Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Al-i İmran 64. ayetini bile bile çarpıtıyorlar (1 Kullanıcı)

نعىمة

Yasaklı Kullanıcı
Katılım
2 Ara 2007
Mesajlar
2,969
Tepki puanı
3
Puanları
0
Yaş
41
Bir yandan tebliğ yapıyoruz yalanına sarılan yerli diyalogcular, bir yandan da Hıristiyanları/Hıristiyanlığı, Kur’an ayetlerini bile çarpıtarak meşru ve makul göstermeye çalıyorlar. Bu uğurda en fazla tahrif edilen ayetlerden biri de Al–i İmran Sûresi 64. ayetidir.

Dünyanın tam da bir Vatikan/Papa şovunu yaşadığı bir zamanda bu hizmeti(!) üstleneler tebliğ yapmıyor, sadece Müslüman’ın kalbinde, imanının gereği bulunan “haçlı ruhuna tepkiyi” sıfırlamaya çalışıyor.

Allah’ın müşrik dediğine “rahmet ve mağfiret dilekleri” bu sayede havalarda uçuşuyor.

Ayetin meali şöyle: “(Resulüm!) De ki: Ey Ehl–i Kitap! Sizinle bizim aramızda müşterek olan bir söze geliniz: Allah’tan başkasına tapmayalım; O’na hiçbir şeyi eş tutmayalım ve Allah’ı bırakıp da kimimiz kimimizi ilahlaştırmasın. Eğer onlar yüz çevirirlerse, işte o zaman: Şahid olun ki biz Müslümanlarız deyiniz” (Al–i İmhan, 3/64).

Birilerinin ısrarla iddia ettiğinin aksine bu ayet–i kerime, adına Ehl–i Kitap denen bir grubu, savunageldikleri yanlışları, diğer bir ifadeyle inanageldikleri bâtılı terk edip, yüce İslam dininin yeryüzüne yerleştirmeyi hedeflediği tevhidi kabule, yani Allah’ın birliğine imana davet ediyor.

İsterseniz önce biz bu ayetle ilgili tefsirlere müracaat edelim ve bakalım müfessirlerin yaptığı izahlarda diyalogla ilgili bir bilgi var mı?

Önce kırık mana verelim:

Kul: De ki; (ey Resulüm)

Ya ehle’l kitab: Ey Kitap Ehli olan (Yahudi ve Hıristiyan)lar! Taberî: Burada umumi bir davet var. Ne Hıristiyanlar Yahudilerden, ne de Yahudiler Hıristiyanlardan az veya çok muhatap kabul edilmişlerdir. Hepsi aynı oranda mesuldür. (Camiü’l Beyan)

Teâlev: Gelin! Taberî: İkbal edin, dönün.

İlâ Kelimetin: Bir söze. (Alûsî: bir kelama.)

Sevain: Ölçü, adil,

İlâ Kelimetin Sevain: Ölçü olan kelimeye. Adil olan kelimeye. Herkes için aynı ölçüde bağlayıcı olan kelimeye. Yani hem Tevrat’ta, hem İncil’de ve hem de Kur’an’da söylenen ve ihtilaf edilmeyen kelimeye. Ya da Allah’ın hiçbir ahkamında zıttı söylenmeyen kelimeye. (Alûsî)

Ebu’l Aliye’den gelen rivayete göre; Kelimetü’n Sevâ: “Lailahe illellah” demektir. (Taberi)

Beynenâ ve beyneküm: Bizimle sizin aranızda.

Bizimle sizin aranızda aynı derecede önem taşıyan, ölçü olan, bizi ve sizi aynı oranda ilgilendiren, şu ana kadar gelmiş olan Allah’ın bütün şeriatlarında zıttı söylenmemiş olan şey nedir?:

– Ella Nabude illellah: Biz ve siz ancak Allah’a tapacağız. (Alûsî: O’na ibadet ederek ve ibadeti sadece O’nun için yaparak birliğine iman ettiğimizi ispat edeceğiz.)

– Vela nüşrike bihi Şey’en: Başka hiç kimseyi ona ortak koşmayacağız.

– Vela yettehıza ba’duna Ba’den erbaben min dünillahi: Ve Allah’ı bırakıp da kimimiz kimimizi Rableştirmesin.

(Hâzin: Çünkü Hıristiyanlar Allah’tan başkasına, Mesih’e ibadet ettiler ve “Baba”, “Oğul” ve “Kutsal Ruh” şeklinde Bir olan Allah’ı üçleyerek şirk koştular. Allah’ı bırakıp din adamlarını ve rahiplerini Rabler edindiler. Şöyle ki; Allah’a ortak koşma noktasında ne emrediyor idi iseler onlara itaat ediyorlardı ve onlara secde ediyorlardı. İşte bunun manası; Allah’ı bırakıp birbirlerini Rab edinmekti. (Mecmeü’t Tefasir, Hazin, c.1 s.513).

– Fein tevellev: (Ey Resulüm) Eğer (Ehl–i Kitap bu davetten) yüz çevirirlerse; (Alûsî: Bütün peygamberlerin ve semavi kitapların ittifak ettiği bu hakikatten yüz çevirirlerse) (Hazin: Onlara yaptığın bu davetten yüz çevirirlerse)

– Fe Kûlû: Siz (Alûsî: Ey Resulüm ve müminler) deyiniz ki;

– Eşhedû: Şahid olun! (İbni Abbas: Siz bilin ki)

– Bienna Müslimüm: Biz Müslümanlarız.

(Eşhedû bienna Müslimûn: Nesefî: İtiraf ve kabul edin ki, siz değil, Müslüman olan bizleriz.)

Başka hiçbir tefsire müracaat etmeden bile gayet net olarak manası anlaşılan bu ayetten yola çıkarak, Ehl–i Kitap diye vasıflanan Hıristiyan ve Yahudilerle diyaloğun Kur’an’ın emri olduğunu söylemek için insanın ciddi manada bir gaflet içinde olması gerekir.

Bunun yanında yukarıdaki ayet–i kerimeyi tek başına ele almak bizi sağlıklı bir neticeye ulaştırmaz. Al–i İmran 64. ayetini, devamı ayetlerden bağımsız ele almak ve hiç de ilgisi olmayan bir mana ile izaha kalkışmak kasıt taşısa gerektir. Birbiriyle bağlantılı olan ayetleri ancak beraber mütalaa ettiğimiz zaman ancak murad–ı ilahiyi anlayabiliriz. Aksi durumda hem biz yanılırız hem de başkalarını yanıltmış oluruz. Bu ayette, Müslümanlara Ehl–i Kitapla diyalog içinde olmak emrediliyor diyebilmemiz için müteakip ayetlerin de bu fikri desteklemesi ya da, 64. ayette ele alınan konunun dışında, tamamen ayrı bir hükmü taşıması gerekir. Şimdi de isterseniz devamı ayetleri ele alalım.

“Ey Ehl–i kitap! İbrahim hakkında niye çekişirsiniz? Halbuki Tevrat ve İncil, kesinlikle ondan sonra indirildi. Siz hiç düşünmez misiniz?” (Al–i İmran 3/65).

“İşte siz böyle kimselersiniz! Hadi hakkında bilgi sahibi olduğunuz konuda tartıştınız; fakat bilgi sahibi olmadığınız konuda niçin tartışıyorsunuz! Oysa ki, Allah her şeyi bilir, siz ise bilmezsiniz” (Al–i İmran, 3/66).

“İbrahim ne Yahudi, ne de Hıristiyan idi; fakat O, Allah’ı bir tanıyan dosdoğru bir Müslüman’dı; müşriklerden de değildi” (Al–i İmhan, 3/67).

“İnananlardan İbrahim’e en yakın olanı, O’na uyanlar, şu peygamber (Muhammed) ve (O’na) iman edenlerdir. Allah müminlerin dostudur” (Al–i İmran, 3/68).

“Ehl–i Kitaptan bir kısmı istediler ki, ne yapıp edip sizi saptırabilsinler. Oysa onlar sadece kendilerini saptırırlar da farkına bile varmazlar” (Al–i İmran, 3/69).

“Ey Ehl–i Kitap! (gerçeği) görüp bildiğiniz halde niçin Allah’ın ayetlerini inkar edersiniz?” (Al–i İmran, 3/70).

“Ey Ehl–i Kitap! Neden doğruyu eğriye karıştırıyor ve bile bile gerçeği gizliyorsunuz?” (Al–i İmran, 3/71).

Birilerinin ısrarla Ehl–i Kitapla diyalog içinde olmak manası çıkardığı Al–i İmran suresi 64. ayetinden sonra gelen ilk ayette yüce Allah, adına Ehl–i Kitap denen kişilerin bir yanılgı ve hata içinde olduklarını ifade ettikten sonra, kendilerine şöyle hitap ediyor: “Siz hiç düşünmez misiniz?”

Bir sonraki ayet ise çok daha düşündürücü bir mana ihtiva etmektedir: “İşte siz böyle kimselersiniz.” Ve devamında, “Bilgi sahibi olmadığınız konuda niçin tartışıyorsunuz!” Ve sonunda da; “Oysa ki Allah bilir, siz bilmesiniz.” Allah’ın bu ifadelerle kendilerine hitap ettiği kimselerle iki ayet önce diyalog içinde olmayı emrettiği hükmünü nasıl çıkartabiliyoruz?

Daha sonra gelen ayetler ehl–i kitaba daha ağır ithamlarda bulunmuyor mu? “Ey Ehl–i Kitap gerçeği görüp bildiğiniz halde niçin Allah’ın ayetlerini inkar edersiniz.” Ve, “Ey Ehl–i Kitap! Neden doğruyu eğriye karıştırıyor ve bile bile gerçeği gizliyorsunuz?”

Bu kadar açık ve net olarak, Allah’ın; “bâtılda olduklarını”, “gerçeği gizleyip bâtılı savunduklarını” ifade ettiği kimselerle diyalog kurmayı dinin bir emri gibi sunmaktan daha büyük bir cinayet olabilir mi? Bunu yaparken de Allah’ın bir başka ayetinin manasını saptırıp delil olarak göstermek gafletle veya hata ile izafe edilemeyecek kadar büyük bir vahamettir.

Eğer Al–i İmran suresi 64. ayetten sonra gelen ayetler Ehl–i Kitabın hatalarını, kasıtlı davrandıkların ve bâtılda olduklarını ifade etmeyip bir takım özelliklerini sıralasa idi, ya da kendilerinden değil de başka konulardan bahsetseydi bile sadece 64. ayet bile. Ehl–i Kitapla diyalog içinde olmayı değil, onları Allah’ın birliğine davet etmenin Müslümanlar üzerine bir görev olduğunu ispat için yeterli olurdu.

Şunu da hemen belirteyim ki, Cenab–ı Hak, sadece 64. ayetten sonra gelen ayetlerde değil, önceki ayetlerde de Ehl–i Kitabın batıl şeylere inandıklarını ifade ediyor.

Sadece ifade etmekle de kalmıyor, 61. ayette de, yanlışta ısrar etmeleri durumunda, hak olanın ortaya çıkması için Hz. Peygembere (as); Ehl–i Kitapla “mübaheleyi/lanetleşmeyi bile emretmektedir..

Yani savunduğu şey konusunda kim yanlışta ise Allah onu kahretsin; mübahelenin manası budur.

Bir başka önemli konu ise vahyin ilk muhatabı olan Hz. Muhammed’in (as) bu ayeti Hıristiyanlarla diyalog organizelerinde bulunmak, papazlara bu organizelerde dua yaptırmak, ezan ve çan sesini aynı ana denk getirmek ve minyatür bir sırat köprüsü kurdurup önce hahamları–papazları sonra da ashabı geçirmek için bir delil olarak kullanmamış, tam aksine özellikle de söz konusu ayeti en tepe noktada bulunan krallar da dahil, onları İslam’a davet etmek için kullanmıştır.

İşte size bunun ispatı.

Aşağıdaki metin Hz. Peygamberin (as) İslam’a davet mektubudur.

Bakın bakalım papaya sunulan o malum mektuba benziyor mu?

“Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın adıyla. Allah’ın kulu ve peygamberi Muhammed’den (as), Rumların büyüğü Herakl’e! Hidayete uyup doğru yola gidene selam olsun! Sizi İslam’a davet ediyorum! Müslüman olunuz, selamet bulursunuz! Allah ecrinizi iki kat verir. Bundan yüz çevirirseniz dalalette kalan bütün halkın vebali size yüklenir.”

Mektup çok açık bir şekilde Hıristiyan kralını İslam’a davet ediyor. Yani Hz. Peygamber bu ve diğer Hıristiyan devlet başkanlarına: “Müslüman olun ki, kurtuluşunuz ancak mümkün olsun” diyor. Hz. Peygamberin (as) İslam’a davet mektubunu, Al–i İmran Sûresi 64. ayeti ile bitmesi çok manidardır.

“Ey Ehl–i Kitap! Geliniz, sizinle aramızda ölçü olan kelime üzerinde birleşelim ki; Allah’tan gayrısına kulluk etmeyelim, O’na hiçbir şeyi ortak koşmayalım, birbirimizi Allah’tan gayrı Rab edinmeyelim. Şayet bundan yüz çevirecek olurlarsa de ki, hepiniz şahit olun, biz işte Müslümanız” (Al–i İmran, 3/64).

Peki; ilahi vahyin ilk muhatabı, bu ayet–i kerimeyi Ehl–i Kitab’ı İslam’a davet için kullanırken, bugünkü kimi teologların ve “hocaefendilerin” bu ayeti Ehl–i Kitapla diyalog kurmak, iftarda beraber olmak ve onlara iftar duası yaptırmakta delil göstermelerinin sebep–i hikmeti ne ola ki?
 

overlord

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
14 Ağu 2009
Mesajlar
1
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
41
Allah senden razı olsun bende bu işin içinden çıkamıyordum. yazıların aydınlatıcı oldu. Allah senden razı olsun. Seni niye yasakladılar anlamadım. ben bu siteye sırf teşekkür etmek için üye oldum.
 

ozgurben

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
3 Ocak 2010
Mesajlar
37
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
75
Düşünceleri yasaklamak düşünenlere hak vermekten başka bir anlam taşımaz.Yasaklamanın kaldırılmasını değerli moderatör arkadaşlardan rica ediyorum.

İsmail Uysal Özden Özgür.
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt