Aile, İslâm’ın temelidir. İslâm, aile mefhumuyla iç içedir. Ana, baba ve çocuklar… ALLAHû Tealâ Kur’ân-ı Kerim’de: “Annenize ve babanıza ıh dedirtmeyeceksiniz.” diyor. Onların sizden razı olmamasına ALLAHû Tealâ’nın müsaadesi yok.
Dînini bilen, ALLAH’ı tanıyan bir insanın yapması lâzımgelen şey, ALLAH ile olan ilişkilerinde bütün güzellikleri yaşamaktır. Sevgili kardeşlerim, ALLAH için yaşayın, ALLAH için olun! Böyle bir şey için de ALLAHû Tealâ’nın emri evlenmektir. Peygamber Efendimiz (S.A.V), hayatı boyunca gençleri evlendirmek için özle gayretler sarfetmiştir.
Aile, dînin temelinde olan bir müessesedir. Geleceğimiz çocuklarımızla kaim olacaktır. Çocuklarınsa varoluş yeri ailedir. Bu sebeple ALLAHû Tealâ aile müessesesini Kur’ân-ı Kerim’de geniş çaplı olarak dikkate almıştır. Hukuk açısından da yaşam tarzı itibariyle de evlilik, Kur’ân’da önemli bir yer işgal eder.
Aile, Kur’ân’ın temelindeki gerçektir. Aslında bütün kadınlar bir erkekle evlenmek için, bütün erkekler de bir kadınla evlenmek için yaratılmıştır. Konunun gerçeği budur. Geleceğin teminatı olan çocuklar ancak ALLAH’ın emrettiği aile standartlarında, İslâm aile standartlarında oluşur.
Ailede babanın yeri nedir?
Baba, ailenin reisidir.
Kanunlar “Anne ile baba birbirine eşittir.” der. Ama ALLAH’ın kanunu “Anne ile baba birbirine eşittir.” demez. “Ailenin hakimi erkektir.” der. “Biz erkekleri kadınlardan farklı yarattık.” der. Bu sebeple ailenin reisinin erkek olması söz konusudur.
Ezelden beri kadınlar ailenin iç işlerini, erkekler de dış işlerini yapmak üzere görev almışlardır. Zamanımızda hanımlar da dışarıda çalışmak gibi bir ödevi üstlenmişlerdir. Böyle bir husus hanımları, elbette erkeğin yanında daha güçlü bir duruma getirmiştir ama erkek, ailenin reisi olmak mecburiyetindedir ve bu mecburiyetini her zaman hatırlamalıdır.
Ailede duruma baktığımız zaman İslâm hukukunun, İslâm geleneklerinin bütün boyutlarıyla uygulandığı Osmanlı’nın gelişme devresinde de duraklama devresinde de gerileme devresinde de Osmanlı aileye çok özel bir önem atfetmektedir, aile Osmanlı’da özel önemi haiz bulunmaktadır. Aileye atfedilen nazarlar, ailenin Kur’ân’da önemli bir mefhum olarak yer aldığını görürler. İslâm hukukunun büyük kısmı aileye aittir. Kur’ân’ın temelinde aile vardır. Osmanlı’nın aile yapısına, sosyal hayata baktığımız zaman şunları görüyoruz:
Bütün Osmanlı mahalleleri, o mahallenin imamının muhtarlığına verilmiştir. Her caminin bulunduğu yer bir mahalledir. O mahallede şimdiki muhtarların yaptığı görevi, o caminin imamı üstlenmektedir. Halk arasında derin bir beraberlik hüküm sürmektedir. Herkes, evin bütün erkekleri, namazları en yakın camide kılarlar genellikle. Cami bu sebeple herkesin biraraya geldiği, birbirine dostluklar hediye ettiği, her gelen insanın herkesle selâmlaştığı, birbirlerini sevdiklerini hissettiren bir yerdir. Bu dizayn içinde yaşayan insanlar aileyi oluşturmuşlardır, mahalleyi oluşturmuşlardır.
Her caminin çok yakınında taştan yapılmış bir nevi kasa hep bulunmaktadır. Yardım için para koymak isteyenler o taşın içine koyarlar. İhtiyaç duyanlar da camiden çıkarken oradan nasiplerini alarak giderler. Böylece en güzel şekilde işleyen bir yardımlaşma müessesesi, ailelerin oluşturduğu bir dizaynda varolmuştur.
Mahallenin çocukları, bütün mahallelinin kontrolü altındadır. Çocukların yanlış şeyler yapmasına sadece anne-baba engel olmaz. Mahallenin bütün büyükleri, bütün çocuklardan mes’uldür.
Pederşahi aile sistemi, Osmanlı’nın temel yapısını teşkil eder. Oğullar aynı konakta evlenirler, ayrı ayrı odaları paylaşırlar. Hanımlar ait oldukları eve gelin giderler. Bir kısmının baba evinde kalması da söz konusudur.
Sofraya beraber oturulur. Sofra adabına riayet edilir. Evin en yaşlı erkeği, evin hakimidir. Her açıdan, aile adı verilen müessese tam bir uyum içinde çalışır. Ailenin bütün fertleri birbirine yardım eder hüviyette olmalıdır.
Küçük olan çocuklar ablalarına ve ağabeylerine itaatle mükelleftirler. Elbette bu itaat, anne ve babalarına karşı daha üst boyutta gerçekleşecektir. Büyükler için kardeşlerini korumak ve onlara emredebilme yetkisiyle mücehhez olmak söz konusudur. Küçük olan kardeş, büyük olan ağabeyini ve ablasını dinlemekle mükelleftir. Anne-babayı dinlemekse, ondan daha üstün bir mutlakiyet taşır, önem taşır. Evin en büyüğü ise evin bütün fertleri üzerinde hükümfermadır. İşte Osmanlı’nın Kur’ân emirleri gereğince vücuda getirdiği aile düzeni...
Sevgili kardeşlerim, evin hanımlarına hükmeden ise ailenin en yaşlı erkeğinin eşidir. Nasıl bir sarayda hanım sultan yani padişahın hanımı saraya hakimse, hakim olması mutlak olarak gerekirse, evin aile düzeninde de büyükanne hüviyetinde olan, anne hüviyetinde olan evin hanımı, ailenin hakim olan en yaşlı erkeğinin hanımı, evin hanımlar cephesinde ve çocuklar cephesinde hakimidir. Ev işlerini düzenlemek onun işidir.
Sevgili kardeşlerim, can dostlarım, gönül dostlarım, zaman içerisinde terbiyemiz adım adım bozulmuş ve bu ulaştığımız zaman içinde bulunduğumuz devrede artık insanlar bu hiyerarşi kaidelerini, kime nasıl saygı göstermeleri lâzımgeldiğini tamamen unutmuş durumdalar. Çocuklar anne-babaya karşı gelebilmekte, evin en yaşlı erkeği pek öyle ciddiye alınmamaktadır. Zaten toplum gerçek anlamda büyük bir erozyona uğramış, ahlâk ve adap açısından büyük kayıplar ortaya çıkmıştır.
Batılı yazarlardan Osmanlı’ya gelip de Osmanlı’nın içinde bulunanlar şöyle söylüyorlar: “Eğer yahudilerden mal alıyorsanız 3’te 1’ini verin. Müslüman olmayan diğer tebaadan alıyorsanız, onların söylediği ücretin yarısını verin ama müslümanlardan alıyorsanız, Türklerden alıyorsanız o zaman istenen ücretin %100’ünü verin.”
Bu, Osmanlı’da yıllarca kalan batılıların Osmanlı’ya olan hayranlıklarını dile getiren bir müessesedir.
Büyük miktarda üretim yapan buharlı makineler devreye girmeden evvel, Osmanlı kumaşları kök boyaları sebebiyle dünyada nam salmıştı. Kök boyalarla, ömür boyu, boyası solmayan bir kumaş üretimi... O, Osmanlı’ya hastı. (Hâlâ kök boyaların sırrı çözülememiştir.)
İşte bir Osmanlı tüccarı mal satıyor. Yabancı ülkeden gelen tacir top top kumaşları alıyor. Bir topa gelince ansızın bakıyor ki topta bir bozukluk var, hatalı dokuma olmuş. Satan Osmanlı tüccarı derhal topu ayırıyor. Diğeri diyor:
- Neden ayırdın onu?
- Bu, hatalı.
- E, hatalıysa onu bana gene ver ama ucuz fiyatla ver.
Osmanlı diyor ki:
- Hayır, bu kumaş hatalı olduğu benim tarafımdan tespit edildiği cihetle size satılamaz. Hiç kimseye satılamaz.
Diğeri hayret ediyor:
- Neden bana bu kumaşı vermiyorsun?
- Çünkü sana verirsem sen de bu kumaşı ülkene döndüğünde başkasına satacaksın. O zaman Osmanlı’nın hatası olan bir kumaşı, ayıplı bir malı başkasına satabildiği gibi bir şayianın çıkması söz konusu olacak. Böyle bir şeye Osmanlı müsaade etmez. Bu kumaş size asla verilmez.
- İyi ama nereden bilecek senin görebildiğin o hatayı?
- Onun görmesi önemli değil, ALLAH görüyor.
Sevgili kardeşlerim, can dostlarım, gönül dostlarım, ALLAHû Tealâ’nın indinde herşey en güzel standartlarda dizayn edilmiştir. Aile yapısında bütün ailenin birbirine yardımcı olması asıldır. Çocuklar büyüklerine saygı göstermeye mecburdurlar. Bu, ailenin temel yasasıdır. En küçük çocuk kendisinden büyük olanlara, annesine ve babasına, o yaşta o noktadan itibaren kendisinden daha büyük olanlara saygı göstermek mecburiyetindedirler. Osmanlı’da yaş, bir kıdem müessesesidir.
Ailede herkes birbirine “hanım” veya “efendi” diye hitap eder. Babalara “efendi baba” derler. Eğer aile soydan bey ise, babalara “bey baba” denilir. Beyler hanımlarına mutlaka ismini söyleyerek “Ayşe Hanım, Fatma Hanım” diye hitap ederler. Hanımlar da eşlerine ya “efendi” diye ya da durumuna göre, soydan gelen bir beylik müessesesi varsa, “bey” diye hitap ederler.
Öyleyse sevgili kardeşlerim, terbiyenin ne olduğunu Osmanlı’dan öğrenmek mecburiyetindeyiz. Hâlâ Osmanlı konaklarındaki hayatı anlatan filmler hamdolsun ki çevriliyor. Onlara dikkatle bakın! Osmanlı adabına hayranlık duyacaksınız!
Eğer bir ailede boynuz kulağı geçmişse yani yetkili olmayan insanlar kendilerini yetkiliymiş gibi kabul ederek evin içinde birtakım tasarruflara girişmişlerse, o zaman aile düzeninde kırılmalar olur. Her ailede evin hanımı, bütün insanların üzerinde bir yetkinin sahibidir. Bu yetkiyi rahatlıkla kullanmalıdır. Ayrıca kullanmak mecburiyetindedir. Nerede aynı evin personelinden ondan daha ötede bir yetkinin sahibi gibi davranmak isteyenler olursa, onlar devredışı bırakılırlardı.
Sevgili kardeşlerim, Osmanlı düzeni gerçekten hayranlık uyandıracak bir düzendi. Bugün de aynı şeyler tatbik edilebilir mi? Elbette tatbik edilebilir, uygulanabilir ve tatbik edilmelidir. Osmanlı’nın ahlâkî müesseseleri Kur’ân’daki esaslara tam riayeti ihata eder. Orada da yaş, bir kıdem müessesesidir ve de kıdem esastır. Bu esasın kıdem olmasına karşılık Osmanlı’da mevki, kıdemden daha önce gelir. Kim hangi mevkii işgal ediyorsa, o mevkiin gereklerini yerine getirmek mecburiyetindedir ve insanların sahip olduğu mevkie, diğerlerinin mutlaka saygı göstermesi asıldır.
Osmanlı’da saygısızlık müessesesi hiçbir zaman oluşamazdı. Hele saray terbiyesi çok ayrı bir olaydı. Küçük yaşta saraylara alınan küçük kızlar sarayda yetiştirilirdi ve tam bir hanımefendi hüviyetine ulaştırıldıktan sonra gene Enderun’dan (saray mektebi) mezun olan üst seviye devlet memurlarıyla evlendirilirlerdi. Herbiri saray adabını evine taşırdı.
Sevgili kardeşlerim, bu güzellikleri idrak eden bir insanın günümüzdeki aile düzenine acıyarak bakması kadar normal bir şey olamaz. Bozulan ve zıvanasından çıkmış ahlâkî değerler, saygı müessesesinin dumura uğraması, insanların aile yuvasında birbirleriyle devamlı kavga etmelerini, neticede de ayrılmalarını intac ediyor, neticelendiriyor. ALLAHû Tealâ ailenin kendi dizaynı içinde hiyerarşi müessesesini mutlak olarak koymuştur. Bu hiyerarşi, Osmanlı’da bozulması mümkün olmayan bir bütünlük gösterir.
Sevgili kardeşlerim, aradan geçen yıllar bizden, Osmanlı’dan çok şeyler koparmış. İnsanlar öyle bir dizaynı yaşar olmuşlar ki saygı müessesesi kalmamış. İnsanlar kendilerine göre bir yer tayin etmişler kendilerine ve aile içinde o sahip olmadıkları yerin sahibi gibi davranabilmekteler. Böyle bir dizayn, aile yapısını geniş açılı bir şekilde zarardide eder. Hiyerarşinin bozulması, ALLAHû Tealâ’nın tayin ettiği Osmanlı geleneklerinin yok edilmesini oluşturur.
İşte zamanımızda artık Osmanlı gibi bir aile yuvası yok gibi bir şeydir. Biz, ALLAHû Tealâ’nın bize öğrettiği dizayn içerisinde hep Osmanlı’yı örnek almışızdır. Osmanlı bizim kökenimizdir. Hamdolsun ki Osmanlı’nın varolduğu noktadan beri Osmanlı olan bir aileden geliyoruz. Öyleyse sevgili kardeşlerim, onlardan bu kadar sitayişle bahsetmemiz de normal görülmelidir. Ve içimizde Osmanlı’ya karşı özlem hiç bitmemiştir, bitmeyecektir.
Osmanlı yeniden canlanacaktır. Biz o devrin içinde yaşayacağız, bizler sevgili kardeşlerim. Osmanlı ahlâkını yeniden vücuda getirecek olan ve bu istikamette yaşamak isteyenlerin örnek insanlar olarak dikkatini çekecek olan bir toplum oluşturacağız.
Biliyorsunuz sevgili kardeşlerim, Hidayet Çağı’ndayız. Hidayet Çağı’nınsa mimarı ALLAH’tır. Emirlerini bize gönderir. Biz de O’nun standartları içinde ve O’nun tasarrufuyla herşeyi gerçekleştirmeye çalışırız. Bizim irademiz söz konusu değildir. ALLAHû Tealâ’nın İlâhi İrade’si bizi tasarrufu altına almıştır.
Öyleyse sevgili kardeşlerim, Osmanlı’yı örnek alalım. Osmanlı’yı örnek alabilirsek, aile yuvalarında kavga, hırgür olmaz. Herkes sulh ve sükûn içinde kendisine düşen vazifeleri gerçekleştirir. Bu vazifeler herkes için geçerlidir, asıldır ve olması lâzımgelen hüviyete ulaştırılmalıdır.
Osmanlı’nın yeniden örf ve adetiyle devreye girmesi, sulh ve sükûn içinde örnek bir toplumun yeniden vücut bulması anlamına gelir. İşte toplumumuz ALLAHû Tealâ’nın bize bu emirleri vermesinden bu tarafa adım adım güzele doğru yürümektedir. Hedef Osmanlı’nın bütün insanları mutlaka mutlu ve huzurlu kılan o sulh ve sükûn sistemini, bütün ailelerimizde oluşturmalıdır. Üzülmeye, kavgaya, anlaşmazlığa mahal vermemeliyiz.
Sevgili kardeşlerim, can dostlarım, gönül dostlarım madalyonun diğer tarafından baktığımız zaman da idareciliği hazmedemeyen “Ben ALLAHû Tealâ tarafından vazifeli kılınan bu ailedeki en yaşlı hanımım.” diyen bir hanım, eğer nefsine tâbî ise o zaman kendisine verilen yetkiyi zulüm hüviyetinde kullanmaya başlar. Bu da Osmanlı’nın törelerine tamamen aykırıdır.
Osmanlı’nın bütün aile efradı tasavvuftan olduğu için herkesin yetkilerini, emir ve kumanda zinciri içerisindeki vazifelerini en iyi idrak edip, ait oldukları standartlar içinde birbirlerine karşı saygılı ve sevgili davranmaları söz konusuydu. Gerek amir hükmündeki hanımın görevini lâzımgeldiği şekilde yerine getirememesi söz konusu olduğu zaman, gerekse emrindekilerin ona asi olmaları halinde, iki halde de uyumsuzluk söz konusu olur. Ama emirler tekrar edilip emir altındakiler buna rağmen bunu uygulamıyorlarsa veya kısa bir zamanda yozlaşıp tekrar eski hüviyetlerine geri dönüyorlarsa o zaman o evde huzursuzluk vardır, sıkıntı vardır. Osmanlı adabı ve Osmanlı gelenekleri, huzursuzluğu ve sıkıntıyı bütün boyutlarıyla önleyen bir nizamı 6 asır sürdürdüler.
Sevgili kardeşlerim, yaklaşık 600 yıllık bir zaman devresinde Osmanlı, geleneklerin gerçek anlamda sahibi oldu. Bu güzel aile düzenini o devirdeki dünyada, ALLAH’a en yakın insanlar olarak, başka ülkelere örnek olacak bir hüviyette Osmanlı temsil etti. Yükselme Devresi’nde de Duraklama Devresi’nde de Düşme Devresi’nde de Osmanlı ailesi bu güzelliği hep korudu. Dışarıda ahlâkın bozulması, aile fertlerinin birbirine olan saygısını, sevgisini yok edemedi. Aile düzeni hep o güzel düzen olarak devam etti.
Cumhuriyetten sonraki devre, bir hürriyet devresi olarak zanna tâbî bir müesseseyi devreye getirdi. O günlerden bu tarafa geçen zaman parçasında artık ailede dirlik, düzen ve mutluluk diye bir şey kalmadı. Bu, bizim dejenerasyonumuzun temelini teşkil eder sevgili kardeşlerim. Bu yozlaşmayı mutlaka durdurmak mecburiyetindeyiz, en azından biz Mihr Vakfı’nın müntesipleri...
Ailenin reisi erkektir. Kanunlar ne söylerse söylesin, ALLAH’ın hukuku bunu ifade eder. Zaten bu dizayn kurulduğu taktirde kavganın, gürültünün bütünüyle yok olması, sulh ve sükûn ortamının gelmesi söz konusu olacağı için hukukun bütün boyutlarıyla uygulandığı bir adalet düzeni, tıkır tıkır işleyen bir çalışma düzeni bütün evlerde hakim olacaktır.
Sevgili kardeşlerim, can dostlarım, gönül dostlarım, aile konusundaki söyleşimiz inşaALLAH burada tamamlanıyor. ALLAHû Tealâ’nın hepinizi en güzel ailelerin fertleri arasında kılmasını, bütün ailelerde dirlik ve düzenin ALLAH’ın emrettiği biçimde ve boyutta yerleşmesini ve devam etmesini, Yüce Rabbimizden dileyerek sözlerimizi inşaALLAH burada tamamlıyoruz.
