek, kapıyı kapayıp pencereden atılmasını istemeye benzer ki, edepsizlik olur. Allahü teâlâ, ihtiyaçlarımıza kavuşmamız için kapıyı yaratmış ve açık bırakmıştır. Onu kapamamız doğru değildir. Bizim vazifemiz, kapıya gidip beklemektir. Sonrasını O bilir. Çok zaman kapıdan gönderir. Dilediği zaman da pencereden atarak verir.”

Görülüyor ki, çalışmayıp, boş oturup, tevekkül ediyorum demek caiz değildir. Tasavvuf büyükleri, çalışmaya, sebebe yapışmaya başlayıp, bundan sonra tevekkül etmeli demişlerdir. Allahü teâlâ bir hadis-i kudside buyuruyor ki:
(Ey Ademoğulları! Bir kimse benim kazama razı olmaz ve benim tarafımdan gelen belalara sabretmez, verdiğim nimetlerime şükretmez, ihsan ettiğim dünya nimetlerine kanaat etmezse, başka bir Rab arasın. Ey Ademoğlu! Bir kimse benim belama sabrederse, benden razı olmuş olur, yani rububiyyetimi tasdik etmiş olur.)

Seyyid Emir Hamza hazretleri; “Allahü teâlânın size verdiğine kanaat ediniz. Çünkü haram yollardan kazananlar, daima sıkıntı ve üzüntü içinde olur. Kanaat eden de, her zaman neşeli ve rahat olur” buyurmuştur.

İbn-i Cevzi hazretleri de buyurdu ki:
“Kim kanaat ederse, geçimi iyi olur. Kim de, dünya lezzetlerini haram yollardan ararsa, geçim sıkıntısı çeker.”

Netice olarak; kanaat, insanın kısmetine düşen rızkına razı olmasıdır. Kanaatkâr olmak, rahatlığa kavuşturur. Sabır, tökezlemeyen binek, kanaat ise bükülmeyen kılıçtır. Aza kanaat etmeyen çoğu bulamaz. İnsan kendine değil Allahü teâlâya güvenmelidir. İnsana düşen görev budur. Ele geçen mevcuda şükür ve kanaat etmeli. Zira kanaat, insanı zengin yapar, yerinde kullanılmayan zenginlik ise, azdırır. Allahü teâlânın verdiği rızka razı olanı, başkalarının elinde bulunan nimetler mahzun etmez.

Sa’di-i Şirazi hazretlerinin buyurduğu gibi:
“Hak teâlânın lütuf ve ihsan buyurduğu bahta ve rızka kanaat etmeyen kimse, Rabbini bilmemiş ve Ona itaat etmemiş olur. Ey sebat etmeyip, rızk için didinip duran kişi! Sakin ol, zira yuvarlanan taş üzerinde ot bitmez.”
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt