AİLEDE MUTLULUĞU SAĞLAYAN BAZI PRENSİPLER
Yüce dinimiz İslâmiyet’in amacı insanların ve bunlardan meydana gelen cemiyetin mutluluğunu, saadet ve selametini, huzur ve güven içerisinde yaşamalarını sağlamaktır. Bunun için gerekli prensipleri, kâide ve kuralları getirmiş, insanlara mutluluk yollarını göstermiştir. Kur'an ve sünnette gösterilen bu prensiplere uyanlar hem dünyada, hem de ahirette mutlu ve mesut olurlar.
Eskilerin deyimiyle dâreyn saadetini elde ederler.
Aile cemiyetin temelidir.
Mutlu ve huzurlu ailelerden oluşan cemiyet de mutlu ve huzurlu olur
Aileler mutlu ve huzurlu olmazsa, cemiyet de mutlu ve huzurlu olmaz. Onun için her şeyin temeli ailedir. Ailenin mutluluğunu bozacak, hayatlarını zehir edecek, yuvalarını zindana çevirecek, âdetâ yaşanılmaz, hale getirecek bir çok şey olduğu gibi, mutluluğunu sağlayacak, âile yuvasını cennete çevirecek güzel şeyler de vardır. Yeter ki eşler bunun bilincinde olsunlar ve aile mutluluğunu bozacak kötü tutum ve davranışlardan sakınsınlar, kendilerini mutlu edecek güzel tutum ve davranışlara yönelsinler. Biz burada aileyi mutlu kılacak bazı esaslara dikkati çekmek istiyoruz.
Lüks ve Özentiden Kaçınmalı
Ailenin mutluluğunu sağlayacak en önemli hususlardan biri ailenin, ayağını yorganına göre uzatması, lüks, israf ve özentiden kaçınmasıdır. Her ailenin hayat standardı, gelir düzeyi aynı değildir. Aileler kendi hallerine, ekonomik güçlerine ve gelir düzeylerine göre uygun yaşamaya alışmasını bilmelidirler. Şüphesiz ki malın varlığı da yokluğu da Allah’ın bir takdiridir.
وَاَنَّهُ هُوَ اَغْنى وَاَقْنى
“İnsana zenginlik veren de gözünü doyuran da O'dur.” (Necm, 53/48)
Ancak günümüzde bu, her zaman böyle olmamaktadır. Reklam ve modanın etkisi ile aileler aşırı tüketime, lüks hayata özendirilmektedir. Ama her ailenin gücü buna yetmemektedir. Öte yandan mütevazı yaşayışları da kendilerini tatmin etmemektedir. Çünkü devamlı reklam bombardımanı altında bulunmaktadırlar. Televizyonda, basında ve etraflarında gördükleri lüks bir hayat özlemi içerisinde bulunurlar. Öyle ki ailenin helal yollardan kazanmış oldukları gelirleri artık ailenin düşlerine, hayallerine, beklentilerine cevap vermez hale gelir. Ailede durup dururken hiç yoktan bir sıkıntı, geçim darlığı baş gösterir.
Mevcutla iktifa edip hallerine şükretmezler, daha kötü durumda olanları düşünmezler. Gözleri hep yükseklerdedir. Eşler hep birbirlerini beceriksizlikle suçlarlar. Durum öyle bir hale gelir ki artık buna fazla dayanamazlar, sabırları tükenir, lüks özentilerini karşılamak için gayr-ı meşru kazanç yollarına baş vururlar. Bu da ailenin helakine sebep olur.
وَكُلُوا وَاشْرَبُوا وَلَا تُسْرِفُوا اِنَّهُ لَا يُحِبُّ الْمُسْرِفينَ
“Yiyin, için, fakat israf etmeyin, Çünkü Allah israf edenleri sevmez.” (A’raf, 7/31)
Böyle bir duruma düşmemek için ailenin, ayağını yorganına göre uzatması, fedakâr olması, mevcutla iktifa edilmesi hususunda sabır ve tahammül göstermesi gerekir. Hiç şüphesiz ki bu, kolay bir iş değildir. Sabır ister, kanaat ister, Allah'ın kendilerine verdiğine teslimiyet ve rıza ister, kısaca İslâmî bir şuur ister. Öyle bir şuura sahip olmayan ailelerden bu beklenemez. Öyle ise bunun için ailelerde sabır ve kanaat duygusunu yerleştirmek, İslâmî şuuru geliştirmek ve güçlendirmek gerekir. Bu şuuru geliştirmek için medyaya, eğitimcilere ve din görevlilerine büyük görev düşmektedir.
Şu husus kesin olarak bilinmelidir ki hiçbir toplumda, yaşayan bütün fertler hayat şartları ve standartları itibariyle aynı değildir.
Kimi zengindir, kimi fakirdir, kimi de orta hallidir. Hayat anlayışları ve yaşama tarzları da aynı değildir. Kimi lüks ve israf içerisinde yaşar. Kimi, imkanı olduğu halde lüks ve israftan kaçınır mütevazı bir hayatı tercih eder. Kimi, imkanı olmadığı halde lüks hayata özenir, öyle bir yaşantının özlemini çeker, ama yaşayamadığı, buna imkanı olmadığı için üzülür, kendisini mahveder.
Kimi de ayağını yorganına göre uzatır, haline şükreder, mevcutla iktifa eder. İşte aslolan da budur. Ayet-i kerimede bakınız ne buyuruluyor;
وَلَا تَجْعَلْ يَدَكَ مَغْلُولَةً اِلى عُنُقِكَ وَلَا تَبْسُطْهَا كُلَّ الْبَسْطِ فَتَقْعُدَ مَلُومًا مَحْسُورًا
“Hem elini bağlayıp boynuna asma (cimrilik etme), hem de büsbütün açıp saçma (israf etme) ki, pişman olur, açıkta kalırsın” (İsra, 17/29)
Daha Kötü Durumda Olanlara Bakmalı
Bulduklarıyla iktifa etmeyip hep gözleri yukarıda olan aileler, bilmeliler ki, durumları kendi durumlarından daha kötü olan nice aileler vardır. İnsanlar dünyalık bakımından kendilerinden daha üstün, daha varlıklı olanlara değil, kendilerinden daha kötü durumda olanlara bakmalılar. Böyle yaparlarsa hallerine şükrederler, huzurlu olurlar. Kendilerinden daha yukarıda olanlara bakarlarsa rahatları, huzurları kaçar, kendi hallerine şükretmezler. İbadet ve amel yönünden ise kendilerinden daha üstün olanlara, daha çok ibadet ve taat yapanlara bakmalılar. Böyle yaparlarsa, kendi ibadet ve taatlarıyla yetinmeyip daha çok ibadet ve taatta bulunmak isterler. Dinimizde matlup olan da budur, huzur için gerekli olan da budur.
Eşler Nankör Olmamalı
Aile içerisinde mutluluğu sağlayacak hususlardan biri de eşlerin nankör olmamalarıdır. Kötülükler unutulup daima iyilikler hatırlanılmalıdır.
وعن جابر رَضِىَ اللّهُ عَنْه قال: ]شَهِدْتُ الِْعِيدَ مَعَ رسول اللّهِ فَبَدأ بِالصَّلاَةِ قَبْلَ الخُطْبَةِ بِلاَ أذَان وَلاَ إقَامَةٍ. ثُمَّ قَامَ مُتَوَكِّئاً عَلى بَِلالٍ رَضِىَ اللّهُ عَنْه فَأمَرَ بِتَقْوى اللّهِ وَحَثَّ عَلى طَاعَتِهِ وَوَعَظَ النَّاسَ وَذَكِّرهُمْ. ثُمَّ أتَى النِّسَاءَ فَوَعَظَهُنَّ وَذَكَّرَهُنَّ وَقَالَ: تَصَدَّقْنَ. فإنَّ أكْثَرَكُنَّ حَطَبُ جَهَنَّمَ. فَقَامَتِ امْرَأةٌ مِنْ سِطَةِ النِّسَاءِ عَفْعَاءُ الحَدَّيْنِ. فَقَالَتْ: لِمَ يَا رَسُولَ اللّهِ؟ قَالَ: لانَّكُنَّ تُكْثِرْنَ الشّكاةَ وَتَكْفُرْنَ الْعِشِيرَ. فَجَعَلْنَ يَتَصَدَّقْنَ مِنْ حُلِيِّهِنَّ يُلْقِينَ في ثَوْبِ بَِلالِ[. أخرجه الخمسة إلا الترمذي.»سِطَةُ النساءِ« أوساطهن حَسَباً ونسباً.»وَالسُّفعةُ« سواد في اللون.»وَالشّكاةُ« بفتح الشين الشكوى.»والعشير« الزوج
Câbir (r.a) anlatıyor: "Resûlullah (a.s) ile birlikte bayrama katıldım. Efendimiz hutbeden önce, ezansız ve ikâmetsiz namaz kılardı. Sonra Bilâl (r.a)'e dayanarak kalktı. Allah'tan korkmayı emretti ve O'na itâate teşvik etti. İnsanlara vaaz edip (ölümü, âhireti) hatırlattı.
Sonra kadınlar bölümüne geçti. Onlara da aynı şekilde vaaz etti, hatırlatmalarda bulundu. Ve:
"Allah için tasadduk edin, zira sizin ekseriyetiniz cehennem odunusunuz!" buyurdu. Yanakları kararmış itibarlı kadınlardan biri kalkarak:
"Niçin ey Allah'ın Resûlü? dedi (niye cehennem odunlarıyız?)" Resûlullah açıkladı:
"Zira siz kadınlar çok şikâyette bulunuyor, kocalarınıza nankörlük ediyorsunuz."
Bunun üzerine kadınlar takılarından tasadduk etmeye başladılar. Hz. Bilâl'in eteğine atıyorlardı.
" (Buhârî, Iydeyn 7; Müslim, Iydeyn 4, (885); Ebû Dâvud, Salât 248, (1141); Nesâî, Iydeyn 19, (3, 186,187)
Kocalarının iyiliklerine karşı nankörlük eden kadınlar olduğu gibi, hanımlarının iyiliklerine karşı nankörlük eden nice erkekler vardır. Öyleyse eşler birbirine karşı nankör olmamalılar. "Ben senin ne iyiliğini gördüm? Bunca yıl kahrını çektim bana ne yaptın? gibi nankörlük kokan sözler kadın olsun, erkek olsun eşlerden hiç birine yakışmaz.
Yüce dinimiz İslâmiyet’in amacı insanların ve bunlardan meydana gelen cemiyetin mutluluğunu, saadet ve selametini, huzur ve güven içerisinde yaşamalarını sağlamaktır. Bunun için gerekli prensipleri, kâide ve kuralları getirmiş, insanlara mutluluk yollarını göstermiştir. Kur'an ve sünnette gösterilen bu prensiplere uyanlar hem dünyada, hem de ahirette mutlu ve mesut olurlar.
Eskilerin deyimiyle dâreyn saadetini elde ederler.
Aile cemiyetin temelidir.
Mutlu ve huzurlu ailelerden oluşan cemiyet de mutlu ve huzurlu olur
Aileler mutlu ve huzurlu olmazsa, cemiyet de mutlu ve huzurlu olmaz. Onun için her şeyin temeli ailedir. Ailenin mutluluğunu bozacak, hayatlarını zehir edecek, yuvalarını zindana çevirecek, âdetâ yaşanılmaz, hale getirecek bir çok şey olduğu gibi, mutluluğunu sağlayacak, âile yuvasını cennete çevirecek güzel şeyler de vardır. Yeter ki eşler bunun bilincinde olsunlar ve aile mutluluğunu bozacak kötü tutum ve davranışlardan sakınsınlar, kendilerini mutlu edecek güzel tutum ve davranışlara yönelsinler. Biz burada aileyi mutlu kılacak bazı esaslara dikkati çekmek istiyoruz.
Lüks ve Özentiden Kaçınmalı
Ailenin mutluluğunu sağlayacak en önemli hususlardan biri ailenin, ayağını yorganına göre uzatması, lüks, israf ve özentiden kaçınmasıdır. Her ailenin hayat standardı, gelir düzeyi aynı değildir. Aileler kendi hallerine, ekonomik güçlerine ve gelir düzeylerine göre uygun yaşamaya alışmasını bilmelidirler. Şüphesiz ki malın varlığı da yokluğu da Allah’ın bir takdiridir.
وَاَنَّهُ هُوَ اَغْنى وَاَقْنى
“İnsana zenginlik veren de gözünü doyuran da O'dur.” (Necm, 53/48)
Ancak günümüzde bu, her zaman böyle olmamaktadır. Reklam ve modanın etkisi ile aileler aşırı tüketime, lüks hayata özendirilmektedir. Ama her ailenin gücü buna yetmemektedir. Öte yandan mütevazı yaşayışları da kendilerini tatmin etmemektedir. Çünkü devamlı reklam bombardımanı altında bulunmaktadırlar. Televizyonda, basında ve etraflarında gördükleri lüks bir hayat özlemi içerisinde bulunurlar. Öyle ki ailenin helal yollardan kazanmış oldukları gelirleri artık ailenin düşlerine, hayallerine, beklentilerine cevap vermez hale gelir. Ailede durup dururken hiç yoktan bir sıkıntı, geçim darlığı baş gösterir.
Mevcutla iktifa edip hallerine şükretmezler, daha kötü durumda olanları düşünmezler. Gözleri hep yükseklerdedir. Eşler hep birbirlerini beceriksizlikle suçlarlar. Durum öyle bir hale gelir ki artık buna fazla dayanamazlar, sabırları tükenir, lüks özentilerini karşılamak için gayr-ı meşru kazanç yollarına baş vururlar. Bu da ailenin helakine sebep olur.
وَكُلُوا وَاشْرَبُوا وَلَا تُسْرِفُوا اِنَّهُ لَا يُحِبُّ الْمُسْرِفينَ
“Yiyin, için, fakat israf etmeyin, Çünkü Allah israf edenleri sevmez.” (A’raf, 7/31)
Böyle bir duruma düşmemek için ailenin, ayağını yorganına göre uzatması, fedakâr olması, mevcutla iktifa edilmesi hususunda sabır ve tahammül göstermesi gerekir. Hiç şüphesiz ki bu, kolay bir iş değildir. Sabır ister, kanaat ister, Allah'ın kendilerine verdiğine teslimiyet ve rıza ister, kısaca İslâmî bir şuur ister. Öyle bir şuura sahip olmayan ailelerden bu beklenemez. Öyle ise bunun için ailelerde sabır ve kanaat duygusunu yerleştirmek, İslâmî şuuru geliştirmek ve güçlendirmek gerekir. Bu şuuru geliştirmek için medyaya, eğitimcilere ve din görevlilerine büyük görev düşmektedir.
Şu husus kesin olarak bilinmelidir ki hiçbir toplumda, yaşayan bütün fertler hayat şartları ve standartları itibariyle aynı değildir.
Kimi zengindir, kimi fakirdir, kimi de orta hallidir. Hayat anlayışları ve yaşama tarzları da aynı değildir. Kimi lüks ve israf içerisinde yaşar. Kimi, imkanı olduğu halde lüks ve israftan kaçınır mütevazı bir hayatı tercih eder. Kimi, imkanı olmadığı halde lüks hayata özenir, öyle bir yaşantının özlemini çeker, ama yaşayamadığı, buna imkanı olmadığı için üzülür, kendisini mahveder.
Kimi de ayağını yorganına göre uzatır, haline şükreder, mevcutla iktifa eder. İşte aslolan da budur. Ayet-i kerimede bakınız ne buyuruluyor;
وَلَا تَجْعَلْ يَدَكَ مَغْلُولَةً اِلى عُنُقِكَ وَلَا تَبْسُطْهَا كُلَّ الْبَسْطِ فَتَقْعُدَ مَلُومًا مَحْسُورًا
“Hem elini bağlayıp boynuna asma (cimrilik etme), hem de büsbütün açıp saçma (israf etme) ki, pişman olur, açıkta kalırsın” (İsra, 17/29)
Daha Kötü Durumda Olanlara Bakmalı
Bulduklarıyla iktifa etmeyip hep gözleri yukarıda olan aileler, bilmeliler ki, durumları kendi durumlarından daha kötü olan nice aileler vardır. İnsanlar dünyalık bakımından kendilerinden daha üstün, daha varlıklı olanlara değil, kendilerinden daha kötü durumda olanlara bakmalılar. Böyle yaparlarsa hallerine şükrederler, huzurlu olurlar. Kendilerinden daha yukarıda olanlara bakarlarsa rahatları, huzurları kaçar, kendi hallerine şükretmezler. İbadet ve amel yönünden ise kendilerinden daha üstün olanlara, daha çok ibadet ve taat yapanlara bakmalılar. Böyle yaparlarsa, kendi ibadet ve taatlarıyla yetinmeyip daha çok ibadet ve taatta bulunmak isterler. Dinimizde matlup olan da budur, huzur için gerekli olan da budur.
Eşler Nankör Olmamalı
Aile içerisinde mutluluğu sağlayacak hususlardan biri de eşlerin nankör olmamalarıdır. Kötülükler unutulup daima iyilikler hatırlanılmalıdır.
وعن جابر رَضِىَ اللّهُ عَنْه قال: ]شَهِدْتُ الِْعِيدَ مَعَ رسول اللّهِ فَبَدأ بِالصَّلاَةِ قَبْلَ الخُطْبَةِ بِلاَ أذَان وَلاَ إقَامَةٍ. ثُمَّ قَامَ مُتَوَكِّئاً عَلى بَِلالٍ رَضِىَ اللّهُ عَنْه فَأمَرَ بِتَقْوى اللّهِ وَحَثَّ عَلى طَاعَتِهِ وَوَعَظَ النَّاسَ وَذَكِّرهُمْ. ثُمَّ أتَى النِّسَاءَ فَوَعَظَهُنَّ وَذَكَّرَهُنَّ وَقَالَ: تَصَدَّقْنَ. فإنَّ أكْثَرَكُنَّ حَطَبُ جَهَنَّمَ. فَقَامَتِ امْرَأةٌ مِنْ سِطَةِ النِّسَاءِ عَفْعَاءُ الحَدَّيْنِ. فَقَالَتْ: لِمَ يَا رَسُولَ اللّهِ؟ قَالَ: لانَّكُنَّ تُكْثِرْنَ الشّكاةَ وَتَكْفُرْنَ الْعِشِيرَ. فَجَعَلْنَ يَتَصَدَّقْنَ مِنْ حُلِيِّهِنَّ يُلْقِينَ في ثَوْبِ بَِلالِ[. أخرجه الخمسة إلا الترمذي.»سِطَةُ النساءِ« أوساطهن حَسَباً ونسباً.»وَالسُّفعةُ« سواد في اللون.»وَالشّكاةُ« بفتح الشين الشكوى.»والعشير« الزوج
Câbir (r.a) anlatıyor: "Resûlullah (a.s) ile birlikte bayrama katıldım. Efendimiz hutbeden önce, ezansız ve ikâmetsiz namaz kılardı. Sonra Bilâl (r.a)'e dayanarak kalktı. Allah'tan korkmayı emretti ve O'na itâate teşvik etti. İnsanlara vaaz edip (ölümü, âhireti) hatırlattı.
Sonra kadınlar bölümüne geçti. Onlara da aynı şekilde vaaz etti, hatırlatmalarda bulundu. Ve:
"Allah için tasadduk edin, zira sizin ekseriyetiniz cehennem odunusunuz!" buyurdu. Yanakları kararmış itibarlı kadınlardan biri kalkarak:
"Niçin ey Allah'ın Resûlü? dedi (niye cehennem odunlarıyız?)" Resûlullah açıkladı:
"Zira siz kadınlar çok şikâyette bulunuyor, kocalarınıza nankörlük ediyorsunuz."
Bunun üzerine kadınlar takılarından tasadduk etmeye başladılar. Hz. Bilâl'in eteğine atıyorlardı.
" (Buhârî, Iydeyn 7; Müslim, Iydeyn 4, (885); Ebû Dâvud, Salât 248, (1141); Nesâî, Iydeyn 19, (3, 186,187)
Kocalarının iyiliklerine karşı nankörlük eden kadınlar olduğu gibi, hanımlarının iyiliklerine karşı nankörlük eden nice erkekler vardır. Öyleyse eşler birbirine karşı nankör olmamalılar. "Ben senin ne iyiliğini gördüm? Bunca yıl kahrını çektim bana ne yaptın? gibi nankörlük kokan sözler kadın olsun, erkek olsun eşlerden hiç birine yakışmaz.