Akl-ı selim, insana doğruyu gösterir
Akıl; selim akıl ve sakim akıl olmak üzere iki kısımdır. Bunların her ikisi de akıldır. Selim akıl, hiç yanılmaz, pişman olacak hiçbir harekette bulunmaz ve düşündüğü şeylerde asla hata etmez. Böyle akıl, ancak Peygamberlerde bulunur. Bunların aklına yakın, Eshab-ı kiramın, Tabi’in ve Tebe-i tabi’inin ve müctehid âlimlerin akıllarıdır.
Sakim akıllar ise, bunların tam tersi olan akıllardır. Düşündükleri şeylerde ve yaptıkları işlerde yanılırlar. Hepsi üzüntüye, pişmanlığa, zarara, sıkıntıya sebep olur.
Akıl sahipleri, teorik yollar ve kaideler ortaya koyar. Zeki kimseler ise, bunların pratiğe tatbikini sağlarlar. Bunun için aklı ve zekayı birbirine karıştırmamalıdır. İslam âlimleri buyuruyor ki:
“Allahü teâlâ insanda üç şey yarattı. Bunlar; akıl, kalb ve nefstir.”
Bunların hiçbiri görülmez. Varlıklarını eserleri ile, yaptıkları işlerle ve dinimizin bildirmesi ile anlarız. Akıl ve nefs dimağımızda yani beynimizde, kalb, göğsümüzün sol tarafındaki yüreğimizdedir. Bunlar, madde değildir ve yer kaplamazlar.
İslamiyet’i bilen ve uymak isteyen akla, akl-ı selim denir. Aklı az olan, hep şaşıran kimseye ahmak, aklı hiç olmayana da mecnun denir.
Selim olan akıl, İslamiyet’in bildirdiği iyi şeyleri kalbe bildirir. Kalb de, bunları yapmayı irade ederek, beyinden çıkan hareket sinirleri vasıtası ile, organlara yaptırır.
Nefs, dünya zevklerine, lezzetlerine düşkündür. Bunların iyi, kötü, faydalı, zararlı olduklarını düşünmez. İslamiyet’in yasak ettiği şeyleri yapmak, nefsi kuvvetlendirir. Nefs, kötü, zararlı şeyleri, iyi gösterip, kalbi aldatır. Kalbe bunları yaptırarak, zevklerine kavuşmak için çalışır. Kalbin nefse aldanarak, kötü huylu olmaması için, kalbi kuvvetlendirmek ve nefsi zayıflatmak lazımdır. Aklı kuvvetlendirmek, İslam bilgilerini okuyup, öğrenmekle olduğu gibi, kalbin kuvvetlenmesi, yani temizlenmesi de, İslamiyet’e uymakla olur.
İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki:
“Bu dünyada, her mahlukta, her şeyde, Allahü teâlânın hem rahmet sıfatı, hem de kahır, gadab sıfatı tecelli etmektedir. Su, insanların, hayvanların, nebatatın yaşamaları, temizlik, yemek, ilaç yapmak için lazım olduğu gibi, denizde binlerce insan boğulmakta, sel suları evleri yıkmaktadır. Soğuk su içen, hasta olmaktadır. Ateş, ekmek, yemek pişirmek, kışın ısınmak için lazım olduğu gibi, içine düşeni yakmaktadır. [Elektrik, çok yerde işimize yaradığı halde, yangına sebep olmakta, insana çarpınca, hemen öldürmektedir.] Her ilaç, bir derde deva olduğu halde, fazlası zararlı olmaktadır. Her şey de böyledir. Nefs de bunlar gibidir. Hem faydalı, hem zararlı tarafları vardır. Nefsin yaratılması, insanların yaşaması, üremesi, dünya ve ahiret için çalışmaları, sevap kazanmaları içindir. Allahü teâlâ, nefsi böyle nice faydaları için yaratmıştır. Allahü teâlâ bütün insanlara merhamet ederek, acıyarak, nefse hakim olup, zararlı arzularını önlemeleri için, akıl da yarattı. Akıl, insan beyni vasıtası ile, his uzuvlarından, şeytandan ve nefsten kalbe gelen arzuları inceleyerek, iyilerini kötülerinden ayıran bir kuvvettir. Ayırırken yanılmazsa akl-ı selim denir. Allahü teâlâ, ayrıca Peygamberler göndererek, hangi şeylerin faydalı, iyi, hangi şeylerin zararlı, fena olduklarını ve nefsin bütün arzularının kötü olduğunu bildirdi. Akıl, nefsin isteklerini, Peygamberlerin iyi dedikleri şeylerden ayırıp, kalbe bildirir, kalb de, aklın bildirdiğini tercih ederse, nefsin arzularını yapmayı irade etmez.
Kalb, İslamiyet’in iyi dediklerini tercih eder ve yaptırırsa, insan saadete kavuşur. İnsanın hareket organları, beynine, beyin de, kalbine tâbidir. Kalbin emrine uygun hareket ederler. Kalb; his organlarından, akıldan, melekten, nefsten ve şeytandan gelen tesirlerin toplandığı bir merkezdir. Kalb, akla uyunca, nefsin yaratılmış olması, insanların sonsuz nimetlere kavuşmalarına mani olmaz. Kalbin nefse aldanmaması, ona uymaması, nefs ile cihad-ı ekber olur. Nefs, insanların cihad sevabına kavuşmalarına, meleklerden üstün olmalarına sebep olmaktadır.”
Netice olarak, insanın doğruyu bulabilmesi için, akl-ı selim sahibi olması lazımdır. Buna kavuşabilmek için de, akl-ı selim sahipleri ile yani ölümü unutmayan, yüzünü ahirete çevirenlerle beraber olmalı, onların kitaplarını, hayatlarını okumalıdır. Din Büyüklerinin buyurduğu gibi:
“Kurtulmak için, kurtulmuş olanlarla beraber olmak lazımdır.”
http:///www.osman-unlu.com/