Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Ahlâk, maneviyat ve Efendimiz (S.A.V.) (1 Kullanıcı)

Ravza_Nur

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Tem 2006
Mesajlar
8,116
Tepki puanı
3
Puanları
0
ahlakmaneviyat0487op.jpg
spacer.gif
Ahlâk, maneviyat ve Efendimiz (S.A.V.)

Rasûl-i Ekrem Efendimizin üstün ahlâkı da yaradılışı gibiydi, ilk vahy geldikten sonra, "Hirâ-Nûr" dağından Hazreti Hatice’nin yanına döndüğü zaman, ilk zevcesi Hatice, kendisini teselli ederken: - "Allah’a yemin ederim ki, hiç bir vakit, Allah, Seni utandırmaz. Çünkü Sen, akrabana bakarsın. Borçluların borçlarını verirsin. Fakirlere yardım edersin. Misafirleri ağırlarsın. Doğruları desteklersin. Muhtaçların ihtiyacını hafifletirsin!" demiş, Peygamberimizin ahlâkını özetlemişti. (Tecrid Tercemesi, C. 1, S. 10, Sahîhi Buhârî. - Asrı Seâdet C. 2, S. 872.).

Diğer zevcesi Hazreti Aişe de, Rasûl-i Ekrem”in hal ve şanı hakkında kendisine sorulan suâle:

- "Rasûlullah’ın ahlâkı: Kur’an’dır." diye cevap vermişti. Rasûl-i Ekrem’in hayatı, Kur’ân’ın canlı bir tablosuydu. Onun şahsında Kur’an’ın bütün emirleri görülürdü. Kur'ân nasıl insanların ruh ve beden bakımından bütün kuvvetlerini parlatacak en yüksek bir ahlâk mecellesi ise, Rasûl-i Ekrem’in ömrü de bu yüksek ahlâkın amelî bir sahasıydı. Bu sebepten, Müslümanların iki irşat kaynağı var: Biri, Allah’ın kitabı Kurân, diğeri kemal örneği Rasûlullah’ın hayatı: (Mevlânâ Muhammed Ali, Peygamberimiz, S. 249.).

Çalışmak bizden, başarı Allah’tan
Yolda giderken erkek, kadın ve çocuk, kim olursa olsun, tevafuk ettiği herkese selâm verirdi. Fukarayı sever, her akşam, mutlak bir fukarayı, pek basit olan sofrasına alır, diğer fakirleri de ashabına, misafir olarak dağıtırdı.

Rasûl-i Ekrem’in, ömründe bir defa bile, bir fakiri geriye çevirdiği görülmemişti. Kıtlık zamanlarda bile, kendisi aç dururken, muhtaçları doyururdu. Sadaka almaz, hemen dağıtır, yalnız hediye kabul ederdi.

Rasûl-i Ekrem, dilencilerden de, dilencilikten de hiç hoşlanmazdı. İnsanlığın varlığı için, devamlı olarak çalışmanın lüzumunu bildirir, "Çalışmak bizden, muvaffakiyet Allah’tandır." derdi. Kendisi de; Peygamberlik vazifesiyle beraber, hiç bir iş yapmaktan çekinmezdi. Ev işlerinde zevcelerine bile yardım ederdi. Misafirlerine kendisi hizmet eder, onları ağırlamak için elinden gelen her şeyi yapardı.

Tebessümüne kurban olayım!
Peygamberimiz yalandan, yalancılardan nefret ederdi. Biri konuşurken, onu dikkatle dinler, kimsenin sözünü kesmezdi. Herkes güldüğü zaman, Rasûl-i Ekrem, yalnız tebessüm ederdi. Kendisine kaba söz söylendiği zaman, onu sabırla karşılar, şahsını medhedenleri dinlemekten hoşlanmazdı.

Bir gün, kendisini ziyaret eden bir adam, Rasûl-i Ekremin sözlerini dinledikten sonra:
- "Allah’ın ve sizin istediğiniz olur!" deyince hemen:
- "Sen, Allah’a şirk (ortak) koşuyorsun! Yalnız Allah’ın istediği olur, de!" ihtariyle adamın sözünü düzeltmişti.
Hazreti Peygamber, kimseyi azarlamamış, hiçbir Müslüman’a adıyla lanet etmemiş, hayatı boyunca hiç bir kadına hizmetçiye, cariye ve köleye veya hayvana fena bir muamelede bulunmamış, hiç kimsenin haram olmayan ricasını reddetmemişti: (Müslim ve Ebû Dâvûd, - Asrı Seâdet, C. 2, S. 873.).

Affeden kazanır!
Rasûl-i Ekrem, kendisine fenalık edenlerden intikam almazdı. "Uhud" gazasında yaralanarak yere düştüğü zaman, arkadaşlarından biri, düşmanlara "beddua" etmesini hatırlatmış, o zaman Peygamberimiz:
- "Ben dünyaya Allah’ın gazabını istemek için gelmedim. Ben âleme rahmet olmak için gönderildim. Ey Allah’ım! Kavmimi doğru yola ulaştır. Çünkü onlar, câhillerdir." diye dua etmişti.

Mekkeli müşriklerden intikam almak için, en büyük fırsat, Mekke’nin fethi günüydü. Halbuki, o gün, Rasûl-i Ekrem: yıllarca kendisine ve bütün Müslümanlara her türlü işkenceleri yapmaktan çekinmemiş olan bütün Mekkelileri affetmişti. Peygamberimizin en sevgili amcası Hazreti Hamza'yı öldüren Vahşî ile Hamza'nın ciğerlerini çiğneyen Hind (Ebû Süfyanın karısı) bile affa nail olmuştu.

Rasûl-i Ekrem, şahsına karşı yapılan suikastları bile affederdi. Yalnız Allah’ın emirlerine karşı gelenler, lâyık oldukları cezayı görür, devlet düşmanlarına aman verilmezdi.

Yüksek ahlâkın temeli
İslâm dini, yüksek ahlâkın temeli olduğu gibi, Rasûl-i Ekrem de:
- "Ben ancak, güzel ahlâkı tamamlamak için gönderildim." buyurmuştu: Kur’an-ı Kerim’de ise:
- "Muhakkak Allah’ın Rasûlü: Sizin için, Allah’ı ve âhiret gününü umanlar, Allah’ı çok ananlar için en mükemmel numune ve örnektir." buyurulmaktadır: (Ahzâb Sûresi: 21).

Cenabı Hak, Peygamberini güzel ahlâklı olarak yaratmıştı. Rasûl-i Ekrem, fazileti, fazilet olduğu için severdi. Arkadaşlarına karşı sevgisi fazlaydı. Samimî sevgisini gösterebilmek için, arkadaşlarını "aile" isimleriyle çağırırdı. Aralarında otururken, yer seçmez, nereyi boş bulursa, hemen oraya oturur, hiç kimseye karşı ayağını uzatmazdı. Konuşurken, sözünü ağır ağır söyler, dinleyenler, onları ezberleyebilirlerdi. Fakat, hiç bir zaman sözlerine amirlik süsü vermez, faydasız söz söylemez, şahsı için büyük sözler kullanmazdı.

Haya imanın bir bölümüdür
Peygamberimiz, ince ruhlu bir insandı. Felâkete uğrayanları ayırdetmez, hasta ziyaretine gider, cenazelerde yürürdü. Kendisini davet eden köle bile olsa, dâvetine icabet ederdi.

Rasûl-i Ekrem’in karşısında: Müslüman ve Hıristiyan, dost ve düşman farkı yoktu. Zengin ve fakir, büyük ve küçük, efendi ve köle diye ayırmazdı.

Rasûl-i Ekrem'in hayası çok fazlaydı. O zaman, bütün dünyada ve Arabistan’da edep ve hayaya, ahlâka ehemmiyet verilmezdi. Arablar, çıplak yıkanırlar. Kâ'beyi çırıl çıplak tavaf ederlerdi. Rasûlüllah, puta tapıcıların bu kötü âdetlerinden nefret ederdi:

- "Yıkanırken örtününüz! Vücudunuzu örtünüz!" demiş: (Asrı Seâdet, C. 2, S. 929.).
- "Haya (utanmak) îmânın bir bölümüdür." buyurmuştu: (El-hadîs). Kendisi, son derece utangaçtı.
Rasûl-i Ekrem çok sahî ve cömert idi. İbni Abbâs der ki: Rasûl-i Ekrem, insanların en âlicenabıydı. Hele Ramazan ayında Onun keremine ölçü olamazdı. Ömründe, bir dilenciyi reddetmemişti. Daima, kendisi:
- "Ben, ancak dağıtıcıyım. Veren Allah’tır." derdi: (Buharı, Asrı Saâdet, C. 2, S. 894.).
Bir gün, adamın biri gelmiş, otlakta keçileri sayan Rasûl-i Ekrem’den birkaç keçi istemiş, Peygamberimiz de ona bütün sürüyü vermişti: (Buhârî, Asrı Seâdet, C. 2, S. 894.).

Bazen, Peygamberimiz birinden bir şey satın alır, sonra onu yine o adama hediye ederdi.

Hazreti Ebûzer der ki:

Bir gece, Hazreti Peygamberle birlikte bir yoldan geçiyordum. Rasûl-i Ekrem, bana döndü: "Ebûzer, dedi, bütün Uhud dağı altına çevrilse de benim olsa, onun bir dinarını bile, üç gece yanımda tutmazdım. Yalnız borcumu ödeyecek kadar ayırırdım." buyurdu: (Buhârî, Asrı Seâdet, C. 2, S. 896.).

Allah bizimle beraberdir
Rasûl-i Ekrem, insanların en cesuruydu. Düşmanlarından, hiç bir zaman korkmamıştı. Hayatını yoketmek için suikasdler tertip olunurken, O, Mekkede gece ve gündüz korkusuzca dolaşırdı. Medineye hicret için, bütün arkadaşlarına izin verdiği halde, kendisi, Mekkede, düşmanlar arasında, yapayalnız kalmıştı. Hicret esnasında, Rasûl-i Ekremi bulmak, Kureyşin vâdettiği büyük mükâfatı almak için "Sevr" mağarası önüne, azılı eşkiya geldiği zaman, hicret arkadaşı Hazreti Ebûbekr telâşa düşünce, Rasûl-i Ekrem:

- "Korkma! Allah bizimle beraberdir." buyurmuştu.

Hazreti Ali diyor ki:

- "Bedir'de, muharebe bütün şiddetiyle devam ediyordu. Biz, Peygamberimizin arkasına sığınmıştık. Hepimizin en cesuru O idi. Düşman saflarına en yakın yerde O bulunuyordu." (Müsnedi Ahmed İbni Hanbel - Asrı Saâdet, C. 2, S. 934.). Uhud gazasında, bozgunluk başlamış, İslâm ordusu, adeta düşman tarafından tuzağa düşürülmüştü. O zaman, Rasûli-Ekrem, bozulan askerini toplamak için, en yüksek sesiyle haykırıyor, şahsını tehdit eden bütün tehlikeleri hiçe sayıyordu.
Yine Huneyn gazvesinde, savaşın başında Müslüman ordusu bozulmuş kaçıyordu. Rasûl-i Ekrem ise, bindiği katırını ileriye, daima ileriye, düşmana doğru sürüyordu. Yanındakiler ise, kendisini bırakmak istemiyorlardı: Hazreti Enes:
- "Bizim hepimizin en cesuru, Hazreti Resuldü." demişti.

Rasûl-i Ekrem, cesur olduğu kadar da merhametliydi. Merhameti, yalnız insanlara değil, hayvanlara karşı da fazlaydı. İhtiyarlara da, gençlere de aynı hürmeti yapardı.

Fena muamele etmezdi
Vakarlı ve mütevazı idi. Haşin değildi. Güler yüzlü, tatlı sözlüydü. Kimseye fena söylemez, kimseye fena muamele etmezdi.

Bütün hareketlerinde ve işlerinde itidal (ortalama) den ayrılmaz, bir yere giderken, sağa sola dönmeden acele ederek doğru yoluna gider, yanındakiler geri kalırlar, hattâ Ona yetişmek için koşmak zorunda kalırlardı.

Karşılaştığı bir kimseye ilk selâmı Rasûl-i Ekrem verir, musafaha (el sıkma) için, daha evvel davranarak elini uzatırdı. Musafaha esnasında, hemen elini çekmez, kulağına fısıldayanların sözü bitmeden, yüzünü çevirmezdi. Bir tarafa dönerken vücuduyla dönerdi. Rasûl-i Ekrem, münakaşayı sevmez, lüzumundan fazla konuşmaz, kendisini ilgilendirmeyen işlere karışmazdı. Yalnız bütün halkı faydalandıracak meselelerle uğraşırdı. Kimseyi tenkit etmez, kimseye hakarette bulunmaz, başkalarının sırlarını anlamağa çalışmazdı.

Ağzından ömründe bir defa bile fena bir söz çıkmamıştı. Konuştuğu zaman, sözün en tatlısını, en güzelini söylerdi. Konuşurken, bütün ashab, başlarını eğerek sözlerini dinlerdi.

Yediğin kuru ekmek olayım!
Rasûl-i Ekrem’i ilk görenler, O’nun vakarı ve heybeti karşısında titrer fakat, O’nunla arkadaşlık yapanlar ise, O’na meftun olurdu.

Adamın biri, bir gün, Hazreti Peygamberi ziyarete gelmiş, huzurunda titremeye başlamıştı. Bu halini gören Rasûl-i Ekrem:
- "Arkadaş titreme. Ben bir melik (hükümdar) değilim. Ben Kureyş’ten kuru ekmek yiyen bir kadının oğluyum!" demişti: (Şemaili Tirmizî, Asrı Saâdet, C. 2, S. 924.)

Kendisine tekrim sıfatlarının kullanılmasına müsaade etmezdi. Yine bir gün, başka bir adamın, kendisine:
- "Efendimiz, en hayırlımız, en hayırlımızın oğlu!" gibi hitaplarda bulunduğunu görmüş:
- "Ey insanlar! Allah’tan korkunuz! Şeytana uymayınız! Ben, yalnız, Abdullah’ın oğlu Muhammed'im! Allanın kuluyum. Allah, beni Peygamberlikle şereflendirdi. Bana bundan fazla tazim göstermenizi istemem!" sözleriyle mukabelede bulunmuştu: (Asrı Seâdet, C. 2, S. 925.).
 

Ravza_Nur

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
11 Tem 2006
Mesajlar
8,116
Tepki puanı
3
Puanları
0
Yediğin kuru ekmek olayım!
Rasûl-i Ekrem’i ilk görenler, O’nun vakarı ve heybeti karşısında titrer fakat, O’nunla arkadaşlık yapanlar ise, O’na meftun olurdu.

Adamın biri, bir gün, Hazreti Peygamberi ziyarete gelmiş, huzurunda titremeye başlamıştı. Bu halini gören Rasûl-i Ekrem:
- "Arkadaş titreme. Ben bir melik (hükümdar) değilim. Ben Kureyş’ten kuru ekmek yiyen bir kadının oğluyum!" demişti: (Şemaili Tirmizî, Asrı Saâdet, C. 2, S. 924.)

Kendisine tekrim sıfatlarının kullanılmasına müsaade etmezdi. Yine bir gün, başka bir adamın, kendisine:
- "Efendimiz, en hayırlımız, en hayırlımızın oğlu!" gibi hitaplarda bulunduğunu görmüş:
- "Ey insanlar! Allah’tan korkunuz! Şeytana uymayınız! Ben, yalnız, Abdullah’ın oğlu Muhammed'im! Allanın kuluyum. Allah, beni Peygamberlikle şereflendirdi. Bana bundan fazla tazim göstermenizi istemem!" sözleriyle mukabelede bulunmuştu: (Asrı Seâdet, C. 2, S. 925.).Canım kardeşim Peygamber efendimizin hayatının her karesi bizleri etkilemeye yetiyor.Ondaki güzel ahlak samimiyet sadakat,Rabbim sevdiği hoşuna gidecek hasletler ile bizleri donatsın inş Rabbime emanetsin.DUALARIMIZ BİR OLSUN.
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt