Resul Aydın
Kayıtlı Kullanıcı
Daha dün denecek kadar yakın bir zaman önce çevremde ki bazı kişiler, gözlerini kapatmaktan korkarlardı onsuzken, rüyalarını başka şeyler kirliyor diye. Ama onu gördükten sonra… her şey değişti…
Kendisi çok genç.
Yaşı neredeyse insanlığın yaşına değiyor! Onlarla doğup, onlarla beslenip, onlarla büyüdüğü biliniyor! Peygamberler ellerinde büyüyüp gölgesinde uyudu derler. Bir anıt gibi yükselmeye başladığında kainatın haritası yeni çiziliyormuş?
İbrahim'i görmüş alanlarında yürürken. Ona teslim olan yavruyu, iki dağ arası koşuşturan anayı. Lut'u, İshak'ı, Yakup'u, Eyüp'u, Şuayb'ı, Harun'u, Davud'u ve çöl gecelerinde "ehad" deyip kıyameti koparan Mahmud'u!
Çok acılar görmüş!
Ebruli desenler kuşatması gerekirken karasının her karesini, onu; kalplerinin kuşandığı küfürle, cehaletle, düşmanlıkla, ahlaksızlıkla, hor hakir görülmeyle kuşatmışlar, kendilerini kuşattıklarını bilmeden!..
Çürümüş ellerini uzatmışlar masumiyetine, pervasızca. Coğrafyasını yırtmaya çalışmışlar hoyrat elleriyle. Yok etmeye kastetmişler Fillerle, filleşmiş insanlarla. Yakıp yıkmak, söndürmek istemişler ocağını.
Bununla kalmayıp terk etmişler;
Yalnız kalınca yıkılır, tükenir sanmışlar... Sahibi yok zannetmişler, bir sahibinin olduğuna inanmamışlar, inanamamışlar, bilmemişler bilememişler. Sonra sevenlerini, aşıklarını, güllerini koparmışlar bahçelerinden tek tek… dağlara sürmüşler...
Ey koca yürek!
Nasıl dayandın buna? Bahçendeki güllerin koparılışına nasıl dayandın? Ateşe yürüyen güvercinlerin son yürüyüşlerini yapıp gittiklerinde cennet yurtlarına, hasretlerine nasıl dayandın? Nasıl dayandın gözlerinin karasıyla, Muhammed'inin gözlerinin buluşmamasına? Bu yüzden mi karalar bağlaman yoksa? Bu yüzden mi göz yaşların kuruduğu için ağlayamadın? Bir gün onun geleceğini bildiğinden mi binler sene bekledin?
Ey acılar şehrinin çilekeş şahidi! Yine bir o kadar en bahtlı sahibi! Onca çilenin sonunda uğruna yaratıldığının ve onun cennet arkadaşlarının ellerinden sahibinin izniyle Fethi'de gördün, içindeki kirlerin onu dokunuşlarıyla yıkanışını da…
Bugün de şahitsin!?
Yıllarca uzaktan hasret selamları gönderip, nihayetinde bütün mesafeleri yıkıp, dizinin dibinde selam duranlara şahitsin! Dönene şahitsin, dönüp kalbini döndürene! Görene, hatırını bilmeyip görmekten mahrum olana, ağlayıp sızlayana, bayılıp düşenlere şahitsin… Gelip halini sende yananlara, dua dua sahibine yalvaranlara, binlerce ruh, toplanmış bir tek ruha, o ruhta ki titreyen sonsuzluğa şahitsin…
Görüyorsun her şey tek/bir yürek olmuş. Yerküre kutlu bir mekan sevenlerin tek/bir ses, tek/bir soluk, tek/bir beden "lebbeyk".
Varlık tek hissediş, tek inanış, tek dil, tek renk, tek hüzün, tek/bir sevinçle siyahını dokuyorlar zamanın gergefinde. Dönüp dönüp 'bir siyah nur'a akıyor yıldızlar. Akıp akıp kayboluyorlar kara'nın sonsuzluğunda… kayboldukları yerden tekrar dirilip yeni bir kayboluşun çarkında eriyip gidiyorlar usuulca...
Biliyorum;
Şimdi dünya kaküllerinin altında bir başka dönüyordur!.. Her ne var ise geçmişe dair, hepsi silinip gidiyordur senin tadın, senin yadın gelince. Geçmişin adı mazi geleceğin ki an oluyordur artık! Hasret büyüdükçe büyüyor, gaflet kül misali savrulup duruyordur semtinin rüzgarlarında, cemalini görünce…
Şimdi dil, kalp ruh sır her ne var ise unutuyordur bildiğini ve bilmediğini biliyordur beşer. Kim kim? Ben kimim? O kim? Varlık kim?.. "Hayret Makam"ındadır canlılar? Makamın hayretinde canınla birdir canlar...
Ah! Meğer senin katına yönelmekmiş krallık! Senin adınla yaşamakmış sultanlık. Her şeyi "hiç" görüp sadece; "Lebbeyk Allahümme lebbeyk. Lebbeyk lâ şerîke leke lebbeyk. İnne'l-hamde ve'nni'mete leke. ve'l-mülk, lâ şerîke leke" demekmiş yaşamayı fark etmek! Bu farklılıkla yok olup saltanat sürmekmiş dünya sürgününde...
Ve Birlik tahtında oturup kırk yamalı, atlas elbiselerle kendinden geçmek ve geceden daha gece olan gözlerinden yıldızlar devşirmekmiş çoğalmak…
Peki ya şimdi!?
Nasıl dayanacaklar? Ayrılığına nasıl dayanacaklar Ey Kara gözlüm!? Biliyorum, ruhları ardlarından gitmese de, çeke çeke sürükleyecek bedenleri. Ve o, henüz peçeni yeni aralayıp bakakaldığı Mest-u hayranlığının sarhoşluğundayken gönüller, güzelliğinin uzağına düşecekler bir sabah vakti, ansızın!
Ve hasret yağmurları başlayacak o günden sonra. Seni seyredemeden sevmek, seni sarmalayamadan sarılmak, seni dinleyemeden dinlemek başlayacak bu defa. Yani özlemin, 'Vahdet'e bir adım kala, daha bir başkalaşıp, daha bir aşkınlaşıp, daha bir değişecek.
Ve artık hiçbir gece,
Gözlerini kapatmak'tan korkmayacaklar!?...
Kendisi çok genç.
Yaşı neredeyse insanlığın yaşına değiyor! Onlarla doğup, onlarla beslenip, onlarla büyüdüğü biliniyor! Peygamberler ellerinde büyüyüp gölgesinde uyudu derler. Bir anıt gibi yükselmeye başladığında kainatın haritası yeni çiziliyormuş?
İbrahim'i görmüş alanlarında yürürken. Ona teslim olan yavruyu, iki dağ arası koşuşturan anayı. Lut'u, İshak'ı, Yakup'u, Eyüp'u, Şuayb'ı, Harun'u, Davud'u ve çöl gecelerinde "ehad" deyip kıyameti koparan Mahmud'u!
Çok acılar görmüş!
Ebruli desenler kuşatması gerekirken karasının her karesini, onu; kalplerinin kuşandığı küfürle, cehaletle, düşmanlıkla, ahlaksızlıkla, hor hakir görülmeyle kuşatmışlar, kendilerini kuşattıklarını bilmeden!..
Çürümüş ellerini uzatmışlar masumiyetine, pervasızca. Coğrafyasını yırtmaya çalışmışlar hoyrat elleriyle. Yok etmeye kastetmişler Fillerle, filleşmiş insanlarla. Yakıp yıkmak, söndürmek istemişler ocağını.
Bununla kalmayıp terk etmişler;
Yalnız kalınca yıkılır, tükenir sanmışlar... Sahibi yok zannetmişler, bir sahibinin olduğuna inanmamışlar, inanamamışlar, bilmemişler bilememişler. Sonra sevenlerini, aşıklarını, güllerini koparmışlar bahçelerinden tek tek… dağlara sürmüşler...
Ey koca yürek!
Nasıl dayandın buna? Bahçendeki güllerin koparılışına nasıl dayandın? Ateşe yürüyen güvercinlerin son yürüyüşlerini yapıp gittiklerinde cennet yurtlarına, hasretlerine nasıl dayandın? Nasıl dayandın gözlerinin karasıyla, Muhammed'inin gözlerinin buluşmamasına? Bu yüzden mi karalar bağlaman yoksa? Bu yüzden mi göz yaşların kuruduğu için ağlayamadın? Bir gün onun geleceğini bildiğinden mi binler sene bekledin?
Ey acılar şehrinin çilekeş şahidi! Yine bir o kadar en bahtlı sahibi! Onca çilenin sonunda uğruna yaratıldığının ve onun cennet arkadaşlarının ellerinden sahibinin izniyle Fethi'de gördün, içindeki kirlerin onu dokunuşlarıyla yıkanışını da…
Bugün de şahitsin!?
Yıllarca uzaktan hasret selamları gönderip, nihayetinde bütün mesafeleri yıkıp, dizinin dibinde selam duranlara şahitsin! Dönene şahitsin, dönüp kalbini döndürene! Görene, hatırını bilmeyip görmekten mahrum olana, ağlayıp sızlayana, bayılıp düşenlere şahitsin… Gelip halini sende yananlara, dua dua sahibine yalvaranlara, binlerce ruh, toplanmış bir tek ruha, o ruhta ki titreyen sonsuzluğa şahitsin…
Görüyorsun her şey tek/bir yürek olmuş. Yerküre kutlu bir mekan sevenlerin tek/bir ses, tek/bir soluk, tek/bir beden "lebbeyk".
Varlık tek hissediş, tek inanış, tek dil, tek renk, tek hüzün, tek/bir sevinçle siyahını dokuyorlar zamanın gergefinde. Dönüp dönüp 'bir siyah nur'a akıyor yıldızlar. Akıp akıp kayboluyorlar kara'nın sonsuzluğunda… kayboldukları yerden tekrar dirilip yeni bir kayboluşun çarkında eriyip gidiyorlar usuulca...
Biliyorum;
Şimdi dünya kaküllerinin altında bir başka dönüyordur!.. Her ne var ise geçmişe dair, hepsi silinip gidiyordur senin tadın, senin yadın gelince. Geçmişin adı mazi geleceğin ki an oluyordur artık! Hasret büyüdükçe büyüyor, gaflet kül misali savrulup duruyordur semtinin rüzgarlarında, cemalini görünce…
Şimdi dil, kalp ruh sır her ne var ise unutuyordur bildiğini ve bilmediğini biliyordur beşer. Kim kim? Ben kimim? O kim? Varlık kim?.. "Hayret Makam"ındadır canlılar? Makamın hayretinde canınla birdir canlar...
Ah! Meğer senin katına yönelmekmiş krallık! Senin adınla yaşamakmış sultanlık. Her şeyi "hiç" görüp sadece; "Lebbeyk Allahümme lebbeyk. Lebbeyk lâ şerîke leke lebbeyk. İnne'l-hamde ve'nni'mete leke. ve'l-mülk, lâ şerîke leke" demekmiş yaşamayı fark etmek! Bu farklılıkla yok olup saltanat sürmekmiş dünya sürgününde...
Ve Birlik tahtında oturup kırk yamalı, atlas elbiselerle kendinden geçmek ve geceden daha gece olan gözlerinden yıldızlar devşirmekmiş çoğalmak…
Peki ya şimdi!?
Nasıl dayanacaklar? Ayrılığına nasıl dayanacaklar Ey Kara gözlüm!? Biliyorum, ruhları ardlarından gitmese de, çeke çeke sürükleyecek bedenleri. Ve o, henüz peçeni yeni aralayıp bakakaldığı Mest-u hayranlığının sarhoşluğundayken gönüller, güzelliğinin uzağına düşecekler bir sabah vakti, ansızın!
Ve hasret yağmurları başlayacak o günden sonra. Seni seyredemeden sevmek, seni sarmalayamadan sarılmak, seni dinleyemeden dinlemek başlayacak bu defa. Yani özlemin, 'Vahdet'e bir adım kala, daha bir başkalaşıp, daha bir aşkınlaşıp, daha bir değişecek.
Ve artık hiçbir gece,
Gözlerini kapatmak'tan korkmayacaklar!?...