aliye_aliye
Altın Üye
- Katılım
- 25 Eki 2006
- Mesajlar
- 16,828
- Tepki puanı
- 4
- Puanları
- 38
- Konum
- ~* پایتخت آن بهشت *~
- Web Sitesi
- www.fizikist.com
Biz ona iki göz vermedik mi? Bir dil ve bir çift dudak. Ve ona (kötülüğün ve iyiliğin) iki yolunu da göstermedik mi? Ama o, sarp yokuş’a tırmanmayı denemedi. Bilir misin nedir o sarp yokuş? (O) esir bir boyun kurtarmak veya salgın bir açlık gününde yemek yedirmek yakınlığı olan bir yetime veya toprağa uzanıp kalmış olan (yabancı) bir yoksula. Ve imana ermişlerden ve birbirlerine sabrı ve merhameti tavsiye edenlerden olmaktır. İşte böyle kimseler Ashab-ı Yemîn/dürüstlüğe ve erdemliliğe erişmiş olanlar’dır. Bizim mesajlarımızın doğruluğunu inkara şartlanmış olanlar ise Ashab-ı Meş’eme/kötülüğe batmış kimseler’dir. Onların üzerlerine bir ateş bastırılıp kapıları kapanacaktır!” (Beled Sûresi,90/1-20.)
Rabbimizin gönüllerimizi aydınlatan mesajına elçilik eden Kur’an’ın muhkem beyanlarına göre, şu insan öbekleri dünyada ektikleri iyilik ve güzellik tohumlarının sonucu olan Ahiret Harsı’nı toplayacaklardır:
Rabbimizin gönüllerimizi aydınlatan mesajına elçilik eden Kur’an’ın muhkem beyanlarına göre, şu insan öbekleri dünyada ektikleri iyilik ve güzellik tohumlarının sonucu olan Ahiret Harsı’nı toplayacaklardır:
1-Muvahhidler
İbrahim Milleti’ne tabi olanlara/onun şirke karşı köktenci tavrını sürdüren muvahhidlere Rabbimiz ahiretten sonsuza dek nasipleneceklerini va’detmiştir. Değil mi ki muvahhidler tağutlara ve onların güçlü ordularına rağmen put kırmaktan vaz geçmemişlerdir, bu dünyada; öyleyse herkesin pişmanlık içinde kıvranacağı Hasret Günü’nde sadece onların alınları parlayacaktır mutluluktan ve zor zamanda mücadele etmenin karşılığını kat kat görecekelerdir. Değil mi ki Tevhid Ehli güzellik ekmiştir bu dünyaya, öyleyse güzellik biçmesi tabiidir öte dünyada. Değil mi ki, Allah’a imanlarına zulüm karıştırmamışlardır, bu dünyada; öyleyse kendilerine en küçük bir haksızlık yapılmadan söz verildiği gibi nimetlendirilmeleri –dünyaya ektikleri ahiret ekinleri’nin hasadını toplamaları- gerekir sonsuzluk yurdu’nda.
2-Muttakiler
Dünya ve Ahiret’te mutluluk muştuları takva sahipleri içindir. Takva sahipleri en büyük başarı ve en büyük zafer olan Ahiret sevabına nail olacaklardır. Ayrıca Allah’ a karşı sorumluluk bilincine sahip olup, İman etmenin gereği olarak Akabeler’ e / sarp yokuşlarına tırmanmayı kararlılıkla sürdüren Muttakiler için dünyada da ilahi bir va’d olarak müjdeler vardır. “ Ama ahiret yurduna gelince, Biz orayı yeryüzünde büyüklük taslamayan ve bozgunculuk çıkarmak istemeyen kimselere ayırmış bulunuyoruz. Çünkü akibet/ gelecek muttakiler içindir.” ( Kasas, 28/83)
3- Güzel İşlerini Allah’a ve Ahiret’e İman’dan mahrum bırakmayanlar
Yüce Allah, insanlık için kutlu bir kurtuluş çağrısı ile, ebediyyen sağaltacak bir yarış başlatmaktadır. Bu yarışın konusu; “Allah’a ve Ahiret Günü’ne kuşkusuz iman, ve hiç durmadan, fedakarca ilahi rızayı hak etmeye çalışmak”tır. İster önceki ümmetlerden ilahi vahiy nimetine sahip olanlar olsun, isterse Kıyamet’ e kadar bozulmadan geçerliliğini koruyacak olan Kur’an’ ın günümüzdeki izleyicisi olan müslümanlar olsun, salih amelleri anlamlandıran Tevhid ve onun tamamlayıcı ögesi olan Ahiret Günü’ne kuşkusuzca, gönülden iman etmeye davet edilmektedirler.
Ahiret Günü’ ne imanı Allah’a imanın ayrılmaz bir cüzü olarak görüp, bu inancın sağladığı bilinçle salih ameller peşinde koşmak için hayatını ortaya koyan, dürüst ve erdemlilik sahibi insanların tümü Rablerinden hak ettikleri mükafatı alacaklardır. Allah’a iman ile Ahirete imanın arasını ayırıp parçalayanlara ise böyle bir kurtuluş va’di yoktur. Allah’ a ve Ahiret Günü’ ne İmanını salih amellerle güzelleştirip taçlandırarak dürüst ve erdemli işler yapan salihlerin yaptıkları boşa çıkmayacak, zayi edilmeyecektir. Fakat Allah’a ve ahirete iman etmeden yapılan iyiliklerin son tahlilde, nihai mutluluk için bir anlamı yoktur.
Ahiret Günü’ ne imanı Allah’a imanın ayrılmaz bir cüzü olarak görüp, bu inancın sağladığı bilinçle salih ameller peşinde koşmak için hayatını ortaya koyan, dürüst ve erdemlilik sahibi insanların tümü Rablerinden hak ettikleri mükafatı alacaklardır. Allah’a iman ile Ahirete imanın arasını ayırıp parçalayanlara ise böyle bir kurtuluş va’di yoktur. Allah’ a ve Ahiret Günü’ ne İmanını salih amellerle güzelleştirip taçlandırarak dürüst ve erdemli işler yapan salihlerin yaptıkları boşa çıkmayacak, zayi edilmeyecektir. Fakat Allah’a ve ahirete iman etmeden yapılan iyiliklerin son tahlilde, nihai mutluluk için bir anlamı yoktur.
4- Hayatın Anlamı’nı İbadette Arayanlar
Namazlarında dikkatli ve devamlı olanlar öte dünyanın en güzel nimetlerine kavuşacaklardır. Ahiret’e kuşkusuz iman edenler, Kur’an’ın yol gösterici uyarılarına da inanırlar. Onların Ahiret inancı, zaten namazlarında dikkatli ve devamlı olmalarına da yol açmaktadır. Ahirete iman ile ubudiyet bilinci arasında doğru orantı vardır, bu inanç ve bilinçle haraket eden erdemli insanlar, namaz gibi ibadetlerini, yeryüzündeki vakarlı duruşlarında bir hayat tarzı haline getirirler; tüm yaşamlarına namaz ve onu tamamlayan salih amellerin damgasını vururlar. Kısaca ahiret ekinine sahip olmak, dünyada ibadetle arınmış bir gönlü kemale eriştirmek suretiyle Rabbimizin huzuruna çıkmaya bağlıdır.
5-Kul Hakkına Riayet Edenler
İnsanların ilahi hukukla tayin edilmiş haklarına riayet edenlerin ahiret harsından/ürününden kendilerine Allah tarafından ayrılmış değeri hiçbir dünya metaı ile ölçülemeyecek, bitimsiz mutluluk diyarları vardır. Çünkü müminler dünyaya ahiret ekini ekerek yaşamlarını anlamlı kılmışlardır. İşte dünya tarlasına ekilmesi gereken ahiret ekinlerinden biri de, kul hakkına azami dikkat göstermektir. O yüzden kul hakkı konusunda hassas davranmak, Ahiret Günü’ne iman edenlerin vazgeçilmez şiarları arasında olmalıdır. Allah’ a ve ahirete kesin olarak iman eden müminler, ilahi hukukla teminat altına alınmış olan insan haklarını çiğnemezler. Mesela, boşanmış kadınlarla ilgili keyfi kararlar vermezler. Adaletin şahidi olmayı şiar edinerek hareket ederek, kendilerini savunacak maddi ve manevi güçleri olmayan kadınların, çocukların, yetimlerin, garibanların haklarını yememeye azami gayret gösterirler. Bu hassasiyet Ahiret’ e imanın olmazsa olmaz bir şartıdır.
6-Yaptığı İyiliği Başa Kakmayanlar
Ahirete iman edenler yaptıkları iyiliği başa kakmazlar. Çünkü böyle bir davranış, muhtaç kişinin duygularını incitir; fiilin sahibinin ise, amellerini boşa çıkarır, değerini sıfırlar. Rabbimiz böylelerinin düştükleri durumu, “sağnak bir yağmur vurunca cascavlak kalıveren verimsiz kaya parçalarının haline” benzetmektedir.
7-Allah Yolunda Canla Başla Cihad Edenler
Allah yolunda, malları ile ve canları ile savaşarak şehid olanlar veya zalimler karşısında direnerek müminlere zafer hediye edenler, ahirette büyük bir ecir/ ödül alacaklardır. Allah’a ve Ahiret Günü’ ne gerçekten iman etmeyenler zaten bu salih amellere talip olup, zorluklarına göğüs germeyi göze bile almazlar. İslam Tarihi’nden ve Kur’an’ın o tarihe işaret eden ayetlerinden öğrendiğimize göre, müslümanlarla birlikte cihad için yola çıkan münafıklar, Uhud mevkiine varmadan Medine’ye geri dönmüşlerdir. Çünkü onlar Ahiret Günü’ne kuşkusuz bir imanı kalplerinde taşımadıkları için, zor zamanda görevden daima kaçmışlar, hep kısa günün kârına talip olmuşlar, yakın sefer bol ganimet sevdasının peşinde koşup durmuşlarıdır. Münafıklar acele’ye müminler sürekli olana, münafılar geçici olana müminler kalıcı olana, münafıklar dünyanın kısa süren mutluluğuna müminler ise ahiretin ebediyyen süregidecek olan bitimsiz güzelliklerine gönül vermişlerdir.
8- Müşriklere İtaat Etmeyenler
Ancak ve ancak yaratmada ve yönetmede hiçbir varlıkla denk tutulamayacak Rabbimize ait olması gereken vasıfları, insanlarca türetilmiş güçlere vererek onları Allah’ a denk tutanlar, ahiret’e yakinen inanmazlar. Allah’a ortak koşarak ilahi mesajı yalanlayan, düzmece delillerle kendi kurdukları idelojileri savunan müşriklere tabi olmamak, itaat etmemek öteki dünyanın gerçekliğine kuşkusuz iman edenler için zorunludur.
9-Musibetten İbret Alanlar
Olaylar üzerindeki Yüce Allah’ın tartışmasız rolünü, sadece öteki dünyada verilecek hesaba kuşkusuz iman edenler, gerektiği gibi takdir ederler. Halkı zalim olan kasabaların musibet ve helak edilmek suretiyle cezalandırılmasından, sadece hirette başa gelebilecek azaptan korkanlar bir ders çıkarırlar. Oysa öte dünyanın cehennem azabından izler taşıyan, bu dünyadaki başa gelen helak çeşitleri, ahireti inkar etmelerinden ötürü taşkınlık yapanlar yüzünden karyeleri/zalimlerin yerleşim birimlerini vurmuştur. Fakat karyelerin zalim halkları musibet ve helaklardan kurtulsalar da, bunu her gün alışageldikleri doğa olayları şeklinde/ neden sonuç ilişkisine göre açıklayıp, Allah’ın olaylar üzerindeki belirleyici rolünü görmemezlikten gelmişler ve gelmeye de devam etmektedirler.
10-Kötülükten Allah’a Hicret Edenler
Allah’a gereğince inanmayan ve ahiret gerçeğini tanımaktan ısrarla kaçınan toplumun milletini/ dinini, izlediği hayat tarzını terk ettiğini zindandaki arkadaşlarına anlatan Yusuf Peygamber verili olana teslim olmayıp Tevhid Dini İslam’ın itikadının gerektirdiği gibi yaşamakta bir güzel bir örnek olarak anılmaktadır. Toplumun kirliliklerine bulaşmaktansa zindanı tercih etmeyi gerektiren bu tavır, ilahi bir övgü ile Kıyamet’e kadar yaşayacak insanlık alemine numune-i imtisal olarak Kur’an’ın tertemiz sahifeleri arasında zikredilmiştir. İbrahim peygamber ve ona uyan müminlerde de dünya- ahiret dengesine dair güzel numuneler vardır. Kur’an’ı Kerim’de, Rabbimiz tarafından övgü ile dile getirilen bu şahane tercih, onların ahiret bilincini kuşanmış olmalarından güç almaktadır. Onlar “putperest toplumdan beri olma” ilkesini kendileri için tavır olarak seçmişlerdir. Müşriklerin değer verdiği şirk unsurlarını inkar etmişler, kötülüğe olan ilgilerini düşmanlık ve nefretle karşılamışlardır. Toplumun kirliliklerinden kesin bir beraat ile Allah’a hicret eden İbrahim peygamber ve arkadaşlarında, Ahiret Günü’ nü korku ve ümit ile bekleyen bütün zamanların müminleri için “ müşrik toplumun kirliliklerinden beri olup, onlardan tam bir kopuş ile ayrılmak “ hususunda güzel bir örnek bulunmaktadır.
Öteki dünyaya kesin iman eden müminler, maddi kazançlar umarak Allah’ın gazabına uğramış zalim yahudiler gibi toplumlarla dostluk kurmamalıdırlar.Allah’ ın varlığına dair kararsız bir inanç besleyen bazı kimseler, kendilerini dünyevi kazançlardan mahrum bırakır korkusu ile ilahi hakikate tam olarak teslim olmayabilirler. Müminler ise ne ilahi gazap ile cezalandırılan bir toplumu ne de onlara maddi menfaatler umarak tabi olan hakikate karşı isteksiz, yarım gönüllüleri dost edinmemelidirler. Dünya ile ahiret arasında tam tercih yapamayan, böyle kimselerlere muhabbet beslemek, dostluk gösterisinde bulunmak, onlarla yârenlik etmek doğru değildir. Kafirlerle yardakçılık manasında ilişkiler kuran, münafıklarla yarenlik eden kimseler müslümanlık iddiasında bulunsalar bile, gerçekten Allah’a hicret etmiş sayılmazlar. Kalbine imanın ışıltılarından başka bir şey koymaması gereken müminler, yarım gönüllü, kararsız ve kişiliksiz tüm insanlardan, şeytanın kol gezdiği tüm yaşam alanlarından Allah’a hicret ederek, sevgilerini ve dostluklarını nihai anlamda tevhid ve adaletin tek güvencesi olan İslam Ümmeti’ne izhar etmelidirler.
Öteki dünyaya kesin iman eden müminler, maddi kazançlar umarak Allah’ın gazabına uğramış zalim yahudiler gibi toplumlarla dostluk kurmamalıdırlar.Allah’ ın varlığına dair kararsız bir inanç besleyen bazı kimseler, kendilerini dünyevi kazançlardan mahrum bırakır korkusu ile ilahi hakikate tam olarak teslim olmayabilirler. Müminler ise ne ilahi gazap ile cezalandırılan bir toplumu ne de onlara maddi menfaatler umarak tabi olan hakikate karşı isteksiz, yarım gönüllüleri dost edinmemelidirler. Dünya ile ahiret arasında tam tercih yapamayan, böyle kimselerlere muhabbet beslemek, dostluk gösterisinde bulunmak, onlarla yârenlik etmek doğru değildir. Kafirlerle yardakçılık manasında ilişkiler kuran, münafıklarla yarenlik eden kimseler müslümanlık iddiasında bulunsalar bile, gerçekten Allah’a hicret etmiş sayılmazlar. Kalbine imanın ışıltılarından başka bir şey koymaması gereken müminler, yarım gönüllü, kararsız ve kişiliksiz tüm insanlardan, şeytanın kol gezdiği tüm yaşam alanlarından Allah’a hicret ederek, sevgilerini ve dostluklarını nihai anlamda tevhid ve adaletin tek güvencesi olan İslam Ümmeti’ne izhar etmelidirler.
11-Adaleti Ayağa Kaldıranlar
Allah’a ve Ahiret Günü’ ne iman edenler, zina, hırsızlık, kısas gibi hadleri uygulamada gevşek davranmazlar. Çünkü ilahi hukukun ilkelerini yerine getirmede yaşanacak gevşeklik, zamanla toplumun ve tüm yeryüzünün fitnelerle ifsad olmasına yol açabilecektir. Dünyanın iyice suçlularının cenneti durumuna gelmemesi için, dünya hayatı için emredilmiş ilahi hukukun yasalarının mutlaka uygulanması gerekir. Bu nedenle dünya hayatında ilahi hukuku şahlandıran müminler, bu zor görevi tüm şeytani ayartmalara rağmen yerine getirdikleri için, Rabbimiz tarafından sonsuz mutluluklar diyarında ahiret ekini ile ödüllendirileceklerdir.
12-Tercihlerinde Ahirete Daima Öncelik Verenler
Dünya arazını isteyerek bir savaşta esir almak dahi yasaklanmıştır. Rabbimiz Enfal Suresi(8), 67.ayette fidye almak maksadı ile esir almanın “ahiretin önceliği ilkesi”ni unutmak, anlamına geldiği beyan edilmektedir. Bu ayet ile, yeryüzünde iyice güçlenip ayakları yere basacak duruma gelmeden, fidye almak maksadı ile esir edinmek, peygamberimize ve tüm zamanlarda yaşayan kalbinde ahiret bilincinin beslediği güçlü bir Allah korkusu taşıyan müminlere yasaklanmıştır. Çünkü düşmana korku salacak kadar güçlü bir duruma gelmeden ve haklı bir sebebe dayanarak giriştikleri bir savaş sonucu olmadan -dünya menfaatlerini gözeterek- müminler hiç kimseyi esir edemez, hiç kimseyi tutuklayıp özgürlük haklarından mahrum bırakamaz.
~*~ MAHMUT TOPTAŞ ~*~