Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Ağlamak Zamanıdır... (1 Kullanıcı)

mustafa11

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
18 Ocak 2007
Mesajlar
3,063
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
61
Konum
istanbul-maltepe
Web Sitesi
www.mobilyaonarim.com
Şu milletin, şu memleketin haline üzülmek, kahr olmak, ağlamak acaba farz mıdır, vâcip midir, sünnet midir, müstehab mıdır_?

Bana sorarsanız bunların hepsinin içine girer. Memleketin ve milletin haline üzülüp ağlamayana ben Müslüman da demem, vatansever de demem.
Niçin farz veya sünnet oluyormuş_?

Müslümansak mutlaka ağlamamız, üzülmemiz gerekir. İslâm’ın emr-i mâruf ve nehy-i münker farzı bunu gerektirmektedir. Peygamberimiz (salat ve selâm olsun O’na) ne buyurmuş:

“Bir Müslüman kötü, çirkin, yasaklanmış bir şey görürse onu fiilen ortadan kaldırmaya çalışır, bunu yapamazsa lisan ile kötüler, bunu da yapamazsa kalben o işten nefret eder.”

Memleket batıyor, millet perişan vaziyette...Müslüman elbette bu duruma üzülecek, ağlayacaktır.

Umman denizinden Orta Avrupa içlerine kadar uzanan büyük bir imparatorluktan kala kala elimizde şu vatan parçası kaldı. Onu da parçalamak, küçültmek istiyorlar. Buna ağlanmaz mı_?

Tabular yıkılsın diyerek üniversitelerde Ermeni tartışmaları yapıyorlar ama Hilafet konusunda çıt çıkmıyor. Ağlanacak bir hal.

72 milyon vatandaş bir tarafta, üç bin aile öbür tarafta. Ülkenin kaymağını bu üç bin aile yiyor. Karşı tarafta milyonlarca perişan insanımız var. İsmail bey dostumuz anlattı. Merzifon’da çoluk çocuk sahibi bir vatandaş ayda 250 milyona çalışıyormuş. Üstelik evi de yokmuş, kirada oturuyormuş. O haline şükr etsin, beride ayda 250 milyon liralık işe hasret yığınlar var. Ağlanmaz mı şu hale.

Şu gururlu, kibirli, çağdaş, ilerici, solcu profesör üniversitenin tarihî kapısının altından binlerce defa geçtiği halde, üstündeki tarihî Türkçe kitabeyi okuyamıyor. Ağlar mısın, güler misin_?

İslâmcı geçinen şu karınağrısı zümreye bakınız. Bazısı yedi yıldızlı otellerde fink atıyor. (Ülkemizde böyle oteller olduğunu bilmiyordum, meğerse varmış...) Milyonlarca din kardeşi sürünürken bu vicdansızlar Nemrud’lar, Firavun’lar gibi lüks, sefahat, saçıp savurma içindeler. Hem ağlamak, hem tel’in etmek gerekiyor onları.
Ülkemizin her yeri Güney Kore otomobilleri ile dolu. Kore’de ise bir tek Türk otomobili yok. Ben bu hale çok ağlıyorum.

Devlet, ülke, millet, gelecek nesiller, bundan on sene, yirmi sene sonra doğacak çocuklar korkunç bir borç yükü altındalar. Öyle korkunç bir borç ki, devlet bütçesi bunların faizini ödemekte zorlanıyor. Bu hale gülecek değilim.

Ahlâkın faziletin adı kalmış...Ticaret, iktisat, finans hayatına hile, düzenbazlık, yalancılık, sahtekârlık hâkim olmuş. Vâdeli senetler ödenmiyor, çekler karşılıksız çıkıyor, güven yok, dürüstlük azalmış, gaşşaşlık almış yürümüş. Bal alıyorsunuz şekerden yapılmış, zeytinyağı alıyorsunuz karışık. Zeytin alıyorsunuz kimyevî boyayla karartılmış, ekmek alıyorsunuz, içinde üç kimyevî madde var... Daha neler neler. Ağlamak gerek şu halimize.

Okullarda uyuşturucu kullanma yaşı 11’e düşmüş. Üniversite öğrencilerine başlangıçta bedava uyuşturucu veriyorlarmış. Bağımlı hale gelince onu satıcı olarak kullanıyorlarmış.

Ülkenin fabrikaları, tesisleri, madenleri, limanları haraç mezat satılıyor, kapanın elinde kalıyor.

Yirmi sene önce beş kuruşu olmayan birtakım türediler şimdi doların milyarıyla zenginler. Nereden bulmuşlar bunca parayı_?

Başkanların etrafında bir sürü yalaka, dalkavuk, aç köpek “Sayın başkanım sayın başkanım...” diyerek yağlı kemikler kapmak için bin türlü yağcılık yapıyor.
Saçı bitmedik yetimlerin hakları yeniyor.

Hapishanelerde hiç banka soyan büyük hırsız var mı_?
Başbağlar köyü katliâmının hesabı soruldu mu_? Katiller bulundu mu_?
Ülkücü mafya diye lâflar işitiyorum. Allah Allah, ülkücülüğün mafyası olur mu_?
Birtakım sözde tesettürlü karılar kızlar bir türkücünün konserinde dayanamamışlar göbek atmışlar çılgınca...

Kıbrıs elden gidecek mi, gidiyor mu, gitti mi_?
Vatanımın birer parçası olan Hakkari’ye, Tunceli’ye gezmeye gidebilir miyim_?
Doğu’dan, Güneydoğu’dan her gün tabutları bayraklara sarılmış şehid cenazeleri geliyor. Bu şehitlerin içinde bir tek kodamanzâde yok. Hep halk çocukları, fakir çocukları...

Şu iki kimlikli herif, milletin dinine, mukaddesatına söğmek için ayda onbeş bin dolar maaş alıyormuş...

Bir kaza (ilçe) müftüsü ayakta küçük su dökmenin aleyhinde bulunmuş. Bunu irtica sayanlar ve umumî helâlarda ayakta su dökme pisuarlarının açılışında nutuk atanlar var...

Haçlar, magen davidler, hilâller... Kara sarıklı hahambaşılar, kara cübbeli patrikler, sakalsız sarıklı hocalar...Dinlerarası Diyalog var... Üç dinin ruhanileri âyin yapıyor, diyalog yapıyor, hoşgörü yapıyor. Çanlar çalıyor dan dun...Nefirler ötüyor acı acı. Bu çanlar kimin için çalıyor_?

On yılda onbeş milyon genç yarattılar her yaştan... Şimdi de iki yılda ülke sathını kilise ile doldurdular. Çalsın çanlar, çalsın çanlar... Bunlar onların şenlik çanları, bizim mâtem çanlarımız...

Şu büyük şaibeli satışta birileri acaba kaç milyon dolar bahşiş ve komisyon aldı?

Cumartesi akşamı yollar tıkanıyor lüks araba selleriyle. Mutlu ve putlu azınlık eğlenmeye gidiyor. Şampanya cin votka seller gibi akıyor. Büyük salonda cehennemî ve şeytanî ışıklar yanıp sönüyor.Kulakları sağır eden bir İblis müziği... Tepinme dansları, masalar meze dolu, ortalık buram buram şehvet kokuyor. Baygın bakışlar, fingirdeşmeler, ha ha ha, hi hi hi, ho ho ho... Su gibi para harcıyorlar. Yine de bitmez paraları... Bu paralar nereden geliyor_?

Sözde Müslüman bir kadın din değiştirmiş, kilisede evlenmiş. Niçin kızıyorsunuz buna? “Üç din de haktır, üçü de ibrahimîdir” diyen siz değil misiniz_?

Ramazan geliyor, mahzun, mükedder, üzgün. Haliç sahillerindeki tarihî büyük bir binada Ramazan şenliklerinin bütün hazırlıkları bitmiş. Çalsın sazlar, oynasın kızlar, nargileler fosur fosur içilsin. Ha ha ha...Öyle ya, Ramazan var Ramazan var...

Şehrin büyük meydanındaki ulu cami kenarında yine Ramazan şenlikleri ve etkinlikleri yapılacak. Ramazan sucuğu, Ramazan kokoreci, Ramazan tantunî kebabı, Ramazan lahmacunu, Ramazan böreği, Ramazan tatlısı... Ah Ramazan vah Ramazan...
Bakalım bu beş yıldızlı otellerde bu yıl kaç lüks Ramazan ziyafeti verilecek_?

Otelin otoparkı lebâleb lüks otomobillerle dolu. Dâvetliler sökün ediyor grup grup... Yüzde doksanı semiz mi semiz... Sofralar iftariyeliklerle bezenmiş. Sucuk, pastırma, üç çeşit peynir, üç çeşit zeytin, ballar, reçeller, kaymak...Küçük dolmalar, zeytinyağlı yemekler.. Nefis bir çorba, kapaklı bakır sahanda pastırmalı yumurta, sonra et yemeği, börek, pilâv, kaymaklı tatlı, salatalar, turşular, ayran, meyve suları... Ardından kahveler, çaylar... Aman akşam namazı kaçmasın... Bazıları bir kenarda paldır küldür namazı eda ediverirler. Vicdanları rahat mı rahat. Öyle ya, yediler içtiler, namazı da kıldılar...Ah beş yıldızlı oteller, ah beş yıldızlı oteller. Üzerlerinde bir kuş sütünün bulunmadığı mükellef sofralar, semiz dâvetliler. Yiyiniz yiyiniz, bu hân-ı yağma sizindir...

Beride üç yetim torunuyla yaşayan ihtiyar kadın ağlıyor. Belediyeden bedava yemek almış ama onları ısıtmak için tüpü yok...

Müftülere sormak gerek: İhalelere fesat karıştırarak bu ülkeyi, bu halkı, bu devleti yüz milyonlarca dolar çarpan herifin iftarına gidip de onun yemeklerini yemek helâl olur mu_?

O iftarlardaki tavuklar helâl mi haram mıdır_? Hayvanı yarım kesmişler, kanı içinde kalmış; tüyleri kolay çıksın diye içini boşaltmadan kaynar suya atmışlar. Murdar olmuş, necis olmuş, haram olmuş... Herif bütün gün oruç tutmuş, akşama bu tavuğun etiyle iftar yapıyor...Bir hikmet var bunda...

İki salağın oruç başlarına vurmuş, benim şeyhim mi büyüktür senin şeyhin mi diye kavga etmişler, birbirlerine verip veriştirmişler. Şimdi konuşmuyorlarmış, düşman olmuşlar.

Geçen sene teravih namazlarında bazı camiler panayır yerine dönmüştü. Ezan okunmuş, vâiz efendi konuşmasını kesmiyor...Millet yorgun, ibadetini yapacak evine gidip istirahat edecek... Hoparlörler sonuna kadar açılmış... Bin ampulden çiğ ışıklar yayılıyor. Arka tarafta kadınlar kısmında çocuklar bağrışıyor, koşuşuyor. Vâiz efendi hâlâ konuşuyor. Bir hayuhuy ki, sormayın.

Çanlar çalıyor, borulara üfürülüyor, hoparlörlerden 120 desibellik mândenî sesler göğe yükseliyor... Zengin aç köpekler kemik kemik kemik diye inliyor. Acayip gözlüklü bir Yahudi Türkiye’yi haraç mezat satın alıyor. Saçı bitmedik yetimlerin hakları yeniyor. Ülkenin balını kaymağını üç bin mutlu ve putlu aile yiyor, beş yıldızlı otellerde iftar hazırlıkları yapılıyor, bayrağa sarılı şehit tabutları önünde analar, eşler, bacılar, komşular ağlaşıyor, politikacılar nutuk atıyor, medya göbek atıyor, bazı belediyeler geceleri havaya havaî fişek atıyor, din değiştiren karılar kiliselerde nikah kıydırıyor, Rumlarla Türkler sirtaki oynuyor, Ermeni konferansında domates ve yumurta atılıyor, birileri Türkiye’yi soyuyor, otellerde sahte içki satılıyor diye feryadlar yükseliyor...
Ağlayacak halimiz kalmadı...


Mehmet Şevket Eygi
 

ysmnkaos

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
13 Ağu 2007
Mesajlar
1,327
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
16
Konum
kaosşehristanbul
ve bütün bunlara rağmen medya hız kesmiyor,,

ağlayamıyoruz, üzülemiyoruz olanlara..

hatta bizi sıkıyor yaşanan kaoslar, takip bile etmiyoruz olan bitenleri!

sabah eğlenceleri, akşamdizileri insanları uyuşturmaya devam ediyor..

kapitalist düzenin emperyalist dayatmalarına ses çıkaramaz hale geldik artık..

yadırgamıyoruz, yargılamıyoruzz.....

hedeflerine yaklaşıyorlar..yavaş yavaş eğlence mantığını benimsettiler bize..

uyuyoruz, uyanamamacasına..

unutmayalım,

"hayatın eğlence amaçlı hale geldiğian, çöküşün başladığı andır"

ALLAHA EMANET OLUNUZ
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt