Muhtazaf
Kayıtlı Kullanıcı
- Katılım
- 30 Mar 2008
- Mesajlar
- 9,591
- Tepki puanı
- 957
- Puanları
- 113
- Yaş
- 66
- Web Sitesi
- www.aydin-aydin.com
AĞAÇ YAPRAĞI YEDİK Mİ?
Hz. Âişe validemiz buyurmuştur ki: Rasûlullâh (sallaliâhu aleyhi ve sellem)in yatağı deridendi. İçi de hurma lifiyle doldurulmuştu, (1)
Bakış açımız
En büyük zenginliğimiz, kardeşlerim, müslüman oluşumuzdur. Çok şükür müslü-manız ve müslüman kardeşlerimizin arasında bulunuyoruz. Bahtiyarlık olarak bu bize yeter.
Güzel yanlarımızdan biri de, herşeye dinimizin o mükemmel gözüyle bakışımızdır. Bunun için de şükr edelim.
Kendini, aklını .fikrini beğenen bazıları gibi kalkıp da «Ben iyiyi bilirim. Ben doğruyu bulurum» demiyoruz. Aksine, «Güzeli, doğruyu, iyiyi en mükemmel şekilde Allah ve O'nun Peygamberi Rasûlullâh Efendimiz bilir,» diyoruz ve kendimize model olarak da onların gösterdiği yolu seçiyoruz.
U) Buhari. Rikâk. 17.
Dinimiz, insanın iyi giyinmesini, iyi yaşamasını yasaklamaz. İsrafa ve günaha kaçmamak şartıyla iyi bir hayat tarzına sahip olabiliriz. Allah Teâlâ'nın, bize verdiği nimeti üzerimizde görmekten memnun olduğunu da biliriz.
Ama etrafımızdaki insanlar aç, açıksa, onları kıskandıracak, hasetlerini çekecek veya ah bizimde olsaydı diye imrendirecek ve üzecek şekilde giyinip kuşanmamalıyız. Ne yapıp yapıp, Allah'ın bize verdiği nimetlerden, yanımızda yöremizde bulunanları da faydalandırman ve bizden memnun olmalarını sağlamalıyız. Zaten imanlı gönüller, başka türlü davranamaz.
Zenginlik ve saadet
Böyle imkânlara sahip olmayan kardeşlerimiz de üzülmesinler. Bir eli yağda, bir eli balda olmak, mutlu olmak değildir. Kutnu kumaşlar içinde salınıp gezen herkesin hayatından memnun olduğunu zannetmeyin. Çünkü mutluluk gönül işidir. Altınla okkayla satılan birşey değildir. Varlığı bile kâinatı mutlu eden sevgili Efendimizin hayat tarzını bir göz önüne getirseniz, kim o-lursanız olun, hâlinize şükr edersiniz. «Meğer yüce bir Peygamber'in yaşayışı yanında bizimkisi bey hayatıymış» dersiniz- İsterseniz, bahsimizin başındaki hadisi bir daha o-kuyunuz. Peygamberimizin yatağını bize anlatan, Onun yatağını paylaşan Âişe vâ-lidemizdir. Bu hâli düşünerek, mobilyacı dükkânlarında gördüğümüz o muhteşem karyolalar, bunlumuzu sızlatmasın. Gönlü dar olanlara, karyolanın genişliği birşey ifade etmez. Öylelerine dünya bile dar gelir.
Âdi hurma
Peygamberimizin ileri gelen arkadaşlarından Ebû Mûsa'l-Eş'ârî (r.a.) diyor ki, bir-gün
Hz. Âişe bize kalın bir çarşafla iyice ke-çeleşmiş bir kilim çıkardı; sonra da Rasû-lullâh (s.a.)'in bunların üzerinde vefat ettiğini yeminle söyledi. (2) Halbuki O dilese, nelere sahip olmazdı ki... Ama Efendimiz kılığın kıyafetin değil, kalbin mâmur ve parlak olmasına bakıyordu. Bu yüzden giydiği, yediği şeylerde mükemmellik aramıyordu. Mükemmellik bir tarafa, bazan karnını doyuracak adî hurma bile bulamadığı günler oluyordu. (3)
Yiyecek birşey bulamadığı zamanlarda Efendimiz, karnına taş bağlardı. Onun sesinin zayıflamasından, karnının aç olduğunuBuhârî, Libâs, 19; Müslim, Libâs, 34-35.Müslim, Zühd, 34; Tirmizî, Zühd, 36.sezen sahâbîleri, evlerine yemeğe davet ederlerdi. (4) O da olmazsa, Rasûl-i Ekrem Efendimiz, sevdiği bir sahâbînin evine gider, böylece kendi kendini davet etmiş olurdu.
Peygamber ve dostları
Şimdi size ibret alacağınız böyle bir hâdiseyi nakledeyim. Bir gece Peygamber Efendimiz evinden çıktı. Yolda Hz. Ebû Bekir ile Ömer'e rastladı. Bu geç saatte onların dışarıda olmasına hayret ederek sordu:— Bu saatte niçin dışarıdasınız?
— Açlık sebebiyle, yâ Rasûlullâh, dediler.Zaten Rasûlullâh Efendimizin dışarıda olmasının sebebi de aynıydı:Ruhum kudret elinde olan Allah'a yemin ederim ki, sizi evinizden dışarı çıkaransebep beni de çıkardı. Yürüyün, bakalım, dedi. Birlikte yürüdüler. Ensâr dediğimiz, Medine'nin yerlilerinden bir zâtın evine geldiler. Seslendiler; ama ev sahibi evde değildi.
Hanımı Peygamber Efendimizi görünce:Buyurun, hoş geldiniz, safâlar getirdiniz, diyerek onları içeri davet etti.Hz. Peygamber kocasının nerede olduğunu sordu. Hanım:
(4) Buhârî, Afime, 6
— İçme suyu getirmeye gitti ,dedi.Bu sırada evin erkeği olan Ebu'l-Heysem göründü. Peygamberimizle çok sevdiği iki arkadaşını görünce sevindi:— Allah'a hamd olsun, bugün hiç kimse böyle aziz misafirleri ağırlama bahtiyarlığına benim gibi erememiştir, buyurun, dedi. İçeri girdiler.Ebu'l-Heysem, içeri koşup büyük bir hurma salkımı getirdi. Sonra da bıçağını alıp dışarı çıkarken Hz. Peygamber:Sakın sağmal olanlara dokunma! dedi. Efendimiz onun koyun kesmek üzere kalktığını anlamıştı. Ebu'l-Heysem bir koyun kesti. Etleri hazırlayıp misafirlerine ikram ettiler. Onlar da karınlarını doyurup üzerine de tatlı suyu içtiler. O zaman Efendimiz iki dostuna dönerek: Canım kudret elinde bulunan Allah'a yemin olsun ki, kıyamet günü bu nimetlerden sorulacaksınız. Açlık sizi evinizden çıkardı. Evinize geri dönmeden bu nimetlere sahip oldunuz, buyurdu. (5)Evvelâ, kıyamet günü bu nimetlerden sorulma hususuna kısaca işaret etmek istiyorum. Bu soru, «Niçin böyle iyi şeyler yediniz » tarzında bir soru değildir. «Ben size şunları, şunları vermedim mi?»
(5) Müslim, Eşribe, 140.
şeklinde nimetleri sayıp dökme biçiminde bir sorudur. Bu sebeple iyi şeyler yiyip içen insanlar, bunların hakkını verdikten, fakiri, yoksulu unutmadıktan sonra bir günâh işlemiş olmazlar.
Onlar ve bizler
Gelelim asıl konumuza:
Kardeşlerim! O fazilet güneşleriyle kendimizi elbette manen mukayese etmemiz mümkün değildir. Amma maddî bakımdan mukayese etmekte bir mahzur yoktur. Gerçi onlar ellerindekini avuçlarındakini Allah rızası için verip tükettiler. Biz böyle bir imtihandan geçmedik. Öyle bir imtihanı başarmak da zaten her babayiğidin harcı değildir. Ortada bir gerçek var ki, o da bizim —şikâyet ve sızlanmalarımıza rağmen— daha iyi geçim şartlarına sahip oluşumuzdur. Düşünelim, yiyecek birşey bulamadığımız için aç, susuz yattığımız hiç oldu mu? Karnımıza hiç taş bağladık mı? Hiç ağaç yaprağı yedik mi? Evet, bu sözüm hiç tuhafınıza gitmesin! Peygamberimizin arkadaşlarından öyleleri vardır ki, gittikleri savaşta, azıkları tükendiği için ağaç yapraklarından başka yiyecek bulamamışlar, onları yiye yiye de dudakları yara olmuştur. (6)Yüce dinimizin öğretmenleri durumunda olan o büyük sahabîlerin içinde ehl-i suffe denilen öyle sahabîler vardı ki, elbise namına kiminin üzerinde belden aşağıya bağlanan izâr, kiminin üzerinde boyuna bağlanan ridâ'dan başka birşey yoktu. Bu elbiseler bir kısmının ancak baldırlarına kadar uzanır, mahrem yerleri görünmesi diye de, elbiselerini elleriyle toplamaya çalışırlardı. (7) Efendimizin etrafında pervane kesilenlerden niceleri yalın ayak, başı çıplak, üzerine geçirecek bir gömlek bulamayan kimselerdi. (8)
Şişman
Misâlleri çoğaltmak mümkün. Bu misâlleri en güvenilir kaynaklardan seçip aldığımız da görülmektedir. Demek ki bize örnek olması gereken din büyüklerimiz, bu kadar acı gerçeklere göğüs gererek ve gelip geçici dünya süslerine hiç önem vermeyerek yiğitçe yaşamışlar. Allah'ın ve Rasûlünün sevgisine sahip olmayı herşeye tercih etmişlerdir. Peygamberimiz de onları takdir etmiş ve övmüştür.Müslim, Zühd, 14.Buhârî, Salât, 58.Müslim, Cenâiz, 13.Onlar muratlarına ermiş, tükenmeyen ebedî nimetlere kavuşmuşlardır. Şimdi tehlikede olan biziz. Ne tehlikesi diyeceksiniz. Kardeşlerim, bu tehlike, Peygamberimizin bir hadis-i şerifinde haber verdiği acı gerçektir. Efendimiz son zamanlarda türeyecek bazı bedbahtları sayarken, «Onların yiyip içmekten başka düşünceleri yoktur. Bu yüzden onlarda şişmanlık görünmeye başlar. (9) buyuruyor. Evet, bu acı gerçekten sonra uzun söze hacet kalmıyor. Düşünelim; ibret alalım.
(9) Buhârî, Şehâdât, 9.
Hz. Âişe validemiz buyurmuştur ki: Rasûlullâh (sallaliâhu aleyhi ve sellem)in yatağı deridendi. İçi de hurma lifiyle doldurulmuştu, (1)
Bakış açımız
En büyük zenginliğimiz, kardeşlerim, müslüman oluşumuzdur. Çok şükür müslü-manız ve müslüman kardeşlerimizin arasında bulunuyoruz. Bahtiyarlık olarak bu bize yeter.
Güzel yanlarımızdan biri de, herşeye dinimizin o mükemmel gözüyle bakışımızdır. Bunun için de şükr edelim.
Kendini, aklını .fikrini beğenen bazıları gibi kalkıp da «Ben iyiyi bilirim. Ben doğruyu bulurum» demiyoruz. Aksine, «Güzeli, doğruyu, iyiyi en mükemmel şekilde Allah ve O'nun Peygamberi Rasûlullâh Efendimiz bilir,» diyoruz ve kendimize model olarak da onların gösterdiği yolu seçiyoruz.
U) Buhari. Rikâk. 17.
Dinimiz, insanın iyi giyinmesini, iyi yaşamasını yasaklamaz. İsrafa ve günaha kaçmamak şartıyla iyi bir hayat tarzına sahip olabiliriz. Allah Teâlâ'nın, bize verdiği nimeti üzerimizde görmekten memnun olduğunu da biliriz.
Ama etrafımızdaki insanlar aç, açıksa, onları kıskandıracak, hasetlerini çekecek veya ah bizimde olsaydı diye imrendirecek ve üzecek şekilde giyinip kuşanmamalıyız. Ne yapıp yapıp, Allah'ın bize verdiği nimetlerden, yanımızda yöremizde bulunanları da faydalandırman ve bizden memnun olmalarını sağlamalıyız. Zaten imanlı gönüller, başka türlü davranamaz.
Zenginlik ve saadet
Böyle imkânlara sahip olmayan kardeşlerimiz de üzülmesinler. Bir eli yağda, bir eli balda olmak, mutlu olmak değildir. Kutnu kumaşlar içinde salınıp gezen herkesin hayatından memnun olduğunu zannetmeyin. Çünkü mutluluk gönül işidir. Altınla okkayla satılan birşey değildir. Varlığı bile kâinatı mutlu eden sevgili Efendimizin hayat tarzını bir göz önüne getirseniz, kim o-lursanız olun, hâlinize şükr edersiniz. «Meğer yüce bir Peygamber'in yaşayışı yanında bizimkisi bey hayatıymış» dersiniz- İsterseniz, bahsimizin başındaki hadisi bir daha o-kuyunuz. Peygamberimizin yatağını bize anlatan, Onun yatağını paylaşan Âişe vâ-lidemizdir. Bu hâli düşünerek, mobilyacı dükkânlarında gördüğümüz o muhteşem karyolalar, bunlumuzu sızlatmasın. Gönlü dar olanlara, karyolanın genişliği birşey ifade etmez. Öylelerine dünya bile dar gelir.
Âdi hurma
Peygamberimizin ileri gelen arkadaşlarından Ebû Mûsa'l-Eş'ârî (r.a.) diyor ki, bir-gün
Hz. Âişe bize kalın bir çarşafla iyice ke-çeleşmiş bir kilim çıkardı; sonra da Rasû-lullâh (s.a.)'in bunların üzerinde vefat ettiğini yeminle söyledi. (2) Halbuki O dilese, nelere sahip olmazdı ki... Ama Efendimiz kılığın kıyafetin değil, kalbin mâmur ve parlak olmasına bakıyordu. Bu yüzden giydiği, yediği şeylerde mükemmellik aramıyordu. Mükemmellik bir tarafa, bazan karnını doyuracak adî hurma bile bulamadığı günler oluyordu. (3)
Yiyecek birşey bulamadığı zamanlarda Efendimiz, karnına taş bağlardı. Onun sesinin zayıflamasından, karnının aç olduğunuBuhârî, Libâs, 19; Müslim, Libâs, 34-35.Müslim, Zühd, 34; Tirmizî, Zühd, 36.sezen sahâbîleri, evlerine yemeğe davet ederlerdi. (4) O da olmazsa, Rasûl-i Ekrem Efendimiz, sevdiği bir sahâbînin evine gider, böylece kendi kendini davet etmiş olurdu.
Peygamber ve dostları
Şimdi size ibret alacağınız böyle bir hâdiseyi nakledeyim. Bir gece Peygamber Efendimiz evinden çıktı. Yolda Hz. Ebû Bekir ile Ömer'e rastladı. Bu geç saatte onların dışarıda olmasına hayret ederek sordu:— Bu saatte niçin dışarıdasınız?
— Açlık sebebiyle, yâ Rasûlullâh, dediler.Zaten Rasûlullâh Efendimizin dışarıda olmasının sebebi de aynıydı:Ruhum kudret elinde olan Allah'a yemin ederim ki, sizi evinizden dışarı çıkaransebep beni de çıkardı. Yürüyün, bakalım, dedi. Birlikte yürüdüler. Ensâr dediğimiz, Medine'nin yerlilerinden bir zâtın evine geldiler. Seslendiler; ama ev sahibi evde değildi.
Hanımı Peygamber Efendimizi görünce:Buyurun, hoş geldiniz, safâlar getirdiniz, diyerek onları içeri davet etti.Hz. Peygamber kocasının nerede olduğunu sordu. Hanım:
(4) Buhârî, Afime, 6
— İçme suyu getirmeye gitti ,dedi.Bu sırada evin erkeği olan Ebu'l-Heysem göründü. Peygamberimizle çok sevdiği iki arkadaşını görünce sevindi:— Allah'a hamd olsun, bugün hiç kimse böyle aziz misafirleri ağırlama bahtiyarlığına benim gibi erememiştir, buyurun, dedi. İçeri girdiler.Ebu'l-Heysem, içeri koşup büyük bir hurma salkımı getirdi. Sonra da bıçağını alıp dışarı çıkarken Hz. Peygamber:Sakın sağmal olanlara dokunma! dedi. Efendimiz onun koyun kesmek üzere kalktığını anlamıştı. Ebu'l-Heysem bir koyun kesti. Etleri hazırlayıp misafirlerine ikram ettiler. Onlar da karınlarını doyurup üzerine de tatlı suyu içtiler. O zaman Efendimiz iki dostuna dönerek: Canım kudret elinde bulunan Allah'a yemin olsun ki, kıyamet günü bu nimetlerden sorulacaksınız. Açlık sizi evinizden çıkardı. Evinize geri dönmeden bu nimetlere sahip oldunuz, buyurdu. (5)Evvelâ, kıyamet günü bu nimetlerden sorulma hususuna kısaca işaret etmek istiyorum. Bu soru, «Niçin böyle iyi şeyler yediniz » tarzında bir soru değildir. «Ben size şunları, şunları vermedim mi?»
(5) Müslim, Eşribe, 140.
şeklinde nimetleri sayıp dökme biçiminde bir sorudur. Bu sebeple iyi şeyler yiyip içen insanlar, bunların hakkını verdikten, fakiri, yoksulu unutmadıktan sonra bir günâh işlemiş olmazlar.
Onlar ve bizler
Gelelim asıl konumuza:
Kardeşlerim! O fazilet güneşleriyle kendimizi elbette manen mukayese etmemiz mümkün değildir. Amma maddî bakımdan mukayese etmekte bir mahzur yoktur. Gerçi onlar ellerindekini avuçlarındakini Allah rızası için verip tükettiler. Biz böyle bir imtihandan geçmedik. Öyle bir imtihanı başarmak da zaten her babayiğidin harcı değildir. Ortada bir gerçek var ki, o da bizim —şikâyet ve sızlanmalarımıza rağmen— daha iyi geçim şartlarına sahip oluşumuzdur. Düşünelim, yiyecek birşey bulamadığımız için aç, susuz yattığımız hiç oldu mu? Karnımıza hiç taş bağladık mı? Hiç ağaç yaprağı yedik mi? Evet, bu sözüm hiç tuhafınıza gitmesin! Peygamberimizin arkadaşlarından öyleleri vardır ki, gittikleri savaşta, azıkları tükendiği için ağaç yapraklarından başka yiyecek bulamamışlar, onları yiye yiye de dudakları yara olmuştur. (6)Yüce dinimizin öğretmenleri durumunda olan o büyük sahabîlerin içinde ehl-i suffe denilen öyle sahabîler vardı ki, elbise namına kiminin üzerinde belden aşağıya bağlanan izâr, kiminin üzerinde boyuna bağlanan ridâ'dan başka birşey yoktu. Bu elbiseler bir kısmının ancak baldırlarına kadar uzanır, mahrem yerleri görünmesi diye de, elbiselerini elleriyle toplamaya çalışırlardı. (7) Efendimizin etrafında pervane kesilenlerden niceleri yalın ayak, başı çıplak, üzerine geçirecek bir gömlek bulamayan kimselerdi. (8)
Şişman
Misâlleri çoğaltmak mümkün. Bu misâlleri en güvenilir kaynaklardan seçip aldığımız da görülmektedir. Demek ki bize örnek olması gereken din büyüklerimiz, bu kadar acı gerçeklere göğüs gererek ve gelip geçici dünya süslerine hiç önem vermeyerek yiğitçe yaşamışlar. Allah'ın ve Rasûlünün sevgisine sahip olmayı herşeye tercih etmişlerdir. Peygamberimiz de onları takdir etmiş ve övmüştür.Müslim, Zühd, 14.Buhârî, Salât, 58.Müslim, Cenâiz, 13.Onlar muratlarına ermiş, tükenmeyen ebedî nimetlere kavuşmuşlardır. Şimdi tehlikede olan biziz. Ne tehlikesi diyeceksiniz. Kardeşlerim, bu tehlike, Peygamberimizin bir hadis-i şerifinde haber verdiği acı gerçektir. Efendimiz son zamanlarda türeyecek bazı bedbahtları sayarken, «Onların yiyip içmekten başka düşünceleri yoktur. Bu yüzden onlarda şişmanlık görünmeye başlar. (9) buyuruyor. Evet, bu acı gerçekten sonra uzun söze hacet kalmıyor. Düşünelim; ibret alalım.
(9) Buhârî, Şehâdât, 9.