Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Ahmed er-Rifâî'den Hikmetli Sözler (1 Kullanıcı)

نعىمة

Yasaklı Kullanıcı
Katılım
2 Ara 2007
Mesajlar
2,969
Tepki puanı
3
Puanları
0
Yaş
41
Tasavvuf tarihimizde “aktab-ı erbaa” olarak bilinen dört büyük pîrden ikincisi Ahmed er-Rifâî’dir. 1116-1183 yılları arasında Basra civarında yaşamıştır. Dedelerinden Rifâa isimli bir zâta nispetle Rifâî diye meşhurdur.
Ahmed er-Rifâî Hazretleri, İmam-ı Hüseyin (ra) Efendimizin soyundan gelmektedir, seyyiddir. Çok iyi bir tahsil görmüş, ilim ve irfanı ile muammer olmuştur. Sultan’ul Evliya Abdülkadir Geylânî Hazretleri ile çağdaştır. Onunla görüşmüş ve tefeyyüz etmiştir.
Ahmed er-Rifâî Hazretleri’nin yetişmesine vesile olan, dayısı Hâce Mansûr’dur. Kıraat, hadis, fıkıh ilimlerinin tahsilinden sonra manevî ilimlere yönelmiş ve hocası Ebu’l-fadl Ali’den icazet alarak tasavvuf yolunda ilerlemiştir.
1150 yılında hac için gittiği Hicaz’da Peygamber Efendimizin (sav) kabr-i şeriflerini ziyaret esnasında;
– “Es-selâmü aleyke ya Ceddî…” diye selam vermesi üzerine;
– “Ve aleyke’s-selam ya Veledî” buyurulması ve Resulullah’ın kabr-i şerifinden uzanan mübarek elini öpmesi Ahmed er-Rifâî Hazretleri’nin en meşhur kerametlerinden biridir.
***
Sohbetleri, hâl ve davranışlarıyla binlerce talebe yetiştiren Ahmed er-Rifâî Hazretleri, ortaya koyduğu eserleriyle irfan denizinden manevi güzellikler sunmaya devam etmektedir. Döneminde Hak yolcularına ışık tutan, rehberlik eden ikaz edici sözleri, günümüzde de aynı değeri iman dolu gönüllere katabilmektedir. “El-Hikemü’r–Rifâîyye”, Ahmed er-Rifâî Hazretleri’nin bu nitelikteki eserlerinden biridir. El-Hikem, “hikmetli sözler” anlamına gelmektedir. Ahmed er-Rifâî Hazretleri’nin, dostu Abdüssemî Hâşimî’ye yazdığı nasihatlerden müteşekkil eser, esasen tasavvuf ilmiyle ilgilenen tüm Müslümanlara hitap etmektedir. Zaten, El-Hikem’in asıl özelliği de budur. İlmi, irfanı, hikmet ve marifeti; Kur’an-ı Kerim ve Allah Resulü’nün hadis-i şerifleri doğrultusunda ele aldığı için, nesiller boyunca tazeliğini korumuştur.
***
Ahmed er-Rifâî Hazretleri, El-Hikem’e Allah’a hamd ve Peygamberimize selatü selam ile başlar. Ardından mektubunu yolladığı dostunun adını zikreder ve tüm Müslümanlara dua ettikten sonra öğütlerini dile getirir. Bizler, bu öğütlerden birer demet hazırlayarak günümüz Türkçesine uygun olarak bu satırlara taşıdık. Artık söz Ahmed er-Rifâî’den… Bereketi hasıl edecek olan ise, Allahü Teala…

Hak yolcusuna öğütler

“ Ey kardeşim,
Sana Allah’tan korkmayı ve Resulullah’ın (sav) Sünnetine uymayı öğütler, bu nasihatime hırsla ve sımsıkı sarılmanı dilerim. Zira benim öğütlerim sana ve senin gibilere faydalı olacaktır. İnşâallah..!
Derviş, nefsine yardımcı olduğu ve ona dayandığı zaman rahatsız olur, sıkıntıya düşer. İşi Allah’a bıraktığı takdirde ise, Allah, onu çevresine muhtaç etmeden kendisine yardım eder ve başarıya ulaştırır…
İnsanların çektikleri bütün meşakkatler hep baş olma sevdası ve nefsin şiddetli arzuları için. Bütün hesapları ve gayeleri bu ikisinde toplanmış…
***
Hakk’a karşı perdeli olanlar için, ölüm hastalığının ağırlığının hissedilmesi Allah’ı tanıma basamağının ilkidir. İşte bunun içindir ki, bize şöyle denmiştir:
– “Ölmeden önce ölünüz”…
Ölüm hâli perdeleri kaldırır. Nitekim Hadis-i Şerifte şöyle belirtilmiştir:
– “İnsanlar uykuda (gaflet uykusunda)dırlar. Öldükleri zaman uyanırlar”.
***
Git, Allah’ın huzuruna layık olmayan duygu ve temayüllerden temizlen de öyle gel. Allah’ın yoluna muvafık olmayan her hâvle hareketin, bir hayalden, bir vehimden ibarettir.
***
Ey miskin,
Ucûb; kendini beğenmişlik atından in! Nice hatalar, nice sürçmeler vardır ki, kişiyi çukura düşürür.
Nice ilimler vardır ki, semeresi cehalettir. Nice cahillikler vardır ki, semeresi ilimdir.
İlmin getireceği efendilik sende nasıl bulunsun ki, sen ilmine zillet kisvesini giydirmişsin..!
Kim ki, halka karşı kibirlenip ve kendisini onlardan üstün görürse, Allah katında alçalır. Kim ki, kendisini kulların üstünde görürse, Allah nazarında alçalır.
***
Kim ki, sabır gömleğini giyerse, acelenin oklarından salim olur… Allah’ın, kulları arasına gerdiği nice perdeler vardır ki, kim bu perdeleri kaldırabilirse, işte o kul, Allah’a vasıl olur.
***
Çalışınız… Güzel ameller işleyiniz. Miskin olmayınız. Sebeplere değil, Allah’a güvenip dayanınız. Her insan ancak kendisi için takdir edilene muvaffak olabilir.
***
Zaman bir kılıçtır, kendisini keseni keser.
Akl-ı selim kişinin alameti şunlardır:
– Minnet ve meşakkat anlarında sabırlı olmak.
– Bolluk ve genişlik demlerinde mütevazı olmak.
– Daima ihtiyat cihetini tercih etmek.
– Noksanlıklardan münezzeh olan yüce Allah’a sığınmak.
Arif kişinin alameti de şunlardır:
– Hâlini açığa vurmamak.
– Doğru sözlü olmak.
– Boş ve manasız emellerden kurtulmak.
İlim odur ki;
Seni cehalet mertebesinden yükseltir, körükörüne efendilik iddiasından vazgeçirtir. Seni, azim sahibi İslam büyüklerinin yoluna sokar.
***
Yalnız kendisine değer veren kişinin Allah indinde hiçbir değeri yoktur. Üç haslet vardır ki, bunlar kimde bulunursa, o kimse veli olamaz. Meğer ki Allah, onu o kötü hasletlerden temizlemiş ola… Bunlar:
– Ahmaklık
– Ucûb; kendini beğenmişlik.
– Buhûl; cimriliktir.
***
Masivayı, yani Allah’tan başka şeylerin sevgisini terk etmeden önce, hakikatlerden konuşmaya kalkışmak, nefsin arzuları cümlesindendir. Kim ki, nefsindeki heva ve heveslerine uyarak Hakk’tan ayrılır da bâtıla yönelirse, o, dalâlette bir mekan tutmuş olur.
***
Eğer birisinin havada uçtuğunu görürsen, onun gerek sözlerini gerekse fiillerini Allah’ın hüküm terazisinde tartıp uygunluğunu görmedikçe, kendisine itibar etme. Kim ki, İzzet ve Celal sahibi Allah ile teşerrüf ederse, izzet sahibi olur. Kim de, Allah’tan başkası ile izzet sahibi olmaya kalkışırsa zillet bulur.
***
Allah’ın kudreti, azameti, iradesi ve tasarrufu konusunda şüpheler içinde bulunan kişi iflah bulmaz. Hilekâr ve desiseci kişi, Hakk’a vasıl olamaz. Cimrinin yüzü ak olmaz. Hasetkâr kişi, Allah’ın yardımına mahzar olamaz. Dünya köpekleri bile, onun kokmuş etleri (leşleri) üzerinde mekan tutmaz.
***
Allah’ın darbesi, vurduğunun belini kırar. Onu kahreder, helak eder, mahveder. Allah, dilediğini yapar… Ahmaklığın devası yoktur. Hakk’a karşı koyabilecek hiçbir kuvvet yoktur. Kendini beğenmiş mağrur ile sohbet edilmez. Zalimin vefası olmaz. Gâfilin nûru yoktur. Vefası olmayanın imanı da yoktur.
***
Düşman kişinin alameti şunlardır:
1. Senin elindeki dünyalığa göz diker, çok dünyalık sahibi olduğun müddetçe sana alâka gösterir.
2. Fazla bir dünyalığa sahip bulunmadığını sezdiği an, senden uzaklaşır, alâka göstermez.
3. Gıyabında sana dil kılıcını çeker, seni çekiştirir.
4. Senin övülmenden hoşlanmaz, rahatsız olur.
***
Dostun alameti ise, seni Allah için sevmesidir. Sen de, seni Allah için seven böyle dostlara iyi yapış. Zira hiçbir şüphe yok ki, Allah için muhabbet besleyenler pek azdır.
***
Allah’a sığınan yücelir. Allah’tan gayrisine dayanan zillete düşer. İlim bir nûrdur, ışıktır. Tevazu ise, sürûrdur, neşedir. Himmet, kişinin Allah ile birlikte bulunduğu hâldir. İmanın mertebesinin yüksekliği, himmetin yüksekliği nispetindedir.
***
Yanağını Hakk’ın kapısına daya. Alnını toprağa koy. Ameline asla güvenme. Şanı yüce olan Allah’ın rahmetine ve kudretine sığın. Kendinden ve fani olanlardan geç. İşte o zaman selamet ehline katılırsın.
***
Kalp, Allah’ın iki kudret parmağı arasında atar durur. Öyleyse, Allah’tan kalpleri kendi sevgisi ve dini üzerinde sabit-i kadem eylemesini isteyiniz. Dost olarak Allah yeter.
***
Sen ey kardeşim,
Resulullah’ın (sav) ahlakı ile ahlâklan. Yumuşak tabiatlı, geniş anlayışlı, affı bol, doğru sözlü, eli açık, kalbi şefkatli, güler yüzlü, sabırlı ve mütevazı ol. Halkın hukukuna riayet et. Hakk’ı dinle. Hakk’ın sohbetinde bulun. Hüzünlerden ârî olma. Devamlı tefekkür hâlinde bulun. Çok zikret. Sükûtun uzun olsun. Kötülükler karşısında çok tahammüllü ol. Allah’a dayan, Allah’a güven. Allah’tan yardım iste. Fakir, yoksul, zayıf ve acizleri sev. Sadece, Allah’ın emirlerine hürmetsizlik edilmesi ve haram kılınan şeylerin işlenmesi karşısında münhasıran Allah rızası için öfkelen… Helalinden kazanıp elde ettiğini ye. Nail olamadığın şeyler için tasalanma.
***
Hasetkârın sana verdiği kederi bırak. Zira, onun seni kıskanması sebebiyle düçar olduğu keder, sana verdiği kederden daha büyüktür. Ahmağı kendi hâline bırak. İrfan sahiplerinin meclisine devam et. Hikmeti nerede bulursan hemen al. Sakın ha, dünya ehline yaklaşma. Fakirleri kendine dost ve arkadaş et.
***
Allah’tan kork. Hikmetin başı Allah korkusudur. Sana Allah korkusu gerek. Zira, bütün hayırların başı Allah korkusudur...”
 

نعىمة

Yasaklı Kullanıcı
Katılım
2 Ara 2007
Mesajlar
2,969
Tepki puanı
3
Puanları
0
Yaş
41
İlahi Armağan / Hakk’ın her işi hikmet

İlahi Armağan / Hakk’ın her işi hikmet

Her şeyin iyi tarafını görmek en iyisidir. Yoksullukta güzellik olabilir. Bazı zahmetli işlerin sonunda iyi olmaları muhtemel. Bazı hastalıklarda şifa vardır.

Şunu da unutmamak iyi olur ki, Allah’ın (cc) emri kesindir, başka şeylere benzemez. Onun içindir ki bu yolda çok dikkat gerek. Onun her iradesi mutlak yerine gelir. İtiraz etmekle hikmet değişmez, emri geri alınmaz. “O (cc), her neye “ol”… Demeyi murad ederse… O olur…”
Hakk’ın (cc) her işi hikmettir. Her emrinde fayda vardır. Şu da var ki; Allah (cc), hiçbir zaman insanların zararını istemez.
Söz buraya gelmişken; bir daha ilk sözleri tekrar etmek iyi olur. Gerçi tekrar değildir ama, sözün baş tarafında belirtilenlere benzediği için böyle diyoruz. Söylemek istediğimiz şudur:
En yerinde ve insana yakışan iş, razı olma melekesine sahip olmak ve teslim haline ermektir. Bundan sonra ibadet gelir ki, onun hakkında bir diyeceğimiz yoktur. Çünkü her müslüman onun ne demek olduğunu bilir.

Fütûh’ul Gayb, Abdülkadir Geylani
 

نعىمة

Yasaklı Kullanıcı
Katılım
2 Ara 2007
Mesajlar
2,969
Tepki puanı
3
Puanları
0
Yaş
41
Eğer birisinin havada uçtuğunu görürsen, onun gerek sözlerini gerekse fiillerini Allah’ın hüküm terazisinde tartıp uygunluğunu görmedikçe, kendisine itibar etme. Kim ki, İzzet ve Celal sahibi Allah ile teşerrüf ederse, izzet sahibi olur. Kim de, Allah’tan başkası ile izzet sahibi olmaya kalkışırsa zillet bulur.
 

نعىمة

Yasaklı Kullanıcı
Katılım
2 Ara 2007
Mesajlar
2,969
Tepki puanı
3
Puanları
0
Yaş
41
Düşman kişinin alameti şunlardır:
1. Senin elindeki dünyalığa göz diker, çok dünyalık sahibi olduğun müddetçe sana alâka gösterir.
2. Fazla bir dünyalığa sahip bulunmadığını sezdiği an, senden uzaklaşır, alâka göstermez.
3. Gıyabında sana dil kılıcını çeker, seni çekiştirir.
4. Senin övülmenden hoşlanmaz, rahatsız olur.
***
Dostun alameti ise, seni Allah için sevmesidir. Sen de, seni Allah için seven böyle dostlara iyi yapış. Zira hiçbir şüphe yok ki, Allah için muhabbet besleyenler pek azdır.
 

نعىمة

Yasaklı Kullanıcı
Katılım
2 Ara 2007
Mesajlar
2,969
Tepki puanı
3
Puanları
0
Yaş
41
"Nefis terbiyesi"

Kader–i ilahinin tecellisinde, rıza göstermeyip Cenab–ı Hakk (cc)’a karşı itirazda bulunmak hem dinin, hem tevhidin, hem tevekkülün ve hem de ihlasın henüz olması gerektiği gibi kalbizimde yer etmediği anlamına gelir. Oysa böyle bir anda müminin kalbinde “nasıl” ve “niçin” gibi sorulara yer yoktur.

Tam aksine o başına gelen bütün bu belalara karşı bir teslimiyet içinde olur. Oysa nefis böyle bir zamanda, Allah’ın takdirine hem karşı gelir hem de itiraz eder. Öyle ise onun düzelmesini arzulayan zararlı yönü kaybolana kadar onunla –nefsiyle– mücadele etsin, savaşsın. Nefsin kötülükleri kat be kattır, iç içedir. Ancak onunla yapılacak mücahede sonunda ve “mutmain olmuş nefis” makamına erişince ancak, faydalı yönü öne çıkar.
Nefs–i mutmainne makamında ancak kulun ibadetleri eksiksiz yapması ve günahlardan uzaklaşması mümkün olur.

Sen de ancak Mutmainne makamında kulluğunu layıkı ile yerine getirmeye ve bütün kötülüklerden uzaklaşmaya muvaffak olursun. “Mutmainne” makamına ulaşınca o nefse şöyle hitap edilir:

“Ey itminana ermiş olan nefis Rabb’ine dön! O senden razı sen ondan razı olarak” (Fecir: 89–28)

Nefsin Mutmainne makamına ermesi ve zararlı yönü ondan kaybolması ve mahlukata karşı hiçbir ilgisinin kalmaması ile ancak dedesi Hz. İbrahim (as)’la kurulması gereken ünsiyet tamamlanmış olur. Çünkü o, nefsini benliğinden çıkardı, nefsin arzularına karşı geldi de ondan sonra gönül huzuru içinde Nemrut’un hazırladığı ateşe koştu. Yaratılmışların bir çoğu kendisine yardım etmek istediklerinde o şöyle diyordu: Yardımınızı istemiyorum. Zira O’nun benim bu içinde bulunduğun hali biliyor olması bana yardım olarak yeter. Bu şekilde tam manası ile Allah (cc)’a teslimiyet ve tevekkül gösterince ateşe şöyle emredildi: “Ey ateş İbrahim için serin ve selamet ol” (Enbiya 21/69).

Allah’tan gelen bütün bela ve musibetlere karşı sabredenler için, hem dünya hayatında, hem de ahiret hayatında Allah’ın sayılamayacak kadar yardımı vardır. Bu manada Yüce Allah (cc) şöyle buyuruyor: “Ancak sabredenlere mükafatları hesapsız verilecektir” (Zümer: 39/10).

Sıkıntılara sadece O’nun için katlananların halleri Allah (cc)’ın malumudur.

O’nun için olan bir anlık sabrın karşılığı olarak yıllarca Allah’ın lütfunu ve ihsanını görürsünüz. Zaten asıl yiğitlik bir anlık da olsa sabredebilmektir. Bunun için Yüce Allah şöyle buyurur:

“Mutlaka Allah (cc), sabredenlerle beraberdir” (Bakara 2/153).

Allah’ın kulu ile olan bu beraberliği, sıkıntılı anında ona yardım yapmakla ve en zor zamanda onu muzaffer kılmakla olur. Başınıza gelenlere Allah için sabredin ve ayık olun. Gafil olmayın. Ayıkmayı ölümden sonraya bırakmayın.

Zira ölümden sonra ayıkmanın size hiç bir faydası olmaz. Allah’ın huzuruna çıkmadan ayıkın. Sizin hiçbir tesiriniz olmadan ayıkacaksınız ya, ondan önce ayıkın. Pişmanlığın hiç fayda vermeyeceği o mahşer günü gelip çatmadan yaptığınız hatalara pişman olun. Kalplerinizi düzeltin. Zira kalpleriniz düzgün olunca diğer halleriniz de düzelir. Bunun için Nebi (as) şöyle buyuruyor: “İnsanoğlunda bir et parçası var, o düzgün olunca diğer azalar da düzelir, o bozulunca diğer azalar da bozulur. Dikkat edin o kalptir”.

Kalbin düzelmesi takva ve Allah (cc)’a tevekkül ile olur. O’na hiçbir şeyi ortak koşmamakla olur. İbadetlerde ihlaslı olmakla olur. Kalbin bozulması da bu saydıklarımın yokluğu ile olur. Kalp tıpkı beden kafesindeki bir kuş, kutudaki bir inci ve hazinenin içinde bulunan değerli bir mal gibidir.

Kıymetli olan kuştur, kafes değildir. İnciye değer verilir, kutuya değil.

Mal önemlidir hazinenin ambarı değil.

Ey Allah’ım! Azalarımızı sana ibadetle meşgul eyle. Kalplerimize senin marifetini yerleştir. Gecemiz ve gündüzümüz yani bütün ömrümüz hep bunlarla meşgul olsun. Bizden önce yaşamış olan salih kullarına bizi de kat. Onları ne ile nasiplendirdiysen bizi de onunla nasiplendir.

Ey insanlar, Arifler gibi sizin de bütün işleriniz Allah (cc) için olsun.

Böylelikle de onlara yardım ettiği gibi size de yardın etsin. Hakk (cc)’ın size yardımcı olmasını arzu ediyorsanız, O’na kulluk yapmakla ve O’ndan gelene sabretmekle meşgul olun. Gerek kendi nefsinize ve gerekse de malınıza veya mülkünüze O’ndan ne gelirse onlara rıza gösterin.

Arifler, hayatlarını zühd içinde yaşadılar. Rızklarını takvadan ayrılmadan ve haramdan korunarak elde ettiler. Bununla yetinmediler, sonra ahiret hayatını kazanmak için uğraştılar. Onun için de onu hak edecek işler yaptılar. Nefislerinin isteklerine asla boyun eğmediler. Sürekli Rablerine kulluk ettiler. Tabii nasihati önce kendi nefislerine yaptılar. Daha sonra başkalarına nasihat yaptılar.


GAVSÜL AZAM ABDÜLKADİR GEYLANİ (K.S)
 

نعىمة

Yasaklı Kullanıcı
Katılım
2 Ara 2007
Mesajlar
2,969
Tepki puanı
3
Puanları
0
Yaş
41
:::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::::
 

نعىمة

Yasaklı Kullanıcı
Katılım
2 Ara 2007
Mesajlar
2,969
Tepki puanı
3
Puanları
0
Yaş
41
İmâm–ı Rabbâni Hz.

Malı zarardan korumanın ilacı, zekat vermektir.

Mübahları gelişi güzel kullanan, şüpheli şeyleri yapmağa başlar. Şüphelileri yapmak da harama yol açar.

Büyükleri sevmek, saadetin sermayesidir. Muhabbete müdahane, gevşeklik sığmaz.

Nefs bir kötülük deposudur. Kendini iyi sanarak cehl–i mürekkeb olmuştur.

Nefse, günahlardan kaçmak, ibadet yapmaktan daha güç gelir. Onun için günahtan kaçmak daha sevaptır.

Razzak olan Hak teâlâ, rızıklara kefil olmuş, kullarını bu sıkıntılardan kurtarmıştır.

Saadet, ömrü uzun ve ibadetli çok olanıdır.

Saadet–i ebediyyeye kavuşmak, peygamberlere uymağa bağlıdır.

Sohbeti ganimet bilmelidir. Sohbetin üstünlüğü, bütün üstünlüklerin ve kemallerin üstüdür.

Sünnet ile bid’at birbirinin zıddıdır. Birini yapınca öteki yok olur.

Zahid, dünyaya gönül bağlamadığı için, insanların en akıllısıdır.

Zekat niyeti ile bir kuruş vermek, dağlar kadar altını sadaka olarak vermekten kat kat daha sevaptır.

Salih ameller İslamın beş şartıdır. Salih amelleri yapmadan kalb selamette olmaz.

Cennet ile Cehennem’den başka ebedi bir yer yoktur. Cennet’e girmek için iman ve dinin emirlerine uymak lazımdır.

Dünyayı edinmemeli. Dünya, nefsin arzularına yardımcıdır. Dünya ve ahiret bir arada olmaz. Dünyaya düşkün olmak, günahların başıdır. Dünyaya düşkün olanlar ahirette zarar görür. Dünyaya düşkün olmamanın ilacı, İslamiyete uymaktır.

Bu zamanda dünyayı terk etmek çok zordur. Dünyayı terk lazımdır. Hakikatten terk edemeyen, hükmen terk etmelidir ki, ahirette kurtulabilsin. Hükmen terk etmek de büyük nimettir. Bu da, yemekte, içmekte, giyinmekte, meskende, dinin hudûdundan dışarıya taşmamakla olur.

Dünyayı terk etmek iki türlüdür; birincisi, mübahların, zaruret mikdarından fazlasını terktir. Bu çok iyidir. İkincisi, haramları ve şüphelileri terkedip yalnız mübahları kullanmaktır. Bu zamanda bu iyidir.

Tesbih okumak tövbenin anahtarı ve hatta özüdür.

Vakit çok kıymetlidir. Kıymetli şeyler için kullanmak lazımdır. İşlerin en kıymetlisi sahibine hizmet etmektir. Yani Allah–ü Tealaya ibadet ve taat etmektir.

Gençlik zamanında dinin emirlerine uymak, dünya ve ahiret nimetlerinin en üstünüdür.

Annenin yavrusuna faydası olmadığı (annenin yavrusundan kaçacağı) kıyamet günü için, hazırlık yapmayana yazıklar olsun!
 

نعىمة

Yasaklı Kullanıcı
Katılım
2 Ara 2007
Mesajlar
2,969
Tepki puanı
3
Puanları
0
Yaş
41
Abdulkadir–i Geylani Hazretleri


Resûlullah’a tabi olmak...

Allah yolunun yolcuları, Resulullah’a (s.a.v.) tâbi oldular. Öyle ki, O da onları kendisini Peygamber olarak gönderene, yani Allah’a götürdü. Onlar Allah’ın Resulüne yaklaştılar; O da onları, Aziz ve Celîl olan Hakk’a yakınlaştırdı. Onlar için nezd–i İlâhi’den ünvanlar, hil’atler ve halk üzerinde emirlik salâhiyetleri çıkardı…
Ey münafıklar!
Siz, dinin rafa kaldırıldığını, emirlerinin de kendi haline terk edildiğini sandınız. Sizin ne kendinizde izzet–i nefs var, ne şeytanlarınızda, ne de kötü arkadaş ve yakınlarınızda…
Allah’ım! Benim de, onların da günahlarımızı bağışla. Onların münafıklık zilletinden ve şirk bağından halâs eyle, kurtar.
Aziz ve Celîl olan Allah’a ibadet ediniz. Helâl kazançlarınızla O’na kulluk etmek için yardımını isteyiniz. Zira hiç şüphe yok ki Aziz ve Celîl olan Allah, kendisine itaat eden ve helâl kazancından yiyen mümin kulunu sever. O, helâlinden yiyen ve güzel amel ve hareketlerde bulunan kulunu sever. Sadece yiyip içen ve amel etmeyeni ise sevmez. Kendi helâl kazancından yiyeni sever. İki yüzlülükle kazanıp yiyene ve halka yedirene ise gazaplanır. Kendisini birleyeni, yani muvahhidi sever. Kendisine şirk koşup ortak tanıyana ise gazaplanır. Kendisine teslim olanı sever. Teslim olmayıp daima kendisiyle çekişip durana ise gazaplanır…
Muhabbet – sevginin şartlarından biri sevdiğine itaat etmek ve isteklerini yerine getirmektir. Seven, sevdiğine boyun eğer. Adâvet – düşmanlığın gereklerinden biri ise daima muhalefet etmek, hep karşı koymaktır. Kişi, düşman bildiğine daima karşı çıkar.
Siz, ey müminler! İzzet ve Celâl sahibi Rabb’ınıza teslîm olunuz. Dünyâ ve ahirette, O’nun idâresine, tasarruflarına rıza gösteriniz.

İlahi Armağan
 

نعىمة

Yasaklı Kullanıcı
Katılım
2 Ara 2007
Mesajlar
2,969
Tepki puanı
3
Puanları
0
Yaş
41
İbadet sadece kulluk etmektir. Ötesi yine teslim halidir. Yani kader ne ise onu gözetmekten ve ona uymaktan başka kurtuluş yoktur.


Bundan sonrası kader bahsi ile ilgilidir ki, incelemek iyi olmaz. Çünkü o bir ilâhi sırdır. Ona kolayca akıl ermez. Bu bapta tavsiyemiz, yalnız bir sükûttan ibarettir. Çünkü bu ince mesele ancak duygu ve halle sezilir, ilim yolu ile bilinmez. Allah’ın (cc) rahmet ve inayeti sayesinde dünya ve ahirette böylece güçlüklerden salim ola; vesselam.
İbn–i Abbas şöyle diyor:
– “Birgün ben Resulallah’ın (sav) ardındaydım, yürüyorduk. Bana döndü ve: ‘Ey Allah’ın (cc) kulu, Allah’a (cc) iyi sarıl, O’nu (cc) bırakma. Bu gayreti içinde saklarsan Hakk (cc) da seni esirger. Bu duyguyu taşıdığın müddet Allah’ı (cc) kendine yakın bulursun. Bir şey isteyecek olursan, O’ndan (cc) iste. Yazılan yazılmış ve kalem kurumuştur. Olacak şeyler de olur. Bütün insanlar bir araya gelse, ilahi bir hüküm yoksa, sana fayda sağlayamazlar. Ve eğer kaderinde yazılı değilse, bütün insanlar sana zarar vermeye gelseler yapamaz.

İlahi Armağan
 

نعىمة

Yasaklı Kullanıcı
Katılım
2 Ara 2007
Mesajlar
2,969
Tepki puanı
3
Puanları
0
Yaş
41
"- Allahü Teala hiç bir kavmin halini değiştirmez...Taa ,onlar kendilerinde bir değişiklik yapıncaya kadar". ( 13/11)
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt