Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Ahmet Mahmut ünlü Hoca efendden bir Tefsir... (1 Kullanıcı)

Siyahgulsevdalisi

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
20 Haz 2006
Mesajlar
2,046
Tepki puanı
0
Puanları
0
Benî İsrail'den bir cemaate cumartesi günü balık avlamayı haram etmişti. Onlar da cumartesi havuza doldurup, pazar günü avladılar. Cumartesi günü ha-vuza doldurmaları haddizatında haram olmasa da ha-rama sebep olduğundan Allahu Teâlâ onları maymun ve hınzıra çevirdi.


Râinâ demeyin Unzurnâ deyin!

Ey İman etmiş olanlar! "Râinâ" demeyin, "Unzurnâ" deyin ve dinleyin. O kâfirler için çok acı verici bir azap vardır." (1)
"Tefsir–i Kebir"de zikredilmiştir ki, Allahu Teâlâ, mü'min kullarına Kur'an–ı Kerîm'in seksen sekiz yerinde "Ey İman edenler!" diye hitap etmiştir.
İbn Abbas Radıyallahu Anh'ın buyurduğuna göre; Allahu Teâlâ Tevrat'ta Yahudîlere "Ey miskinler!" diye hitap ederdi. Herhalde Mevlâ Teâlâ, başında onlara "miskinler" diye hitap ettiğinden, sonunda da onları fakirlik ve yoksullukla damgalamıştır.
Nitekim Allahu Teâlâ Kur'an–ı Kerîm'de:
"Onlara alçaklık ve yoksulluk damgası vuruldu." (2) buyuruyor.
Bu delâlet etmektedir ki, Allahu Teâlâ bu ümmete başlangıçta "Ey İman edenler!" diye hitap ettiğine göre; kıyamet gününde de onları ateşten emin kılacaktır.
Ayrıca "mü'min" ismi, isimlerin ve sıfatların en kıymetlisidir. Mevlâ Teâlâ dünyada bize isimlerin ve sıfatların en şereflisiyle hitap ettiğine göre, fazl–u keremiyle âhirette de bize en güzel muameleyi yapacağını umarız.
Beğavî, Hâzin, "Ruhu'l–Beyan", Fahrü'r–Râzî ve Alûsî tefsirlerinde zikredildiğine göre; bu âyet–i celilenin sebebi nüzulü (iniş sebebi) şudur:
Ebû Nuaym'ın, İbn Abbas Radıyallahu Anh'dan rivayet ettiğine göre; Yahudîler kendi lisanlarında çirkin bir sövme olan "Raiynâ" sözünü kendi aralarında Efendimiz Aleyhissalâtü Vesselâm hakkında kullanıyorlardı. Ashab–ı Kiramın da bu sözü Efendimize söylediklerini duyunca, bunu fırsat bilip açıkça söylemeye ve gülüşmeye başladılar. Yani bu beyinsizler, Peygamber Efendimize açıktan açığa sövmeye cesaret edemediklerinden böyle dolambaçlı yollarla hakaret etmeye çalışıyorlardı.
Bu meselenin geniş izahı ise şöyledir:
Ashab–ı Kiram Rıdvânullahi Aleyhim Ecmain, Efendimiz Aleyhissalâtü Vesselâm'ın sohbetinde bulunurlarken, Resûl–i Ekrem'e: "Yâ Resûlullah! Yavaş konuşarak ve tekrar ederek bizi gözet ki, senin kelâmlarını daha iyi anlayalım ve ezberleyelim." mânasında olan "Râinâ" sözünü kullanırlardı.
Yahudîlerin de bu "Râina" sözüne telaffuz bakımından çok yakın olan "Raiynâ" diye bir sözleri vardı ki, kendi aralarında o sözü birbirlerine sövmek için kullanırlardı. Bu söz İbranîce veya Süryanîce "Dinle ey sözü dinlenmez herif!" veya "Ey ahmak adam!" mânasındaydı. Yahudîler, mü'minlerin, Efendimize "Bizi gözet" mânasındaki "Râinâ" sözünü kullandıklarını duyunca, bunu fırsat bilerek ve telaffuz yakınlığından da istifade ederek, sövme mânasında olan kendi kullandıkları "Raiynâ" sözleriyle Efendimize hitap etmeye başladılar. Rivayete göre; sahâbe–i kiramdan Sa'd b. Muâz Radıyallahu Anh, diğer bir rivayete göre de Sa'd b. Ubâde Radıyallahu Anh onların konuştukları dili bilirdi. Onlardan bu sözü işitince:
"Ey Allah'ın düşmanları! Allah'ın lâneti üzerinize olsun. Canım kabza–i kudretinde olan Allah'a yemin ederim ki, sizden birinizin Resûlullah'a bu sözü söylediğinizi duyarsam, elbette boynunu vuracağım." dedi. Onlar "Siz de bu sözü söylemiyor musunuz?" diye cevap verdiler. Bunun üzerine "Ey iman etmiş olanlar! 'Râinâ' demeyin, 'Unzurnâ' deyin." âyet–i celilesi nâzil oldu.
İşte bu kapının kapanmasıyla Yahudîlerin dillerinin susturulması ve bu karışıklıktan uzak kalınması için, mü'minler bu sözü kullanmaktan nehyolundular. Bunun yerine aynı mânada olup, Yahudîlerin sövme mânasındaki sözleriyle karışmayan "Unzurnâ" demekle emrolundular. Bu yasaklamayla, Yahudîlerin kötü maksatlarını açıklamak için ellerinde bulunan küçük fırsatları da yok edilmiş oldu.
"Ruhu'l–Beyan" tefsirinde zikredildiğine göre, bu âyet–i celilede iki şeye delil bulunmaktadır.
Birincisi: Birden fazla mâna ifade eden sözlerden kaçınmanın gerekli olduğudur. Zira kişi bu sözlerle karşısındakine eziyet etmiş olur. Hazreti Cabir'den rivayete göre; Peygamber Efendimiz, "Müslüman, dilinin ve elinin şerrinden Müslümanların kurtulduğu kişidir." buyurmuştur. (3)
Binaenaleyh Müslüman, karşısındaki kişileri sıkıntıya düşürecek ya da yanlış anlamaya sebep olabilecek karışık sözleri söylemekten son derece kaçınmalıdır.
İkincisi: Haddizatında yasak olmayıp, yasağa sebep olacak şeylerden de sakınmanın lüzumudur. Nitekim bu âyet–i celilede görüldüğü gibi, Mevlâ Teâlâ Hazretleri Müslümanlara, aslında kullanılmasında hiçbir sakınca olmayan "Râinâ" sözünü, Yahudî lisanında sövmek mânasında olan söze, söylenişte çok benzediği için yasakladı.
Bununla alâkalı olarak Mevlâ Teâlâ bir âyet–i celilesinde Müslümanlara şöyle hitap etmiştir.
"(Kâfirlerin) Allah'tan başka taptıklarına sövmeyin, onlar da bilgisizce, düşmanlıklarından Allah'a söverler." (4) Rivayete göre; mü'minlerden bazıları müşrikleri uyandırmak, onlara taptıkları şeylerin ubudiyete layık olmadıklarını anlatmak için onların putlarına söver, onların helâke maruz menhus şeyler olduklarını söylerlerdi. Bu, "müşriklerin bir cehalet sebebiyle Cenab–ı Hakka dil uzatmalarına sebebiyet verebilir" mahzuruna binaen, mü'minler bundan nehyolunmuşlardır.
Yine Mevlâ Teâlâ Hazretleri, Benî İsrail'den bir cemaate cumartesi günü balık avlamayı haram etmişti. Onlar da cumartesi havuza doldurup pazar günü avladılar. Cumartesi günü havuza doldurmaları haddizatında haram olmasa da harama sebep olduğundan Allahu Teâlâ onları maymun ve hınzıra çevirdi.
Aişe Radıyallahu Anhâ'dan rivayet edilmiştir ki, Ümmü Habibe ve Ümmü Seleme Radıyallahu Anhümâ validelerimiz, Efendimize Habeşistan'da gördükleri bir kiliseden bahsettiler. Onda İsa Efendimizin sûretleri bulunmaktaydı. Bunun üzerine Efendimiz buyurdu ki:
"İşte şüphesiz onlar, içlerinde bulunan Salih bir adam öldüğünde kabrinin üzerine bir mescit bina edip, orada o sûretleri yaparlardı. İşte onlar kıyamet günü mahlûkatın en şerlileridir." (5)
Ulemâ buyurdu ki, evvelkiler bunları, "sonradan gelenler bu sûretleri görerek, geçmiş büyüklerin iyi hâllerini hatırlasınlar da kabirlerinin başında Allah'a ibadet etsinler" diye yapmışlardı. Böylece bir zaman geçtikten sonra onların gayelerini bilmeyen birtakım zürriyetler türedi, şeytan onlara "Sizin babalarınız ve dedeleriniz bu sûretlere taparlardı" diyerek vesvese verdi. Onlar da o sûretlere tapmaya başladılar. Böylece ibret alıp Allah'a kul olmaya vesile olacak bu durum, şeytanın vesvesesiyle Allah'a şirk koşmaya sebep oldu.
Bundan dolayı Efendimiz bu gibi şeylerden sakındırmış ve böyle yapanları şiddetle tehdit etmiştir. Nitekim: "Ata b. Yesar Radıyallahu Anh'dan rivayete göre; Peygamber Efendimiz: "Ey Allah'ım! Benim kabrimi tapınılan bir put yapma. Peygamberlerinin kabirlerini mescit edinen bir kavme Allah'ın gazabı çok şiddetli oldu." (6) buyurdu.
Abdullah b. Amr b. As Radıyallahu Anh'dan rivayete göre; Resûlullah: "Şüphesiz kişinin anne babasına sövmesi büyük günahlardandır." buyurdu. Bunu üzerine ashab–ı kiram: "Yâ Resûlullah! Kişi anne ve babasına söver mi?" dediler. Efendimiz de:
"Evet, birinin babasına söver, o da onun babasına söver. Annesine söver, o da onun annesine söver." buyurdu. (7)
Böylece Efendimiz, kişinin anne ve babasına sövülmesine sebep olmayı, kendi sövmesi gibi saymıştır.
İbn Kesir "Tefsir"inde zikredilmiştir ki, Allahu Teâlâ bu âyet–i celilesinde mü'minleri, kâfirlere benzemekten sakındırmıştır. Çünkü onların bütün sözlerinde ve işlerinde Resûlullah'a ve Müslümanlara hakaret vardır. Nitekim âyet–i celilede bu mesele açıkça görülmektedir.
Hadis–i şeriflerde de zikredilmiştir ki, onlar Müslümanlara selâm verirken: "Essâmu aleyküm." derlerdi. "Sâm" ise, ölüm demektir. Yani "Selâm sizin üzerinize olsun." diyormuş gibi göstererek, telaffuz yakınlığından istifade edip, "Ölüm sizin üzerinize olsun." diye beddua ederlerdi. Onların bu sözlerine karşılık biz onlara sadece "Ve aleyküm" yani "Sizin üzerinize olsun." demekle emrolunduk. Bizim onlara yaptığımız bedduanın kabul olacağı; ama onların bize yaptıklarının kabul olunmayacağı ayrıca hadis–i şerifte belirtilmiştir.
O hâlde Müslümanlar uyanık olmalılar ve her fırsatta kendilerine düşmanlık düşünen bu kâfirlerin söylediklerine ve kelime oyunlarına kesinlikle aldanmamalıdırlar. Ayrıca gerek kavlen, gerekse fiilen hiçbir hususta onlara benzememelidirler.
Abdullah b. Ömer Radıyallahu Anhümâ'dan rivayet edilen bir hadis–i şerifte Efendimiz şöyle buyuruyor:
"Ben hiçbir ortağı olmayan Allah'a ibadet edilsin diye kılıçla gönderildim. Rızkım mızrağımın gölgesinin altına kondu. Alçaklık ve küçüklük, benim emrime muhalefet edenlere verildi. Her kim bir kavme (millete) benzerse, o onlardandır." (8)
Bu hadis–i şerifte, sözlerinde, işlerinde, elbiselerinde, bayramlarında ve bize meşru kılınmamış olan diğer işlerinde, kâfirlere benzemekten büyük bir nehiy ve tehdit vardır.
"Vesma'û" "Ve dinleyin" Yani Resûlullah'ın size söylediği sözleri, anlattığı meseleleri, muhafaza edici kulaklar ve hazır zihinlerle (aklı başında kişiler olarak) güzelce dinleyin ki, tekrar tekrar sormaya muhtaç olmayasınız. Yahut kabul edip itaat etme yani emir tutma niyetiyle dinleyin ve dinlemeniz, "İşittik de isyan ettik!" diyen Yahudîlerin dinlemesi gibi olmasın.

AHMET MAHMUT ÜNLÜ

Dipnotlar:
1– Bakara, 104
2– Bakara, 61
3– Müslim, İman, 65; Buhârî, İman, 4, 5; Ebû Davud, Cihad, 2; Tirmizî, Kıyame, 52; Neseî, İman, 8, 9, 11
4– Enam, 108
5– Buhârî, Salat, 48; Neseî, Mesacid, 13; Ahmed b. Hanbel, 6/51
6– Muvatta, Sefer, 85
7– Müslim, İman, 145; Tirmizî, Birr, 4; Ahmed b. Hanbel, 2/164
8– Ahmed b. Hanbel, 2/50
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt