eY sEvGiLi
Kayıtlı Kullanıcı
- Katılım
- 25 Kas 2008
- Mesajlar
- 240
- Tepki puanı
- 0
- Puanları
- 0
- Yaş
- 36
Devlet baba yine yaptı yapacağını. Başörtülü kızına üvey evlat muamelesini reva gördü; ayırdı, görmezden gelip, yok saydı.
Yok sayınca yok olmayacağımızı bile bile.
Milli Eğitim Kültür Gençlik ve Spor Komisyonunda “Başörtülüler hariç” öğrencisi olduğu üniversiteden her ne sebeple kaydı silinmiş olursa olsun, öğrenci af kanunu tasarısının kabulü ile bütün eski öğrencilere üniversitelerine dönme olanağı verildi.
Aftan yararlanabilecekler açısından ne sevindirici bir gelişme değil mi?
Bu affın anlamı da şu aslında: “Üniversitene dön. Ne olursan ol yine dön. Disiplin suçu işlemiş olsan, sabıkalı bir katil olsan da yine dön. Ama başörtülüysen asla! Sakın ha! Hayalini bile kurma!” “Çünkü sen affedilemez bir hal üzeresin ve hala başındaki örtüden vazgeçmiyorsan; yani bizim değil de O’nun kurallarına tabi olmakta ısrarlıysan ‘yoksun’ seni görmek dahi istemiyoruz” diyorlar lisanî halleriyle bizlere.
Zamanlama bakımından seçim yatırımı olarak değerlendirilebilecek bu af, kapasitesi belli üniversiteleri iki ay gibi kısa bir sürede binlerce öğrencinin dönüşüyle eğitim kalitesi, derslik ve hoca tedariki bakımından da zora sokacağa benziyor.
Ama olsun. Yeter ki başörtülüler girmesin de üniversitelere ne olursa olsun. Her duruma uygun bir çözüm üretmeye muktedirdir bizim büyüklerimiz.
Kabul etmek lazım ki içlerinde keşke böyle olmasa diyerek vicdanı rahatsız olan, eli kolu bağlılar da var. Ancak başörtülü öğrencileri kapsamayacak bir affın bizleri rencide ettiğinin, es geçilemeyecek kadar ciddi bir konu olduğunu düşünüyorum.
Böylelikle; bu afla beraber ayrımcılığın, haksızlığın ve zulmün bizatihi sistem tarafından, devlet eliyle yapılıyor olduğunun kanıtlar zincirine bir halka daha eklenmiş oldu.
Madem bu kez de başörtüsü sorununu çözemediniz, o halde bu affın çıkması da ne demek oluyor?
Geçtiğimiz günlerde Beyazıt’ta tamda İstanbul Üniversitesinin ana kapısının önünde İstanbul Anadolu Gençlik Derneği’nin düzenlediği “Başörtüsüne Özgürlük” eylemi vardı. Haberi alır almaz işi gücü bırakıp ben de koştum. Çok kalabalık değil diye düşünürken; merhum Süreyya Yüksel ablamızın sözü geldi aklıma “sayısal çoğunluğumuz değil, niteliğimizdir önemli olan diye!” Haksızlıkların had safhaya çıktığı dönemlerde her eyleme gelir, bize olan desteğini bizzat gösterirdi. İşte bu yüzden bende her eyleme koşuyorum onu anımsayarak. Zulme, insafsızlığa ve despotizme karşı çıkan tiz bir ses varsa sesimle, az bir kalabalığa varlığımla güç vermek için.
Mağduriyetlerimiz üzerinden siyaset yaparak koltuklara oturup sonrasındaysa evrim geçirenlere verilen oyların hesabını sorarcasına; uyuduğumuzu, uyuşturulduğumuzu ve özgürleşmekten vazgeçtiğimizi sanmasın kimse dercesine oradaydı kızlar, erkekler, analar, babalar ve zulmü içinde hisseden herkes.
Eylem sonunda balonlara bağlı başörtüler okullarına alınmayan kızların umutlarını temsil edercesine, yükselen sloganlarla beraber üniversitenin kapısından içeriye süzülünce, kızların gözlerinin içi güldü.
Yok sayanlara inat her fırsatta var olduğunu haykıran, umutla ve sabırla anlaşılmayı bekleyen, suçları olmasa da affedilmeyen kızların…
Sadece Rabbimizin emirlerine amade, düzenin tüm baskı ve dayatmalarından azade günlerin gelmesi dileğiyle…
Nuray Canan Bezirgan
Yok sayınca yok olmayacağımızı bile bile.
Milli Eğitim Kültür Gençlik ve Spor Komisyonunda “Başörtülüler hariç” öğrencisi olduğu üniversiteden her ne sebeple kaydı silinmiş olursa olsun, öğrenci af kanunu tasarısının kabulü ile bütün eski öğrencilere üniversitelerine dönme olanağı verildi.
Aftan yararlanabilecekler açısından ne sevindirici bir gelişme değil mi?
Bu affın anlamı da şu aslında: “Üniversitene dön. Ne olursan ol yine dön. Disiplin suçu işlemiş olsan, sabıkalı bir katil olsan da yine dön. Ama başörtülüysen asla! Sakın ha! Hayalini bile kurma!” “Çünkü sen affedilemez bir hal üzeresin ve hala başındaki örtüden vazgeçmiyorsan; yani bizim değil de O’nun kurallarına tabi olmakta ısrarlıysan ‘yoksun’ seni görmek dahi istemiyoruz” diyorlar lisanî halleriyle bizlere.
Zamanlama bakımından seçim yatırımı olarak değerlendirilebilecek bu af, kapasitesi belli üniversiteleri iki ay gibi kısa bir sürede binlerce öğrencinin dönüşüyle eğitim kalitesi, derslik ve hoca tedariki bakımından da zora sokacağa benziyor.
Ama olsun. Yeter ki başörtülüler girmesin de üniversitelere ne olursa olsun. Her duruma uygun bir çözüm üretmeye muktedirdir bizim büyüklerimiz.
Kabul etmek lazım ki içlerinde keşke böyle olmasa diyerek vicdanı rahatsız olan, eli kolu bağlılar da var. Ancak başörtülü öğrencileri kapsamayacak bir affın bizleri rencide ettiğinin, es geçilemeyecek kadar ciddi bir konu olduğunu düşünüyorum.
Böylelikle; bu afla beraber ayrımcılığın, haksızlığın ve zulmün bizatihi sistem tarafından, devlet eliyle yapılıyor olduğunun kanıtlar zincirine bir halka daha eklenmiş oldu.
Madem bu kez de başörtüsü sorununu çözemediniz, o halde bu affın çıkması da ne demek oluyor?
Geçtiğimiz günlerde Beyazıt’ta tamda İstanbul Üniversitesinin ana kapısının önünde İstanbul Anadolu Gençlik Derneği’nin düzenlediği “Başörtüsüne Özgürlük” eylemi vardı. Haberi alır almaz işi gücü bırakıp ben de koştum. Çok kalabalık değil diye düşünürken; merhum Süreyya Yüksel ablamızın sözü geldi aklıma “sayısal çoğunluğumuz değil, niteliğimizdir önemli olan diye!” Haksızlıkların had safhaya çıktığı dönemlerde her eyleme gelir, bize olan desteğini bizzat gösterirdi. İşte bu yüzden bende her eyleme koşuyorum onu anımsayarak. Zulme, insafsızlığa ve despotizme karşı çıkan tiz bir ses varsa sesimle, az bir kalabalığa varlığımla güç vermek için.
Mağduriyetlerimiz üzerinden siyaset yaparak koltuklara oturup sonrasındaysa evrim geçirenlere verilen oyların hesabını sorarcasına; uyuduğumuzu, uyuşturulduğumuzu ve özgürleşmekten vazgeçtiğimizi sanmasın kimse dercesine oradaydı kızlar, erkekler, analar, babalar ve zulmü içinde hisseden herkes.
Eylem sonunda balonlara bağlı başörtüler okullarına alınmayan kızların umutlarını temsil edercesine, yükselen sloganlarla beraber üniversitenin kapısından içeriye süzülünce, kızların gözlerinin içi güldü.
Yok sayanlara inat her fırsatta var olduğunu haykıran, umutla ve sabırla anlaşılmayı bekleyen, suçları olmasa da affedilmeyen kızların…
Sadece Rabbimizin emirlerine amade, düzenin tüm baskı ve dayatmalarından azade günlerin gelmesi dileğiyle…
Nuray Canan Bezirgan