Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Âhir zamanda genç olmak… özellikle de Müslüman bir genc!!! (1 Kullanıcı)

DiLaRa_I NuR

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
27 Eyl 2009
Mesajlar
2,576
Tepki puanı
4
Puanları
0
Yaş
45
[FLASH]http://www.dailymotion.com/swf/x58aar&related=0"></param><param name="allowFullScreen" value="true"></param><param name="allowScriptAccess" value="always"></param><embed src="http://www.dailymotion.com/swf/x58aar&related=0" type="application/x-shockwave-flash" width="480" height="281" allowfullscreen="true" allowscriptaccess="always"></embed></object><br /><b><a href[/FLASH]

Dailymotion - 5 Dakikada Ahir Zaman - ein Nachrichten & Politik Video



Âhir zamanda genç olmak… özellikle de Müslüman bir genc… Böyleyseniz işiniz
çok zor… Sahip olduğunuz imanı muhafaza etmek ise zorların zoru.
Peygamberlerin Efendisi de bu zorluğa yüzyıllar öncesinden işaret ederek
"Âhirzaman da imanı muhafaza etmek kor ateşi elde tutmak kadar zor olacak
diyor" ve devam ediyor, "Kişi sabah evden imanlı çıkacak, akşam eve imansız
gelecek, akşam imanlı yatacak sabah imansız kalkacak".

Biraz geniş bir açıdan bakıldığında Peygamber Efendimizin üzerinde durduğu
âhirzaman bundan önceki zamanlarla bir çok benzerlikler gösteriyor. Bir
ikilem arasında kalan ve buhranlar geçiren âhirzaman Müsluman gençliği,
ateşin içine atılan Hz. İbrahim'i, Firavun'un sarayında yetişen Hz. Musa'yı,
Züleyha'nın karşısındaki
güzeller güzeli Hz. Yusuf'u, balığın karnındaki Hz. Yunus'u, yaralar
icindeki Hz. Eyyûb'u ya da sapıklar
içerisindeki Hz. Lût'u andırıyor.

Bu zaman Islamiyet'in çıktığı zamanla da benzerlikler gösteriyor. O zaman da
Islam'ı tercih edenler maddi
işkenceler altında ezilirken, şu zamanin Müslüman gençliği de belki maddi
iskencelerden daha ağır olan
manevi işkenceler altında huzursuz bir hayat yaşıyor.

Âhirzamanı âhirzaman yapan ise, bu yukarıda zikredilen durumlardan yalnız
birinin değil hepsinin bu
zamanda toplanmış olması. Yani ateş (manevi), firavun, züleyha (yarı çıplak
kadınlar), yara (manevi), işkence
(manevi), balık (nefis) ve sapık yedigeni içerisinde hapsedilmiş bir
Müslüman gençlik. Peki böyle dehşetli bir
zamanda Müslüman gençlik neler hissediyor? Ne mi hissediyor? Bir ikilem ve
onun yol açtığı bir buhran. Bir
tarafta ALLAH-u Teâlâ'nın emirleri, diğer tarafta zamanın câzibedar
fitnesinin gençleri kendi yörüngesine alma
cabası, ve ikisi arasında bocalayan âhirzaman Müslüman gençliği.

Elbette biliyor ki, Yaratan'ın emri her şeyin üstünde. Doğruyu biliyor,
ihlasın kırılmaması gerektiğini de
biliyor, ihlassızlığın zararlarını da. Ama bu bilmekle iş bitmiyor. Biliyor,
bilmesine ama bu câzibedar ve şiddetle
hücum eden günahlar karşısında mağlup oluyor. Istemeyerek de olsa şeytanın
tuzaklarından birine yem oluyor
ve giriyor günaha. Ardından gelen büyük bir pişmanlık… Edilen tövbeler…
Yapılan yeminler… Kılınan
namazlar… ve sonrasında yine bir tuzak ve yine bir mağlubiyet. Ve kişinin
kendisine atfettigi bir vasıf
"günahkar". "Ben bir günahkarım, günahlardan kendimi alıkoyamıyorum" diye
içten içe mırıldanmalar. Ve
kendine atfedilen bu vasfın arkasından gelen yeis. Müslüman gencimizin
kendine atfettigi tek masum vasıf bu
mu?

Tabii ki hayır!

Ikilem içinde kalan ve tövbe ettiği günahların kapısına tekrar tekrar
yanaşan bu gençlik, çevresine
bakıyor… Her taraf mübarek dolu. Evde kaldığı, okulda görüştüğü arkadaş
çevresi çoğunlukla mübareklerden
müteşekkil. Ama kendisi de o mübarekler içinde bir 'namübarek'. Bu
"namübarek" lik de ona büyük bir darbe
vuruyor ve günahkarlık vasfının yanına bir de bu vasıf ekleniyor. Gel
gelelim bu Müslüman gencimiz, insanların
kendi 'namübarek' liğini bilmesini istemiyor. Istemediği için de bu vasfı
gizleme yolunu tercih ediyor. Ve üzerine
mübarek' marka bir elbise giyerek insanlar arasında hayatıni devam
ettiriyor. Görünüşte giyilen bu mübarek
marka elbise gencimizi biraz rahatlatmasına rağmen gerçekte onu üçüncü bir
uçuruma daha sürüklüyor. Nasıl
mı?

"Ben" diyor, "iki yüzlüyüm, mübareklerin arasında bir mübarekken onlar
olmadığında ise bir 'namübarek' im.

'Günahkâr' lık ve 'namübarek' lik vasıfları masum gencimizi boğmaya
yetmiyormuş gibi yanına bir yenisi daha

ekleniyor. O da 'riyakarlık'. Ve bu üç enkaz altında boğulmaya başladı
âhirzaman gençliği.

Bu üç darbe yetmiyormuş gibi dördüncü darbe de beklenmedik bir yerden
geliyor. Âhirzaman gençliğinin çoğu sahip olduğu bu üç yüz kızartıcı vasfın
başkaları tarafından bilinmesini istemediğinden onları gizleme yoluna
gidiyor. Arkadaşlarının arasına çıkarken 'ihlas' ve 'mübarek' marka
elbiselerini giyiyor. Dışarıya karsı daima mübarek görünümü çiziyor. Halbuki
Bediüzzaman hazretlerinin tabiriyle içi dışına bir çevrilse her şey ayan
beyan ortaya çıkacak. Bir çok kişi kendi gerçek görünümünü sakladığı ve
vücudunun her tarafını kaplamış olan yaraları, üzerine giydikleri
elbiselerle örtmeye çalıştıklarından, onu gören karşıdaki kendini
'namübarek' hissediyor. Halbuki o kendini "namübarek" hisseden de
yaralarının üzerine giydiği mübarek marka elbiselerle ortalıkta. Kısacası bu
üç vasfa sahip olduğunu bir çoğu düşünüyor ama düşünenler de bunu dışarı
vurmaktan kaçındıklarından herkes sadece bu gibi buhranları kendisinin
yaşadığını ve bu üç vasfa sadece kendisinin sahip olduğunu zannediyor. Iste
Müslüman gençliği sarsan dördüncü deprem. 'Günahkar' lıkta, 'namübarek'
likte ve 'riyakar' lıkta yalnızlık.

Beşinci depreme geçmeden önce biraz psikolojiden bahsetmek gerekiyor.
Psikolojide şu vardır; eğer insanda bilişsel huzursuzluk diye bir durum
varsa insan bu huzursuzluğu gidermeden huzurlu bir hayat süremez. Bunu bir
örnekle açalım.

Mesela sigara içen bir adam, sigaranın zararlarını anlatan bir yazı
okuduğunda, sigaranın kansere yol açtığını ve her içilen sigaranın ömrü 5
dakika kısalttığını öğrenince bir bilişsel huzursuzluk yaşıyor. Yani bir
tarafta kendi yaptığı, diğer tarafta okuduğu haber. Kendisi ise ikisi
ortasında kalmiş biçare bir nefer. Bu huzursuzlukla 'huzura doğru' yürümek
ise başlı başına bir zafer.

Bu insanın yapacağı ilk iş bu huzursuzluğu gidermek. Bu da iki türlü oluyor;
ya sigarayı bırakacak ki, gayet zor ama bu ikilemden ve bilişsel
huzursuzluktan kurtulmanın da en selametli çaresi, ya da yaptığı işi
rasyonalize (mantıksallaştıracak) edecek. Nasıl mı? Ilk önce kendisi gibi
sigara içen büyük zâtları arayacak "Bak Cumhurbaşkanımız, Başbakanımızda da
içiyor; sanatçıların çoğunun ağzından sigara hiç düşmüyor" diyecek. Sonra
"Hem Ahmet 60 senedir içiyor ama sapasağlam, hem sigara içerek daha az
yaşayacağım ama yaşamım daha keyifli olacak" gibi yaklaşımlarla kendini
rahatlatma yoluna gidiyor. Diğer bir çare olarak da okuduğu haberi
yalanlamak yoluna gidiyor ve o habere münafi bir başka habere cankurtaran
simidine yapışır gibi sarılıyor. Kısacası çaldığı minareye bir kılıf
uydurarak bir nevi huzur buluyor… Ama sahte bir huzur…

Aynen böyle de, islediği günahların büyük azaplara yol actığını ve bunun da
cehennemi intac ettiğini,
kimsenin görmediği günahları meleklerin ve ALLAH-u Teâlâ'nın gördüğünü bilen
âhirzaman Müslüman genci,
giriyor bir bilişsel huzursuzluğa… Günah işlemekten kendini bir türlü
muhafaza edemiyor. Günahlardan da
yakasını kurtaramadığı için bilişsel huzursuzluk devam ediyor.

En iyisi yapılan bu işi rasyonalize edeyim, yani yaptığım işe bir kılıf
bulayım diyor. Tam başlayacakken
birden düşünüyor "Şimdi işlediğim günahı haklı mı çıkarayım" deyip küfrün
kapısına yanaşmaktan
korkuyor. Böylece rasyonalize yolu da kapanmış oluyor. Belki de en derin
depremi bu anda yaşıyor. Iki arada
bir derede, asağı tükürsen sakal yukarı tükürsen bıyık misali.

Iste yaptıkları günahları ne rasyonalize edebilen ne de onlardan
kurtulabilen âhirzaman genci bilişsel
huzursuzluk içinde hayata devam etmek zorunda kalıyor. Böylece daima
psikolojik olarak sorunlar yaşıyor, gün
geçtikçe daha da asabileşip daha da alıngan hale geliyor. Kendisine daima
hakaret ediyor ve karamsarlaşarak hayatını zehir ediyor.

Bir kısmı bu beş sarsıntı altında hayatlarına aksak devam ederken, imanı
zayıf olanları çok daha büyük
sarsıntılar bekliyor. Imanı zayıf olan bir kısım Müslüman genci içinde
bulundukları durum o kadar sıkıyor, o
kadar sıkıyor ki, boğulmamak için, kendisi gibi birkaç kişi aramaya
başlıyor. Ama aynı grup içinde bulunduğu
arkadaslarına bakıyor. Onların hepsi mübarek, kendisine benzeyen kimse yok.
O kapı da kapandı.

Mevlânâ'nın nasihatini dinlemeyip de olduğu gibi görünüp ya da göründüğü
gibi olamayanlar bu biçare gencimizi daha hazin bir maceraya sürüklüyorlar.

Eğer âhirzamanın bu Müslüman genci sağlam bir îmânî ders almamışsa, bu
bilişsel huzursuzluğu gidermek için akla gelmedik yollar deniyor. Artık
îmânî derslerin yapıldığı mekanlara uğramak istemiyor. Uğrasa yeni şeyler
öğrenecek, ama dışarı çıkınca onlara zıt hareketlerde bulunacak, bilişsel
huzursuzluk daha da artacak.

Hem kendisi o gruba ait değil ki, o 'namübarek', onlar ise mübarek,
mübareklerin arasına ancak mübarekler
girer (!).

Bir kısmı bu yolu seçip îmânî dersleri bırakırken diğer bir kısmı da yine bu
sebeplerle îmânî derslerin
yapıldığı evlerde kalmasına rağmen oraları terk ediyor. "Ben onların
arasında yaşayamam, onlar çok temiz
safi, mübarek insanlar, benim ise öyle kusurlarım var ki, onlar arasına
giremem." gibi mülahazalarla bir kale
hükmünde olan evlerinden cıkıp kendini düşmanın kucağına bırakıyor.
Bediuzzaman hazretlerinin tabiriyle bir
sineğin ısırmasından kaçarken yılan ısırmalarına hedef oluyor.

Bu îmânî derslerden haberi olmayan diğer bazıları daha da ileri giderek
küfre doğru adım adım yaklaşıyor.

Kendi işlediği günahı inkar edemiyor, bilişsel huzursuzluğunu gidermek
istiyor. Bunun icin çareler ararken, Cehennem'in, meleklerin hatta ALLAH'ın
yokluğunu arzu ediyor. Ve bu uğurda bulduğu küçücük delillere can
havliyle sarılarak onları büyük bir delilmiş gibi görüp mukaddesatın
inkarına yanaşıyor. Ve Bediuzzman'in dediği "her günahta küfre gidecek bir
yol vardır" sözünün fiili tasdikcileri arasına giriyor.

Bu kadar zor durumda bulunan âhirzamanın bu muzdarip gençlerine elbetteki
bir çok müjdeler var. Ilk
olarak ALLAH'u Teâlâ, "Eğer kendisinden yasaklanmakta olduğunuz günahların
büyüklerinden kaçınırsanız, sizin
küçük günahlarınızı örteriz ve sizi çok hoş bir yere (cennete) koyarız"
buyuruyor. Ve başka bir âyette ise, "Ey
nefisleri aleyhine günah işlemekle ömürlerini israf eden kullarım! Günahlara
bulaştık diye ALLAH'ın rahmetinden
ümit kesmeyin! Süphesiz ki ALLAH bütün günahları bağışlar" müjdesi ile
âhirzamanin günaha saplanan biçare
gençleri bir nebze olsun rahatlatılıyor. Bununla beraber, Yüce Rabbimizin
Gafûr (cok bagışlayan), Tevvâb
(tövbeleri tekrar tekrar kabul eden), Rahîm (kullarina cok merhamet eden) ve
Settâr (ayıpları ve günahları
örten) isimleri biz gençliğin imdadına yetişiyor ve onlara yeni kapilar
açıyor.

Yüce ALLAH'tan sonra müjde, âlemlerin efendisi Hz. Muhammed aleyhisselâmdan
geliyor. O da âhirzamanın
bunalmış gençlerini teselli edercesine şöyle buyuruyor: "Eğer siz
(sahabeler) benim dediklerimden birini
yapmazsanız, cehenneme girersiniz, ancak öyle bir zaman gelecek ki,
söylediklerimden birini yapan cennete
girecek" Müjdeler devam ediyor. Asrımızın âlimi Bediuzzaman Said Nursi'de
âhirzaman gençliğine hitaben diyor ki, "Sizler bu meşakkatlere sabretmekle
sahabelerin küçük kardeşleri oluyorsunuz."

Tabii, bu müjdelere güvenip de yan yatmak âhirzaman gençliğine yakışan bir
hareket değil. Peki bu
durumda neler yapılması gerekiyor. Aslında is nefsin dizginini eline
alabilmekten geçiyor. Nefsin dizginini eline almanın en tesirli yolunu yine
Peygamberimiz bildiriyor. O da nefsi aç bırakmak, yani diğer bir deyişle
oruc tutmak. Âhirzaman Müslüman gençliğinin en azından haftanın Pazartesi ve
Persembe günlerini oruçlu
geçirmesi gerekiyor. Ta ki nefsin dizginini eline alabilsin ve nefsi
kendisinin degil, kendisi nefsin efendisi olsun.

Iş oruc tutmakla bitmiyor. Onun zikirlerle desteklenmesi gerekiyor. Kur'an
bizlere Yusuf aleyhisselâmın
Züleyha'nın karşında, Yunus aleyhisselâmın balığın karnında, Eyyub
aleyhisselâmın hastalıklar ve yaralar
karşısında, Ibrahim aleyhisselâm ates içerisinde okuduğu duaları ders
veriyor. Bizler âhirzaman ateşinin
içinde, nefis balığının karnında, cazibedar bir fitne olan yarı çıplak
kadınların karşısında, manevi yaralar
altında ezilen Müslümanlar olarak bu duaları çokca zikretmemiz gerekiyor. Bu
dualar nasil ki, peygamberlerin
bulundukları dehşetli durumlardan kurtulmasına vesile olmuş inşALLAH bizlere
de faydası olur. Onun için bu
duaları sabah-akşam en az 33'er defa tekrarlamak gerekiyor.

Her gün Kur'ân-i Kerim'den bir parca okumak, ve âhirzaman fitnesine karşı
bir kalkan vazifesi gören
Sekine' ye devam etmek, ALLAH'in bin bir isminin bulunduğu 'Cevşen' ile
O'nun dergahına yanaşmak,
bataklıktan kurtulmanın diğer çareleri arasında yer alıyor. Kur'an'dan bu
zamanda özellikle okunması gereken
parçayı ise âlemlere rahmet olarak gönderilen Efendimiz şöyle bildiriyor;
"Kim onun (Deccal'in) cehenneminin
belasına uğrarsa ALLAH'tan yardım dilesin ve Kehf Sûresi'nin ilk ayetlerini
okusun ki ates Ibrahim (as)'a olduğu gibi bu ateş de o kimseye soğuk ve
selametli olsun"

Son olarak da şunu unutmamak gerekiyor. Âhirzamanı âhirzaman yapan yol
actığı bu manevi bunalım. Eğer
bu bunalım olmasa bu zaman belki de âhirzaman olmayacak. Hem böyle bir
zamanda böyle bir bunalımda olmak gayet normal. Anormal olmayan ise normal
olmamak. Kısacası eğer böyle bir bunalımda bir nebze olsun kendimizi
hissedemiyorsak asıl tehlike kapımızda demektir. Sahip oldukları takva
neticesinde bu bunalıma sahip olmayanlar ise sözümüzün haricindedir
 

Enes_Bilal

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
19 Ara 2008
Mesajlar
238
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
46
çok güzel bir paylaşım olmuş ALLAH cc. razı olsun
 

DiLaRa_I NuR

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
27 Eyl 2009
Mesajlar
2,576
Tepki puanı
4
Puanları
0
Yaş
45
Yüce ALLAH'tan sonra müjde, âlemlerin efendisi Hz. Muhammed aleyhisselâmdan
geliyor. O da âhirzamanın
bunalmış gençlerini teselli edercesine şöyle buyuruyor: "Eğer siz
(sahabeler) benim dediklerimden birini
yapmazsanız, cehenneme girersiniz, ancak öyle bir zaman gelecek ki,
söylediklerimden birini yapan cennete
girecek" Müjdeler devam ediyor. Asrımızın âlimi Bediuzzaman Said Nursi'de
âhirzaman gençliğine hitaben diyor ki, "Sizler bu meşakkatlere sabretmekle
sahabelerin küçük kardeşleri oluyorsunuz."
 

Werda

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
9 May 2008
Mesajlar
226
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
33
Biz ahir zaman gençleri, ahir zamanda olsakta gençligimizi unutmayalim insAllah, Müslüman daima gençtir. Allah râzi olsun kardesim, güzel ve faydali bir paylasim, okuyalim okutturalim insAllah...

Selam, dua ve hep dua ile insAllah....
 

ayşe.a

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
27 Tem 2008
Mesajlar
3,140
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
35
okudum canım benim sonuna kadar hiç sıkılmadan okudum..
emeğine sağlık çok güzel bir yazı çok güzel anlatılmış açıklanmış RAbbim bizlere yardım etsin inşaallah bu nefis savaşından bizim galip gelmemizi nasip etsin, amin..
selam ve dua ile:a03:
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt