mektubat
Kayıtlı Kullanıcı
- Katılım
- 4 Eki 2006
- Mesajlar
- 2,308
- Tepki puanı
- 1
- Puanları
- 0
- Yaş
- 42
- Konum
- İstanbul
- Web Sitesi
- www.caglarnetwork.com
Muhammed bin Muhammed Buhârî, Muhammed Behâ-üddîn-i Buhârî hazretlerinin dâmâdı ve talebesi idi. Zamânının kutb-i irşâdı idi. Buhâranın Cağanyân nâhiyesinde sekizyüziki 802 [m. 1400] de vefât etdi.(Evliyânın kabrlerini ziyâret etmenin te’sîri çokdur. Rûhlarına teveccüh etmek dahâ fâidelidir) buyururdu. Abdülganî Nablüsînin, bunun mubârek rûhundan çok feyz aldığı (İrgâmül-merîd) de yazılıdır. Büyük âlim Seyyid Şerîf-i Cürcânî diyor ki, (Alâüddîn-i Attâr hazretlerinin sohbetine kavuşunca, Rabbimi tanıyabildim).
Buhârâda yetişen en büyük Ehl-i sünnet âlimlerinden ve Velîlerindendir. İnsanları Hakka dâvet eden, doğru yolu göstererek saâdete kavuşturan ve kendilerine "Silsile-i aliyye" denilen büyük âlim ve velîlerin on altıncısıdır. Zamânında herkese rüşt ve hidâyet onun vâsıtası ile gelirdi. Onun varlığı ile, dîn-i İslâm başıboş kalmayıp, din düşmanları pervâsızca, dîni yıkmağa ve değiştirmeğe kalkışamadı.
Alâüddîn-i Attârın "kuddise sirruh" babası, Buhârânın zengin eşrâfından idi. Üç kardeş idiler. Şehâbeddîn, Hâce Mübârek ve Alâüddîn-i Attâr. Alâüddîn en küçükleri idi. Babası vefât edince, oğullarına çok fazla mal kaldı. Fakat Alâüddîn-i Attâr hiç mîrâs kabûl etmeyip, Şâh-ı Nakşîbend Muhammed Behâeddîn-i Buhârîye "kuddise sirruh" talebe olmayı tercîh etti. Huzûrlarına varıp hâlini arz etti ve talebeliğe kabûl buyrulmasını istirhâm etti. Behâeddîn-i Buhârî hazretleri Alâüddîne nazar ettikten sonra; “Evladım, bizim yolumuzda çeşitli mihnet ve sıkıntılar vardır. Dünyâyı ve nefsin arzûlarını terk etmek vardır. Sen bunları yapabilecek misin?” buyurdular. Alâüddîn-i Attâr, “Yaparım efendim!” diye cevap verdi. Şâh-ı Nakşîbend Behâeddîn-i Buhârî hazretleri "kuddise sirruh", “Öyleyse bugün bir küfe elma alıp, kardeşlerinin mahallesinde sat!” buyurdu. Alâüddîn-i Attâr, asîl ve tanınmış bir âileye mensup olmasına rağmen, kibirlenmeyerek, kardeşlerinin mahallesinde, hiç kimsenin sözüne aldırış etmeden, bağıra bağıra elma sattı. Ertesi gün Şâh-ı Nakşîbend Behâeddîn-i Buhârî hazretlerinin huzûruna gelerek; “Emirlerinizi yerine getirmeye çalıştım efendim,” dedi. Şâh-ı Nakşîbend Behâeddîn-i Buhârî hazretleri; “Bugün de kardeşlerinin dükkânı önünde satacaksın,” buyurdu. Alâüddîn-i Attâr; “Peki efendim!” diyerek, ağabeylerinin dükkânı önünde elma satmaya başladı. Ağabeyleri yanına gelip; “Bizi başkalarına rezîl etme, para lâzım ise, istediğin kadar verelim. Mîrâsından dahâ fazlasını al. Fakat bu işi bırak,” dediler. Alâüddîn-i Attâr, hiç dinlemeyip elma satmaya devâm etti. Ağabeyleri; “Mâdem satacaksın, bizim dükkânın önünde satma, git başka yerde sat!” diye ısrâr ettiler. O yine dinlemedi. Bunun üzerine kendisine pek çok hakâret ettiler ve dövdüler. Fakat, Alâüddîn-i Attâr hiçbir şeye aldırış etmedi. Verilen emre göre hareket etmeye devâm etti. Ertesi gün Şâh-ı Nakşîbend Behâeddîn-i Buhârî hazretleri "kuddise sirruh"; “Artık bu iş tamâmdır” diyerek, elma satışı işini bıraktırdı ve onu talebeliğe kabûl buyurdu.
Buhârâda yetişen en büyük Ehl-i sünnet âlimlerinden ve Velîlerindendir. İnsanları Hakka dâvet eden, doğru yolu göstererek saâdete kavuşturan ve kendilerine "Silsile-i aliyye" denilen büyük âlim ve velîlerin on altıncısıdır. Zamânında herkese rüşt ve hidâyet onun vâsıtası ile gelirdi. Onun varlığı ile, dîn-i İslâm başıboş kalmayıp, din düşmanları pervâsızca, dîni yıkmağa ve değiştirmeğe kalkışamadı.
Alâüddîn-i Attârın "kuddise sirruh" babası, Buhârânın zengin eşrâfından idi. Üç kardeş idiler. Şehâbeddîn, Hâce Mübârek ve Alâüddîn-i Attâr. Alâüddîn en küçükleri idi. Babası vefât edince, oğullarına çok fazla mal kaldı. Fakat Alâüddîn-i Attâr hiç mîrâs kabûl etmeyip, Şâh-ı Nakşîbend Muhammed Behâeddîn-i Buhârîye "kuddise sirruh" talebe olmayı tercîh etti. Huzûrlarına varıp hâlini arz etti ve talebeliğe kabûl buyrulmasını istirhâm etti. Behâeddîn-i Buhârî hazretleri Alâüddîne nazar ettikten sonra; “Evladım, bizim yolumuzda çeşitli mihnet ve sıkıntılar vardır. Dünyâyı ve nefsin arzûlarını terk etmek vardır. Sen bunları yapabilecek misin?” buyurdular. Alâüddîn-i Attâr, “Yaparım efendim!” diye cevap verdi. Şâh-ı Nakşîbend Behâeddîn-i Buhârî hazretleri "kuddise sirruh", “Öyleyse bugün bir küfe elma alıp, kardeşlerinin mahallesinde sat!” buyurdu. Alâüddîn-i Attâr, asîl ve tanınmış bir âileye mensup olmasına rağmen, kibirlenmeyerek, kardeşlerinin mahallesinde, hiç kimsenin sözüne aldırış etmeden, bağıra bağıra elma sattı. Ertesi gün Şâh-ı Nakşîbend Behâeddîn-i Buhârî hazretlerinin huzûruna gelerek; “Emirlerinizi yerine getirmeye çalıştım efendim,” dedi. Şâh-ı Nakşîbend Behâeddîn-i Buhârî hazretleri; “Bugün de kardeşlerinin dükkânı önünde satacaksın,” buyurdu. Alâüddîn-i Attâr; “Peki efendim!” diyerek, ağabeylerinin dükkânı önünde elma satmaya başladı. Ağabeyleri yanına gelip; “Bizi başkalarına rezîl etme, para lâzım ise, istediğin kadar verelim. Mîrâsından dahâ fazlasını al. Fakat bu işi bırak,” dediler. Alâüddîn-i Attâr, hiç dinlemeyip elma satmaya devâm etti. Ağabeyleri; “Mâdem satacaksın, bizim dükkânın önünde satma, git başka yerde sat!” diye ısrâr ettiler. O yine dinlemedi. Bunun üzerine kendisine pek çok hakâret ettiler ve dövdüler. Fakat, Alâüddîn-i Attâr hiçbir şeye aldırış etmedi. Verilen emre göre hareket etmeye devâm etti. Ertesi gün Şâh-ı Nakşîbend Behâeddîn-i Buhârî hazretleri "kuddise sirruh"; “Artık bu iş tamâmdır” diyerek, elma satışı işini bıraktırdı ve onu talebeliğe kabûl buyurdu.
-devamı var-