Dînini bilen, ALLAH’ı tanıyan bir insanın yapması lâzımgelen şey, ALLAH ile olan ilişkilerinde bütün güzellikleri yaşamaktır. Sevgili kardeşlerim, ALLAH için yaşayın, ALLAH için olun! Böyle bir şey için de ALLAHû Tealâ’nın emri evlenmektir. Peygamber Efendimiz (S.A.V), hayatı boyunca gençleri evlendirmek için özle gayretler sarfetmiştir.
Aile, dînin temelinde olan bir müessesedir. Geleceğimiz çocuklarımızla kaim olacaktır. Çocuklarınsa varoluş yeri ailedir. Bu sebeple ALLAHû Tealâ aile müessesesini Kur’ân-ı Kerim’de geniş çaplı olarak dikkate almıştır. Hukuk açısından da yaşam tarzı itibariyle de evlilik, Kur’ân’da önemli bir yer işgal eder.
Aile, Kur’ân’ın temelindeki gerçektir. Aslında bütün kadınlar bir erkekle evlenmek için, bütün erkekler de bir kadınla evlenmek için yaratılmıştır. Konunun gerçeği budur. Geleceğin teminatı olan çocuklar ancak ALLAH’ın emrettiği aile standartlarında, İslâm aile standartlarında oluşur.
Ailede babanın yeri nedir?
Baba, ailenin reisidir.
Kanunlar “Anne ile baba birbirine eşittir.” der. Ama ALLAH’ın kanunu “Anne ile baba birbirine eşittir.” demez. “Ailenin hakimi erkektir.” der. “Biz erkekleri kadınlardan farklı yarattık.” der. Bu sebeple ailenin reisinin erkek olması söz konusudur.
Ezelden beri kadınlar ailenin iç işlerini, erkekler de dış işlerini yapmak üzere görev almışlardır. Zamanımızda hanımlar da dışarıda çalışmak gibi bir ödevi üstlenmişlerdir. Böyle bir husus hanımları, elbette erkeğin yanında daha güçlü bir duruma getirmiştir ama erkek, ailenin reisi olmak mecburiyetindedir ve bu mecburiyetini her zaman hatırlamalıdır.
Ailede duruma baktığımız zaman İslâm hukukunun, İslâm geleneklerinin bütün boyutlarıyla uygulandığı Osmanlı’nın gelişme devresinde de duraklama devresinde de gerileme devresinde de Osmanlı aileye çok özel bir önem atfetmektedir, aile Osmanlı’da özel önemi haiz bulunmaktadır. Aileye atfedilen nazarlar, ailenin Kur’ân’da önemli bir mefhum olarak yer aldığını görürler. İslâm hukukunun büyük kısmı aileye aittir. Kur’ân’ın temelinde aile vardır. Osmanlı’nın aile yapısına, sosyal hayata baktığımız zaman şunları görüyoruz:
Bütün Osmanlı mahalleleri, o mahallenin imamının muhtarlığına verilmiştir. Her caminin bulunduğu yer bir mahalledir. O mahallede şimdiki muhtarların yaptığı görevi, o caminin imamı üstlenmektedir. Halk arasında derin bir beraberlik hüküm sürmektedir. Herkes, evin bütün erkekleri, namazları en yakın camide kılarlar genellikle. Cami bu sebeple herkesin biraraya geldiği, birbirine dostluklar hediye ettiği, her gelen insanın herkesle selâmlaştığı, birbirlerini sevdiklerini hissettiren bir yerdir. Bu dizayn içinde yaşayan insanlar aileyi oluşturmuşlardır, mahalleyi oluşturmuşlardır.
Her caminin çok yakınında taştan yapılmış bir nevi kasa hep bulunmaktadır. Yardım için para koymak isteyenler o taşın içine koyarlar. İhtiyaç duyanlar da camiden çıkarken oradan nasiplerini alarak giderler. Böylece en güzel şekilde işleyen bir yardımlaşma müessesesi, ailelerin oluşturduğu bir dizaynda varolmuştur.
Mahallenin çocukları, bütün mahallelinin kontrolü altındadır. Çocukların yanlış şeyler yapmasına sadece anne-baba engel olmaz. Mahallenin bütün büyükleri, bütün çocuklardan mes’uldür.
Pederşahi aile sistemi, Osmanlı’nın temel yapısını teşkil eder. Oğullar aynı konakta evlenirler, ayrı ayrı odaları paylaşırlar. Hanımlar ait oldukları eve gelin giderler. Bir kısmının baba evinde kalması da söz konusudur.
Sofraya beraber oturulur. Sofra adabına riayet edilir. Evin en yaşlı erkeği, evin hakimidir. Her açıdan, aile adı verilen müessese tam bir uyum içinde çalışır. Ailenin bütün fertleri birbirine yardım eder hüviyette olmalıdır.
Küçük olan çocuklar ablalarına ve ağabeylerine itaatle mükelleftirler. Elbette bu itaat, anne ve babalarına karşı daha üst boyutta gerçekleşecektir. Büyükler için kardeşlerini korumak ve onlara emredebilme yetkisiyle mücehhez olmak söz konusudur. Küçük olan kardeş, büyük olan ağabeyini ve ablasını dinlemekle mükelleftir. Anne-babayı dinlemekse, ondan daha üstün bir mutlakiyet taşır, önem taşır. Evin en büyüğü ise evin bütün fertleri üzerinde hükümfermadır. İşte Osmanlı’nın Kur’ân emirleri gereğince vücuda getirdiği aile düzeni...
Sevgili kardeşlerim, evin hanımlarına hükmeden ise ailenin en yaşlı erkeğinin eşidir. Nasıl bir sarayda hanım sultan yani padişahın hanımı saraya hakimse, hakim olması mutlak olarak gerekirse, evin aile düzeninde de büyükanne hüviyetinde olan, anne hüviyetinde olan evin hanımı, ailenin hakim olan en yaşlı erkeğinin hanımı, evin hanımlar cephesinde ve çocuklar cephesinde hakimidir. Ev işlerini düzenlemek onun işidir.
Sevgili kardeşlerim, can dostlarım, gönül dostlarım, zaman içerisinde terbiyemiz adım adım bozulmuş ve bu ulaştığımız zaman içinde bulunduğumuz devrede artık insanlar bu hiyerarşi kaidelerini, kime nasıl saygı göstermeleri lâzımgeldiğini tamamen unutmuş durumdalar. Çocuklar anne-babaya karşı gelebilmekte, evin en yaşlı erkeği pek öyle ciddiye alınmamaktadır. Zaten toplum gerçek anlamda büyük bir erozyona uğramış, ahlâk ve adap açısından büyük kayıplar ortaya çıkmıştır.
Batılı yazarlardan Osmanlı’ya gelip de Osmanlı’nın içinde bulunanlar şöyle söylüyorlar: “Eğer yahudilerden mal alıyorsanız 3’te 1’ini verin. Müslüman olmayan diğer tebaadan alıyorsanız, onların söylediği ücretin yarısını verin ama müslümanlardan alıyorsanız, Türklerden alıyorsanız o zaman istenen ücretin %100’ünü verin.”
Bu, Osmanlı’da yıllarca kalan batılıların Osmanlı’ya olan hayranlıklarını dile getiren bir müessesedir.
Büyük miktarda üretim yapan buharlı makineler devreye girmeden evvel, Osmanlı kumaşları kök boyaları sebebiyle dünyada nam salmıştı. Kök boyalarla, ömür boyu, boyası solmayan bir kumaş üretimi... O, Osmanlı’ya hastı. (Hâlâ kök boyaların sırrı çözülememiştir.)
İşte bir Osmanlı tüccarı mal satıyor. Yabancı ülkeden gelen tacir top top kumaşları alıyor. Bir topa gelince ansızın bakıyor ki topta bir bozukluk var, hatalı dokuma olmuş. Satan Osmanlı tüccarı derhal topu ayırıyor. Diğeri diyor:
- Neden ayırdın onu?
- Bu, hatalı.
- E, hatalıysa onu bana gene ver ama ucuz fiyatla ver.
Osmanlı diyor ki:
- Hayır, bu kumaş hatalı olduğu benim tarafımdan tespit edildiği cihetle size satılamaz. Hiç kimseye satılamaz.
Diğeri hayret ediyor:
- Neden bana bu kumaşı vermiyorsun?
- Çünkü sana verirsem sen de bu kumaşı ülkene döndüğünde başkasına satacaksın. O zaman Osmanlı’nın hatası olan bir kumaşı, ayıplı bir malı başkasına satabildiği gibi bir şayianın çıkması söz konusu olacak. Böyle bir şeye Osmanlı müsaade etmez. Bu kumaş size asla verilmez.
- İyi ama nereden bilecek senin görebildiğin o hatayı?
- Onun görmesi önemli değil, ALLAH görüyor.
Sevgili kardeşlerim, can dostlarım, gönül dostlarım, ALLAHû Tealâ’nın indinde herşey en güzel standartlarda dizayn edilmiştir. Aile yapısında bütün ailenin birbirine yardımcı olması asıldır. Çocuklar büyüklerine saygı göstermeye mecburdurlar. Bu, ailenin temel yasasıdır. En küçük çocuk kendisinden büyük olanlara, annesine ve babasına, o yaşta o noktadan itibaren kendisinden daha büyük olanlara saygı göstermek mecburiyetindedirler. Osmanlı’da yaş, bir kıdem müessesesidir.
Ailede herkes birbirine “hanım” veya “efendi” diye hitap eder. Babalara “efendi baba” derler. Eğer aile soydan bey ise, babalara “bey baba” denilir. Beyler hanımlarına mutlaka ismini söyleyerek “Ayşe Hanım, Fatma Hanım” diye hitap ederler. Hanımlar da eşlerine ya “efendi” diye ya da durumuna göre, soydan gelen bir beylik müessesesi varsa, “bey” diye hitap ederler.
Öyleyse sevgili kardeşlerim, terbiyenin ne olduğunu Osmanlı’dan öğrenmek mecburiyetindeyiz. Hâlâ Osmanlı konaklarındaki hayatı anlatan filmler hamdolsun ki çevriliyor. Onlara dikkatle bakın! Osmanlı adabına hayranlık duyacaksınız!
Eğer bir ailede boynuz kulağı geçmişse yani yetkili olmayan insanlar kendilerini yetkiliymiş gibi kabul ederek evin içinde birtakım tasarruflara girişmişlerse, o zaman aile düzeninde kırılmalar olur. Her ailede evin hanımı, bütün insanların üzerinde bir yetkinin sahibidir. Bu yetkiyi rahatlıkla kullanmalıdır. Ayrıca kullanmak mecburiyetindedir. Nerede aynı evin personelinden ondan daha ötede bir yetkinin sahibi gibi davranmak isteyenler olursa, onlar devredışı bırakılırlardı.
Sevgili kardeşlerim, Osmanlı düzeni gerçekten hayranlık uyandıracak bir düzendi. Bugün de aynı şeyler tatbik edilebilir mi? Elbette tatbik edilebilir, uygulanabilir ve tatbik edilmelidir. Osmanlı’nın ahlâkî müesseseleri Kur’ân’daki esaslara tam riayeti ihata eder. Orada da yaş, bir kıdem müessesesidir ve de kıdem esastır. Bu esasın kıdem olmasına karşılık Osmanlı’da mevki, kıdemden daha önce gelir. Kim hangi mevkii işgal ediyorsa, o mevkiin gereklerini yerine getirmek mecburiyetindedir ve insanların sahip olduğu mevkie, diğerlerinin mutlaka saygı göstermesi asıldır.
Osmanlı’da saygısızlık müessesesi hiçbir zaman oluşamazdı. Hele saray terbiyesi çok ayrı bir olaydı. Küçük yaşta saraylara alınan küçük kızlar sarayda yetiştirilirdi ve tam bir hanımefendi hüviyetine ulaştırıldıktan sonra gene Enderun’dan (saray mektebi) mezun olan üst seviye devlet memurlarıyla evlendirilirlerdi. Herbiri saray adabını evine taşırdı.
Sevgili kardeşlerim, bu güzellikleri idrak eden bir insanın günümüzdeki aile düzenine acıyarak bakması kadar normal bir şey olamaz. Bozulan ve zıvanasından çıkmış ahlâkî değerler, saygı müessesesinin dumura uğraması, insanların aile yuvasında birbirleriyle devamlı kavga etmelerini, neticede de ayrılmalarını intac ediyor, neticelendiriyor. ALLAHû Tealâ ailenin kendi dizaynı içinde hiyerarşi müessesesini mutlak olarak koymuştur. Bu hiyerarşi, Osmanlı’da bozulması mümkün olmayan bir bütünlük gösterir.
Sevgili kardeşlerim, aradan geçen yıllar bizden, Osmanlı’dan çok şeyler koparmış. İnsanlar öyle bir dizaynı yaşar olmuşlar ki saygı müessesesi kalmamış. İnsanlar kendilerine göre bir yer tayin etmişler kendilerine ve aile içinde o sahip olmadıkları yerin sahibi gibi davranabilmekteler. Böyle bir dizayn, aile yapısını geniş açılı bir şekilde zarardide eder. Hiyerarşinin bozulması, ALLAHû Tealâ’nın tayin ettiği Osmanlı geleneklerinin yok edilmesini oluşturur.
İşte zamanımızda artık Osmanlı gibi bir aile yuvası yok gibi bir şeydir. Biz, ALLAHû Tealâ’nın bize öğrettiği dizayn içerisinde hep Osmanlı’yı örnek almışızdır. Osmanlı bizim kökenimizdir. Hamdolsun ki Osmanlı’nın varolduğu noktadan beri Osmanlı olan bir aileden geliyoruz. Öyleyse sevgili kardeşlerim, onlardan bu kadar sitayişle bahsetmemiz de normal görülmelidir. Ve içimizde Osmanlı’ya karşı özlem hiç bitmemiştir, bitmeyecektir.
Osmanlı yeniden canlanacaktır. Biz o devrin içinde yaşayacağız, bizler sevgili kardeşlerim. Osmanlı ahlâkını yeniden vücuda getirecek olan ve bu istikamette yaşamak isteyenlerin örnek insanlar olarak dikkatini çekecek olan bir toplum oluşturacağız.
Biliyorsunuz sevgili kardeşlerim, Hidayet Çağı’ndayız. Hidayet Çağı’nınsa mimarı ALLAH’tır. Emirlerini bize gönderir. Biz de O’nun standartları içinde ve O’nun tasarrufuyla herşeyi gerçekleştirmeye çalışırız. Bizim irademiz söz konusu değildir. ALLAHû Tealâ’nın İlâhi İrade’si bizi tasarrufu altına almıştır.
Öyleyse sevgili kardeşlerim, Osmanlı’yı örnek alalım. Osmanlı’yı örnek alabilirsek, aile yuvalarında kavga, hırgür olmaz. Herkes sulh ve sükûn içinde kendisine düşen vazifeleri gerçekleştirir. Bu vazifeler herkes için geçerlidir, asıldır ve olması lâzımgelen hüviyete ulaştırılmalıdır.
Osmanlı’nın yeniden örf ve adetiyle devreye girmesi, sulh ve sükûn içinde örnek bir toplumun yeniden vücut bulması anlamına gelir. İşte toplumumuz ALLAHû Tealâ’nın bize bu emirleri vermesinden bu tarafa adım adım güzele doğru yürümektedir. Hedef Osmanlı’nın bütün insanları mutlaka mutlu ve huzurlu kılan o sulh ve sükûn sistemini, bütün ailelerimizde oluşturmalıdır. Üzülmeye, kavgaya, anlaşmazlığa mahal vermemeliyiz.
Sevgili kardeşlerim, can dostlarım, gönül dostlarım madalyonun diğer tarafından baktığımız zaman da idareciliği hazmedemeyen “Ben ALLAHû Tealâ tarafından vazifeli kılınan bu ailedeki en yaşlı hanımım.” diyen bir hanım, eğer nefsine tâbî ise o zaman kendisine verilen yetkiyi zulüm hüviyetinde kullanmaya başlar. Bu da Osmanlı’nın törelerine tamamen aykırıdır.
Osmanlı’nın bütün aile efradı tasavvuftan olduğu için herkesin yetkilerini, emir ve kumanda zinciri içerisindeki vazifelerini en iyi idrak edip, ait oldukları standartlar içinde birbirlerine karşı saygılı ve sevgili davranmaları söz konusuydu. Gerek amir hükmündeki hanımın görevini lâzımgeldiği şekilde yerine getirememesi söz konusu olduğu zaman, gerekse emrindekilerin ona asi olmaları halinde, iki halde de uyumsuzluk söz konusu olur. Ama emirler tekrar edilip emir altındakiler buna rağmen bunu uygulamıyorlarsa veya kısa bir zamanda yozlaşıp tekrar eski hüviyetlerine geri dönüyorlarsa o zaman o evde huzursuzluk vardır, sıkıntı vardır. Osmanlı adabı ve Osmanlı gelenekleri, huzursuzluğu ve sıkıntıyı bütün boyutlarıyla önleyen bir nizamı 6 asır sürdürdüler.
Sevgili kardeşlerim, yaklaşık 600 yıllık bir zaman devresinde Osmanlı, geleneklerin gerçek anlamda sahibi oldu. Bu güzel aile düzenini o devirdeki dünyada, ALLAH’a en yakın insanlar olarak, başka ülkelere örnek olacak bir hüviyette Osmanlı temsil etti. Yükselme Devresi’nde de Duraklama Devresi’nde de Düşme Devresi’nde de Osmanlı ailesi bu güzelliği hep korudu. Dışarıda ahlâkın bozulması, aile fertlerinin birbirine olan saygısını, sevgisini yok edemedi. Aile düzeni hep o güzel düzen olarak devam etti.
Cumhuriyetten sonraki devre, bir hürriyet devresi olarak zanna tâbî bir müesseseyi devreye getirdi. O günlerden bu tarafa geçen zaman parçasında artık ailede dirlik, düzen ve mutluluk diye bir şey kalmadı. Bu, bizim dejenerasyonumuzun temelini teşkil eder sevgili kardeşlerim. Bu yozlaşmayı mutlaka durdurmak mecburiyetindeyiz, en azından biz Mihr Vakfı’nın müntesipleri...
Ailenin reisi erkektir. Kanunlar ne söylerse söylesin, ALLAH’ın hukuku bunu ifade eder. Zaten bu dizayn kurulduğu taktirde kavganın, gürültünün bütünüyle yok olması, sulh ve sükûn ortamının gelmesi söz konusu olacağı için hukukun bütün boyutlarıyla uygulandığı bir adalet düzeni, tıkır tıkır işleyen bir çalışma düzeni bütün evlerde hakim olacaktır.
Sevgili kardeşlerim, can dostlarım, gönül dostlarım, aile konusundaki söyleşimiz inşaALLAH burada tamamlanıyor. ALLAHû Tealâ’nın hepinizi en güzel ailelerin fertleri arasında kılmasını, bütün ailelerde dirlik ve düzenin ALLAH’ın emrettiği biçimde ve boyutta yerleşmesini ve devam etmesini, Yüce Rabbimizden dileyerek sözlerimizi inşaALLAH burada tamamlıyoruz.