Ağzı Olan Konuşuyor !
Şu Internet dünyası öyle bir acayip bir alem ki; her şeyde olduğu gibi bu konuda da bazen fayda yerine zararlar oluşmaktadır. Özellikle tartışma gruplarında herkes kendi fikirlerini beyan ederken, iş inançlar konusuna gelince; “iş çığırından çıkmaktadır.” Daha açık bir ifade ile “ağzı olan konuşuyor.” İnançlar ve din konusu, çok kompleks ve teknik bir konu olup, mutlak bir ölçü dahilinde ele alınmadığı taktirde, amaç hasıl olmayacaktır.
Din bir yoldur. Yolun haritası; araçları, amaçları,ilişkileri olan bütünlük arz eder. Hepsi bir bütün olarak ele alınmadan, hedefe varılmaz. Hele de; “ben inanıyorum” deyip inancın gerekleri yerine getirilmedikçe başarı imkânsızdır. Çünkü dinin dünyaya bakan yönünün yanında ahirete bakan yönü de vardır ve beklide en mühimi odur. Zaten inanç, vicdanlarla alakalı olduğundan, yaptırım gücü; mükafat ceza ve hesap verme duygusuyla donanımlı olması lazımdır. Sonunda hesap verilmeyecek olan bir işi kimse dikkate almaz. Bu insanın doğasında vardır.
Bazıları vardır ki din konusunda hesabı ortadan kaldırır! Allah, sadece doğayı yarattı belli kanunlar koydu ve aradan çekildi hissiyatına girer, kendi aklında bir din olgusu oluşturur, özellikle de emir ve yasaklar konusunda mükelleflikten kurtulacağını zanneder. İşte mesele burada kopmaktadır.
Doğanın işleyişini ve onu, yoktan var eden Allah’tır. Bu İslam inancında inkar edilmesi imkansız bir düşüncedir. Problem orada değil. Problem, kanun koyucunun koyduğu kurallara uyup uymamak konusundadır.
İnsanlar kendilerine ancak teklif yoluyla sunulan ibadet ve kulluk fiillerini yapmak yada yapmamak konusunda imtihana tabi tutulmaktadır. Allah’a inandığını iddia edenler, iman mevzusunu mutlaka bir bütün içinde ele almak zorundadır. Bu ilmi bir gerçektir. Madde de var olan kurallar manzumesi, manada da yani Allah’ın teklif ettiği şeylerde de vardır. Mükellef olan biz kullar yaptığımız güzel yada çirkin fiillerden mutlaka sorumlu tutulacağız.
Allah vardır deyip , sadece onunla yetinirseniz onun koyduğu kuralları hiçe sayarsanız; Allah’ın asıl fonksiyonunu inkar etmiş olursunuz. İbadet konularında herkesin konuşmaması gerekir derken bunu kastetmekteyim. Namazın, başörtüsünün, zekatın, Kur’anın, haccın, zekatın inanç silsilesi içindeki yerlerini kabul etmeden o inanç sistemini kabul ettiğinizi söylemeniz esas olan inanç bütünlüğünü bozar ve kişi başına din oluşur, “Sedat’ın dini” “Uğur’un dini” v.s...
Bu şuna benzer; formüldeki değerlerden birini çıkarırsanız, formülü yazanın erişmek istediği neticeye eremezsiniz. O zaman dini yaşantının ibadetle alakalı kısımlarını, o inanç sistemi içerisinde ele almak bir zorunlululuktur.
İnanmak yada inanmamak teklif edilmiştir ama; “inandım deyince o inanç sisteminin bütünlüğünü bozma hakkı kimseye verilmemiştir.”
Şu Internet dünyası öyle bir acayip bir alem ki; her şeyde olduğu gibi bu konuda da bazen fayda yerine zararlar oluşmaktadır. Özellikle tartışma gruplarında herkes kendi fikirlerini beyan ederken, iş inançlar konusuna gelince; “iş çığırından çıkmaktadır.” Daha açık bir ifade ile “ağzı olan konuşuyor.” İnançlar ve din konusu, çok kompleks ve teknik bir konu olup, mutlak bir ölçü dahilinde ele alınmadığı taktirde, amaç hasıl olmayacaktır.
Din bir yoldur. Yolun haritası; araçları, amaçları,ilişkileri olan bütünlük arz eder. Hepsi bir bütün olarak ele alınmadan, hedefe varılmaz. Hele de; “ben inanıyorum” deyip inancın gerekleri yerine getirilmedikçe başarı imkânsızdır. Çünkü dinin dünyaya bakan yönünün yanında ahirete bakan yönü de vardır ve beklide en mühimi odur. Zaten inanç, vicdanlarla alakalı olduğundan, yaptırım gücü; mükafat ceza ve hesap verme duygusuyla donanımlı olması lazımdır. Sonunda hesap verilmeyecek olan bir işi kimse dikkate almaz. Bu insanın doğasında vardır.
Bazıları vardır ki din konusunda hesabı ortadan kaldırır! Allah, sadece doğayı yarattı belli kanunlar koydu ve aradan çekildi hissiyatına girer, kendi aklında bir din olgusu oluşturur, özellikle de emir ve yasaklar konusunda mükelleflikten kurtulacağını zanneder. İşte mesele burada kopmaktadır.
Doğanın işleyişini ve onu, yoktan var eden Allah’tır. Bu İslam inancında inkar edilmesi imkansız bir düşüncedir. Problem orada değil. Problem, kanun koyucunun koyduğu kurallara uyup uymamak konusundadır.
İnsanlar kendilerine ancak teklif yoluyla sunulan ibadet ve kulluk fiillerini yapmak yada yapmamak konusunda imtihana tabi tutulmaktadır. Allah’a inandığını iddia edenler, iman mevzusunu mutlaka bir bütün içinde ele almak zorundadır. Bu ilmi bir gerçektir. Madde de var olan kurallar manzumesi, manada da yani Allah’ın teklif ettiği şeylerde de vardır. Mükellef olan biz kullar yaptığımız güzel yada çirkin fiillerden mutlaka sorumlu tutulacağız.
Allah vardır deyip , sadece onunla yetinirseniz onun koyduğu kuralları hiçe sayarsanız; Allah’ın asıl fonksiyonunu inkar etmiş olursunuz. İbadet konularında herkesin konuşmaması gerekir derken bunu kastetmekteyim. Namazın, başörtüsünün, zekatın, Kur’anın, haccın, zekatın inanç silsilesi içindeki yerlerini kabul etmeden o inanç sistemini kabul ettiğinizi söylemeniz esas olan inanç bütünlüğünü bozar ve kişi başına din oluşur, “Sedat’ın dini” “Uğur’un dini” v.s...
Bu şuna benzer; formüldeki değerlerden birini çıkarırsanız, formülü yazanın erişmek istediği neticeye eremezsiniz. O zaman dini yaşantının ibadetle alakalı kısımlarını, o inanç sistemi içerisinde ele almak bir zorunlululuktur.
İnanmak yada inanmamak teklif edilmiştir ama; “inandım deyince o inanç sisteminin bütünlüğünü bozma hakkı kimseye verilmemiştir.”