Neler Yeni

Hoşgeldiniz İslami Forum Sayfası

Tüm özelliklerimize erişmek için şimdi bize katılın. Kaydolduktan ve oturum açtıktan sonra, konular oluşturabilir, mevcut konulara yanıtlar gönderebilir, diğer üyelerinize itibar kazandırabilir, kendi özel mesajınızı edinebilir ve çok daha fazlasını yapabilirsiniz. Ayrıca hızlı ve tamamen ücretsizdir, peki ne bekliyorsunuz?
Blue
Red
Green
Orange
Voilet
Slate
Dark

Âfetler ve çareleri (İmam Gazali) (1 Kullanıcı)

_YUSUF_

Yönetici
Katılım
26 Haz 2008
Mesajlar
4,070
Tepki puanı
1,042
Puanları
113
Yaş
42
Selamün Aleyküm

Nasip olursa bu forumda kötü halleri ve bunların çarelerini paylaşmaya çalışacağım.Cümlemize nasiplenmek dileğiyle...

Bismillarhirrahmanirrahim

Dilin Afetleri
Şunu bilesin ki, dil yüzünden meydana gelen büyük tehlikeler vardır. Onun tehlikeli hallerinden necat bulmak için sükût gerekir. Bundandır ki, Peygamber s.a. efendimiz sükûtu övmüş ve ümmetini az konuşmaya, yersiz konuşmamaya teşvik etmiştir. Zikredeceğimiz hadîs-i şerifler bu durumu açık açık göstermektedir.
«Susan kurtuldu.»
«Sükût hikmettir. Onu elde etmek isteyen azdır.»
«Sakal ve bıyığı arasında olanı, - dil - iki ayağı ara¬sında olanı, - edep yeri - iyi kullanmaya kim söz verirse, Cennete gireceğine kefilim.»
Muaz b. Cebel r.a. rivayet ediyor. Hazreti Resûl'den bir tavsiyede bulunmasını istedim, şöyle buyurdu:
«Allah'ı görür gibi ibadet et. Kendini ölülerden say. İstiyorsan, bu sayılanların hepsinden daha önemli bir şeyi anlatayım.»
Son cümleyi söyledikten sonra, dilini parmağı ile işaret ediyordu.
Hazreti Sıddik r.a. ağzına taş koyar, dilini yersiz söz etmekten korurdu. Çok defa dilini işaret eder, başıma gelenler bundan geldi, derdi.
îbn Mes'ud r.a. şöyle buyurur: Kendisinden başka ilâh olmayan Allah'a yemin ederim ki, uzun müddet zindan mahkûmu olmaya, dilden daha muhtacı yoktur.
Dilin sakıncalı durumuna dair hadîs-i şerif ve ashabın kelâmını zikretmiş bulunuyoruz. Şimdi de ondan gelecek âfetleri anlatalım. O âfetleri anlatırken, en küçüğünden başlayıp, büyüğüne doğru çıkacağız...
Malâyani: Hiçbir şeye yaramayan söz veya iş mânâlarına gelir. Şunu bilesin ki, boş yere ettiğin sözlerle vaktini hiçe harcetmiş olursun. Bu şekilde, boş yere harcettiğin vakit için, kendini zorla hesap vermeye arz etmiş olursun... Dahası, senin İçin iyi olacak bir şeyi, kötüye çevirmiş olursun...
Eğer boşa geçirdiğin o zamanlarını, Allah'ı anmaya harcasaydın yahut sussaydm, hiç olmazsa tefekkürle geçirseydin, birçok yüksek dereceler alacağın muhakkaktı...
Bu hususta önemli olan bir hadîs-i şerifi yeri gelmiş¬ken anlatalım:
«Malâyanîyi boş yere zaman harcamayı bırakmak, insanın İslâmı güzelliğinden sayılır.»
Hazret-i Enes r.a. bir hadiseyi şöyle anlatıyor: Uhud çenginde bizden biri şehid oldu. Yanma varanlar; açlık hissini iptal için, midesine bir taş bağlamış buldular. Anası onun bu halini görünce yanma gitti, yüzüne bulaşan tozu toprağı sildi ve yavrum, gittiğin Cennet sana .mübarek olsun, dedi...
Bunu duyan Peygamber s.a. efendimiz şöyle buyurdu: «Ey kadın, onun cennetlik olduğunu nereden kestirdin. Acaba o malâyanî — boş yere laf — etmedi mi? Ve kendine zararlı olmayan, bilâkis faydalı şeyin gelmesine hiç
mani olmadı mı?...»
Malâyanî için şöyle bir tarif yapabiliriz: Oturduğun mecliste; yolculuk anlarında gördüğün dağları, düz ovaları vb. şeyleri anlatman, malâyanî sayılır.
Boş söz: Bu, bir şeyi faydasız yere tekrar etmen, söylenmesi için hiçbir sebep yokken bazı şeyleri anlatmandır. Ata b. Ribah şöyle buyurur: Geçmiş büyükler, yersiz ve fuzulî kelâmı kötü saymışlardır.
Bu gibi sözlerin misâli de şöyledir: Allahım, şu köpeği rezil et, gibi... Bu söze lüzum yok... Çünkü onun bulunduğu halona yeter.
Mutrif Hz. diyor ki; Köpeğe, merkebe, Allahım bunu rezil et derken, Allah'tan gafilsiniz. Böyle bir sözü söylerken Alîahü Teâlâ'nm azameti ve celâli kalbinizde büyümeli... Ve sizi o sözlerden alıkoy malı.
Boş sözün misâli çoktur. Saymakla bitmez. Bu hususta zikredeceğimiz şu hadîs-i şerifler önemlidir:
«Dilini, yersiz fazla lâftan koruyan ve malının fazlasını da sadaka verebilen kimseye mübarek olsun.»
Bilâl b. Haris, bir hadîs-i şerifi şöyle anlatır:
«Bir kimse, Allahu Teâlâ'nm hoşnut olduğu bir kelimeyi sarf eder, böyle yaparken, o kelimenin gerektirdiği yüceliğe ermeyi aklına getirmez. Ama, Ailahü Teâlâ ile karşılaştığı zaman, kendisini Hak Teâlâ tarafından rıza defterine yazılmış bulur...
Yine bir kimse, Ailahü Teâlâ'nm sevmediği, dargın dolduğu bazı kelâmı sarfeder. Bunu yaparken, o kelimenin gerektirdiği derekeye düşeceğini akhna getirmez. Fakat kıyamet günü Ailahü Teâlâ'nm dargınlığına uğrar ve kendisini sevilmeyen kimseler arasına yazılmış bulur...»
Hz. Alkame zikri geçen hadîs-i şerif için şöyle diyor: Birçok söylenecek söz ve sarf edilecek kelâm var ki, onları söylemekten Bilâl b. Haris tarafından nakledilen hadîs-i şerif beni alıkoymakta...
Bir başka hadîs-i şerifte ise şöyle buyurulur:
«Bîr kimse, arkadaşlarını güldürmek kasdı ile sarf ettiği bir kelime sebebi ile doğru yoldan, yerle süreyya arası kadar uzaklaşır...»
Batıl işlere ve masiyete dalmak: Bunları şöyle sayabiliriz: Kadınlara ait bazi yersiz halleri anlatmak veya dinlemek... îçki meclislerinde oturmak... Fasık kimselerin yanına gitmek...
Bir âyet-i kerimede şöyle buyurulur: «Biz boş ve batıl işlere dalıp gidenlerle kalıp gittik.» (Müddessir: 45). Bu âyet-i kerime, hataları yüzünden Öbür âlemde uğradıkları azabın sebeplerini sayan bir cemaatın ağzından anlatılmaktadır.
 

vaktileyl

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
8 Tem 2008
Mesajlar
2,887
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
41
Web Sitesi
www.vaktileyl.com
Şunu bilesin ki, dil yüzünden meydana gelen büyük tehlikeler vardır. Onun tehlikeli hallerinden necat bulmak için sükût gerekir. Bundandır ki, Peygamber s.a. efendimiz sükûtu övmüş ve ümmetini az konuşmaya, yersiz konuşmamaya teşvik etmiştir. Zikredeceğimiz hadîs-i şerifler bu durumu açık açık göstermektedir.
«Susan kurtuldu.»
«Sükût hikmettir. Onu elde etmek isteyen azdır.»


Dilden gelir ne gelirse,dilini tut elden gelirse Allah razı olsun vesselam
 

_YUSUF_

Yönetici
Katılım
26 Haz 2008
Mesajlar
4,070
Tepki puanı
1,042
Puanları
113
Yaş
42
Şunu bilesin ki, dil yüzünden meydana gelen büyük tehlikeler vardır. Onun tehlikeli hallerinden necat bulmak için sükût gerekir. Bundandır ki, Peygamber s.a. efendimiz sükûtu övmüş ve ümmetini az konuşmaya, yersiz konuşmamaya teşvik etmiştir. Zikredeceğimiz hadîs-i şerifler bu durumu açık açık göstermektedir.
«Susan kurtuldu.»
«Sükût hikmettir. Onu elde etmek isteyen azdır.»


Dilden gelir ne gelirse,dilini tut elden gelirse Allah razı olsun vesselam

Cümlemizden inşaallah
hayırlı geceler
 

_YUSUF_

Yönetici
Katılım
26 Haz 2008
Mesajlar
4,070
Tepki puanı
1,042
Puanları
113
Yaş
42

Çekişme ve yersiz mücadele

Daha Önce zikri geçen, mahzurlu işlerde çekişmek, yahut çekişmeyi çıkaracak sebepleri hazırlamak yasaktır. Bunu yasak kılan bir hadîs-i şerif şöyledir:
«Kardeşinle çekişmeyi bırak, onunla alay da etme... Sen, kendin için arzu etmediğin bir makama onu itme...» Bir hadîs-i şerif daha anlatalım:
«Bir kimse haklı olduğu halde çekişmeyi bırakırsa, Cennetin en yüksek yerinde onun için bir ev yapılır; haksız olduğunu anlayıp çekişmeyi bırakan için de, Cennet bahçelerinde bir ev yapılır.»
Husûmet: Bir kimseye hasım kesilip düşman olmak, öbür vasıflar gibi kötüdür. Bu husûmetin tarifi şöyledir: Bir kimseden, bir mal veya hak almak için ona hasım olup, düşman gibi davranmak...
Hz. Aişe r.a. bir hadîs-i şerifi şöyle anlatır: «Allah’ü Teâlâ'nm insanlar arasında en çok sevmediği kimse, en ufak bir şey karşısında, şiddetli hasım kesilip, din kardeşine düşman gibi davranandır.»
, Ebû Hüreyre r.a. hazretlerinin anlattığı şu hadîs-i şerif de önemlidir:
«Bir kimse, sırf husûmet için mücadeleye bilgisiz, cahilce girişirse; bu haline tövbe etmediği takdirde, ölünceye kadar Allah'ın dargınlığından kurtulamaz.»
Ağzı büzerek yapmacık konuşmak, tabii halde konuşmamak:
Bu konuda iki hadîs-i şerif zikredelim: «Ben ve ümmetimin mutteki sınıfı, yapmacık işlerden ve zoraki âdetlerden beri dururuz.»
«Ümmetimin çeşitli nimetlere belenen şerli kimseleri, türlü türlü yemekler yiyen, renkli renkli elbiseler giyen ve konuşurken yapmacık ve zoraki cümlelerle konuşanlardır.»
Bu hadîs-i şerifi Hz. Fatıma r.a. rivayet etmiştir. Sövmek - yaramaz iş - kötü söz: Bunlar da Peygamber s.a. efendimizin emriyle yasak edilmiştir. Anlatacağımız iki hadîs-i' şerif, bu bölümde sayılan, yanlış hareketlerin kötü olduğunu bildirir ve yapılmamasını emreder:
«Sakınınız, bilhassa akla uygun olmayan işten... Allah ne kötü işi, ne de onun yapılmasını sever.»
Sövmek, katiyen iman sahibine yakışmaz. Bedir çenginde ölen müşriklere sövmek gibi işler dahi yersizdir.
Bir başka hadis-i şerifte Peygamber s.a. efendimiz, şöyle buyurur:
«Kötü söz edip, halkı incitmek ve yersiz beyan, nifakın iki bölümüdür.»
Lanet okumak: Okunan lanet, ister insana, isterse bir kuru cansız varlığa olsun... hiç yaramaz...
Aşağıda anlatacağımız hadîs-i şerif; lanet okumanın lüzumsuz ve yersiz olduğunu anlatır:
«Mümin lânetçi olmaz.»
Huzeyfe r.a. şöyle buyurur: Hangi topluluk lanet okursa onları, yaptıkları lanet yakalar.
Hz. Ebu Bekir r.a. bir gün bazı kölelerine lanet okuyordu. Bunu Peygamber s.a. efendimiz duydu, uygun bulmadı. Ona baktı ve şöyle buyurdu:
«Ey Ebu Bekir olmadı, Sıddık vasfı ile lânetçilik bağdaşmaz. Kabe'nin rabbına yemin ederim ki, olmaz». Bu cümleleri, iki veya üç defa tekrar ettiği rivayet edilir. Bundan sonra, Hz. Ebu Bekir'in bazı kölelerini azad ettiği ve Peygamber s.a. efendimize gelerek «Artık yapmayacağım» dediği de anlatılıyor. Bu vakayı, Hz. Aişe r.a. anlatmıştır.
Şunu da bil ki, Firavun ve Ebu Cehil gibi mel'un oldukları şer'an sabit olanlara, lanet okumakta bir mahzur olmadığı gibi, terk için de bir ceza yoktur. Fakat, açık bir hüküm taşımayan gayri müslim, Yahudi ve benzerlerine lanet okumakta tehlike vardır. Belki ona Allahü Teâlâ'nm takdiri ile ölürken imanla gitmek nasib olmuştur. Ancak şartlı lanet edilir, şayet zahirde bulunduğu hal üzere gitti ise, denirse bir zararı olmaz.
Dilin, başkalarına lanet okumaya alışmaması için şeytana lanet etmeyi terkte bir zarar yoktur. Çünkü evlâ olan laneti terk etmektir. Dili, bu gibi sözlerden beri tutmaktır.
 

_YUSUF_

Yönetici
Katılım
26 Haz 2008
Mesajlar
4,070
Tepki puanı
1,042
Puanları
113
Yaş
42
Şiirler:Şiirin iyiye yazılanı iyi, kötü niyetli ve kötü şekilli olanı da kötüdür. Ancak zamanın boşa harcanacağı için ortaya çıkıp iyisini kötüsünü aramak iyi değildir. Zaten şiirin pek faydalı olmadığı da şu hadîs-i şeriften anlaşılmaktadır:
«Herhangi birinizin içine kusuntu dolması, şiir dolmasından hayırlıdır».
Şiirin mahzurlu olmasındaki başlıca sebeplerden biri, ona devamla zamanın boşa geçmesidir. Bazı iyi hallerde şiire cevaz verildiği de vardır.

Alay etmek: Aslında alay etmek yasaktır, kötüdür. Ancak az miktarda olursa, zararı olmaz. Bu da arkadaşı kırmamak şartı ile olacaktır.
Alay edip eğlenmenin yasak olduğunu şu hadîs-i şerif bize anlatır:
«Kardeşinle çekişme, alay edip eğlenme.»
Şunu bil ki, alay etmenin yasak tarafı aşırı dereceye var maşıdır. Aşırı şaka insanı fazla güldürür. Fazla gülmek de kalbi öldürür.
Şaka ve lâtife üzerine Peygamber s.a. efendimizin şu hadîs-i şerifi önemlidir:
«Ben elbet lâtife ederim, fakat, sözüm gerçekten başka değildir.»
Şöyle bir rivayet vardır: Peygamber s.a. efendimiz bir gün Suheyb r.a. hazretlerini hurma yerken görür ve
şöyle buyurur:
«Gözün ağrıdığı halde hurma yiyorsun, Öyle mi?»
Suheyb r.a. da şu cevabı verir: — Ağrımayan tarafı ile yiyorum, ya Resûlallah... Sonra, Peygamber s.a. efendimiz güler, geçer. Maskaralık etmek ve eğlenmek: Bunlar haramdır. Şu âyet-i kerime bu hususu gayet açık anlatır:
«Bir cemaat diğerini maskaraya alıp eğlenmesin.» (Hu-
curat, 38).
Böyle bir hareketin mânâsı; karşı tarafı küçük düşürüp eğlenmektir.' Ayrıca ayıpları da meydana çıkarmak olur. Bu durum çok defa, hikâye yollu anlatılan işlerde ve sözlerde olmaktadır.
Anlatacağımız hadisi şerifler bu konuda çok Önemlidir.
«Dünyada iken insanlarla alay edenlerin hali, kıyamet günü şöyle olacaktır: Onlardan biri için Cennetten bir kapı açılır. Uzaktan, gel gel diye çağırılır. Sıkıntı ve dertle gelir, içeri gireceği sırada kapı kapanır. Daha sonra bir başka kapı açılır. Yine, gel gel diye çağırılır. Bir çok sıkıntılarla oraya varır, içeri gireceği sırada o da kapanır. Bu hal böylece devam eder. O dünyada iken insanlarla nasıl alay edip eğlendi ise; onunla da, gel gel diye kıyamet günü eğlenilir, Cennete çağrılır, fakat içeri giremez.»
Muaz r.a. Hz. nin de anlattığı şu'hadisi şerif önemlidir:
«Bir kimse, hata işleyen kardeşini tevbe edip döndükten sonra ayıplarsa, aynı hatayı işlemeden Ölmez.»

Sırrı ifaş etmek: Bu da yasaktır. Çünkü bu işte sır sahibine eziyet vardır. Aynı zamanda dostluk hakkına da uyulmamış demek olur. Sır saklamaya dair, Peygamber s.a. efendimizin şu hadîs-i şerifi önemlidir:
«Aranızda olan konuşma, bir emanettir.»
Yalan vaad: Bu da yasaktır. Aynı zamanda böyle bir vaad, nifak alâmetidir. Şu âyet-i kerime bunu anlatır:
«Ey iman sahipleri, akdi —vaad ve ahd- leri yerine getiriniz» (Maide, 1).
Peygamber s.a. efendimizin bir başka hadis-i şerifi ise şöyledir:
«Yapılan vaad, yerine getirilmesi gereken bir borçtur.»

Yalan ve yalan yere yemin: Bu huylar, hiç sevilmeyen hatalardan sayılır.
Şöyle bir rivayet vardır:
Hz. Ebu Bekir r.a. hilâfeti devrinde hutbeye çıktı ve şöyle buyurdu:
— Şu durduğum makama, Peygamber s.a. efendimiz
bir gün teşrif etti, biraz ağladı, sonra şöyle buyurdu:
«Bilhassa yalandan sakınınız. Çünkü yalan, kötülüklerin kaynağıdır. Yalan ve onu söyleyen ateştedir.» Bir başka hadîs-i şerifte ise şöyle buyurulur: «Yalan, nifak kapılarından bir tanesidir.» Bazı büyükler ise şöyle buyurmuştur:
— Çekişmeden, sakınmak icab eder. însan çekişmeye
dalıp lâf yetiştirmeye başladı mı, ister istemez yalana sa
par.Her sözlü çekişmede, insana yetecek kadar yalan
bulunur,
 

vaktileyl

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
8 Tem 2008
Mesajlar
2,887
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
41
Web Sitesi
www.vaktileyl.com
şuanki haleti ruhiyeme öyle uygunki af yarabbim:)teşekkürler hak razı olsun devamı dileğiyle



Çekişme ve yersiz mücadele

Daha Önce zikri geçen, mahzurlu işlerde çekişmek, yahut çekişmeyi çıkaracak sebepleri hazırlamak yasaktır. Bunu yasak kılan bir hadîs-i şerif şöyledir:
«Kardeşinle çekişmeyi bırak, onunla alay da etme... Sen, kendin için arzu etmediğin bir makama onu itme...» Bir hadîs-i şerif daha anlatalım:
«Bir kimse haklı olduğu halde çekişmeyi bırakırsa, Cennetin en yüksek yerinde onun için bir ev yapılır; haksız olduğunu anlayıp çekişmeyi bırakan için de, Cennet bahçelerinde bir ev yapılır.»
Husûmet: Bir kimseye hasım kesilip düşman olmak, öbür vasıflar gibi kötüdür. Bu husûmetin tarifi şöyledir: Bir kimseden, bir mal veya hak almak için ona hasım olup, düşman gibi davranmak...
Hz. Aişe r.a. bir hadîs-i şerifi şöyle anlatır: «Allah’ü Teâlâ'nm insanlar arasında en çok sevmediği kimse, en ufak bir şey karşısında, şiddetli hasım kesilip, din kardeşine düşman gibi davranandır.»
, Ebû Hüreyre r.a. hazretlerinin anlattığı şu hadîs-i şerif de önemlidir:
«Bir kimse, sırf husûmet için mücadeleye bilgisiz, cahilce girişirse; bu haline tövbe etmediği takdirde, ölünceye kadar Allah'ın dargınlığından kurtulamaz.»
Ağzı büzerek yapmacık konuşmak, tabii halde konuşmamak:
Bu konuda iki hadîs-i şerif zikredelim: «Ben ve ümmetimin mutteki sınıfı, yapmacık işlerden ve zoraki âdetlerden beri dururuz.»
«Ümmetimin çeşitli nimetlere belenen şerli kimseleri, türlü türlü yemekler yiyen, renkli renkli elbiseler giyen ve konuşurken yapmacık ve zoraki cümlelerle konuşanlardır.»
Bu hadîs-i şerifi Hz. Fatıma r.a. rivayet etmiştir. Sövmek - yaramaz iş - kötü söz: Bunlar da Peygamber s.a. efendimizin emriyle yasak edilmiştir. Anlatacağımız iki hadîs-i' şerif, bu bölümde sayılan, yanlış hareketlerin kötü olduğunu bildirir ve yapılmamasını emreder:
«Sakınınız, bilhassa akla uygun olmayan işten... Allah ne kötü işi, ne de onun yapılmasını sever.»
Sövmek, katiyen iman sahibine yakışmaz. Bedir çenginde ölen müşriklere sövmek gibi işler dahi yersizdir.
Bir başka hadis-i şerifte Peygamber s.a. efendimiz, şöyle buyurur:
«Kötü söz edip, halkı incitmek ve yersiz beyan, nifakın iki bölümüdür.»
Lanet okumak: Okunan lanet, ister insana, isterse bir kuru cansız varlığa olsun... hiç yaramaz...
Aşağıda anlatacağımız hadîs-i şerif; lanet okumanın lüzumsuz ve yersiz olduğunu anlatır:
«Mümin lânetçi olmaz.»
Huzeyfe r.a. şöyle buyurur: Hangi topluluk lanet okursa onları, yaptıkları lanet yakalar.
Hz. Ebu Bekir r.a. bir gün bazı kölelerine lanet okuyordu. Bunu Peygamber s.a. efendimiz duydu, uygun bulmadı. Ona baktı ve şöyle buyurdu:
«Ey Ebu Bekir olmadı, Sıddık vasfı ile lânetçilik bağdaşmaz. Kabe'nin rabbına yemin ederim ki, olmaz». Bu cümleleri, iki veya üç defa tekrar ettiği rivayet edilir. Bundan sonra, Hz. Ebu Bekir'in bazı kölelerini azad ettiği ve Peygamber s.a. efendimize gelerek «Artık yapmayacağım» dediği de anlatılıyor. Bu vakayı, Hz. Aişe r.a. anlatmıştır.
Şunu da bil ki, Firavun ve Ebu Cehil gibi mel'un oldukları şer'an sabit olanlara, lanet okumakta bir mahzur olmadığı gibi, terk için de bir ceza yoktur. Fakat, açık bir hüküm taşımayan gayri müslim, Yahudi ve benzerlerine lanet okumakta tehlike vardır. Belki ona Allahü Teâlâ'nm takdiri ile ölürken imanla gitmek nasib olmuştur. Ancak şartlı lanet edilir, şayet zahirde bulunduğu hal üzere gitti ise, denirse bir zararı olmaz.
Dilin, başkalarına lanet okumaya alışmaması için şeytana lanet etmeyi terkte bir zarar yoktur. Çünkü evlâ olan laneti terk etmektir. Dili, bu gibi sözlerden beri tutmaktır.
 

nuresma

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
7 Eki 2006
Mesajlar
2,975
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
35
Konum
ankara
«Allah’ü Teâlâ'nm insanlar arasında en çok sevmediği kimse, en ufak bir şey karşısında, şiddetli hasım kesilip, din kardeşine düşman gibi davranandır.»

selamun aleykum
emeğinize sağlık kardeşim.
Rabbimiz razı olsun. değerli paylaşım için.
selametle...
 

_YUSUF_

Yönetici
Katılım
26 Haz 2008
Mesajlar
4,070
Tepki puanı
1,042
Puanları
113
Yaş
42
Ve Aleykümselam
Mevlam sizdende razı olsun
Allah'a emanet olun
«Allah’ü Teâlâ'nm insanlar arasında en çok sevmediği kimse, en ufak bir şey karşısında, şiddetli hasım kesilip, din kardeşine düşman gibi davranandır.»

selamun aleykum
emeğinize sağlık kardeşim.
Rabbimiz razı olsun. değerli paylaşım için.
selametle...
 

Kahramankentli

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
24 Eki 2008
Mesajlar
641
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
49
Emeklerinize sağlık Allah (cc.) razı olsun kardeşim...
 

_YUSUF_

Yönetici
Katılım
26 Haz 2008
Mesajlar
4,070
Tepki puanı
1,042
Puanları
113
Yaş
42
Gıybet: Önce gıybetin kötülüğünü, ilâhî emirler yönünden inceleyelim, anlatalım... Şu âyet-i kerime, onun kötülüğünü anlatmaya yeter:
«Sizden biri, diğerinin gaybetinde konuşmasın. İçinizde, ölü kardeşinin etini yemeyi seven var mı?.» (Hucurat, 12).
Bir hadîs-i şerifte ise gaybetin kötülüğü şöyle anlatılır:
«Birbirinize hased etmeyin, Öfkelenmeyin, hoşnutsuzluk doğuracak artırma işlerine girmeyin. Küsüşüp birbirinize arka çevirmeyin, biriniz öbürünün gıybetini etmesin, ey Allah'ın kulları, kardeşler gibi geçinin.»
Aşağıda anlatacağımız hadîs-i şerifler de gaybetin fenalığını anlatmaya yeter.
«Bilhassa gaybetten çok sakınınız. Çünkü gaybet zinadan daha kötüdür. Bir kimse zina yapar, tevbe ederse Allah tevbesini kabul buyurur. Gıybet edene gelince, gıybeti yapılan kimse bağışlamadıkça, bağışlanmaz.»
Hz. Enes r.a., Peygamber s.a. efendimizin gaybet üzerine buyurulan bir hadîs-i şerifini şöyle anlatıyor:
«Miraca çıktığım gece, birtakım cemaate rasladım, tırnaklan ile yüzlerini tırmalıyorlardı. Cibril'e kim olduklarım sordum; bunlar dünyada iken, insanların gıybetini eden ve onların şerefine ve iffetine dil uzatanlardır, dedi...» Allahü Teâlâ, Musa Peygambere şöyle vahyetti: «Gıybet edip tevbe eden kimse Cennete en son giren olacaktır. Tevbe etmeden gaybete devam edip ölene gelince, Cehenıneme ilk giren olacaktır.»
Gıybetin derecesi ve tarifi şöyledir: Bir insanı, sevmediği bir şeyle anlatman... İsterse, o şey anlattığın kimsede mevcut olsun... Anlattığın o noksanlık, o şahsın.bedeninde, nesebinde, işinde, sözünde, din ve dünya işlerinde, giymesinde, evinde ve bineğinde olması gaybet durumunu düşürmez. Karşı tarafın üzüleceği bir şeyi anlattın mı, gıybet olur.
Bilmelisin ki, gaybette; tariz ve tefhim yollu hareketler, sarih bir şekilde anlatılmış gibi sayılır. Herhangi bir şeyi, açıktan söylemekle, üstü kapalı anlatmakta fark
yoktur.
Sonra, dinleyen de diyenin ortağıdır.
Kulak misafiri olmak, hayret ve taaccüb ifade ederek, gıybetin genişlemesini sağlayan da, aynı şekilde gıybet edenin ortağıdır. Çünkü gıybetçiye yardım etmiş, dolayısiyle ortağı olmuştur... Böyle bir şey konuşulmaya başlanınca, susturmak kabil olmuyorsa, dinlememek icab eder. Buna dair anlatacağımız şu hadîs-i şerif önemlidir: «Bir kimse, kardeşinin ırzına, şerefine uzanan gıybet dilini bertaraf ederse; kıyamet günü de Allahü Teâlâ; onun ırzına, şerefine uzanacak herhangi bir şeyi, def etmeyi zatına hak sayar.»
GıYBET SAYILMAYACAK ŞEYLER
Gıybet için bazı ruhsat yolları vardır. Bu ruhsatı almak için meşru bir mazeret şarttır. Bu mazeretler, aşağıda sayılacak altı şeyden biri olabilir:
Dert yanmak: Meselâ bir kimse, hakimin zulmünü anlatması, ya da kendisinden veya başkalarından alman rüşveti bildirmesi gibi... Böyle şeyleri anlatmak caizdir, zararı yoktur, gıybetten sayılmaz.
Yardım istemek: Bir yerde kötülük vardır, ya da ıslah edilecek bir belâlı vardır, bunu anlatmak ve yardım istemek caizdir. Bu da gıybetten sayılmaz.
Fetva istemek: Bir kimse, kardeşinden, ya da babasından zulüm görmüştür, onları zulüm yolundan almak ister.1 Kurtulmak için ne yapmalı?., diye sorabilir. Bu gibi şeyleri sarih bir şekilde dille anlatmak daha doğru olur... Örtülü konuşmak, fetvacıyı şaşırtabilir.
Müslümanları serden sakındırmak: Şu hadîs-i şerif önemlidir:
«Kötü kimseyi, yapmakta olduğu kötülükleri ile anlatınız... Bunu yapınız ki, insanlar ondan sakınabilsin.»
Anlatılan isimle maruf olan: Topal, çapaklı gibi isimlerle tanınan kimse, aynı şeylerle bir mecliste anlatılırsa gıybet sayılmaz.
Bir işin açıktan yapılması: Kadın kılıklı erkekleri, meyhane müdavimlerini ve açıktan şarap içenleri anlatmak gıybet sayılmaz. Çünkü Peygamber s.a. efendimiz bir hadîs-i şerifinde şöyle buyurur:
«Bir kimse, yüzünden utanmak perdesini atarsa, onun anlatılan hali gıybet sayılmaz.»
GıYBETİN KEFARETİ
Bil ki, gaybet edene gereken,' tevbe edip yaptığına nadim ola ve ettiklerini esefle yad ede... Böyle yapınca Allah'a karşı olan borcunu ödemiş olur.
Sonra, gıybetini ettiği kimseden helâllik alması da icab eder. Bunu yapınca o kula yaptığı zulümden çıkmış olur. Bunları yaparken, üzüntü ve pişmanlığını belirtmesi
gerekir.
Hz. Hasan, helâllik almaya lüzum olmadığım, Allah'tan bağış talebinde bulunmanın yeteceğini belirtiyor.
Hz. Enes r.a. tarafından anlatılan bir hadîs-i şeriite ise şöyle buyurulur:
«Bir kimse için yaptığın gıybete kefaret, onun için Allahü Teâlâ'dan bağış talebinde bulunmandır.»
Mücahid ise şöyle buyurur: Gıybetini yapıp kardeşin etini yemene kefaret, onu övmen ve hayır duada bulunmandır. En iyisi pişmanlık göstermek sureti ile helâllik almaktır.
Gıybet sayılmayacak işleri ve gıybetin kefaretini kısaca anlattıktan sonra, tekrar dilin âfetlerini anlatmaya devam edelim.
 

_YUSUF_

Yönetici
Katılım
26 Haz 2008
Mesajlar
4,070
Tepki puanı
1,042
Puanları
113
Yaş
42
Koğuculuk: Bir âyet-i kerimede söz gezdirmeye ve koğuculuğa dair şöyle buyurulur: «O gammazdır, söz gezdirir.» (Kalem, 11).
Abdullah b. Mübarek Hz. ise, söz gezdiren ve sır kabilinden söylenen sözü saklamayanı şiddetle itham eder ve şöyle buyurur: «Ancak, gayr-ı meşru hasıl olan kimse koğuculuk yapar, sır kabilinden söylenen sözü saklayamaz.» Burada işaret edilen mânâ şudur: Kim sır kabilinden söylenen sözü saklamaz, koğuculuk eder gezerse, onun gayr-ı meşru olduğuna kanaat hasıl olur. Aynı şekilde bazı vasıfları sayıldıktan sonra söz gezdiren kimsenin zinadan hasıl olduğuna işaret eden bir âyet-i kerime vardır: «O sert ve kabadır; aynı zamanda zina çocuğudur da...» (Kalem, 11). Bu âyet-i kerimede vasfı geçen kimse için «Zenün» tabiri kullanılmaktadır. Bunun lügat mânâsı; babası belirsiz oğulluk demektir.
Bir başka âyet-i kerimede ise; söz gezdirmenin insanların ayıbını aramanın kötülüğü şöyle anlatılır: «Bütün söz gezdiren, onu bunu ayıplamakla vakit geçiren kimselere yazıklar olsun...» (Hümeze, 1). Bir başka âyet-i kerimede ise «Odun hamalı» olarak anlatılan kimseyi tefsirçiler, söz gezdiren, diye açıklarlar. Bir başka âyet-i kerimede ise, şöyle buyurulur: «Onlar hainlik etti. Kocaları onları azaptan kurtaramadı.» (Tahrim, 10). Bu âyet-i kerime; Lût ve Nuh nebinin karılarına işaret eder. Onlar, kocalarının sırrını kâfirlere verirdi,..
Bu konuda birçok hadîs-i şerif de vardır. Bir tanesini anlatalım: «Söz gezdiren, sırrı ifşa eden Cennete giremez.» Söz gezdirmenin ve sırrı ifşa etmenin derecesi şudur: Bir kimsenin, anlatılmasını ve ifşa edilmesini sevmediği halini anlatmak, yaymak... Bu sırrın açığa çıkması, ister hali anlatılanı, ister kendisine anlatılanı ve isterse üçüncü şahsı üzsün, eşittir. Yine bu söz gezdirmek dille, yazı ile, veya işaretle olması eşittir.
Koğuculuk diye anlattığımız cümlenin aslı Nemime'dir. Nemime'nin gerçekte mânâsı, sırrı ifşa etmek ve Örtülmesi gereken sır perdesini açmaktır. Bir yerden öbür yere lâf taşımaktır.
İki dilli konuşmak: Her yanma gittiği kimsenin hoşuna gider şekilde konuşup nabza göre şerbet vermek anlamına gelir. Yüzüne karşı uyarına göre konuşmak... Ayrılınca da başka... Bu doğrudan doğruya iki yüzlülüktür... Bu hususta Ammar b. Yasir r.a. tarafından anlatılan bir hadîs-i şerif şöyledir: «Dünyada iki yüzlü olan kimsenin, kıyamet günü ateşten iki dili olacaktır»
Ebu Hüreyre Hz. nin anlattığı bir hadîs-i şerif ise şöyledir: «Kıyamet günü, Allah'ın yarattığı kullar arasında en şerre uğrayanları şunlardır: Dünyada iken, bu yanda başka, öbür yanda da daha başka türlü konuşurlar.»
Bir başka rivayette ise şöyle anlatılır: «Şunlara bir yüzle, şunlara da bir başka yüzle çıkarlar.»
 

_YUSUF_

Yönetici
Katılım
26 Haz 2008
Mesajlar
4,070
Tepki puanı
1,042
Puanları
113
Yaş
42
Övmek:
Övmek, bazı yerde yasaktır. Bunun aksi olan kötülemek, gıybet etmek, şerefe dokunan hareketler yapımak da yasaktır; bunların hükmü yukarıda geçti. Burada Övmek kısmını anlatacağız.
Övmek, altı âfet taşır. Dördü öven, ikisi övülen için... Öven için şu âfetler vardır:
1) Överken fazlaya kaçar, dolayısıyla yalan söyler.
2) îşin içine riya karışır. Çünkü sevgi gösterisi peşindedir.
3) Överken öyle sözler eder ki, onları tahkik etmemiş ve iç yüzünü bilememiştir.
4) Övülen kimse, belki zalim veya fasıktır. Övülünce halinden memnun olur. Zalimi, fasıkı övmek doğru değildir. Bunu, Peygamber s.a. efendimiz şu hadis-i şerifi ile yasak kılmıştır: «Fasık kimse övülünce, Allahü Teâlâ öfke ile tecelli eder».
Övülen kimse ise, övülmeden iki şekilde zarara uğrar.
Biri; söylenen şeyin onu kibre ve gurura kaptırması, dolayısı ile kendini beğenme tavrı takınması...
Diğeri de şu: Kendisi için iyi denilince, sevinir, hoşnut olur. Eksik taraflarını unutur. Hayır için çabalamayı bir yana atar. Bundandır ki, bir kimseyi övene, Peygamber s.a. efendimiz şöyle buyurdu: «Kardeşin, boynunu vurdun. Bu sözünü duysaydı, felaha ermesi çok güçleşirdi.»
Konuşma esnasında gafilce sarf edilen hatalı söz: Bilhassa Allahü Teâlâ Hz. nin zatına ve sıfatına ait işlerde dikkat gerekir. Bu hususta; aşağıda kısaca anlatacağımız hadîs-i şerifler, konumuzu daha iyi aydınlatır.
Huzeyfe r.a. rivayet ediyor: «Sizden hiç kimse, bir iş için Allah'ın da, benim de istediğim buydu; gibi lâf etmesin. Ancak, Allah böyle arzu etmiş, ben de onun arzusu icabı bu işî yapıyorum, desin.» Bu gibi sözlerin yasak olmasındaki hikmet, şirk vehminin bulunmasıdır. Çünkü ifadede mutlakiyet arz eden bir atıf vardır.
Bir başka hadîs-i şerifte ise, şöyle buyurulur:
«Münafıklara, efendimiz demeyiniz. Çünkü onları, efendiniz kabul ederseniz, Rabbınızı darıltmış olursunuz.»
Diğer bir hadîs-i şerifte ise şöyle buyurulur:
«Bir kimse ben İslâm'dan beriyim; dediği zaman ya doğrudur ya değildir. Doğru olduğu takdirde dediği gibidir. Yalan söyledi ise; İslâm'a salimen dönemez.»
HALKIN ALLAHÜ TEÂLÂ'YA HAS OLAN
KELÂM TECELLİSİNİ SORMASI - KELÂM SIFATI
İÇİN KADİM MİDİR. HADİS MİDİR
GİBİ LÂFLAR
Bu gibi şeylerle iştigal, avam halk. için yersizdir. Onlara gereken daha çok amelden ibarettir. Çünkü onlar, böyle işlere dalınca, çok defa yararsız şeyleri konuşurlar. Böyle ilâhî sıfatlara ait bir soru soran, ömrü boyunca kendisini alâkadar etmeyen devlet adamlarının sırrını öğrenmek isteyene benzer.
Peygamber s.a. efendimiz bize, dedi-kodu yapmayı, çok soru sormayı ve boş yere mal harcamayı yasak etmiştir.
Son olarak şunu da ekleyelim: İnsanların harfler üzerinde durup, ilâhî kelâmı yazan harflerin kadim mi veya sonradan mı oldu; gibi ulu orta iâf etmeleri de yersizdir. Böyle bir şeyle meşgul olan kimse ona benzer ki, içinde yapacağı işler bulunan padişahın bir nâmesini alır. Ondaki emirleri hiç görmez de, harflerini tetkike koyulur, bunlar ezelî midir, değil midir?.. Böyle bir şeyi yapan şüphesiz, ceza almaya hak kazanır.
Aîlahü Teâlâ, efendimiz Muhammed'e, onun âline ve ashabına salât ve selâm eylesin...
 

_YUSUF_

Yönetici
Katılım
26 Haz 2008
Mesajlar
4,070
Tepki puanı
1,042
Puanları
113
Yaş
42
ÖFKE - KALEDE GİZLİ KİN VE HASED
Bil ki, Öfke, kalbde yerleşen bir ateşe benzer. Bu ateş tıpkı kül altında saklanan kor gibidir. Onu o yerden ancak körük çıkarır. Belki şeytan da o ateşten yaratılmıştır.
ÖFKENİN KÖTÜLÜĞÜ
Ebu Hüreyre Hz. şöyle anlatır: Bir gün Peygamber s.a. efendimize bir kişi geldi. Ve şu talepte bulundu: Ey Allah'ın Resulü, bana yapabileceğim bir işi emret; az olsun, dedi. Bunun üzerine Peygamber s.a. efendimiz şöyle buyurdu: «öfkelenme...»
İbn Mes'ud Hz. bir hadîs-i şerifi şöyle anlatır: Peygamber s.a. efendimiz, birgün bize şöyle sordu:
— «Aranızda kimi bahadır sayarsınız?».
Biz, buna cevaben; kimsenin yenemediği, deyince şöy¬e buyurdu:
«Hayır bu değil... Asıl bahadır, Öfke anında nefsine hakim olandır...»
Bir başka hadîs-i şerifte ise, şöyle buyurulur:
«Öfkeye kapılan herkes, şifasını Cehennemde bulur.»

ÖFKENİN GERÇEK BEYANI - TARİFİ
Bilesin ki, insan, daima kendisine kasd olunmaya ve yok edilmeye maruzdur. Halbuki, Hak tarafından arzu edilen, onun bekasıdır. İşte öfkenin, gazabın ona veriliş, hikmeti budur. Öfke bir hamiyet duygusu olup, içten kaynamaktadır, yükselmek için kullandığı âletler de oradadır.
İnsana, herhangi bir kasd olacağı zaman, öfke ateşi parlamaya başlar. Kalbindeki kan onu zıplatacak şekilde harekete geçer. Böylece o kaynar kan, damarlara yayılır. Ateşin parlayıp yükseldiği, suyun kaynayıp taştığı gibi, o kızgın kan da, bedenden beyne doğru yükselir. Böylece, vücudun en üst kısmına çıkar. Damarlardan geçerken sıcaklığı cildi kızdırır.
Öfkelenen kimsenin Öfkesi, kendinden alt kimse için oluyorsa, bir kuvvet şuuru duyar ve kızarır. Kendinden üstün birine öfkeleniyorsa o zaman da, korku duyar, sararır. Kendisini bir ümitsizlik kaplar, sararır; kan deveranı durur, hüzün basar... Kendi gibi birine öfkeleniyorsa, o zaman da, gâh deveran açılır, gâh kapanır. Böylece bir kızarır bir bozarır. Acı bir elem ve sıkıntı çeker.
Özet olarak diyelim; öfkenin yeri kalbdir ve açık mânâsı, intikam talebi ile kalb kanının kaynamasıdır.
Öfke işinde insan hali üçe ayrılır.
Birincisi Tefrit: Bu zümrede hamiyet tâbir edilen öfke duygusu sönmüştür, ya da çok azdır. Bu hal iyi değildir. İmam Şafiî Hz. nin buyurduğu, «Bir kimse kızdırılmak istenir, kızmazsa; o himar'dır,» cümlesinin tehdidi altma girer.
İkincisi İtidal: Öfke işinde matlub olan itidaldir; orta halli olmaktır. İtidalden kasdımız "da, Allahü Teâlâ tarafından övülen ve sevilen ashab-ı kiramın vasfıdır:-«Küffara karşı şiddetli, aralarında şefkatli, halim selimdirler.» (Fetih, 29).
Üçüncüsü İfrat: Bu, haddi aşmaktır. Bu halin sahibi Öfkesine mağlûp olur ve onu aklın idaresi altına sokamaz, dinî emrin gereğine doğru yöneltemez. İnsan, bu halle muztar duruma düşer. Böyle bir öfke hali şüphesiz, kötüdür. Bu Öfke kimde görünse açıktan ayıplanır ve kötü bilinir. îşin manevî yönüne nüfuz edilebilse, daha fena bir durum arzettiği görülür.
Şöyle bir rivayet vardır:
Aişe r.a. bir defa öfkelenir. Peygamber s.a. efendimiz
onun bu haline bakar, şöyle buyurur: :
«Şeytanın geldi.»
Aişe r.a. da şöyle der:
«Senin şeytanın yok mu?».
Bunun üzerine Peygamber s.a. efendimiz de şöyle buyurur;
«Evet, şeytanım var. Ama Allah'a yalvardım, bana yardım etti, şeytanım teslim oldu. Bana hayırdan gayrı bir şey diyemez.»
Hz. Ali r.a. şöyle anlatır:
Peygamber s.a. efendimiz, dünya için öfkelenmezdi. Hak için öfkelendiği zaman da, kimse farkına varamazdı. Öfkesi için hiçbir şeye kıyam etmez ve öfke halinden faydalanmazdı...
Bilmen gereken bir şey var, diyelim: Öfke, her ne kadar izalesi mümkün olmayan bir huy ise de, azaltmaya çalışmak imkân dahilindedir. Bilhassa faydası olmayan yerlerde katiyen öfke duyup kızmamalıdır. Bunu yapabilmek için de nefsin durumunu anlamak ve hasisliğini bilmek gerekir. Şu da bilinmeli ki, nefsin o hasisliği ve alçaklığı ile başa çıkılmaz. Biz, aşağıda nefsin aşağılık durumunu ve bilhassa yersiz Öfkeden kurtulmanın çarelerini anlatmaya çalışacağız.
ÖFKEDEN KURTULMANIN ÇARELERİ
Öfke hastalığının ilâcı birkaç çeşittir. Bu hastalıktan kurtulmak için insan ilk başta Öfkeyi, hırsı yenmekte manevî yönden elde edeceği kazancı bilmelidir. Sonra, haksız yere öfkelendiği zaman, Allah tarafından ceza geleceğini nefse bildirmeli ve korkutmalıdır.
Öfkelenen kimsenin, şunu da bilmesi gerekir: Allahü Teâlâ kendisinden daha güçlüdür. Başkalarına öfke duyup, güç yetirmesine nazaran Allahü Teâlâ'nm gücü daha fazladır. Sonra, intikam hisleri ile karşı karşıya bulunduğunu nefse hatırlatmalıdır. Öyle ya, düşman uyumaz. Kendisi, nasıl istemediğine karşı öfkelenip, üzerine yürüyorsa, karşı taraftan da aynı hareketi görecektir. Kendisi gibi düşman da hazırlanır, yaptığını yanma koymaz, sebep olduğu düşmanlık uzun zaman sürebilir; istisnası azdır. Bunu da nefse duyurmalıdır. Böyle düşünmek, öfkeden kurtulmaya bir çare olabilir.
Bir başkası öfkelendiği zaman, suratına bakmalı, ne kadar çirkin hal aldığını görmeli. Acaba insan aynı çirkinliğe razı olur mu? Elbette o hali, hoş bulmaz. Bu da öfkeden kurtulabilmenin bir yolu olabilir.
Şunu da bilmeli ki, insan, öfke anında yırtıcı hayvana benzer. Öfkenin icabı neyi yaparsa, hali öyle olur. Hilm ve yumuşak başlılık yolunu tutarsa peygamberlere, evliyaya benzer.
İnsan düşündüğü zaman anlar ki, yersiz öfke duyduğu şeyler, Allahü Teâlâ'nın arzu edip yaptığı işlerdir. Onun severek, isteyip yarattığı şeylere, nasıl öfke duyulur, kızılır... Düşünmeli ki, hiçbiri kendi isteği ve arzusu değildir. Hepsi Allah'ındır. Onun arzularına karşı öfke ile çıkmak, şüphesiz hezimet olur. Ve onun Öfkesini, gazabını kazanmaktan başka işe yaramaz. Bu durum hadîs-i şeriflerle sabittir.
Anlattığımız hususu bildikten sonra, öfkeye kapıldığın zaman, seni o hale koyan, şeytanın iğvasi olduğunu bil ve şu duayı oku: «Euzu billahi mineşşeytanirracim» — İlâhî huzurdan tard edilen, koğulan Şeytan'dan Allah'a sığınırını. — Öfke anında bu duanın yapılmasını, Peygamber s.a. efendimiz emir buyurmuşlardır.
Hazret-i Aişe birgün öfkelendi, Peygamber s.a. efendimiz burnunu tuttu ve şöyle buyurdu:
«Ayşecik, şu duayı oku: Allah'ım, ey Muhammed Nebi'nin Rabbı, günahımı bağışla. Kalbimin dargınlığını gider. Şaşırtıcı fitne işlerden beni kurtar. İster gizli ister aşikâr beni onlara dalmaktan koru.» öfkelenen herkes bu duayı yapmalı. Sonra öfke anında ayakta ise oturmalı, oturuyorsa yatmalı...
Peygamber s.a. efendimizin buyurduğu şu hadîs-i şerif çok Önemlidir:
«Öfke hir ateştir, kalbde tutuşur. O tutuşan ateşin neticesi ne olur bilir misiniz? Boyun damarları üfürülüş gibi şişer.gözleran çanağı gibi kızarır. Sizden biri, öfke haline dair bir şey duyarsa, ayakta ise otursun. Oturuyorsa yatıp uyumaya baksın, O öfke halini bunlarla gidermezse, soğuk su ile abdest alsın, ya da gusletsin; sebebine gelince, ateşi ancak su söndürür.»
 

smmmtuba

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
20 Tem 2007
Mesajlar
1,639
Tepki puanı
0
Puanları
0
Yaş
46
Övmek:
Övmek, bazı yerde yasaktır. Bunun aksi olan kötülemek, gıybet etmek, şerefe dokunan hareketler yapımak da yasaktır; bunların hükmü yukarıda geçti. Burada Övmek kısmını anlatacağız.
Övmek, altı âfet taşır. Dördü öven, ikisi övülen için... Öven için şu âfetler vardır:
1) Överken fazlaya kaçar, dolayısıyla yalan söyler.
2) îşin içine riya karışır. Çünkü sevgi gösterisi peşindedir.
3) Överken öyle sözler eder ki, onları tahkik etmemiş ve iç yüzünü bilememiştir.
4) Övülen kimse, belki zalim veya fasıktır. Övülünce halinden memnun olur. Zalimi, fasıkı övmek doğru değildir. Bunu, Peygamber s.a. efendimiz şu hadis-i şerifi ile yasak kılmıştır: «Fasık kimse övülünce, Allahü Teâlâ öfke ile tecelli eder».
Övülen kimse ise, övülmeden iki şekilde zarara uğrar.
Biri; söylenen şeyin onu kibre ve gurura kaptırması, dolayısı ile kendini beğenme tavrı takınması...
Diğeri de şu: Kendisi için iyi denilince, sevinir, hoşnut olur. Eksik taraflarını unutur. Hayır için çabalamayı bir yana atar. Bundandır ki, bir kimseyi övene, Peygamber s.a. efendimiz şöyle buyurdu: «Kardeşin, boynunu vurdun. Bu sözünü duysaydı, felaha ermesi çok güçleşirdi.»


Allahü teala razı olsun, emeğinize sağlık..
Cenab-ı Hak cümlemize boğazımızdan kalbimize intikal etmesini nasib etsin, İmam-ı Gazali "rahmetullahi teala aleyh" hazretlerinin de şefaatlerine nail eylesin inşallahü teala..
Selametle kalın.
 

vaktileyl

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
8 Tem 2008
Mesajlar
2,887
Tepki puanı
1
Puanları
0
Yaş
41
Web Sitesi
www.vaktileyl.com
Övmek:
Övmek, bazı yerde yasaktır. Bunun aksi olan kötülemek, gıybet etmek, şerefe dokunan hareketler yapımak da yasaktır; bunların hükmü yukarıda geçti. Burada Övmek kısmını anlatacağız.
Övmek, altı âfet taşır. Dördü öven, ikisi övülen için... Öven için şu âfetler vardır:
1) Överken fazlaya kaçar, dolayısıyla yalan söyler.
2) îşin içine riya karışır. Çünkü sevgi gösterisi peşindedir.
3) Överken öyle sözler eder ki, onları tahkik etmemiş ve iç yüzünü bilememiştir.
4) Övülen kimse, belki zalim veya fasıktır. Övülünce halinden memnun olur. Zalimi, fasıkı övmek doğru değildir. Bunu, Peygamber s.a. efendimiz şu hadis-i şerifi ile yasak kılmıştır: «Fasık kimse övülünce, Allahü Teâlâ öfke ile tecelli eder».
Övülen kimse ise, övülmeden iki şekilde zarara uğrar.
Biri; söylenen şeyin onu kibre ve gurura kaptırması, dolayısı ile kendini beğenme tavrı takınması...
Diğeri de şu: Kendisi için iyi denilince, sevinir, hoşnut olur. Eksik taraflarını unutur. Hayır için çabalamayı bir yana atar. Bundandır ki, bir kimseyi övene, Peygamber s.a. efendimiz şöyle buyurdu: «Kardeşin, boynunu vurdun. Bu sözünü duysaydı, felaha ermesi çok güçleşirdi.»
Konuşma esnasında gafilce sarf edilen hatalı söz: Bilhassa Allahü Teâlâ Hz. nin zatına ve sıfatına ait işlerde dikkat gerekir. Bu hususta; aşağıda kısaca anlatacağımız hadîs-i şerifler, konumuzu daha iyi aydınlatır.
Huzeyfe r.a. rivayet ediyor: «Sizden hiç kimse, bir iş için Allah'ın da, benim de istediğim buydu; gibi lâf etmesin. Ancak, Allah böyle arzu etmiş, ben de onun arzusu icabı bu işî yapıyorum, desin.» Bu gibi sözlerin yasak olmasındaki hikmet, şirk vehminin bulunmasıdır. Çünkü ifadede mutlakiyet arz eden bir atıf vardır.
Bir başka hadîs-i şerifte ise, şöyle buyurulur:
«Münafıklara, efendimiz demeyiniz. Çünkü onları, efendiniz kabul ederseniz, Rabbınızı darıltmış olursunuz.»
Diğer bir hadîs-i şerifte ise şöyle buyurulur:
«Bir kimse ben İslâm'dan beriyim; dediği zaman ya doğrudur ya değildir. Doğru olduğu takdirde dediği gibidir. Yalan söyledi ise; İslâm'a salimen dönemez.»
HALKIN ALLAHÜ TEÂLÂ'YA HAS OLAN
KELÂM TECELLİSİNİ SORMASI - KELÂM SIFATI
İÇİN KADİM MİDİR. HADİS MİDİR
GİBİ LÂFLAR
Bu gibi şeylerle iştigal, avam halk. için yersizdir. Onlara gereken daha çok amelden ibarettir. Çünkü onlar, böyle işlere dalınca, çok defa yararsız şeyleri konuşurlar. Böyle ilâhî sıfatlara ait bir soru soran, ömrü boyunca kendisini alâkadar etmeyen devlet adamlarının sırrını öğrenmek isteyene benzer.
Peygamber s.a. efendimiz bize, dedi-kodu yapmayı, çok soru sormayı ve boş yere mal harcamayı yasak etmiştir.
Son olarak şunu da ekleyelim: İnsanların harfler üzerinde durup, ilâhî kelâmı yazan harflerin kadim mi veya sonradan mı oldu; gibi ulu orta iâf etmeleri de yersizdir. Böyle bir şeyle meşgul olan kimse ona benzer ki, içinde yapacağı işler bulunan padişahın bir nâmesini alır. Ondaki emirleri hiç görmez de, harflerini tetkike koyulur, bunlar ezelî midir, değil midir?.. Böyle bir şeyi yapan şüphesiz, ceza almaya hak kazanır.
Aîlahü Teâlâ, efendimiz Muhammed'e, onun âline ve ashabına salât ve selâm eylesin...

Allahü teâlâ müslüman kardeşine tevazu gösterenlerden eylesin hak razı olsun vesselam
 

_YUSUF_

Yönetici
Katılım
26 Haz 2008
Mesajlar
4,070
Tepki puanı
1,042
Puanları
113
Yaş
42
Övmek:
Övmek, bazı yerde yasaktır. Bunun aksi olan kötülemek, gıybet etmek, şerefe dokunan hareketler yapımak da yasaktır; bunların hükmü yukarıda geçti. Burada Övmek kısmını anlatacağız.
Övmek, altı âfet taşır. Dördü öven, ikisi övülen için... Öven için şu âfetler vardır:
1) Överken fazlaya kaçar, dolayısıyla yalan söyler.
2) îşin içine riya karışır. Çünkü sevgi gösterisi peşindedir.
3) Överken öyle sözler eder ki, onları tahkik etmemiş ve iç yüzünü bilememiştir.
4) Övülen kimse, belki zalim veya fasıktır. Övülünce halinden memnun olur. Zalimi, fasıkı övmek doğru değildir. Bunu, Peygamber s.a. efendimiz şu hadis-i şerifi ile yasak kılmıştır: «Fasık kimse övülünce, Allahü Teâlâ öfke ile tecelli eder».
Övülen kimse ise, övülmeden iki şekilde zarara uğrar.
Biri; söylenen şeyin onu kibre ve gurura kaptırması, dolayısı ile kendini beğenme tavrı takınması...
Diğeri de şu: Kendisi için iyi denilince, sevinir, hoşnut olur. Eksik taraflarını unutur. Hayır için çabalamayı bir yana atar. Bundandır ki, bir kimseyi övene, Peygamber s.a. efendimiz şöyle buyurdu: «Kardeşin, boynunu vurdun. Bu sözünü duysaydı, felaha ermesi çok güçleşirdi.»


Allahü teala razı olsun, emeğinize sağlık..
Cenab-ı Hak cümlemize boğazımızdan kalbimize intikal etmesini nasib etsin, İmam-ı Gazali "rahmetullahi teala aleyh" hazretlerinin de şefaatlerine nail eylesin inşallahü teala..
Selametle kalın.

Allahü teâlâ müslüman kardeşine tevazu gösterenlerden eylesin hak razı olsun vesselam

Amin...
Mevlam bizleri hakkı yaşayan hakkı anlatan hayatını vahiy düzeyniyle düzenleyen kullarından eylsin
Mevlam cümlemizden razı olsun
Selametle
 

_YUSUF_

Yönetici
Katılım
26 Haz 2008
Mesajlar
4,070
Tepki puanı
1,042
Puanları
113
Yaş
42
HİLMİN FAZİLETİ
Hilmi, Öfke haline kapıldıktan sonra, öfkeyi yenmeye çalışmaktan daha üstün bil. Öfkeyi yenmeye çalışmak, zorla halim selim olmaya çabalamak sayılır. Elbette böyle çabalama olmadan, hilm sahibi olmak çok iyi olur.
Tabiî bir şekilde hilm sahibi olmak, olgun akla delâlet eder ve öfke gücünü "akim siyaseti altında ezilmiş gösterir. Şu var ki, tabiî hilmin başlaması, yavaş yavaş öfkeyi yenip zorla halim selim olmaya çalışmakla olur. Sonra âdet halini alır, huy olur. Bu durumu şu hadîs-i şerif bize anlatır:
«İlim, âlim olmaya çalışmakla elde edilir. Hilm, halim olmaya gayret edildiği kadar hasıl olur. Bir kimse, hayrı aramaya gayret ederse bulur; kendini serden korursa korunur.»
Bir başka hadîs-i şerifte ise şöyle buyurulur:
«İlmi taleb ediniz, fakat ilimle birlikte hilmi, vakarlı, ağır başlı olmayı da isteyiniz. İlim tahsilinde bulunduğunuz kimseye karşı, yumuşak tabiatlı olunuz. Sizden ilim tahsil edenlere karşı da, iyi davranınız. Ulema sınıfının zalim ve sert tabiatlılarından olmayınız. Sonra cehaletiniz, ilminizi mağlup eder.»
Peygamber s.a. efendimizin şu duası da önemlidir:
«Allahım beni ilimle zengin eyle. Hilm ile süsle. Takva halini ikram et. Afiyetle güzelleştir.»
«Allah katında Rif at (yüksek derece) isteyiniz.»
Bu Rıfat'ın ne olduğu ashab r,a. tarafından sorulunca da şöyle buyurûluyor:
«Senden kesilene gitmen, seni mahrum edene iyilik etmen, bir cahillik edip saygısız davranana da, hilmle muamele etmen...»
Bir âyet-i kerimede Allah'ın kulları tavsif edilirken, şöyle buyurulur:
«Onlara; cahiller karşı durur, bir saygısızlık ederlerse;
selâm der geçerler.» (Fürkan, 63). Bu âyet-i kerimeyi tefsir eden bazı zatlar şöyle buyurmuştur: Cahillik edenlere, cahillik etmezler.
Bir kimse sana söver, ya da gıybetini ettiğini duyarsan, hemen atılma; sabırlı ol. Halim selim olmaya çalış. İki cihan için kurtuluş bundadır. Bu hal, dünyada iken, hürmet ve saygı artırır. Öbür âlemde ise, bol ecir getirir. Peygamber s.a. efendimiz bir hadîs-i şerifinde şöyle buyurur:
«Bir kimse, sende olan bir şeyi ayıplarsa; sen, onda olan bir şey için onu ayıplama,»
AFFETMENİN FAZİLETİ
Affetmek, bir şeye hak kazandıktan sonra ondan geçip bağışlamaktır. Kısas veya o yüzden gelecek maldan geçmek ve borçluyu affetmek gibi...
Af üzerinde birçok âyet-i kerime ve hadîs-i şerif vardır. Onlardan birkaçını sayabiliriz:
Âyet-i kerimeler:
«Af yolunu tut.» (Araf, 199).
«Affetme haliniz, takvaya daha yakındır.» (Bakara, 237).
Hadîs-i şerifleri:
«Varlığımı elinde tutan hakkı için, söyleyeceğim üç şey gerçektir. BÖyle olduğuna yemin de edebilirim:
1) Hiçbir sadaka malı eksiltmez; sadaka veriniz.
2) Bir kimse, Allah rızası için gördüğü zulmü bağışlarsa, kıyamet günü, Allah onun izzetini artırır.
3) Kim, bir dilencilik yolu tutarsa; Allah ona karşılık
fakirlik kapısını açar.»
«Tevazu insana yükseklik verir. Tevazu yolunu tutunuz ki, Allah sizi yükseltsin. Af kulun azizliğini artırır. Affediniz ki, Allah size izzet vere... Sadaka mala bol bereket getirir. Sadaka veriniz ki, Allah'ın rahmetine eresiniz,»
«Bir kimse, kendine zulmedene beddua ederse kabul olur.»
 

Bu konuyu görüntüleyen kişiler

Üst Alt