Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Aklın dini mi, vahyin dini mi? (1 Kullanıcı)

نعىمة

Yasaklı Kullanıcı
Katılım
2 Ara 2007
Mesajlar
2,969
Tepki puanı
3
Puanları
0
Yaş
40
Din ve akıl ilişkisi, asırlardan beri tartışılagelmiştir. Daha net ifade etmek gerekirse, “vahiy ve akıl” arasında bir zıtlaşma olup olmayacağı, böyle bir “zıtlaşma” halinde insanın tercihinin hangi yönde olması gerektiği, bilhassa oryantalist mahfillerin yahut felsefi cereyanların etkisinde kalanların gündemini hayli meşgul etmiştir.

Ve etmektedir de.

Türkiye, bu tartışmalarla aşikâr olarak Abant Toplantıları ile tanıştı. Bu toplantılarda “akılla vahiy çatışır mı?” sorusuna cevap arandı. Ve bu cevabı vermek üzere turistik bir otelde toplanan “felsefeci, gazeteci, köşe yazarı, ateist, marksist ve ilahiyatçı” kimlikleri ile bilinen değişik kişiler arasında oylama yapıldı ve şu karara varıldı:

“Akılla vahiy arasında bir çatışma olursa akıl tercih edilir!”

Bu toplantıların, İslam geleneğini ve İslam akaidinin 14 asırlık çizgisini rayından saptırmak için düzenlenen çok profesyonel organizasyonlar olduğu, Avrupa Birliği sürecinde önümüze konulan “dinde reform” saçmalığı ile daha iyi anlaşılmış oldu.

Bazılarına göre Müslümanlarda “akıl tutulması” meydana gelmiş (!), dolayısıyla, akılla vahiy arasındaki çatışma halinde aklın tercih edilmesi gerektiğini “A.Ö.M” (Abant Öncesi Müslümanlar) anlayamamışlardır!

Akıl tutulmasının aşılmasında milat, Abant Toplantıları’dır!

Peki akılla vahiy çatışır mı? Aklı başında bir Müslüman, akılla vahyin; yani, Kur’an ile insan aklının çatışabileceğini nasıl iddia edebilir! Bir Müslüman, “Allah’ın emrettiği ile aklım arasında tezat varsa, yani, Allah’ın emri aklıma yatmıyorsa, vahyedilene değil, aklıma uyarım” diyebilir mi?

Elbette herkesin her şeyi söyleme özgürlüğü var! İsteyen istediğini söyler.

Ama, İslam itikadına göre, “Aklını vahye tercih eden kişi, vahyi, yani, Allah’ın emrini reddediyor demektir” ki, İslam dışı bir davranışa girmiş olur.

Bu, vahyin dini yerine, aklın dinini koymak demektir.

Vahiy, tereddütsüz teslimiyeti gerektirir. Allah’ın Kelâmı, “Sorgulanmak, hesaba çekilmek, akılla uygunluğunu masaya yatırmak” için indirilmemiştir.

“Allah’ın yarattığı akıl”, Allah’ın gönderdiği kutsal kelama teslim olmak zorundadır.

Kaldı ki, akılla vahiy arasında bir çatışma olması mümkün değildir. Allah’ın hiç bir kelamı akla tezat olmaz, olamaz.

Allah’ın maksadını anlamak için ise müctehidlerin içtihatı devreye girer. Burada da akıl değil, “İslamî kaynaklar” ön plandadır.

Dinde hükmün yolunu açan içtihattır. Yani bir alim içtihat ehliyse, hüküm istimdat eder. İçtihattan asıl maksat şudur: Kur’an ayetlerinde Allah’ın bir maksadı vardır. Kullarına bunu emrediyor veya nehyediyor. İçtihat sahibi olan müctehit, bu maksadı ortaya koyar; “Kendi görüşlerini değil”. Kendi zamanına kadar gelen rivayetlerden, yani Peygamberlerin hadislerinden, sahabenin bu konudaki davranışından, tepkisinden kendisine kadar ulaşan bilgileri, değerleri ortaya koyar. Ve, ‘bunlarla maksadı şu idi’ der.

Bugün “akıl tutulmasından” şikayet eden Mehmet Aydın ve âvânesi ise, tam tersini savunuyorlar.

“Halbuki Mehmet Aydın’ın, burada ortaya koyduğu mantık, bunun dışında bir olaydır. Maksadı–ı ilahi göz önüne alınmadan, kompozisyon mantalitesiyle yorum getirmek demektir, reformun asıl maksadı. Kendi düşüncenizi Kur’an ayetleri üzerine çıkartıp, onu hayat görüşü haline, dini bir kılıf da uydurarak getirmek manasına gelir. Bu, dinin ruhuyla, fikriyle, manasıyla temelinden oynamak demektir.” (A.g.g)

Buradan çıkan sonuç şu: “Akılla vahiy çatışırsa aklı tercih ederiz, Müslümanlarda akıl tutulması olmuştur” gibi görüşlerin ortaya atılması tesadüf değildir. Bu görüşler, “dinin ruhuyla, fikriyle, manasıyla” temelinden oynamak demektir.

Zira Türkler, “aklın dinine” değil, “vahyin dinine” teslim olarak Müslüman olmuşlardır.

Ama, “akıllarını da sonuna kadar kullanarak.”

“Akıl tutulması” safsatasıyla bu hazinenin ellerinden alınmasına da asla göz yummayacaklardır.
 

kemal12

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
22 Ara 2007
Mesajlar
4
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
53
Tarihte vahyi esas alarak son derece akıldışı işlere (matbaaya şeytan icadı demek gibi) gireşenler olmuştur. Oysa ki bu tamamyla mesnetsiz ve kuşkusuz vahye dayanmamaktadır. Vahyi yanlış anlayanların suçunu vahye yükleyemeyiz. Ancak (Vahiy, tereddütsüz teslimiyeti gerektirir. Allah’ın Kelâmı, “Sorgulanmak, hesaba çekilmek, akılla uygunluğunu masaya yatırmak” için indirilmemiştir.) cümlesi ile insanın yaradılış özellikleri arasındaki gerilimi nasıl çözeceğiz?
 

نعىمة

Yasaklı Kullanıcı
Katılım
2 Ara 2007
Mesajlar
2,969
Tepki puanı
3
Puanları
0
Yaş
40
Tarihte vahyi esas alarak son derece akıldışı işlere (matbaaya şeytan icadı demek gibi) gireşenler olmuştur. Oysa ki bu tamamyla mesnetsiz ve kuşkusuz vahye dayanmamaktadır. Vahyi yanlış anlayanların suçunu vahye yükleyemeyiz. Ancak (Vahiy, tereddütsüz teslimiyeti gerektirir. Allah’ın Kelâmı, “Sorgulanmak, hesaba çekilmek, akılla uygunluğunu masaya yatırmak” için indirilmemiştir.) cümlesi ile insanın yaradılış özellikleri arasındaki gerilimi nasıl çözeceğiz?

bahsettiğiniz kimseler, Sünneti terk sebebiyle bu hale gelmiş,
Bir müslüman için Kuranın bir harfini yalanlamak ,küçük görmek,önemsememek
küfre sebeb olur,isterseniz fıkh ve akaidte yadığım ''küfrü gerektiren..'' okuyabilirsiniz ,konuyla ilgilidir çünkü
son cümleyi de anlamış değilim hangi yaradılış özellikleri? hangi gerilim?
Allahıma çok şükür hiç bir zaman bahsettiğiniz gerililmi yaşamadım.
 

kemal12

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
22 Ara 2007
Mesajlar
4
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
53
açıklama

açıklama

O insanlar sünneti terk ettikleri için böyle olmuştur derken bir değerlendirme yaptınız. Sorgulamak da aynı değerlendirme yapmak gibi Yardadanın insana verdiği bir yetenektir. Hatta öyle sanıyorum değerli fıkıh alimlerimiz ve diğer birçok İslam Alimi bu yeteneklerini oldukça iyi kullanıyorlardı. İşte kastettiğim bu gibi yeteneklerin bir nevi yaradılış özelliği olduğudur. Fıkıh yapan ya da dinle ilgilenen İslam Alimlerinin bu süreç zarfında kendi dinlerini akıllarıyla fazlasıyla sorgulamış olduklarına inanıyorum. Bu durumda sizin "akılla sorgulamak ya da hesaba çekmek için masaya yatırmaya karşı olan" söyleminizin birtakım yeteneklerimizi dine dönük olarak kullanmamamız gerektiği şeklinde yorumluyorum. Bilemiyorum şimdi açık oldu mu. Teşekkür ederim.
 

نعىمة

Yasaklı Kullanıcı
Katılım
2 Ara 2007
Mesajlar
2,969
Tepki puanı
3
Puanları
0
Yaş
40
O insanlar sünneti terk ettikleri için böyle olmuştur derken bir değerlendirme yaptınız. Sorgulamak da aynı değerlendirme yapmak gibi Yardadanın insana verdiği bir yetenektir. Hatta öyle sanıyorum değerli fıkıh alimlerimiz ve diğer birçok İslam Alimi bu yeteneklerini oldukça iyi kullanıyorlardı. İşte kastettiğim bu gibi yeteneklerin bir nevi yaradılış özelliği olduğudur. Fıkıh yapan ya da dinle ilgilenen İslam Alimlerinin bu süreç zarfında kendi dinlerini akıllarıyla fazlasıyla sorgulamış olduklarına inanıyorum. Bu durumda sizin "akılla sorgulamak ya da hesaba çekmek için masaya yatırmaya karşı olan" söyleminizin birtakım yeteneklerimizi dine dönük olarak kullanmamamız gerektiği şeklinde yorumluyorum. Bilemiyorum şimdi açık oldu mu. Teşekkür ederim.

sorgulamak Hakim beye özel bir yetkidir Efendim!
siz vahiyi mi sorgulamak istersiniz yani ,çok umarın ki yanlış anlamışımdır, biz şöyle yazmıştık:

''Ama, İslam itikadına göre, “Aklını vahye tercih eden kişi, vahyi, yani, Allah’ın emrini reddediyor demektir” ki, İslam dışı bir davranışa girmiş olur.

Bu, vahyin dini yerine, aklın dinini koymak demektir.

Vahiy, tereddütsüz teslimiyeti gerektirir. Allah’ın Kelâmı, “Sorgulanmak, hesaba çekilmek, akılla uygunluğunu masaya yatırmak” için indirilmemiştir.

“Allah’ın yarattığı akıl”, Allah’ın gönderdiği kutsal kelama teslim olmak zorundadır''
Her ''Alimim'' geçinen İslam Müctehidi kabul edilemez, biliyorsunuzdur ,

tekrarla :Vahiy, tereddütsüz teslimiyeti gerektirir. Allah’ın Kelâmı, “Sorgulanmak, hesaba çekilmek, akılla uygunluğunu masaya yatırmak” için indirilmemiştir.

“Allah’ın yarattığı akıl”, Allah’ın gönderdiği kutsal kelama teslim olmak zorundadır'' teslim olmak istemiyen akıl müslüman olmak zorundan değil ki müslüman değildir ve olamaz da !!!

Din Allah tarafından gönderilen, insanların dünya ve ahiret mutluluğunu hedefleyen ayetlerin toplamıdır. Ayetler Allah’ın sözü ve mutlak hakikattir.
Felsefe ise insanların duygu ve düşünce dünyasının ürünüdür. Salt akıl ise duyguların esiridir, akıl ya iyi duyguların, ya da kötü duyguların esiridir. İyi duygular: İman, izan, irfan, merhamet, hayâ, müsamaha, tevazu, hilm, şecaat, cesaret, basiret vb duygular. Kötü duygular: Kin, nefret, riya kibir, haset, ucup, şehvet, şan şöhret dünya sevgisi vb duygulardır.
Felsefe ıslah edilmeyen kötü duyguların esiri olan aklın ürünüdür. Felsefe ‘nedir’ sorusunu sorar karşılığında aklın kabul edeceği somut cevap ister, verilen cevaplar somut değilse reddeder. Aslında akıl beş duyu organlarının algılayarak verdiği cevaplar sonucunda bir şeyin varlığına evet veya hayır der. Yani göz görecek, kulak duyacak, burun koklayacak, dil tadacak, el dokunacak ki evet desin.
Eğer göz görmezse, kulak duymazsa, burun koklamazsa, dil tadamazsa, el dokunamazsa hayır der. Ama duyu organlarımızın algılama kapasitesi sınırlıdır. Gözün görebilmesi için ışığın belli bir kırılımı gerekir, kulak frekansı 20 ile 20000 arasıdaki sesleri duyabilir, elin algılaması için maddenin katı sıvı veya gaz halinde olması gerekir, dil ve bururunun da duyu kapasitesi sınırlıdır.
Hâlbuki doğada öyle sesler, görüntüler, kokular vardır ki biz onları göremiyor duyamıyor koklayamıyor tadamıyor ve dokunamıyoruz. Biz bunları algılayamadığımız için buların varlığına yok diyemeyiz. Örneğin: Karıncanın ayak sesini duyamayız ama var, çünkü fizik kuralına göre hareket olan her yerde ses olur. O halde akıl hüküm vermede yanılabilir, hata yapabilir.
Felsefe ilmiyle uğraşanlara filozof denir. Kur’an, sünnet ve hadis–i şeriften feyiz ve muhabbetini alamayan filozoflar her dönemde vahyin mutlak hakikatleriyle çatışmış Allah’ın ayetlerini inkâr etmişlerdir. Hatta filozoflar fikir tartışmalarında ünlü İslam âlimlerini dahi etkilemişlerdir İbni–Sina, İbni–Haldun, İbni Rüşt, Farabi vb âlimler felsefenin etkisinde kalarak bazı ayetleri inkâr etmişlerdir.
Mesela İbni Sina “mantık olarak ölen insanın çürüyen ve yok olan vücudu nasıl olur da dirilir bu mümkün değil” diyerek öldükten sonra dirilmeyi kabul etmemiştir. İmam–ı Gazali İbni–Sina’nın bu görüşünden dolayı kâfir olduğunu söyler. Gerekçe olarak “Allah’ın bir ayetini inkâr eden ayetlerin hepsini inkâr etmiş gibidir” ayetini gösterir.
Günümüzde ilahiyat tahsili gören bazı ilahiyatçılar da felsefenin etkisinde kalarak ayetlerin bazılarının tarihsel olduğunu Yahudi ve Hıristiyanlarla ilgili ayetlerin Asr–ı Saadet dönemine ait Yahudi ve Hıristiyanları kapsadığını, günümüz Yahudi ve Hıristiyanlarını bu kapsam dışında olması gerektiğini, dolayısıyla bu ayetlerin yeniden yorumlanması gerektiğini söylemektedirler.
Dinlerarası diyalog masalının etkisinde kalan papaya yazdığı mektupta papalık konseyi misyonun parçası olduğunu söyleyen bazıları Yahudi ve Hıristiyanlarla ilgili ayetler çok serttir bunları biraz yumuşatmamız gerekir demektedir. Bir başkası benim dinim haktır demek en büyük kafirliktir demektedir.
Halbuki Allah Kur’an’da “Allah katında tek din İslam’dır” der. Diyalogcular biraz daha ileriye giderek akılla vahiy çatışırsa aklı kabul ederiz diyerek akla uymayan ayetleri kabul etmeyiz demektedirler. Yasin suresi 65’inci ayetinde “Biz o suçluların hesap gününde dillerini bağlarız bizimle elleri konuşur ayakları da yaptıklarına şahitlik eder’’ der.Dilin konuşabilmesi için ciğerlere hava çekip o havanın çıkarken ses tellerini titretip dili hareket ettirip konuşması gerekir oysa el ve ayakta bu organların hiç biri yok ayet akla uymuyor diye red mi edeceğiz. Diyalogculara göre reddetmemiz lazım hayvanlarda nefes ses teli ve dil olmasına rağmen neden konuşamıyor “akıllı” diyalogcular bunu nasıl izah edersiniz.
Gelin şimdi el ayak nasıl konuşurmuş işin ehlinden aktaralım. İnsan Allah’ın zat sıfat ve esma–i ilahilerinin tecellilerinden mülhem bir varlıktır. Bu tariften yola çıkarak insanın konuşması Allah’ın kelam isminin tecelli etmesinden ibarettir. Kelam ismi dile tecelli eder dil konuşur ele tecelli eder el konuşur ayağa tecelli eder ayak konuşur. Nitekim Tur dağında Allah ağaca tecelli ederek “Ya Musa mukaddes vadide Tuva’dasın yaklaş” diyerek ağaç dile gelmiştir.
Onun için İslam dini Kur’an’dır, Kur’an kelamullahtır, felsefe ise aklın ürünüdür, dolayısıyla İslam dini felsefe değildir.

insan ben Allah için bügün ne yaptım diye sorgulayabilir kendini, 'sen bugün derslerini çalıştın mı ' diye sorgulayabilir çocuğunu buna yetkisi vardır
ama her şey yerli yerinde olması gerekiyor kafa karıştırmayalım şimdi değerlendirme yanlış da olabilir doğru da ,kafadan kafaya değişir,
ölçü asıl olan bizim ölçümüz kuş beyni değil , İslamın ana esasları olan Kuran, Sünnet ,İcma ve Kıyas
yazdıklarımı detaylı okumanızı tavsiye ederim isterseniz
 

kemal12

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
22 Ara 2007
Mesajlar
4
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
53
sorgulamak Hakim beye özel bir yetkidir Efendim!
siz vahiyi mi sorgulamak istersiniz yani ,çok umarın ki yanlış anlamışımdır,



Sorgulamak hakim beye özel bir yetki değildir, tahmin ettiğim gibi yanlış anlamışsınız, kullar her şeyi sorgular, sorgulama Allah’ın kullarına verdiği en değerli yeteneklerden biridir. (Benim bahsettiğim suçlu olana sorular sormak manasındaki sorgulamak değil, sorular sormak, anlamaya idrak etmeye çalışmak, daha iyi algılama peşinde olmak vb.)

''Ama, İslam itikadına göre, “Aklını vahye tercih eden kişi, vahyi, yani, Allah’ın emrini reddediyor demektir” ki, İslam dışı bir davranışa girmiş olur.

Dolayısıyla sorgulayan ile aklı vahye tercih eden arasında en ufak bir ilişki göremiyorum



Vahiy, tereddütsüz teslimiyeti gerektirir. Allah’ın Kelâmı, “Sorgulanmak, hesaba çekilmek, akılla uygunluğunu masaya yatırmak” için indirilmemiştir.

Böyle bir şey dediğimi hatırlamıyorum. Allah’ın Kelâmının bu amaçla indirilmediğini bilmeyen yoktur herhalde.

“Allah’ın yarattığı akıl”, Allah’ın gönderdiği kutsal kelama teslim olmak zorundadır''
Evet.

Her ''Alimim'' geçinen İslam Müctehidi kabul edilemez, biliyorsunuzdur ,

Kesinlikle katılıyorum. Hatta bunu ayırt etmek çok da kolay olmayabiliyor.

Felsefe ıslah edilmeyen kötü duyguların esiri olan aklın ürünüdür. Felsefe ‘nedir’ sorusunu sorar karşılığında aklın kabul edeceği somut cevap ister, verilen cevaplar somut değilse reddeder. Aslında akıl beş duyu organlarının algılayarak verdiği cevaplar sonucunda bir şeyin varlığına evet veya hayır der.

Akla karşı öylesine indirgemeci bir tutum edinmişsiniz ki hayretler içinde kaldım. Hatta Kutsal Kitapta bir çok yerde kullar akıl ve düşünmeleri nedeniyle Yaradan tarafından sorgulanır. Hatta bireylerin akıllarıyla mesuliyetleri arasında doğru yönlü bir ilişki de vardır.


Hâlbuki doğada öyle sesler, görüntüler, kokular vardır ki biz onları göremiyor duyamıyor koklayamıyor tadamıyor ve dokunamıyoruz. Biz bunları algılayamadığımız için buların varlığına yok diyemeyiz.

Yok diyen yok zaten. Eğer akıl duyu organlarıyla sınırlı olsaydı (indirgemeci tutumunuzda olduğu gibi) o zaman yok diyenler olurdu. Belki yine de yok diyen bazıları vardır.

Yasin suresi 65’inci ayetinde “Biz o suçluların hesap gününde dillerini bağlarız bizimle elleri konuşur ayakları da yaptıklarına şahitlik eder’’ der.Dilin konuşabilmesi için ciğerlere hava çekip o havanın çıkarken ses tellerini titretip dili hareket ettirip konuşması gerekir oysa el ve ayakta bu organların hiç biri yok ayet akla uymuyor diye red mi edeceğiz. Diyalogculara göre reddetmemiz lazım hayvanlarda nefes ses teli ve dil olmasına rağmen neden konuşamıyor “akıllı” diyalogcular bunu nasıl izah edersiniz.

Bütün bunları nerden çıkardınız anlamıyorum. her şeyi akıl süzgecinden geçirelim ve uymayanları eleyelim falan dediğimi hatırlamıyorum.

Gelin şimdi el ayak nasıl konuşurmuş işin ehlinden aktaralım. İnsan Allah’ın zat sıfat ve esma–i ilahilerinin tecellilerinden mülhem bir varlıktır. Bu tariften yola çıkarak insanın konuşması Allah’ın kelam isminin tecelli etmesinden ibarettir. Kelam ismi dile tecelli eder dil konuşur ele tecelli eder el konuşur ayağa tecelli eder ayak konuşur. Nitekim Tur dağında Allah ağaca tecelli ederek “Ya Musa mukaddes vadide Tuva’dasın yaklaş” diyerek ağaç dile gelmiştir.

“el ve ayağın konuşması” hadisesi üzerinde vakit harcamayacak aklı ve sorgulama yeteneğini verdiği için Rabbime şükürler olsun. (Çünkü O Kudretinden sual olunmayacak Rabbimdir.)

Onun için İslam dini Kur’an’dır, Kur’an kelamullahtır, felsefe ise aklın ürünüdür, dolayısıyla İslam dini felsefe değildir.

Evet değildir.


insan ben Allah için bügün ne yaptım diye sorgulayabilir kendini, 'sen bugün derslerini çalıştın mı ' diye sorgulayabilir çocuğunu buna yetkisi vardır
ama her şey yerli yerinde olması gerekiyor kafa karıştırmayalım şimdi değerlendirme yanlış da olabilir doğru da ,kafadan kafaya değişir,
ölçü asıl olan bizim ölçümüz kuş beyni değil


O zaman çocuğum bana: Baba neden namaz kılmalıyız? demesin .
Ben niçin oruç tutuğum düşüncesini asla aklıma getirmeyeyim.
Robotlar gibi yaşayalım Yaradan’ın bize verdiği akla rağmen, sonra da Ayetlerde sayısız yerde geçen “Siz hiç düşünmez misiniz” vb. Kelamları, o Kelamların varlığını bilmemize rağmen, hiçe saymış olalım.
Kuş beynini ölçü alan birini hiç görmedim.


, İslamın ana esasları olan Kuran, Sünnet ,İcma ve Kıyas

Bu saydığınız esaslar arasında insani katkı olmayan yegane kaynak kuşkusuz birincisi: KURAN
Ancak şunu biliyoruz ki diğer üçü de bizim kaynağımız, onların içinde insan aklının katkısı var diye reddedecek değiliz. Çünkü biliyoruz ki akıl, Yaradan’ın kullarına bahşettiği en değerli hazinelerden biri.
 

نعىمة

Yasaklı Kullanıcı
Katılım
2 Ara 2007
Mesajlar
2,969
Tepki puanı
3
Puanları
0
Yaş
40
sorgulamak Hakim beye özel bir yetkidir Efendim!
siz vahiyi mi sorgulamak istersiniz yani ,çok umarın ki yanlış anlamışımdır,


Sorgulamak hakim beye özel bir yetki değildir, tahmin ettiğim gibi yanlış anlamışsınız, kullar her şeyi sorgular, sorgulama Allah’ın kullarına verdiği en değerli yeteneklerden biridir. (Benim bahsettiğim suçlu olana sorular sormak manasındaki sorgulamak değil, sorular sormak, anlamaya idrak etmeye çalışmak, daha iyi algılama peşinde olmak vb.) diyorsanız o zaman soru sormak dersiniz biz de yanlış anlamayalım, bana göre lafzı manada ''sorgulamak'' ile ''soru sormak ''arasında
çukur kadar fark vardır, 1cisi isyan, şek, şüphe ,önyargı gerektirir, 2csi bilmediğini öğrenmek amacıyla,merak etmek manasında
.


''Ama, İslam itikadına göre, “Aklını vahye tercih eden kişi, vahyi, yani, Allah’ın emrini reddediyor demektir” ki, İslam dışı bir davranışa girmiş olur.

Dolayısıyla sorgulayan ile aklı vahye tercih eden arasında en ufak bir ilişki göremiyorum



Vahiy, tereddütsüz teslimiyeti gerektirir. Allah’ın Kelâmı, “Sorgulanmak, hesaba çekilmek, akılla uygunluğunu masaya yatırmak” için indirilmemiştir.

Böyle bir şey dediğimi hatırlamıyorum. Allah’ın Kelâmının bu amaçla indirilmediğini bilmeyen yoktur herhalde. demekki sorgulanmak,hesaba çekilmek için değil ,teslim için indirilmiştir’’bilmeyen yoktur diyorsunuz siz de,Kuran ile Dinimiz ile bilmediğimiz bir şey çıkarsa onu akıl süzgeçinden geçirmeyip,teslim oluruz“Allah’ın yarattığı akıl”, Allah’ın gönderdiği kutsal kelama teslim olmak zorundadır''
Evet. Buna da zaten evet demişsinizHer ''Alimim'' geçinen İslam Müctehidi kabul edilemez, biliyorsunuzdur ,

Kesinlikle katılıyorum. Hatta bunu ayırt etmek çok da kolay olmayabiliyor.

Felsefe ıslah edilmeyen kötü duyguların esiri olan aklın ürünüdür. Felsefe ‘nedir’ sorusunu sorar karşılığında aklın kabul edeceği somut cevap ister, verilen cevaplar somut değilse reddeder. Aslında akıl beş duyu organlarının algılayarak verdiği cevaplar sonucunda bir şeyin varlığına evet veya hayır der.

Akla karşı öylesine indirgemeci bir tutum edinmişsiniz ki hayretler içinde kaldım. Hatta Kutsal Kitapta bir çok yerde kullar akıl ve düşünmeleri nedeniyle Yaradan tarafından sorgulanır. Hatta bireylerin akıllarıyla mesuliyetleri arasında doğru yönlü bir ilişki de vardır.

İmamı Rabbani 'yi hiç okudunuz mu? gönül alemi ile ilgili çok güzel bilgi vermektedir.
Ruhun başlıca 3 esas gücü vardır :gadab
tefekkür
şehvet
gördüğünüz gibi tefekkür gücü akıl gücü değil ruh özelliğidir
Abdülkadür Geylani Hz.leri der ki gönül Sultandır akıl ise vezirdir
akıl yanıltıcı olabilir çok basit bir örnek kalemi su dolu bardağa koyun kalemi eğri görürsünüz, aynen bu şekilde Resulullah ile Hz. Ebubekri mağarada arayan müşrikler yanılmıştır, ne demişler : önünde bir yuva var ,üstelik örümcek ağı de varmış ve çekip gittiler..

beyin elektrik bir organdır, göz foto çeker ense tarafında bulunan beyin merkezi bunun resmini yapar, böylece bir şeyler görmüş oluyoruz.
asıl merkez olan kalbtir ,bunu günümüz reklam uzmanları çok iyi değerlendirmiş bulunmakta ,pankartlardaki veya TV'deki reklam çok saçmalık olabiliyor,
neden peki bunca para veriyorlar ya, çünkü aklınızı değil ,duygularınızı muhatab alıyorlar,bilirler ki insan duygularıdır aslı olan
yoksa çok akıllı insanlar var, ama çok akılsız davranırlar.
Peygamber Efendimiz (sav) buyurmuşlar: ''Allah kalıbınıza bakmaz, kalblere bakar''. ''İnsanda bir parça vardır şayet o sağlamsa bütün vucüd de sağlamdır,şayet o bozulursa bütün vucüd bozulur, dikkat edin o kalbtir!''

Kuranı Kerimde '' kör olan onların gözleri değil bağrındaki kalbleridir''

Kalbi selim diye bir kavram vardır ya, işte aklı selim onu elde ettikten sonra başlar, nitekim Peygamberimiz (sav) bir Sahabesini bir ülkeye gönderirirken neyle hükmedeceksin?diye sordu ,sahabe de ‘Kuran ile ‘ dedi, orda bulamazsan ? Peygamberimizin Mübarek Sünnetiyle –orda da bulamazsan ‘’Aklı selimle ‘’
buyurdular ‘’Gökyüzü yıldızların biri’’ (ra)
Ebu Cehlin aklı ile değil , nefs emmarenin hakim olduğu bir akıl ile değil Resulullahtan feyiz ve terbiye alan bir gönlün hakimiyeti altında bulunan bir akıl ile!
Hâlbuki doğada öyle sesler, görüntüler, kokular vardır ki biz onları göremiyor duyamıyor koklayamıyor tadamıyor ve dokunamıyoruz. Biz bunları algılayamadığımız için buların varlığına yok diyemeyiz.
Yok diyen yok zaten. Eğer akıl duyu organlarıyla sınırlı olsaydı (indirgemeci tutumunuzda olduğu gibi) o zaman yok diyenler olurdu. Belki yine de yok diyen bazıları vardır. Anılyacağınız bunları akıl izahı için yazdık

Bütün bunları nerden çıkardınız anlamıyorum. her şeyi akıl süzgecinden geçirelim ve uymayanları eleyelim falan dediğimi hatırlamıyorum. Ne güzel öyleyse, diyaloguları muhatab aldık ya.bir de bu yazıyı olduğu gibi buraya aldım, aslında bugün onu ‘’dini sohbet’’ bölümünde yazdıydım, akıl ile ilgili ya
Gelin şimdi el ayak nasıl konuşurmuş işin ehlinden aktaralım. İnsan Allah’ın zat sıfat ve esma–i ilahilerinin tecellilerinden mülhem bir varlıktır. Bu tariften yola çıkarak insanın konuşması Allah’ın kelam isminin tecelli etmesinden ibarettir. Kelam ismi dile tecelli eder dil konuşur ele tecelli eder el konuşur ayağa tecelli eder ayak konuşur. Nitekim Tur dağında Allah ağaca tecelli ederek “Ya Musa mukaddes vadide Tuva’dasın yaklaş” diyerek ağaç dile gelmiştir.

“el ve ayağın konuşması” hadisesi üzerinde vakit harcamayacak aklı ve sorgulama yeteneğini verdiği için Rabbime şükürler olsun. (Çünkü O Kudretinden sual olunmayacak Rabbimdir.)

Onun için İslam dini Kur’an’dır, Kur’an kelamullahtır, felsefe ise aklın ürünüdür, dolayısıyla İslam dini felsefe değildir.

Evet değildir.


insan ben Allah için bügün ne yaptım diye sorgulayabilir kendini, 'sen bugün derslerini çalıştın mı ' diye sorgulayabilir çocuğunu buna yetkisi vardır
ama her şey yerli yerinde olması gerekiyor kafa karıştırmayalım şimdi değerlendirme yanlış da olabilir doğru da ,kafadan kafaya değişir,
ölçü asıl olan bizim ölçümüz kuş beyni değil

O zaman çocuğum bana: Baba neden namaz kılmalıyız? demesin .soru soruyor ama herhalde sorgulamıyordur, hesaba çekmiyordur, de mi?
Ben niçin oruç tutuğum düşüncesini asla aklıma getirmeyeyim.sorun arkadaş araştırın, Kitab okuyun, soru sormak ve sorgulamak ayrı şeydir
Robotlar gibi yaşayalım Yaradan’ın bize verdiği akla rağmen, canım akıl bir ‘’remote kontrol’’dür onu kullanan gönüldür demiştik
sonra da Ayetlerde sayısız yerde geçen “Siz hiç düşünmez misiniz” tefekkür demiştik ruhun özelliği vb. Kelamları, o Kelamların varlığını bilmemize rağmen, hiçe saymış olalım.
Kuş beynini ölçü alan birini hiç görmedim. Ben çok gördüm ama zamanımız ahirzaman ya herşey olabiliyor artık

, İslamın ana esasları olan Kuran, Sünnet ,İcma ve Kıyas

Bu saydığınız esaslar arasında insani katkı olmayan yegane kaynak kuşkusuz birincisi: KURAN, Peygamberimiz(sav) de kendinden konuşmazmış hani, diğerleri de zaten Onun nuru ile bakıyormuş.
Ancak şunu biliyoruz ki diğer üçü de bizim kaynağımız, onların içinde insan aklının katkısı var diye reddedecek değiliz. Çünkü biliyoruz ki akıl, Yaradan’ın kullarına bahşettiği en değerli hazinelerden biri.
Oysa sohbet konusu neydi tekrar okuyun :

Aklın dini mi, vahyin dini mi?
________________________________________
Din ve akıl ilişkisi, asırlardan beri tartışılagelmiştir. Daha net ifade etmek gerekirse, “vahiy ve akıl” arasında bir zıtlaşma olup olmayacağı, böyle bir “zıtlaşma” halinde insanın tercihinin hangi yönde olması gerektiği, bilhassa oryantalist mahfillerin yahut felsefi cereyanların etkisinde kalanların gündemini hayli meşgul etmiştir.

Ve etmektedir de.

Türkiye, bu tartışmalarla aşikâr olarak Abant Toplantıları ile tanıştı. Bu toplantılarda “akılla vahiy çatışır mı?” sorusuna cevap arandı. Ve bu cevabı vermek üzere turistik bir otelde toplanan “felsefeci, gazeteci, köşe yazarı, ateist, marksist ve ilahiyatçı” kimlikleri ile bilinen değişik kişiler arasında oylama yapıldı ve şu karara varıldı:

“Akılla vahiy arasında bir çatışma olursa akıl tercih edilir!”

Bu toplantıların, İslam geleneğini ve İslam akaidinin 14 asırlık çizgisini rayından saptırmak için düzenlenen çok profesyonel organizasyonlar olduğu, Avrupa Birliği sürecinde önümüze konulan “dinde reform” saçmalığı ile daha iyi anlaşılmış oldu.

Bazılarına göre Müslümanlarda “akıl tutulması” meydana gelmiş (!), dolayısıyla, akılla vahiy arasındaki çatışma halinde aklın tercih edilmesi gerektiğini “A.Ö.M” (Abant Öncesi Müslümanlar) anlayamamışlardır!

Akıl tutulmasının aşılmasında milat, Abant Toplantıları’dır!

Peki akılla vahiy çatışır mı? Aklı başında bir Müslüman, akılla vahyin; yani, Kur’an ile insan aklının çatışabileceğini nasıl iddia edebilir! Bir Müslüman, “Allah’ın emrettiği ile aklım arasında tezat varsa, yani, Allah’ın emri aklıma yatmıyorsa, vahyedilene değil, aklıma uyarım” diyebilir mi?

Elbette herkesin her şeyi söyleme özgürlüğü var! İsteyen istediğini söyler.

Ama, İslam itikadına göre, “Aklını vahye tercih eden kişi, vahyi, yani, Allah’ın emrini reddediyor demektir” ki, İslam dışı bir davranışa girmiş olur.

Bu, vahyin dini yerine, aklın dinini koymak demektir.

Vahiy, tereddütsüz teslimiyeti gerektirir. Allah’ın Kelâmı, “Sorgulanmak, hesaba çekilmek, akılla uygunluğunu masaya yatırmak” için indirilmemiştir.

“Allah’ın yarattığı akıl”, Allah’ın gönderdiği kutsal kelama teslim olmak zorundadır.

Kaldı ki, akılla vahiy arasında bir çatışma olması mümkün değildir. Allah’ın hiç bir kelamı akla tezat olmaz, olamaz.

Allah’ın maksadını anlamak için ise müctehidlerin içtihatı devreye girer. Burada da akıl değil, “İslamî kaynaklar” ön plandadır.

Dinde hükmün yolunu açan içtihattır. Yani bir alim içtihat ehliyse, hüküm istimdat eder. İçtihattan asıl maksat şudur: Kur’an ayetlerinde Allah’ın bir maksadı vardır. Kullarına bunu emrediyor veya nehyediyor. İçtihat sahibi olan müctehit, bu maksadı ortaya koyar; “Kendi görüşlerini değil”. Kendi zamanına kadar gelen rivayetlerden, yani Peygamberlerin hadislerinden, sahabenin bu konudaki davranışından, tepkisinden kendisine kadar ulaşan bilgileri, değerleri ortaya koyar. Ve, ‘bunlarla maksadı şu idi’ der.

Bugün “akıl tutulmasından” şikayet eden Mehmet Aydın ve âvânesi ise, tam tersini savunuyorlar.

“Halbuki Mehmet Aydın’ın, burada ortaya koyduğu mantık, bunun dışında bir olaydır. Maksadı–ı ilahi göz önüne alınmadan, kompozisyon mantalitesiyle yorum getirmek demektir, reformun asıl maksadı. Kendi düşüncenizi Kur’an ayetleri üzerine çıkartıp, onu hayat görüşü haline, dini bir kılıf da uydurarak getirmek manasına gelir. Bu, dinin ruhuyla, fikriyle, manasıyla temelinden oynamak demektir.” (A.g.g)

Buradan çıkan sonuç şu: “Akılla vahiy çatışırsa aklı tercih ederiz, Müslümanlarda akıl tutulması olmuştur” gibi görüşlerin ortaya atılması tesadüf değildir. Bu görüşler, “dinin ruhuyla, fikriyle, manasıyla” temelinden oynamak demektir.

Zira Türkler, “aklın dinine” değil, “vahyin dinine” teslim olarak Müslüman olmuşlardır.

Ama, “akıllarını da sonuna kadar kullanarak.”

“Akıl tutulması” safsatasıyla bu hazinenin ellerinden alınmasına da asla göz yummayacaklardır.
 

نعىمة

Yasaklı Kullanıcı
Katılım
2 Ara 2007
Mesajlar
2,969
Tepki puanı
3
Puanları
0
Yaş
40
Akıl akıl olsaydı adı gönül olurdu
Gönül gönlü bulsaydı bozkırlar gül olurdu..

NECİP FAZIL KISAKÜREK
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt